farukcagla
Grafik Öğretim Görevlisi
- Kayıt
- 24 Şubat 2008
- Mesaj
- 642
- Tepki
- 23
@karameco
Sayın Karameco,
Öncelikle çok isabetli sorular sorduğunuz ve konuya çok sağlam açılardan yaklaştığınız için sizi tebrik eder, teşekkürlerimi sunarım. Size cevap vermek yepyeni konuları ortaya sermek olacaktır. Bana bu fırsatı vermiş oldunuz.
Dediklerinize teker teker değiniyorum;
1-Tasarım kirliliği;
"Kendilerine Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler tasarım kirliliği yapıyor" diyorsunuz.Tasarım kirliliği yapanlar, onların kadrosunda çalışan yarım grafikerlerdir. Tam grafiker tasarım güzelliği yapar. Tasarım kirliliği yapmaz. Yarım grafiker yarım tasarım yapar, bu da zaten tasarım kirliliğidir.
Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler yarım grafiker yerine tam grafiker çalıştırsalar tam grafikere tam ücret ödeyeceklerdir. Yarım ücret ödemek istedikleri için yarım grafikere yarım tasarım yaptırmaktadırlar.
Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler tasarım kirliliği yapmamakta, tasarım kirliliğini yaptırmaktadırlar.(Vesile olmaktadırlar, sebep olmaktadırlar)
Hatta, Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler işlerine geldiği için yarım grafiker diye bir grafiker sınıfı yaratmaktadırlar.
Hatta, Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler bu yarım grafikerleri; müşterilerine TAM GRAFİKERMİŞ gibi sunmakta; bu yüzden;
-Tam grafikerlerin ekmeğini çalmakta ve haksız rekabet yaratmakta...
-Grafik Tasarım Mesleğinin ucuzlatılması, değerinin düşürülmesi ve kalitesizleştirilmesine neden olmakta...
-Müşterilere yalan beyanda bulunmak suretiyle müşterilerin kandırılmasına yol açmakta...
-Az buçuk grafiker emeği baskı fiyatlarının içine yedirildiği halde "grafik tasarıma para almıyoruz" denmek suretiyle hem grafikerlik küçültülmekte, hem müşteriler kandırılmakta, hem tasarım kirliği yaratılmakta, hem haksız rekabet ortamı hazırlanmakte hem de reklamcılık veya tasarımcılık matbaaların doğal göreviymiş gibi sunulmaktadır.
Organize Matbaacılık demek; baskısından renk ayrımına, film montajından kalıbına, kutu kesiminden mücellitine kadar , ofsetinden flexo baskısına, tabaka kağıdından rulo kağıt baskısına kadar tüm basım hizmetlerinin bir tesiste organize edilmesidir.
Organize Matbaacılık , baskı öncesi grafik tasarım hizmetlerinin matbaada yapılması demek değildir.
Organize Matbaacılık reklamcılık yapmak demek değildir.
Organize Matbaacılık tasarımcılık yapmak demek değildir.
Organize Matbaacılık yarım grafiker çalıştırarak tam grafiker diye sunmak HİÇ değildir.
Organize Matbaacılık grafik tasarımcıdan veya reklamcıdan gelen işlerin organize olunması nedeniyle KALİTELİ, HIZLI ve EKONOMİK basıldığı yer demektir.
Organize Sanayi Bölgesi deyimi de buna benzer. Organize olmuş tüm sanayicilerin bir arada ve düzenli olarak bulunduğu yer demektir.
2-"Tasarım kirliği yaratanlar PARAYI GÖTÜRÜYOR" demişsiniz.
Kastınız grafikerler ise grafikerlerin parayı götürdüğüne emin değilim. Aralarında elbette iyi para kazananlar vardır. Ama Tasarım KİRLİLİĞİ yaratan grafiker, bana göre eğer YARIM grafiker ise ve YARIM TASARIM yaptığı için TASARIM KİRLİLİĞİ yapıyorsa, kesinlikle YARIM PARA KAZANIR ve bu da PARAYI GÖTÜRMEK OLMAZ.
Ama Yarım tasarım yapan yarım grafiker kolay iş buluyor, işsiz kalmıyor derseniz, buna gönülden katılırım.
Zaten ucuz adam oldukları için, ucuz işler yaptıkları için SAYILARI HAYLİ ÇOKTUR.
Kendinden usta grafiker karşısında "ben grafiker değilim" derler, ama "müşteriye ben grafikerim" derler.
İşin kötüsü kendilerinin grafiker olduklarına da inanırlar.
Aslında bu konu gibi konuları bu sitede hep tartışıyoruz. "Grafiker olurken nerelerde eğitim aldınız?" konusundan tutun da, "program biliyorum, öyleyse grafikerim " konusuna kadar, bir sürü konuyu eşeleyiniz, hep altından "grafiker kime denir, tasarım bilmeyene grafiker denir mi?" konusu çıkacaktır.
Yani mesele yarım grafiker ve tam grafiker arasındaki farkı bilmek veya bilmemek noktasında düğümlenmektedirler.
Patronlar; diplomalı, çok bilmiş, burnu havada ve yüksek ücret isteyen TAM GRAFİKERE TAM ÜCRET verip onun kaprislerine katlanmak yerine, iki yarım grafikere iki yarım ücret (hatta çeyrek ücret) ödeyerek daha boyun eğen, daha uyumlu, müşterilere itiraz etmeyecek özellikteki grafikerleri tercih etmektedir.
PATRONLAR; Bu yarım grafikerleri TAM GRAFİKER gibi piyasaya sürerek TAM GRAFİKERLERİN KALKMIŞ BURNUNU KIRMAKTAN TUTUN DA, ucuz işgücü oluşturulmasına kadar, müşterilerin her istediğine itiraz etmeyecek GRAFİK TASARIMCI DEĞİL, GRAFİK İŞÇİSİ YARATILMASINA KADAR bir sürü FAYDA ve MENFAAT ELDE ETMEKTEDİRLER.
Bunlar grafik tasarımcılık mesleğine ve sanatına ihanettir.
Siz bundan tasarım kirliliği diye yakınmaktasınız, oysa devletin, güzel sanatlar hocalarının sesi çıkmamaktadır.
Sonuç olarak; bu YARIM GRAFİKERLER bana göre YARIM MAAŞ ALDIKLARI halde malı götürmüş gibi görülmektedirler, çünkü bu işsizlik ortamında ve Grafiker bolluğunda ev kiralarının İstanbul piyasasında 700-800 lira olduğu bir dönemde 1000 lira -1200 lira maaş alsalar bu para çok gibi gözükmektedir. Oysa 20 yıllık bir polis memuru şimdi 2000 lira maaş almaktadır. TAM BİR GRAFİKER 1990 yılında bir polis memurunun 2-3 katı maaş alırdı. Yani bu gün GRAFİKER İYİ PARA ALIYOR dememiz için vasat bir grafikerin 2500 liradan başlayarak, ustalık derecesine göre 4.000 ve 6.000 lira maaş alması gerekir.
Kısaca bu gün TASARIM KİRLİLİĞİ YAPAN (tasarım bilmeyen), Yarım Eğitimi ve Yarım tecrübesiyle Yarım Tasarım yapan bir YARIM grafiker, devlet memurunun yarısı kadar olan 1000 lira maaş alırsa bu para iyi para değildir. Bu para ancak KÖLE GİBİ YAŞAMA PARASIDIR. Ben 1993 yılında lisedeki resim öğretmeni bir arkadaşımdan 3 kat fazla maaş alırken şimdi onun aldığı maaşa razı oluyorum ama iş bulamıyorum, çünkü onun şimdi aldığı maaşın yarısından azına çalışan grafiker olduğu söylenen kişiler var.
Ama PARAYI GÖTÜRENLER, yarım grafiker çalıştırıp, onlara yarım/hatta çeyrek maaş verip, yarım grafikeri tam grafiker gibi sunan, tasarıma para almıyoruz deyip yarım grafikerin sırtından matbaa merdanelerini döndürenleri kastediyorsanız; bunda size yüzde yüz katılırım.
Bu konuda yazılmış,
https://www.grafikerler.org/matbaa-grafikerligi/5743-matbaa-da-grafiker-insan-mi-makine.html
linkindeki makalemi okuyunuz.
3-"gönderilen dökümanın montajını yapıp. hataları düzelttikten sonra onu baskıya sokup, en güzel şekilde teslim edene grafiker denmez mi?" diye sormuşsunuz.Cevabım; grafiker, grafik tasarım yapana denir. Montaj yapıp hata düzelten adam tasarım da yapıyorsa grafikerdir, değilse ya yardımcı grafiker, ya grafik teknisyeni (yeni bir deyim), ya montajcı grafiker (yeni bir deyim), ya baskı öncesi hazırlık grafikeri(yeni bir deyim), ya bilgisayar operatörüdür. Ama kesinlikle grafik tasarımcı değildir.
Zaten bunu bilen tasarım bilmeyen grafik işçileri, grafiker ünvanından vaz geçmeye gönülleri elvermediği için "biz tasarım bilmeyen grafikeriz, onlar tasarımcı grafiker" diye acayip ve saçma tanımlar üreterek durumu kurtarmaya çalışmaktadırlar.
4-"tasarım kirliliğinin ele başılığını yapıyorlar. parayı da onlar kazanıyorlar. orada çalışan yüzlerce grafiker var. bunların hepsi grafikermidir sizce?" demişsiniz.Cevap;Yukarıdaki maddelerde açıkladığım gibi bunlar GRAFİKER DEĞİLDİR. Grafikerliğin tek ölçüsü GÖRSEL İLETİŞİM TASARIMCISI olmasıdır.
5-"ajanslarda tasarım yapan üst düzey grafiker olan arkadaşlarımızında matbaa ile ilgisi (bazılarının) olmadığını sizinde bildiğinize eminim. nedeni ise bize gelen işlerde baskı öncesi hazırlıkta gördüğümüz hatalardır. kendileri tasarımı çok güzel yapabilirler fakat baskıdan sonra onların gönderdiği dökümanı aynı haliyle basarsanız onu size geri verirler. ben böyle birşey yapmadım derler. sonuçta kendilerini haklı çıkartırlar." demişsiniz.
Bu konu çok derin ve önemli bir konudur. Evet ajanslarda çalışan az sayılamayacak sayıdaki tasarımcının baskı tekniğine göre hatalı tasarım yaptıkları bir gerçektir.
O halde şu soruyu da sormamız gerekir; Madem tasarım bilmeyene grafiker denmiyor, peki tasarım bilip de matbaa bilgisi bilmeyen, teknik bilgi ile donatılmamış kişiye GRAFİKER DENİR Mİ?
Cevap; denmez ! Çünkü GRAF kelimesi BASKI demektir. PHOTO-GRAPH= IŞIK BASKI, LITHO-GRAPH= TAŞ BASKI, TIPO-GRAPH=YAZI (KLIŞE) BASKI demektir.
Demek ki Grafikerin önce GRAPH denilen baskıyı bilmesi, o baskı tekniklerine uygun tasarım yapması gerekir.
Bir mimar nasıl ki kusurlu evler tasarlamaz ise, bir mühendis kusurlu köprüler inşa etmez ise, bir doktor kusurlu ameliyat yapmaz ise, bir grafiker de baskı teknolojileri açısından kusurlu tasarımlar yapmaz, yapamaz, yapmamalıdır.
Aslında Matbaa bilmeyene grafiker denir mi? Program bilmeyene grafiker denir mi? Tasarım Bilmeyene grafiker denir mi gibi soruların TEK CEVABI VARDIR;
Bir grafiker bunların üçünü de bilmelidir. BU Üçünü BİLMEYENE GRAFİKER DENMEZ!
İşte bu üçünü bilen kişi TAM GRAFİKERDİR ve TAM ÜCRET ALMASI GEREKİR.
Eğer; üçünden birini bilsin diyen varsa ücret olarak da üçün birini vermek isteyecektir.
6-Ajans grafikerleri tasarım bilip matbaa bilmiyorsa ve matbaadaki grafikerler ajans grafikerlerinin yaptığı teknik hataları sürekli düzeltmek zorunda kalıyorlarsa, ortaya şunlar çıkmaktadır;
-Matbaalar, reklam ajanslarından gelen hatalı tasarımlara yapılan düzeltme çalışmasını "baskı öncesi grafiker hizmeti" diye ek fatura kesip reklam ajansını cezalandırması gerekir. ( Çünkü eğer aynı matbaa, matbaacıdan kaynaklanan bir hata nedeniyle baskıyı kusurlu yapsa, reklam ajansı kusurlu üretim gerekçesiyle matbaaya para ödememekte ve baskıyı tekrarlatmaktadır. O halde hatalı grafik tasarımını da matbaa en azından ajansa tekrarlatmalı, ajansın kusurunu düzeltmemelidir, düzeltmeye mecbur değildir...Ajans grafikerinin hatası yüzünden baskı yanlış olursa burada ceza görmesi gereken yer matbaa değil, ajanstır.) Bunu yapamıyor ise reklam ajansının üst düzey yetkililerini uyarmıyor, işgücü kaybından haberdar etmiyor demektir. Matbaa ajans grafikerinin hatasını örtmek yerine, o grafikerin yerine daha uzman grafikerin alınmasını istemelidir.Böylece grafikerlik mesleğinde de kötülerin elenmesi sağlanmalıdır.
-Bu hataların sık yaşanması halinde; matbaaların bünyesinde "ajans grafikerlerinin teknik hatalarını düzelten tasarımcı olmayan ek grafiker ordusu" yaratılıyor demektir.
-Teknik bakımdan tecrübeli, fakat tasarım konusunda güçsüz bu teknik elemanlar sadece baskı tekniklerini biliyorlar veya sadece çok dikkatlidirler diye GRAFİKER ünvanına sahip oluyorlar demektir.
-Bu elemanlar giderek gerçek ve tam grafik tasarımcıların, yani hem tasarım, hem program ve hem matbaa bilen grafiker gibi grafikerlerin rakibi oluyorlar ve böylece 1 no lu maddede şikayet ettiğimiz haksız rekabeti yaratarak grafik tasarım kirliliğine neden oluyorlar demektir.
-Ajans grafikerlerinin teknik hataları sıklıkla yapmış olmaları; matbaa sahiplerinin "bizim grafik tasarımcı ekibimiz yok, biz tasarımcının ekmeği ile asla oynamıyoruz, biz sadece grafik teknik düzeltmen elemanı çalıştırıyoruz" yalanını söylemelerine, aslında bal gibi de bu elemanlara tasarım yaptırdıklarını gizlemelerine ve müşterilerine de "biz grafik tasarıma para almıyoruz, yeter ki baskı işinizi biz yapalım" demelerine ve bu yolla hem grafikerleri hem de müşterileri kandırmalarına, reklam ajanslarına veya tasarım bürolarına haksız rekabet yapmalarına sebep olmaktadır.
Bakınız; ajans grafikerlerinin teknik bilgisizlikleri, dönüp dolaşıp hem kendilerine hem de mesleğe bu biçimde onarılmayacak zararlar vermektedir.
7-"bence grafikerlik sınıflandırılmalıdır. herkes ben hangi kısmındanım diye düşünmelidir.
a)tasarım b) teknik c) bununda adını siz koyun. okuyan herkes fikrini söyleyebilir." diyorsunuz.
Buna yürekten katılıyorum. Ben yazılarımda sık sık kurumsal kimlik grafikeri, konsept ve reklam kampanyası grafikeri, broşür ve dergi grafikeri, web grafikeri, baskı öncesi hazırlık grafikeri, yardımcı grafiker, montaj grafikeri, bilgisayar operatörü, dizgi grafikeri, illüstratör, art direktör vs. gibi ünvanlar ve rütbeler kullanırım.
Ustalık, çıraklık ve kalfalık gibi grafikerlikte seviyeler olması gerektiğini söylerim.
Böyle olursa kimin ne olduğunu, ak koyun mu kara koyun mu belli olacağını, aksi halde kurtların dumanlı havayı sevmesi nedeniyle kurtla kuzunun karışacağını, at izi ile it izinin birbirine karışacağını söyler dururum.
Böyle olursa kimin ne kadar ücret alması gerektiğinin rahatça tespit edileceğini, grafikerlerin bunun için sınava girmeleri gerektiğini, sınavdan korkmamak gerektiğini, her sınav sonucunda alınacak sertifikanın grafikerin düzeyini tespit edeceğini, böylece meslekte iyileştirmenin ve kalite yükselmesinin sağlanabileceğini yazdım.
Bunları devletin yapmadığını, bunu yapacak kurumun grafikerlerin kendi öz teşkilatları olması gerektiğini ve grafikerlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiğini söyledim.
Bunun üzerine bana grafikerleri sığır gibi damgalmak istiyorsun dediler. Tarihe gömülmüş usta çırak ilişkisini yeniden diriltmek istiyorsun, sen gericisin dediler.
Sayın Karameco;
Şimdi siz de grafikerler çeşitli sınıflara ayrılsın diyorsunuz, Şimdi siz de bu kişilerin zihniyetine göre; grafikerleri sığır gibi damgalamak mı istiyosunuz?
Bu zihniyete göre grafikerleri sınıflamak, onları bölmek anlamına mı geliyor?
Bu suçlamaları yapanların diplomaları yok, sertifikaları yok, ehliyetleri yok, başarı belgeleri yok, ödülleri yok... en önemlisi ortaya koydukları ürettikleri doğru düzgün grafik tasarımları yok.
Tüm bunlara rağmen bana "Madem diploma istiyorsun, sertifika ve ehliyet istiyorsun, senin diploman var mı, TSE belgen var mı " diye hesap soruyorlar.
Grafikerlik belgesi olmadan grafik alanında, hukuk fakültesi diploması olmadan hukuk alanında fetva veriyorlar.
Sorsan "avukat mısın, diploman var mı?" "Hayır yok ama hukuktan anlarım." diyecekler.
"Peki grafiker misin, belgen, sertifikan, ödülün var mı, ortaya koyduğun bir tasarımın var mı?" dersen, "Belgem yok ama sayfa mizampajı yaparım." diyecek. "Bu dediğin grafiker olmaya yeter mi? Kurumsal kimlik yaptın mı, afiş, logo tasarladın mı, reklam kampanyası yaptın mı, ambalaj grafiği yaptın mı? "desen, diyecek ki "grafikerliği sınıflara ayıramazsın, grafikerlik bir bütündür. ben grafik tasarımcıyım."
Sayın Karameco, şimdi nereye döndük? En başa döndük. Kim grafik kirliliğini yaratıyor?
Yarım grafiker kim, tam grafiker kim, bunun bilinmesini kimler istemiyor?
Kim sınava girmek istemiyor, kim sertifikaya, başarı belgesine karşı?
Kimin usta kimin çırak olduğunun bilinmesine kim karşı...?
Yarım hukukçular, yarım grafikerler, yarım doktorlar, yarım mühendisler.
Elmanın yarımı oluyor da mesleğin yarımı olmuyor sayın Karameco...
Yarım hoca dinden, yarım doktor candan, yarım grafiker de tasarımdan ediyor.
Tasarımın da yarımı olmuyor, aklın da.
Yarım tasarım olursa tasarım kirliliği, yarım akıl olursa düşünce kirliliği oluşuyor.
Saygıyla.
-----------------------------------
Not; Sayın Hatice Algın'ın
https://www.grafikerler.org/grafiker-ve-egitim/10535-grafikerligi-nerede-ve-nasil-bir-egitim-4.html#post74037
linkindeki şu ifadelerini;
"Cevap: Grafikerliği NEREDE ve NASIL BİR EĞİTİM alarak öğrendiniz?
permalink
)) 1980 yılında cağaloğlu babiali yokuşunda başladım bu işe, ne fotokopi ne dizgi makinaları nede bilgisayar vardı . Sadece letraset, bir takım paralel cetvel rapito takımı . Şu anda grafikerim diyen adkadaşlara soruyorum LETRASET nedir? teknoloji ilerledikçe bizlerde çağa ayak uyduruyoruz elbette, nerede kaldı şimdi el emeği göz nuru ile iğneyle kuyu kazmak, onca emek sarfetmek . Bir bilgisayar birkaç grafik programıyla haaa ... hatta sadece on parmak klavye kullanarak ben tasarımcı grafikerim diyen insanlar gördüm ben, grafikerim grafik tasarımcısıyım diye ortalıklarda dolaşan bu insanlar yüreğimi acıtıyor hele bir kaç iyi yerde bir amcası birde dayısı varsa asla işsiz ve aç kalmazlar. Yılların vermiş olduğu tecrübeye firmalar değer vermiyor önce diploma , sonra askari ücretlerle stajyer çalıştırıp işlerini yürütmeye çalışıyor, yeniliklere tamamen kapalı ünlü firmaların taklidi olsun illaki, bir harf değiştir kardeşim logo ve tasarımların bir iki rengiyle oyna zihniyet bu !!! asla ve asla yeniklere açık değiller.Oysa grafik tasarımcılığı, olmayanı var etmek göze hitap ettiği kadar baskı öncesinde ve sonrasında iyi bir iş çıkartmak . Özellikle ajanslarda üni. mezunu arkadaşlar tercih edilir elbette dört yıl dirsek çürütmüş çocuk ama pratik yok , görsel açıdan iyi bir sunum yapar baskı sonrasında bir çizgi kalınlığının bir renk ayarının başına ne işler açacağının hesabını yapmaz.İyi bir matbaaya düştüyse ne ala yoksa gitti onca emek onca masraf çamur gibi bir işle karşılaşır sonuçta.Söylemek istedigim şu, elbette eğitim önemli ama grafikerlik ve grafik tasarımcılığı iyi bir ustanın yanında piştiyse ve sürekli araştırma yaparak teknolojiyi takip ederek değer bulur, hele içinde de yaratıcılık ruhu varsa muhteşem olur. tasarımcı olmak oralardan buralardan çalışılmış işleri aşırıp bir iki değişiklikle sunum yapmak değildir.Tasarımcı olmak bir işe başlanıldığında ilk çalışmanın arkasından bir tane dağa bir tane dağa derken baktığınızda nerdeyse 15 kalem iş çıkartmaktır.sevgiyle kucaklıyorum hepinizi belki bu yazıma kızan olmuştur içinizde arkadaşlardan bilinmez) ama dost acı söyler. Kolay gelsin"
sonuna kadar destekliyor ve katılıyorum. Yazdıkları "NASIL GRAFİKER OLDUM" konusu altında yazılmıştır ama dediği gibi "NASIL GRAFİKER OLUNUR" konusuyla da bağlantılır ve o nedenle cevabını buraya da aldım.
Özellikle şu ifadesi bana göre yüzde yüz doğrudur;
"tasarımcı olmak oralardan buralardan çalışılmış işleri aşırıp bir iki değişiklikle sunum yapmak değildir.Tasarımcı olmak bir işe başlanıldığında ilk çalışmanın arkasından bir tane dağa (daha) bir tane dağa (daha) derken baktığınızda nerdeyse 15 kalem iş çıkartmaktır"
Benim logo tasarımlarıma bakarsanız birinci logodan üçüncüye, üçüncüden onuncuya doğru birbirinden doğmuş olduklarını ama hepsinin birbirinden bağımsız nitelikte olduklarını göreceksiniz.
Tasarım doğurgandır, yaptıkça sürekli ürer... Usta tasarımcı çok üreten demektir, ki üretken sanatçı, üretken bestekar, üretken grafiker derler. Üretken kelimesi çok çalışan manasında olduğu gibi çok üretip çok türeten anlamında bir yaptığından bir çok türev elde eden manasındadır. Tıpkı bir çeşit sebzeden çok çeşitli yemek yapan usta aşçılar gibi...
Sanıyorum Hatice hanım bunu kastetti.
Ben sınavlarda grafik tasarımcı olacak genç öğrencilerimden önlşerine koyduğum dergi reklamına bakarak aynı ilandan hiç bir öğeyi atmadan 3 farklı tasarım yaratmalarını isterim. Aynı konudan türetilmiş fakat birbirinden farklı ve apayrı olarak 3 ayrı dizayn olarak üretilmiş çalışmalara en yüksek notu veririm. 3 adet fakat benzer çalışma yapana daha düşük not, 2 tane fakat apayrı çalışma yapana ise 3 tane fakat benzer yapandan daha yüksek not veririm. 2 tane fakat benzer yapana ise hepsinden düşük not veririm.
Dolayısı ile benzer üreticilik sayısal (niceliksel) çalışkanlıktır, fakat aynı konuda çok sayıda fakat herbiri benzer olmayan tasarım üretmek niteliksel (kaliteli) çalışkanlıktır. İşte buna yaratıcılık denir. Bunu yapana yaratıcı üretkenliği var denir.
Bu nedenle 36 sayfalık katalogda 6 sayfayı mükemmel tasarlayan grafikerdir, geri kalan 30 sayfayı o benzerlikte devam ettiren yardımcı grafiker veya operatördür. Grafik tasarımcı ilk birinci sayfayı 2 günde, diğer 5 sayfayı iki günde, toplam altı sayfayı 4 günde tasarlamıştır.Ama işi kolaylamış ve yol açmıştır. Artık operatör o verileri alarak kalan 30 sayfayı 3 günde bitirir. 36 sayfalık iş 4+3= 7 günde ama mükemmel olarak tasarlanmıştır.
İşte ekip çalışması budur. Bu ekipe para ödemek istemeyenler 36 sayfayı yardımcı grafikere tasarlatmak istemektedir. Böyle olunca da "kopya tasarımlar" konusu gündeme gelmektedir. Yarım tasarımcıdan yarım tasarım elde etmek ve dolayısı ile tasarım kirliliği gündeme gelmektedir. Böyle olunca yaratıcı tasarımcının aç bırakılması , işsiz kalması veya onu çaresiz bırakarak kriz ve işsizlik korkusuyla keriz yerine konularak 36 sayfanın tamamının ona tasarlatılması gündeme gelmektedir, tıpkı otomobilin altına girip tamir eden ustaya çekici veya anahtarı verecek kimsenin bulunmayışı veya ameliyat sırasında neşter isteyen doktora "kalk neşterini kendin al" denmesi gibi...
İşte grafikerlikte iş bölümünü savunmayıp, bunu savunanlara çamur atanlar, grafikerliği öldürenlerin tetikçiliğini yapmaktadırlar.
Grafikerliğin gelişmesi ve hak ettiği değeri tekrar elde etmesi için yaratıcılığı destekleyen bir işbölümü mantığının geliştirilmesi şarttır.
İşbölümüne karşı olanlar gerçeğinin yerini sahtesinin almasını isteyenlerdir.
Sayın Karameco,
Öncelikle çok isabetli sorular sorduğunuz ve konuya çok sağlam açılardan yaklaştığınız için sizi tebrik eder, teşekkürlerimi sunarım. Size cevap vermek yepyeni konuları ortaya sermek olacaktır. Bana bu fırsatı vermiş oldunuz.
Dediklerinize teker teker değiniyorum;
1-Tasarım kirliliği;
"Kendilerine Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler tasarım kirliliği yapıyor" diyorsunuz.Tasarım kirliliği yapanlar, onların kadrosunda çalışan yarım grafikerlerdir. Tam grafiker tasarım güzelliği yapar. Tasarım kirliliği yapmaz. Yarım grafiker yarım tasarım yapar, bu da zaten tasarım kirliliğidir.
Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler yarım grafiker yerine tam grafiker çalıştırsalar tam grafikere tam ücret ödeyeceklerdir. Yarım ücret ödemek istedikleri için yarım grafikere yarım tasarım yaptırmaktadırlar.
Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler tasarım kirliliği yapmamakta, tasarım kirliliğini yaptırmaktadırlar.(Vesile olmaktadırlar, sebep olmaktadırlar)
Hatta, Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler işlerine geldiği için yarım grafiker diye bir grafiker sınıfı yaratmaktadırlar.
Hatta, Organize Matbaacılık yapıyoruz diyenler bu yarım grafikerleri; müşterilerine TAM GRAFİKERMİŞ gibi sunmakta; bu yüzden;
-Tam grafikerlerin ekmeğini çalmakta ve haksız rekabet yaratmakta...
-Grafik Tasarım Mesleğinin ucuzlatılması, değerinin düşürülmesi ve kalitesizleştirilmesine neden olmakta...
-Müşterilere yalan beyanda bulunmak suretiyle müşterilerin kandırılmasına yol açmakta...
-Az buçuk grafiker emeği baskı fiyatlarının içine yedirildiği halde "grafik tasarıma para almıyoruz" denmek suretiyle hem grafikerlik küçültülmekte, hem müşteriler kandırılmakta, hem tasarım kirliği yaratılmakta, hem haksız rekabet ortamı hazırlanmakte hem de reklamcılık veya tasarımcılık matbaaların doğal göreviymiş gibi sunulmaktadır.
Organize Matbaacılık demek; baskısından renk ayrımına, film montajından kalıbına, kutu kesiminden mücellitine kadar , ofsetinden flexo baskısına, tabaka kağıdından rulo kağıt baskısına kadar tüm basım hizmetlerinin bir tesiste organize edilmesidir.
Organize Matbaacılık , baskı öncesi grafik tasarım hizmetlerinin matbaada yapılması demek değildir.
Organize Matbaacılık reklamcılık yapmak demek değildir.
Organize Matbaacılık tasarımcılık yapmak demek değildir.
Organize Matbaacılık yarım grafiker çalıştırarak tam grafiker diye sunmak HİÇ değildir.
Organize Matbaacılık grafik tasarımcıdan veya reklamcıdan gelen işlerin organize olunması nedeniyle KALİTELİ, HIZLI ve EKONOMİK basıldığı yer demektir.
Organize Sanayi Bölgesi deyimi de buna benzer. Organize olmuş tüm sanayicilerin bir arada ve düzenli olarak bulunduğu yer demektir.
2-"Tasarım kirliği yaratanlar PARAYI GÖTÜRÜYOR" demişsiniz.
Kastınız grafikerler ise grafikerlerin parayı götürdüğüne emin değilim. Aralarında elbette iyi para kazananlar vardır. Ama Tasarım KİRLİLİĞİ yaratan grafiker, bana göre eğer YARIM grafiker ise ve YARIM TASARIM yaptığı için TASARIM KİRLİLİĞİ yapıyorsa, kesinlikle YARIM PARA KAZANIR ve bu da PARAYI GÖTÜRMEK OLMAZ.
Ama Yarım tasarım yapan yarım grafiker kolay iş buluyor, işsiz kalmıyor derseniz, buna gönülden katılırım.
Zaten ucuz adam oldukları için, ucuz işler yaptıkları için SAYILARI HAYLİ ÇOKTUR.
Kendinden usta grafiker karşısında "ben grafiker değilim" derler, ama "müşteriye ben grafikerim" derler.
İşin kötüsü kendilerinin grafiker olduklarına da inanırlar.
Aslında bu konu gibi konuları bu sitede hep tartışıyoruz. "Grafiker olurken nerelerde eğitim aldınız?" konusundan tutun da, "program biliyorum, öyleyse grafikerim " konusuna kadar, bir sürü konuyu eşeleyiniz, hep altından "grafiker kime denir, tasarım bilmeyene grafiker denir mi?" konusu çıkacaktır.
Yani mesele yarım grafiker ve tam grafiker arasındaki farkı bilmek veya bilmemek noktasında düğümlenmektedirler.
Patronlar; diplomalı, çok bilmiş, burnu havada ve yüksek ücret isteyen TAM GRAFİKERE TAM ÜCRET verip onun kaprislerine katlanmak yerine, iki yarım grafikere iki yarım ücret (hatta çeyrek ücret) ödeyerek daha boyun eğen, daha uyumlu, müşterilere itiraz etmeyecek özellikteki grafikerleri tercih etmektedir.
PATRONLAR; Bu yarım grafikerleri TAM GRAFİKER gibi piyasaya sürerek TAM GRAFİKERLERİN KALKMIŞ BURNUNU KIRMAKTAN TUTUN DA, ucuz işgücü oluşturulmasına kadar, müşterilerin her istediğine itiraz etmeyecek GRAFİK TASARIMCI DEĞİL, GRAFİK İŞÇİSİ YARATILMASINA KADAR bir sürü FAYDA ve MENFAAT ELDE ETMEKTEDİRLER.
Bunlar grafik tasarımcılık mesleğine ve sanatına ihanettir.
Siz bundan tasarım kirliliği diye yakınmaktasınız, oysa devletin, güzel sanatlar hocalarının sesi çıkmamaktadır.
Sonuç olarak; bu YARIM GRAFİKERLER bana göre YARIM MAAŞ ALDIKLARI halde malı götürmüş gibi görülmektedirler, çünkü bu işsizlik ortamında ve Grafiker bolluğunda ev kiralarının İstanbul piyasasında 700-800 lira olduğu bir dönemde 1000 lira -1200 lira maaş alsalar bu para çok gibi gözükmektedir. Oysa 20 yıllık bir polis memuru şimdi 2000 lira maaş almaktadır. TAM BİR GRAFİKER 1990 yılında bir polis memurunun 2-3 katı maaş alırdı. Yani bu gün GRAFİKER İYİ PARA ALIYOR dememiz için vasat bir grafikerin 2500 liradan başlayarak, ustalık derecesine göre 4.000 ve 6.000 lira maaş alması gerekir.
Kısaca bu gün TASARIM KİRLİLİĞİ YAPAN (tasarım bilmeyen), Yarım Eğitimi ve Yarım tecrübesiyle Yarım Tasarım yapan bir YARIM grafiker, devlet memurunun yarısı kadar olan 1000 lira maaş alırsa bu para iyi para değildir. Bu para ancak KÖLE GİBİ YAŞAMA PARASIDIR. Ben 1993 yılında lisedeki resim öğretmeni bir arkadaşımdan 3 kat fazla maaş alırken şimdi onun aldığı maaşa razı oluyorum ama iş bulamıyorum, çünkü onun şimdi aldığı maaşın yarısından azına çalışan grafiker olduğu söylenen kişiler var.
Ama PARAYI GÖTÜRENLER, yarım grafiker çalıştırıp, onlara yarım/hatta çeyrek maaş verip, yarım grafikeri tam grafiker gibi sunan, tasarıma para almıyoruz deyip yarım grafikerin sırtından matbaa merdanelerini döndürenleri kastediyorsanız; bunda size yüzde yüz katılırım.
Bu konuda yazılmış,
https://www.grafikerler.org/matbaa-grafikerligi/5743-matbaa-da-grafiker-insan-mi-makine.html
linkindeki makalemi okuyunuz.
3-"gönderilen dökümanın montajını yapıp. hataları düzelttikten sonra onu baskıya sokup, en güzel şekilde teslim edene grafiker denmez mi?" diye sormuşsunuz.Cevabım; grafiker, grafik tasarım yapana denir. Montaj yapıp hata düzelten adam tasarım da yapıyorsa grafikerdir, değilse ya yardımcı grafiker, ya grafik teknisyeni (yeni bir deyim), ya montajcı grafiker (yeni bir deyim), ya baskı öncesi hazırlık grafikeri(yeni bir deyim), ya bilgisayar operatörüdür. Ama kesinlikle grafik tasarımcı değildir.
Zaten bunu bilen tasarım bilmeyen grafik işçileri, grafiker ünvanından vaz geçmeye gönülleri elvermediği için "biz tasarım bilmeyen grafikeriz, onlar tasarımcı grafiker" diye acayip ve saçma tanımlar üreterek durumu kurtarmaya çalışmaktadırlar.
4-"tasarım kirliliğinin ele başılığını yapıyorlar. parayı da onlar kazanıyorlar. orada çalışan yüzlerce grafiker var. bunların hepsi grafikermidir sizce?" demişsiniz.Cevap;Yukarıdaki maddelerde açıkladığım gibi bunlar GRAFİKER DEĞİLDİR. Grafikerliğin tek ölçüsü GÖRSEL İLETİŞİM TASARIMCISI olmasıdır.
5-"ajanslarda tasarım yapan üst düzey grafiker olan arkadaşlarımızında matbaa ile ilgisi (bazılarının) olmadığını sizinde bildiğinize eminim. nedeni ise bize gelen işlerde baskı öncesi hazırlıkta gördüğümüz hatalardır. kendileri tasarımı çok güzel yapabilirler fakat baskıdan sonra onların gönderdiği dökümanı aynı haliyle basarsanız onu size geri verirler. ben böyle birşey yapmadım derler. sonuçta kendilerini haklı çıkartırlar." demişsiniz.
Bu konu çok derin ve önemli bir konudur. Evet ajanslarda çalışan az sayılamayacak sayıdaki tasarımcının baskı tekniğine göre hatalı tasarım yaptıkları bir gerçektir.
O halde şu soruyu da sormamız gerekir; Madem tasarım bilmeyene grafiker denmiyor, peki tasarım bilip de matbaa bilgisi bilmeyen, teknik bilgi ile donatılmamış kişiye GRAFİKER DENİR Mİ?
Cevap; denmez ! Çünkü GRAF kelimesi BASKI demektir. PHOTO-GRAPH= IŞIK BASKI, LITHO-GRAPH= TAŞ BASKI, TIPO-GRAPH=YAZI (KLIŞE) BASKI demektir.
Demek ki Grafikerin önce GRAPH denilen baskıyı bilmesi, o baskı tekniklerine uygun tasarım yapması gerekir.
Bir mimar nasıl ki kusurlu evler tasarlamaz ise, bir mühendis kusurlu köprüler inşa etmez ise, bir doktor kusurlu ameliyat yapmaz ise, bir grafiker de baskı teknolojileri açısından kusurlu tasarımlar yapmaz, yapamaz, yapmamalıdır.
Aslında Matbaa bilmeyene grafiker denir mi? Program bilmeyene grafiker denir mi? Tasarım Bilmeyene grafiker denir mi gibi soruların TEK CEVABI VARDIR;
Bir grafiker bunların üçünü de bilmelidir. BU Üçünü BİLMEYENE GRAFİKER DENMEZ!
İşte bu üçünü bilen kişi TAM GRAFİKERDİR ve TAM ÜCRET ALMASI GEREKİR.
Eğer; üçünden birini bilsin diyen varsa ücret olarak da üçün birini vermek isteyecektir.
6-Ajans grafikerleri tasarım bilip matbaa bilmiyorsa ve matbaadaki grafikerler ajans grafikerlerinin yaptığı teknik hataları sürekli düzeltmek zorunda kalıyorlarsa, ortaya şunlar çıkmaktadır;
-Matbaalar, reklam ajanslarından gelen hatalı tasarımlara yapılan düzeltme çalışmasını "baskı öncesi grafiker hizmeti" diye ek fatura kesip reklam ajansını cezalandırması gerekir. ( Çünkü eğer aynı matbaa, matbaacıdan kaynaklanan bir hata nedeniyle baskıyı kusurlu yapsa, reklam ajansı kusurlu üretim gerekçesiyle matbaaya para ödememekte ve baskıyı tekrarlatmaktadır. O halde hatalı grafik tasarımını da matbaa en azından ajansa tekrarlatmalı, ajansın kusurunu düzeltmemelidir, düzeltmeye mecbur değildir...Ajans grafikerinin hatası yüzünden baskı yanlış olursa burada ceza görmesi gereken yer matbaa değil, ajanstır.) Bunu yapamıyor ise reklam ajansının üst düzey yetkililerini uyarmıyor, işgücü kaybından haberdar etmiyor demektir. Matbaa ajans grafikerinin hatasını örtmek yerine, o grafikerin yerine daha uzman grafikerin alınmasını istemelidir.Böylece grafikerlik mesleğinde de kötülerin elenmesi sağlanmalıdır.
-Bu hataların sık yaşanması halinde; matbaaların bünyesinde "ajans grafikerlerinin teknik hatalarını düzelten tasarımcı olmayan ek grafiker ordusu" yaratılıyor demektir.
-Teknik bakımdan tecrübeli, fakat tasarım konusunda güçsüz bu teknik elemanlar sadece baskı tekniklerini biliyorlar veya sadece çok dikkatlidirler diye GRAFİKER ünvanına sahip oluyorlar demektir.
-Bu elemanlar giderek gerçek ve tam grafik tasarımcıların, yani hem tasarım, hem program ve hem matbaa bilen grafiker gibi grafikerlerin rakibi oluyorlar ve böylece 1 no lu maddede şikayet ettiğimiz haksız rekabeti yaratarak grafik tasarım kirliliğine neden oluyorlar demektir.
-Ajans grafikerlerinin teknik hataları sıklıkla yapmış olmaları; matbaa sahiplerinin "bizim grafik tasarımcı ekibimiz yok, biz tasarımcının ekmeği ile asla oynamıyoruz, biz sadece grafik teknik düzeltmen elemanı çalıştırıyoruz" yalanını söylemelerine, aslında bal gibi de bu elemanlara tasarım yaptırdıklarını gizlemelerine ve müşterilerine de "biz grafik tasarıma para almıyoruz, yeter ki baskı işinizi biz yapalım" demelerine ve bu yolla hem grafikerleri hem de müşterileri kandırmalarına, reklam ajanslarına veya tasarım bürolarına haksız rekabet yapmalarına sebep olmaktadır.
Bakınız; ajans grafikerlerinin teknik bilgisizlikleri, dönüp dolaşıp hem kendilerine hem de mesleğe bu biçimde onarılmayacak zararlar vermektedir.
7-"bence grafikerlik sınıflandırılmalıdır. herkes ben hangi kısmındanım diye düşünmelidir.
a)tasarım b) teknik c) bununda adını siz koyun. okuyan herkes fikrini söyleyebilir." diyorsunuz.
Buna yürekten katılıyorum. Ben yazılarımda sık sık kurumsal kimlik grafikeri, konsept ve reklam kampanyası grafikeri, broşür ve dergi grafikeri, web grafikeri, baskı öncesi hazırlık grafikeri, yardımcı grafiker, montaj grafikeri, bilgisayar operatörü, dizgi grafikeri, illüstratör, art direktör vs. gibi ünvanlar ve rütbeler kullanırım.
Ustalık, çıraklık ve kalfalık gibi grafikerlikte seviyeler olması gerektiğini söylerim.
Böyle olursa kimin ne olduğunu, ak koyun mu kara koyun mu belli olacağını, aksi halde kurtların dumanlı havayı sevmesi nedeniyle kurtla kuzunun karışacağını, at izi ile it izinin birbirine karışacağını söyler dururum.
Böyle olursa kimin ne kadar ücret alması gerektiğinin rahatça tespit edileceğini, grafikerlerin bunun için sınava girmeleri gerektiğini, sınavdan korkmamak gerektiğini, her sınav sonucunda alınacak sertifikanın grafikerin düzeyini tespit edeceğini, böylece meslekte iyileştirmenin ve kalite yükselmesinin sağlanabileceğini yazdım.
Bunları devletin yapmadığını, bunu yapacak kurumun grafikerlerin kendi öz teşkilatları olması gerektiğini ve grafikerlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiğini söyledim.
Bunun üzerine bana grafikerleri sığır gibi damgalmak istiyorsun dediler. Tarihe gömülmüş usta çırak ilişkisini yeniden diriltmek istiyorsun, sen gericisin dediler.
Sayın Karameco;
Şimdi siz de grafikerler çeşitli sınıflara ayrılsın diyorsunuz, Şimdi siz de bu kişilerin zihniyetine göre; grafikerleri sığır gibi damgalamak mı istiyosunuz?
Bu zihniyete göre grafikerleri sınıflamak, onları bölmek anlamına mı geliyor?
Bu suçlamaları yapanların diplomaları yok, sertifikaları yok, ehliyetleri yok, başarı belgeleri yok, ödülleri yok... en önemlisi ortaya koydukları ürettikleri doğru düzgün grafik tasarımları yok.
Tüm bunlara rağmen bana "Madem diploma istiyorsun, sertifika ve ehliyet istiyorsun, senin diploman var mı, TSE belgen var mı " diye hesap soruyorlar.
Grafikerlik belgesi olmadan grafik alanında, hukuk fakültesi diploması olmadan hukuk alanında fetva veriyorlar.
Sorsan "avukat mısın, diploman var mı?" "Hayır yok ama hukuktan anlarım." diyecekler.
"Peki grafiker misin, belgen, sertifikan, ödülün var mı, ortaya koyduğun bir tasarımın var mı?" dersen, "Belgem yok ama sayfa mizampajı yaparım." diyecek. "Bu dediğin grafiker olmaya yeter mi? Kurumsal kimlik yaptın mı, afiş, logo tasarladın mı, reklam kampanyası yaptın mı, ambalaj grafiği yaptın mı? "desen, diyecek ki "grafikerliği sınıflara ayıramazsın, grafikerlik bir bütündür. ben grafik tasarımcıyım."
Sayın Karameco, şimdi nereye döndük? En başa döndük. Kim grafik kirliliğini yaratıyor?
Yarım grafiker kim, tam grafiker kim, bunun bilinmesini kimler istemiyor?
Kim sınava girmek istemiyor, kim sertifikaya, başarı belgesine karşı?
Kimin usta kimin çırak olduğunun bilinmesine kim karşı...?
Yarım hukukçular, yarım grafikerler, yarım doktorlar, yarım mühendisler.
Elmanın yarımı oluyor da mesleğin yarımı olmuyor sayın Karameco...
Yarım hoca dinden, yarım doktor candan, yarım grafiker de tasarımdan ediyor.
Tasarımın da yarımı olmuyor, aklın da.
Yarım tasarım olursa tasarım kirliliği, yarım akıl olursa düşünce kirliliği oluşuyor.
Saygıyla.
-----------------------------------
Not; Sayın Hatice Algın'ın
https://www.grafikerler.org/grafiker-ve-egitim/10535-grafikerligi-nerede-ve-nasil-bir-egitim-4.html#post74037
linkindeki şu ifadelerini;
"Cevap: Grafikerliği NEREDE ve NASIL BİR EĞİTİM alarak öğrendiniz?
permalink
)) 1980 yılında cağaloğlu babiali yokuşunda başladım bu işe, ne fotokopi ne dizgi makinaları nede bilgisayar vardı . Sadece letraset, bir takım paralel cetvel rapito takımı . Şu anda grafikerim diyen adkadaşlara soruyorum LETRASET nedir? teknoloji ilerledikçe bizlerde çağa ayak uyduruyoruz elbette, nerede kaldı şimdi el emeği göz nuru ile iğneyle kuyu kazmak, onca emek sarfetmek . Bir bilgisayar birkaç grafik programıyla haaa ... hatta sadece on parmak klavye kullanarak ben tasarımcı grafikerim diyen insanlar gördüm ben, grafikerim grafik tasarımcısıyım diye ortalıklarda dolaşan bu insanlar yüreğimi acıtıyor hele bir kaç iyi yerde bir amcası birde dayısı varsa asla işsiz ve aç kalmazlar. Yılların vermiş olduğu tecrübeye firmalar değer vermiyor önce diploma , sonra askari ücretlerle stajyer çalıştırıp işlerini yürütmeye çalışıyor, yeniliklere tamamen kapalı ünlü firmaların taklidi olsun illaki, bir harf değiştir kardeşim logo ve tasarımların bir iki rengiyle oyna zihniyet bu !!! asla ve asla yeniklere açık değiller.Oysa grafik tasarımcılığı, olmayanı var etmek göze hitap ettiği kadar baskı öncesinde ve sonrasında iyi bir iş çıkartmak . Özellikle ajanslarda üni. mezunu arkadaşlar tercih edilir elbette dört yıl dirsek çürütmüş çocuk ama pratik yok , görsel açıdan iyi bir sunum yapar baskı sonrasında bir çizgi kalınlığının bir renk ayarının başına ne işler açacağının hesabını yapmaz.İyi bir matbaaya düştüyse ne ala yoksa gitti onca emek onca masraf çamur gibi bir işle karşılaşır sonuçta.Söylemek istedigim şu, elbette eğitim önemli ama grafikerlik ve grafik tasarımcılığı iyi bir ustanın yanında piştiyse ve sürekli araştırma yaparak teknolojiyi takip ederek değer bulur, hele içinde de yaratıcılık ruhu varsa muhteşem olur. tasarımcı olmak oralardan buralardan çalışılmış işleri aşırıp bir iki değişiklikle sunum yapmak değildir.Tasarımcı olmak bir işe başlanıldığında ilk çalışmanın arkasından bir tane dağa bir tane dağa derken baktığınızda nerdeyse 15 kalem iş çıkartmaktır.sevgiyle kucaklıyorum hepinizi belki bu yazıma kızan olmuştur içinizde arkadaşlardan bilinmez) ama dost acı söyler. Kolay gelsin"
sonuna kadar destekliyor ve katılıyorum. Yazdıkları "NASIL GRAFİKER OLDUM" konusu altında yazılmıştır ama dediği gibi "NASIL GRAFİKER OLUNUR" konusuyla da bağlantılır ve o nedenle cevabını buraya da aldım.
Özellikle şu ifadesi bana göre yüzde yüz doğrudur;
"tasarımcı olmak oralardan buralardan çalışılmış işleri aşırıp bir iki değişiklikle sunum yapmak değildir.Tasarımcı olmak bir işe başlanıldığında ilk çalışmanın arkasından bir tane dağa (daha) bir tane dağa (daha) derken baktığınızda nerdeyse 15 kalem iş çıkartmaktır"
Benim logo tasarımlarıma bakarsanız birinci logodan üçüncüye, üçüncüden onuncuya doğru birbirinden doğmuş olduklarını ama hepsinin birbirinden bağımsız nitelikte olduklarını göreceksiniz.
Tasarım doğurgandır, yaptıkça sürekli ürer... Usta tasarımcı çok üreten demektir, ki üretken sanatçı, üretken bestekar, üretken grafiker derler. Üretken kelimesi çok çalışan manasında olduğu gibi çok üretip çok türeten anlamında bir yaptığından bir çok türev elde eden manasındadır. Tıpkı bir çeşit sebzeden çok çeşitli yemek yapan usta aşçılar gibi...
Sanıyorum Hatice hanım bunu kastetti.
Ben sınavlarda grafik tasarımcı olacak genç öğrencilerimden önlşerine koyduğum dergi reklamına bakarak aynı ilandan hiç bir öğeyi atmadan 3 farklı tasarım yaratmalarını isterim. Aynı konudan türetilmiş fakat birbirinden farklı ve apayrı olarak 3 ayrı dizayn olarak üretilmiş çalışmalara en yüksek notu veririm. 3 adet fakat benzer çalışma yapana daha düşük not, 2 tane fakat apayrı çalışma yapana ise 3 tane fakat benzer yapandan daha yüksek not veririm. 2 tane fakat benzer yapana ise hepsinden düşük not veririm.
Dolayısı ile benzer üreticilik sayısal (niceliksel) çalışkanlıktır, fakat aynı konuda çok sayıda fakat herbiri benzer olmayan tasarım üretmek niteliksel (kaliteli) çalışkanlıktır. İşte buna yaratıcılık denir. Bunu yapana yaratıcı üretkenliği var denir.
Bu nedenle 36 sayfalık katalogda 6 sayfayı mükemmel tasarlayan grafikerdir, geri kalan 30 sayfayı o benzerlikte devam ettiren yardımcı grafiker veya operatördür. Grafik tasarımcı ilk birinci sayfayı 2 günde, diğer 5 sayfayı iki günde, toplam altı sayfayı 4 günde tasarlamıştır.Ama işi kolaylamış ve yol açmıştır. Artık operatör o verileri alarak kalan 30 sayfayı 3 günde bitirir. 36 sayfalık iş 4+3= 7 günde ama mükemmel olarak tasarlanmıştır.
İşte ekip çalışması budur. Bu ekipe para ödemek istemeyenler 36 sayfayı yardımcı grafikere tasarlatmak istemektedir. Böyle olunca da "kopya tasarımlar" konusu gündeme gelmektedir. Yarım tasarımcıdan yarım tasarım elde etmek ve dolayısı ile tasarım kirliliği gündeme gelmektedir. Böyle olunca yaratıcı tasarımcının aç bırakılması , işsiz kalması veya onu çaresiz bırakarak kriz ve işsizlik korkusuyla keriz yerine konularak 36 sayfanın tamamının ona tasarlatılması gündeme gelmektedir, tıpkı otomobilin altına girip tamir eden ustaya çekici veya anahtarı verecek kimsenin bulunmayışı veya ameliyat sırasında neşter isteyen doktora "kalk neşterini kendin al" denmesi gibi...
İşte grafikerlikte iş bölümünü savunmayıp, bunu savunanlara çamur atanlar, grafikerliği öldürenlerin tetikçiliğini yapmaktadırlar.
Grafikerliğin gelişmesi ve hak ettiği değeri tekrar elde etmesi için yaratıcılığı destekleyen bir işbölümü mantığının geliştirilmesi şarttır.
İşbölümüne karşı olanlar gerçeğinin yerini sahtesinin almasını isteyenlerdir.