http://video.ntvmsnbc.com/tarih-konusmalari-2-ekim-2011.html
Batı'dan ithal edilmiş ve tekrarlana tekrarlana tiridi çıkarılmış klişeleri bir kez daha tekrarlamak için çizer olmamıştım. Buralarda el değmemiş, gün ışığına çıkmayı bekleyen sayısız konu vardı. Dahası, bunları anlatmak benim vazifemdi. Hepimizin vazifesiydi. Nazım Hikmet bizi "müşteri" gibi görmemişti. Yaşar Kemal, Sait Faik, Aziz Nesin de... Ben de görmeyecektim.
On yaşındayken aldığım bir kararı on dokuz yaşımda Tekin Abi'nin karşısında savunmak durumunda kalmış, bu yüzden de "harika çocuk" payemden ve "o işten para kazanacak dördüncü kişi olma" şansımdan olmuştum. Ama benim ardımdan elimin tersiyle ittiğim bu ucuz lokmanın üzerine atlayan çok fazla "istikbali parlak" arkadaşım çıktı. O günlerde Tarzan ya da Kalamiti Ceyn hikayeleri çizebilmek için birbirini dirsekleyen bu arkadaşlardan bazılarının şimdi "yerellik" teranelerinde de en önde olduğunu görünce gülümsemeden edemiyorum.
Geçmişe dair bu önemsiz ayrıntıyı böbürlenmek ya da birilerini iğnelemek için nakletmedim. Şunu izah etmeye çalışıyorum:
Bize Batı'dan ithal edilmiş olan çizgi roman sanatı, ne yazık ki sadece tekniğiyle değil, Batılı insanın kadim ön kabulleri ve Doğu halklarını aşağılık ırklar olarak gören Oryantalist klişeleriyle birlikte alınmış, sadece dili Türkçeleştirilmiştir.
http://www.derkenar.com/necdetsen/cizgi-romanda-somurge-somurgede-cizgi-roman/
O önyargı, başlıkta belirttiğim,
"noolucak canım, iki dakikada çizersin" önyargısıydı.
Nah çizilir iki dakikada!
Tam çeyrek asır boyunca siz değerli okurlarımın beş on saniye -bilemedin üç beş dakika- bakıp geçtiği o karikatür ve çizgi romanlar için dirseklerim masaya dayalı, sırtımın kamburunu çıkara çıkara göz nuru döktüm. Bazen hiç bir şey yapmadan, hatta su içmeye, çişe gitmeye bile üşenerek, sekiz on saat boyunca bomboş kâğıtlara bakıp durduğum, hafakanlar bastıran bir gerilime, sıcağa, soğuğa, uykusuzluğa, ama en berbatı da yanlış anlaşılmaya, bazen hiç anlaşılamamaya katlanarak, her gün bir öncekinin fevkinde eserler üretmek için yürek tükettim.
Asla, ama asla iki dakikada hapşırır gibi çırpıştırılan bir şey değildi karikatür ve çizgi roman; o eğri büğrü çizgilerin ardında adanmış hayatlar vardı. Sokakları unutması gerekiyordu yeteneğine tutsak çizgi roman sanatçısının; bitmek bilmiyordu iş. Tam o haftanın (ya da günün) çizgilerini teslim ettim rahatladım derken, aklına bir sonraki günün (ya da haftanın) sorumluluğu geliyor ve huzur falan kalmıyordu.
Mozart'ın bestelerine, Yahya Kemal'in, Nazım'ın şiirlerine (hatta budalalık katsayın müsaitse) Picasso'nun resimlerine baktığında
"bunu ben de yapabilirim" duygusuna kapılırsın. Beatles'ın besteleri de bu duyguyu verir insana; çünkü yalındır. Karikatür de aynı duyguyu verir; o kadar az şey vardır ki orada, sanatçı mürekkebi savurmuş, kağıdın üzerinde karikatür hasıl olmuş sanırsın.
Yok mu sahiden böyle yapanlar? Olmaz olur mu? Sürüyle.
Yıllarca çöp adamlar çizerek toplumun bu konudaki cehaletini istismar eden bir yığın şarlatanla paylaşmak zorunda kaldım dergi ve gazete sayfalarını. Onlar gerçekten de iki sigara arasında berbatın berbatı şeyler çiziktiriyor, ama toplumun genel ahmaklığıyla atbaşı bir koşutluk içinde oldukları için gerçek sanatçıya göre daha kolay kabul görüyorlardı.
http://www.derkenar.com/necdetsen/noolucak-ki-canim-iki-dakikada-cizersin/
Türkiye'de yapılan çizgi romanlar hakkında ne düşünüyorsun?
Türkiye'deki çizgi romanlar hep eksik ve düzeysiz. Ya konudan ya çizgiden, bir hafta olmazsa öteki hafta falso veren, istikrarsız bir romancılık furyası almış başını gidiyor. Buna ben de dahilim ama mücadele halindeyim. Şöyle film gibi, adamakıllı başlayıp adamakıllı biten romana pek rastlamadım. Galip Tekin'in bir iki romanı ve benim Kuvvacı’m, Sultan Ahmet'in Kamburu ve albümündekiler, İlban Ertem'in Milli Piyango’su, belki Nuri Kurtcebe'nin eski Gaddar’ları ise iyi birer örnek sayılabilir. Oğuz Aral'ın eski Utanmaz Adam'ları da istikrarlı birer roman örneği...
Şu sıra senaryosunu baştan sona bitirip, dokümanını toplayıp, baştan sona eskizini kareleyip, sonra da kâğıda geçme disiplini ile roman yapan adam yok. Avrupa'da bu disiplin olmadan çizilen bir çizgi romanın ise hiç şansı yok.
http://www.seruven.org/roportaj.php?id=19
http://www.derkenar.com/necdetsen/suat-gonulay-1/
- Okuyucular "devamı haftaya" hikayelerini okumaya pek istekli değiller. Hatta bundan emin olmak için önce sayfanın sonuna bakıyor eğer "son" yazmıyorsa başlamıyor bile. Yani düzenli okuyucu olmaya çekiniyorlar. Aldığı dergiden her an vazgeçebilirler. Tek sayfada başlayip biten hikayeler çizmemin nedeni bundandır. Okunmayan hikaye çizmek istemediğimdendir kısaca. Bir albüm için uzun hikaye çizmek ise ülkemiz şartlarında hiç kolay değil.
Bir yıl çalısıp 45 - 50 sayfalik bir çizgi roman karşılığı alacağınız para ile bir aylık ev kiranızı dahi ödeyemezsiniz.
http://www.hayalsaati.com/index.php?option=com_content&view=article&id=479:aslanturkqdergide-olup-sabahlayarak-cizmek-bir-sosyal-durumdurq&catid=26&Itemid=36
Soru – Dijital tekniğe, photoshop’a, bilgisayar imkanlarına nasıl bakıyorsunuz? Kullanıyor musunuz?
E. Bilal – Yeni modern açılımlar bunlar. İlerleme ve çizgiye destek. Bunu kabul ediyorum. Ancak yaratıcılık “elden geçiyor” (elle çizmekten).
Elle çizmek çok önemli. Photoshop son dönemlerde bir iktidar kurdu. Bu da kolaycılığı getirdi. Özellikle reklamcıların rötüş yapma, temizleme merakı olayı daha da vahim hale getirdi. Çizgi ölmeye başladı. Tenlerde yapılan temizlikle yüzler düzleşti. Kadın ve erkek ayrımı adeta ortadan kalktı. Çizimdeki insani ayrıntıları barındıran tensel doku bu rötuşlar sonucunda insanın kaybolmasına yol açıyor.
http://cizgiromanokurlariplatformu.blogspot.com/2009/03/enki-bilal-sergisi-ve-soylesisinin-tam.html
http://bilal.enki.free.fr/
http://youtu.be/MjpUdm94T28
Keri: Dijital çizim ve renklendirme konusunda bir uzman olarak yeni başlayanlara, çizerlere, illüstratörlere neler önerirsin?
Emrah Elmaslı: Özellikle çizmeyi amaç edinen ve hayatını bu şekilde idame ettirmek isteyenler bilgisayarı, tableti bir köşeye koyup her gün doğru düzgün, kağıt kalemle çizip desen tekniklerini geliştirsinler.
Direk dijital ortama dalıp hüsrana uğrayan çok kişi gördüm. Eninde sonunda boyamayı öğrenirsiniz ama çizginizi ve form algınızı yeteri kadar geliştirmediyseniz yanlış çizgileri ve formları boyarsınız. Geçen zaman bir daha geri gelmiyor. Bu bence akıllarının bir köşesinde bulunsun...
http://frpnet.net/kultur-sanat/roportajlar/32-emrah-elmasli-ile-roportaj/32-emrah-elmasli-ile-roportaj-html
http://www.emrahelmasli.com/