@orbaxy
Teorik konuşmadan, örnekler üzerinden ve kendi deneyimlerim üzerinden konuşursam daha aydınlatıcı olacaktır. Şu linkte görülen METRO logosunu yarım günde yaptım (yaptırdım);
http://www.farukcagla.com/metro.html O zamanlar ( yıl 1990) Forum reklam ajansında art direktör olarak çalışıyordum.Ekip halinde çalışıyorduk ve henüz bilgisayar denilen herkesi grafiker yapan alet keşfedilmemişti. Kendi kendine logo yapan freehand, corel ve adobe illustrator programları da yoktu. Grafik çalışmalar pergel, cetvel, rapido, fırça, çini mürekkebi, kağıt, kalem gibi ilkel aletlerle yapılıyordu. Ben metro logosunu kurşun kalemle bir beyaz kağıt üzerine çizdim. O zamanki grafiker arkadaşlarım Meral ve Metin'e verdim. Onlar son halini pergel ve cetvel ile rapido ile yaptılar. Kontürleri çektiler, içini çini mürekkebi ve fırça ile doldurdular. Böylece siyah beyazı yapıldı. Daha sonra aynı alanların bir benzerini guaş boya ile ve kırmızı-lacivert ile doldurdular. Bu işçilik 2 saat kadar sürdü. Logonun ana fikrinin bende oluşması da bir saat kadar sürdü. Beyaz kağıdı önüme alıp kurşun kaleemle lay-out karalamaya başladım. Metro ne demek? Toprak altında boru gibi uzayan bir tünelde giden tren demek, o halde lacivert bir tünel dairesi yapalım, lacivert olsun çünkü karanlık delik genelde gece rengidir dedim. Yerin altını ise kırmızı ok ile göstereyim, peki M harfini nasıl oluşturayım dedim. Okun arkasını kırlangıç kuyruğu yaparsam arada kalan beyaz alanda M oluşur dedim ve logoyu bu haliyle karalama olarak, basit bir taslak olarak verdim. Grafikerler, temiz ve net teknik çizimini kurşun kalemle çizip bana gösterdiler. Her yarım saatte bir, yaptıkça benden okey aldılar, bazı alanlar bir milim büyüdü, bazı alanlar küçüldü veya aşağı yukarı itildi. Bütün bunlar toplam 3-4 saat aldı ve logomuz yarışmaya katıldı ve birinci seçildi. Çalıştığım ajans bu günün 30 bin lirası birincilik ödülü aldı, cebine attı bana bir kuruş ikramiye vermedi ve sadece normal maaşımı verdi. Patronumuz, logo üretim sürecini gelip gidip izliyordu. Bu logo ödül almaz, çok basit olmuş diyerek; yalın ve sade demesi gerekirken basit diyerek logoyu beğenmedi, aşağıladı, ödül kazanınca bozuldu, sinirlendi, kıpkırmızı oldu.
http://www.iyireklamciyiz.biz/images/comert-buyuk.jpg ve
http://www.fcagla.com/images/stories/grafik/logo/merdivenshop/01.jpg linklerindeki logolar aynı firmaya aittir ve firmanın yetkilisi benim atölyeme geldiğinde onunla kahve içerken sohbet sırasında beyaz kağıt üzerine yaptığım karalamalar ile çıkmıştır, hatta tükenmez kalem kullanıyordum. Birinci logoda MERT ve MERD kelimelerindeki benzerliği yakalamıştım sohbet sırasında. Görüldüğü gibi CÖ-MERT kelimesinde ve MERD-İVEN kelimesinde bu mert ve merd heceleri vardır. Ortak ve benzeşik olan bu heceler içinde de ortak olan E harfini gördüm ve E harfinde de üç adet yatay çizgiden merdiven oluşacağını orada hemen buluverdim. Her iki E'deki yatay çizgileri alt alta getirerek ve bunların da silik kopyalarını çoğaltıp uzun bir merdiven basamakları hissi vererek, müşteriye senin logon böyle olur başka da olmaz eğer kabul edersen şu taslağı imzala, yarı parasını da ver, orijinal çalışmayaya bu gün başlayayım logon yarına hazır olur dedim. Müşteri ne kadar vericez, dedi, şu kadar deyince, 5 dakkada o kadar para istiyorsun çok değil mi, dedi. Ben de 38 yılllık tecrübe üzerine artı 5 dakka dedim, küçük bir indirim yaptım, müşteri kabul etti. Hemen arkasından peki öteki logo nasıl olacak dedi. Onu da tükenmezle bir kağıda yazdım. SHOP kelimesindeki H harfi dikkatimi çekti. Kağıda yazmadan ne yapacağımı bilmiyordum. Yazdıktan sonra H'yı gördüm. H harfinin kendisinin zaten başlı başına tek basamaklı merdiven olduğunu düşündüm. Aynı H yı yukarı ve aşağı doğru uzatılırsa duvara dayanan ayaklı portatif merdiven oluşacağını gördüm. Bunu hemen bir çırpıda tükenmez kalemle kağıda, müşterinin gözü önünde çizdim "ya nasıl da hemenceik uyduruyorsun " dedi. "İşte ben art direktörüm, bize uyduruktör de denir" dedim. Gülüştük. Buna da mı aynı parayı verecez, dedi. Evet, dedim. İndirim yok mu ikisine dedi. Zaten ilkine indirim yaptık, o fiyattan bunu da yaparız, indirimin indirimi olur mu, dedim. Anlaştık. Her iki logoyu bilgisayarda temize çekecek ve son halini verecek grafiker yardımcı kadrolarım ve ekibim yoktu. Çünkü artık düzen ve sistem; art direktörlüğü yok etmişti. Uzman grafikerleri ekibiyle çalışacak ekonomik rahatlıktan yoksun bırakmış, genç grafikerleri de ustalardan meslek öğrenme şansından böylece mahrum etmişti. Artık yanımda Meral ve Metin adlı ekip arkadaşlarım yoktu. O nedenle o gece o logoları ben, bilgisayarda vektörel bir programda kendim temize çektim. Ertesi günü müşteriye teslim ettim. Bir saatlik toplantıda bulduğum iki logoyu bir gecede ve ertesi günü yarım gün süren bir süreçte baskıya hazır hale getirdim. İki logonun parasıyla evimi iki ay geçindirdim.
Bu örnekleri uzatmak mümkündür. Ben bu örnekleri kendimi övmek için vermiyorum. Logo üretim sürecinin aslında uzun bir süre almadığını, aslında en önemli sürecin taslak veya eskiz süreci olduğunu, o halde logo üretim süreci içinde en önemli sürecin logo yaratım süreci olduğunu vurgulamak istiyorum.
Geçenlerde bir müşteriye gittim, web sitesi yaptıracak. Web için ise etkili bir arayüz tasarımı yapmak lazım öncelikle. Adam dedi ki, "bana bir kaç örnek web arayüzü sayfası yap getir, ben beğenirsem, anlaşırız. Önce benim beğenmem şart." İlk bakışta haklı gibi gözüküyor. Kızını oğlumun yanına bırak, bir hafta yaşasınlar oğlum beğenirse evlenirler, demeye benziyor oysa ki... Dedim ki; "sen benim diğer müşterilerime yaptığım işlerimi web sitemde gördün, beğendin ve onun üzerine sen bana telefon ettin ve çağırdın değil mi?" Evet, dedi. "O halde bir fiyatta anlaşırız bir sözleşme imzalarız, ben sana 3 tane arayüz yaparım, kesinlikle birini beğenirsin ve başlarız" Adam, klasik sordu; ya beğenmezsem? Ben klasik konuştum; "beğenmezsen neyi beğenmediğini, niçin beğenmediğini anlatırsın, düzeltiriz ve ortak noktayı buluruz" Adamın tavrı "yap getir de bir göreyim" diyerek sürekli bedavadan tasarım örnekleri görmekten yana. Sonunda adam dedi ki; "hemşerim sen yap getir, ben göreyim, beğenirsem emeğinin değerini veririm" Adam tam bu noktada sihirli bir kelime kullandı; EMEĞİNİN DEĞERİ !
Biz de şu anda bir logonun ne kadar zamanda üretildiğini konuşuyoruz. Yani yine LOGONUN EMEK DEĞERİ !
Oysa tasarım gibi konular EMEK DEĞERİ İLE DEĞİL, FİKİR DEĞERİ ile ÖLÇÜLMESİ GEREKİR.
Adamın demesi gereken; "hemşerim sen yap getir, ben göreyim, beğenirsem FİKRİNİN (yaratıcılığının) değerini veririm" cümlesiydi.
Biz; grafik tasarımı, logoyu, web arayüzünü;
a)-zanaat olarak algılarsak harcanan zaman ve emek (işçilik) ile;
b)-sanat olarak algılarsak yaratıcılık (buluş gücü) ve fikir ile değerlendiririz.
Nasıl değerlendirirsek biz de oyuz. a ile değerlendiriyorsak zanaatcıyız, b ile değerlendiriyorsak sanatçıyız.
Logo konusundaki farkı farkedebildik mi?