Grafik Tasarımcının Egitimi İcin Bazı Öneriler!
Reklam sektörünün önemli beklentilerinden biri yetişmiş, hem de iyi yetişmiş piyasa elemanıdır. Bu elemanların egitim öncesi seçimlerine bakıldıgında ciddi bir sorun görülür. Daha ortaögretim kurumlarındayken “Ben grafik tasarımcı olacagım” diye önceden hedefini belirleyip üniversiteye gelen bilinçli ve istekli ögrenci sayısı çok azdır. Ne yazık gereken puanı tutturamayıp, istedigi fakülteye giremeyen, yetenek sınavı dönemlerinde yogunlaştırılmış desen kurslarından geçtikden sonra şansını denemeye kalkan ögrenci sayısı çok daha fazladır. Bu ögrencileri sınava alan kurumlar, yaptırdıkları desen ya da renkli çalışmayla sadece, gördügünü algılamayı ve onu dogru yansıtmayı degerlendirip seçim yapmaya kalkarsa; kendini dogru ifade eden, özgür düşünen, yaratıcı, problemi anlayan-çözen, tahlil ve sentez yapma yetenegine sahip olan Sürekli degişen, gelişen, yenilenen dünyamızda grafik tasarım egitimi veren kurumlar ile egitici kadrolar ne kadar kendilerini yenileyebiliyorlar? Bu kurumlar, insan kaynakları, finansal kaynaklar, fiziksel kaynaklar ve bilgi kaynakları yönünden yeterli mi? Yöneticiler rasyonel çözümler üretebiliyor mu? Çözüm üretilemiyorsa yönetilenler ne yapıyor? Seyirci mi kalıyor yoksa sorumluluk duyup gücü oranında gayret mi gösteriyor?
Mevcut müfredat programlarının günümüz koşullarına uyup uymadıgına, gereksinmeleri karşılayıp karşılamadıgına bakmak gerekir. Geleneksel egitim anlayışları yerine, çagdaş, akılcı, özgür, araştırmacı, denemeye ve sorgulamaya yatkın anlayışların yer aldıgı programlara ve bunların uygulayıcılarına yer verilmelidir. Egitim kurumlarında; yakından tanıma ve kullanma zahmetine katlanamadıkları teknolojilerin, yaratıcılıgı engelledigi düşüncesine sahip, ögrencilere salt beceri egitimi veren, sadece kendi görüş ve anlayışlarını dayatmaya kalkışan egiticiler hâlâ varsa işimiz zordur. Eger araştırmaya, denemeye ve sorgulamaya yönelik akılcı iletişim problemleri yerine, hayali projelerle zaman geçiriliyorsa bu sefer de kaynaklar boşa harcanıyordur. Hele de “Siz sanatçı olacaksınız” diyerek ögrencilerden sadece kendi mesajlarını üretmelerini beklemek hepten yanlıştır.
Grafik tasarım egitimi veren kurumlar, piyasayla çok yönlü bir işbirligi içinde olmalıdır. Bu işbirligi, karşılıklı görüşme, tartışma ve çözüm önerileri getirmeden öteye, bir dayanışma ve yardımlaşma olgusu yaratabilmelidir. Reklam ajansları, egitim kurumlarını kendileri için iyi yetiştirilmiş, nitelikli piyasa elemanı üreten fabrikalar olarak görmemelidirler. Bu kurumların sorunlarına sahip çıkarlarsa, kendileri için yararlı olacak elemanın niteliginin o ölçüde artacagını unutmamalıdırlar. Egitim kurumlarına devletin katkısı ortadadır. Bunun yeterli olmadıgı da bir gerçektir. Grafik eğitimi için iyi bir alt yapının gerekliligi herkesce bilinmektedir. Eger doğru teknolojilerle iyi donatılmış kurumlar artarsa, reklam sektörünün “... ‘yı bilen, ... kullanabilen grafik tasarımcı aranıyor” diye verdikleri ilanlara daha az rastlanacaktır.
Egitim kurumlarının, kendi kabukları içinde, gelişmelerden habersiz bir devinimle kalmayıp, dışarıya açılmaları gerekir. Özellikle programlarında yer verdikleri konular, ögrenciyi hayata hazırlayıcı, gerçek iletişim projeleri olmalıdır. Gerektiginde ajanslar ile ortak proje çalışmalarına girebilmeli, kuruma katkısı olacak sponsorlarla çalışabilmelidir. Ve en önemlisi bu kurumlar, uzun ajans deneyimine sahip, alanında özgün ürünler yaratmış, gelişmeleri, çagdaş yaklaşımları takip eden, gençlerin gelecege hazırlanmasında önemli katkıları olabilecek tasarımcıların, ajans sahiplerinin, deneyimlerinden yararlanmalıdır. (Bazı üniversiteler bu uygulamayı başarıyla sürdürmektedir.) Ayrıca ögrencilerin “İnsan Psikolojisi, Felsefe, Sosyoloji, İletişim, Pazarlama, İşletme Yönetimi, Ekonomi” gibi konularda bilgi birikimine sahip olmaları sağlanmalıdır.
Grafik tasarım egitimi almak için üniversiteye gelen ögrencilerin iyi yetişmesi, geldikleri kurumun olanakları, egitimcilerin çabaları yanında biraz da kendi sorumluluklarına baglıdır. Gelecegini kurma aşamasında olan bu gençlerin, önce kendilerine, ailelerine ve ülkelerine karşı sorumlulukları oldugunu bilmeleri gerekir.Her ögrenci, isterse dört yıllık süreyi iyi degerlendirerek, alanında gerekli bilgi ve becerilere sahip, kendine güvenen bir tasarımcı olarak hayata atılabilir. Önceliklerini iyi saptamaz, zamanı ve olanakları dogru kullanmazsa, ögrenmek için gerekli çabayı göstermezse, üretici degil, sürekli tüketici kalmaya ve ne yazık diplomalı bir işsiz olmaya mahkumdur. Ögrencinin, sadece kendi alanına yönelik disiplinlerle donanması yetmez, yaratıcılıgını olumlu yönde etkileyecek müzik, edebiyat, felsefe gibi alanlara da ilgi duyması gerekir.
Reklam sektörü, grafik tasarımcı adayları için ikinci bir okuldur. Gelecegi şekillendirecek bu gençlere, sektörün düzenli staj olanagı vermesi, burs ve benzeri katkılarda bulunması önemli bir gereksinmedir. Ögrencinin ise piyasa sorunlarını kavraması ve hayata hazırlanması için staj sürecini verimli geçirmesi gerekir. Bu süreç, vakit öldürmek ya da formları doldurtmak için harcanmamalıdır. Ögrenci, bir tasarım ürününü her kademesinde dikkatle izlemeli, ajans çalışanlarının sorumluluklarını iyi gözlemelidir. Gerektiginde sorunları paylaşmalı ve katkıda bulunmalıdır. Ajans yöneticilerinin ise çalışma ilkelerini önceden söylemesinde, bilgilendirme yapmasında yarar vardır. Belirsizlik, bilgisizlik ve ilgisizlik, disiplinli çalışma alışkanlıgını daha başından yok eder. Bu da verimsizlige neden olur.
Her meslekte oldugu gibi, grafik tasarımcının da başarısı, kendini iyi yetiştirmesine, yaptıgı işi sevmesine baglıdır. Tasarımcı, gelişmesini, ilerlemesini saglayan kaynakları kurutmamalıdır. Üzerinde yaşanılan dünya, estetik degerlere sahip, yaratıcı, sorun çözücü tasarımcıların katkılarıyla daha güzel görselliklere sahip, daha yaşanılır olacaktır. Bu konuda herkese görev düşmektedir.
Doç. Hasip Pektaş (2000) / Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 2000, Sayı: 2, Sayfa: 7 - 9.
Reklam sektörünün önemli beklentilerinden biri yetişmiş, hem de iyi yetişmiş piyasa elemanıdır. Bu elemanların egitim öncesi seçimlerine bakıldıgında ciddi bir sorun görülür. Daha ortaögretim kurumlarındayken “Ben grafik tasarımcı olacagım” diye önceden hedefini belirleyip üniversiteye gelen bilinçli ve istekli ögrenci sayısı çok azdır. Ne yazık gereken puanı tutturamayıp, istedigi fakülteye giremeyen, yetenek sınavı dönemlerinde yogunlaştırılmış desen kurslarından geçtikden sonra şansını denemeye kalkan ögrenci sayısı çok daha fazladır. Bu ögrencileri sınava alan kurumlar, yaptırdıkları desen ya da renkli çalışmayla sadece, gördügünü algılamayı ve onu dogru yansıtmayı degerlendirip seçim yapmaya kalkarsa; kendini dogru ifade eden, özgür düşünen, yaratıcı, problemi anlayan-çözen, tahlil ve sentez yapma yetenegine sahip olan Sürekli degişen, gelişen, yenilenen dünyamızda grafik tasarım egitimi veren kurumlar ile egitici kadrolar ne kadar kendilerini yenileyebiliyorlar? Bu kurumlar, insan kaynakları, finansal kaynaklar, fiziksel kaynaklar ve bilgi kaynakları yönünden yeterli mi? Yöneticiler rasyonel çözümler üretebiliyor mu? Çözüm üretilemiyorsa yönetilenler ne yapıyor? Seyirci mi kalıyor yoksa sorumluluk duyup gücü oranında gayret mi gösteriyor?
Mevcut müfredat programlarının günümüz koşullarına uyup uymadıgına, gereksinmeleri karşılayıp karşılamadıgına bakmak gerekir. Geleneksel egitim anlayışları yerine, çagdaş, akılcı, özgür, araştırmacı, denemeye ve sorgulamaya yatkın anlayışların yer aldıgı programlara ve bunların uygulayıcılarına yer verilmelidir. Egitim kurumlarında; yakından tanıma ve kullanma zahmetine katlanamadıkları teknolojilerin, yaratıcılıgı engelledigi düşüncesine sahip, ögrencilere salt beceri egitimi veren, sadece kendi görüş ve anlayışlarını dayatmaya kalkışan egiticiler hâlâ varsa işimiz zordur. Eger araştırmaya, denemeye ve sorgulamaya yönelik akılcı iletişim problemleri yerine, hayali projelerle zaman geçiriliyorsa bu sefer de kaynaklar boşa harcanıyordur. Hele de “Siz sanatçı olacaksınız” diyerek ögrencilerden sadece kendi mesajlarını üretmelerini beklemek hepten yanlıştır.
Grafik tasarım egitimi veren kurumlar, piyasayla çok yönlü bir işbirligi içinde olmalıdır. Bu işbirligi, karşılıklı görüşme, tartışma ve çözüm önerileri getirmeden öteye, bir dayanışma ve yardımlaşma olgusu yaratabilmelidir. Reklam ajansları, egitim kurumlarını kendileri için iyi yetiştirilmiş, nitelikli piyasa elemanı üreten fabrikalar olarak görmemelidirler. Bu kurumların sorunlarına sahip çıkarlarsa, kendileri için yararlı olacak elemanın niteliginin o ölçüde artacagını unutmamalıdırlar. Egitim kurumlarına devletin katkısı ortadadır. Bunun yeterli olmadıgı da bir gerçektir. Grafik eğitimi için iyi bir alt yapının gerekliligi herkesce bilinmektedir. Eger doğru teknolojilerle iyi donatılmış kurumlar artarsa, reklam sektörünün “... ‘yı bilen, ... kullanabilen grafik tasarımcı aranıyor” diye verdikleri ilanlara daha az rastlanacaktır.
Egitim kurumlarının, kendi kabukları içinde, gelişmelerden habersiz bir devinimle kalmayıp, dışarıya açılmaları gerekir. Özellikle programlarında yer verdikleri konular, ögrenciyi hayata hazırlayıcı, gerçek iletişim projeleri olmalıdır. Gerektiginde ajanslar ile ortak proje çalışmalarına girebilmeli, kuruma katkısı olacak sponsorlarla çalışabilmelidir. Ve en önemlisi bu kurumlar, uzun ajans deneyimine sahip, alanında özgün ürünler yaratmış, gelişmeleri, çagdaş yaklaşımları takip eden, gençlerin gelecege hazırlanmasında önemli katkıları olabilecek tasarımcıların, ajans sahiplerinin, deneyimlerinden yararlanmalıdır. (Bazı üniversiteler bu uygulamayı başarıyla sürdürmektedir.) Ayrıca ögrencilerin “İnsan Psikolojisi, Felsefe, Sosyoloji, İletişim, Pazarlama, İşletme Yönetimi, Ekonomi” gibi konularda bilgi birikimine sahip olmaları sağlanmalıdır.
Grafik tasarım egitimi almak için üniversiteye gelen ögrencilerin iyi yetişmesi, geldikleri kurumun olanakları, egitimcilerin çabaları yanında biraz da kendi sorumluluklarına baglıdır. Gelecegini kurma aşamasında olan bu gençlerin, önce kendilerine, ailelerine ve ülkelerine karşı sorumlulukları oldugunu bilmeleri gerekir.Her ögrenci, isterse dört yıllık süreyi iyi degerlendirerek, alanında gerekli bilgi ve becerilere sahip, kendine güvenen bir tasarımcı olarak hayata atılabilir. Önceliklerini iyi saptamaz, zamanı ve olanakları dogru kullanmazsa, ögrenmek için gerekli çabayı göstermezse, üretici degil, sürekli tüketici kalmaya ve ne yazık diplomalı bir işsiz olmaya mahkumdur. Ögrencinin, sadece kendi alanına yönelik disiplinlerle donanması yetmez, yaratıcılıgını olumlu yönde etkileyecek müzik, edebiyat, felsefe gibi alanlara da ilgi duyması gerekir.
Reklam sektörü, grafik tasarımcı adayları için ikinci bir okuldur. Gelecegi şekillendirecek bu gençlere, sektörün düzenli staj olanagı vermesi, burs ve benzeri katkılarda bulunması önemli bir gereksinmedir. Ögrencinin ise piyasa sorunlarını kavraması ve hayata hazırlanması için staj sürecini verimli geçirmesi gerekir. Bu süreç, vakit öldürmek ya da formları doldurtmak için harcanmamalıdır. Ögrenci, bir tasarım ürününü her kademesinde dikkatle izlemeli, ajans çalışanlarının sorumluluklarını iyi gözlemelidir. Gerektiginde sorunları paylaşmalı ve katkıda bulunmalıdır. Ajans yöneticilerinin ise çalışma ilkelerini önceden söylemesinde, bilgilendirme yapmasında yarar vardır. Belirsizlik, bilgisizlik ve ilgisizlik, disiplinli çalışma alışkanlıgını daha başından yok eder. Bu da verimsizlige neden olur.
Her meslekte oldugu gibi, grafik tasarımcının da başarısı, kendini iyi yetiştirmesine, yaptıgı işi sevmesine baglıdır. Tasarımcı, gelişmesini, ilerlemesini saglayan kaynakları kurutmamalıdır. Üzerinde yaşanılan dünya, estetik degerlere sahip, yaratıcı, sorun çözücü tasarımcıların katkılarıyla daha güzel görselliklere sahip, daha yaşanılır olacaktır. Bu konuda herkese görev düşmektedir.
Doç. Hasip Pektaş (2000) / Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 2000, Sayı: 2, Sayfa: 7 - 9.