@Emine Şahin
Emine Hanım,
Konuya katkılarınız için önce çok teşekkürler.
Tartışma edebi, terbiyesi olan adam önce emir vermez, rica eder... Bu özellik fogbird'de var mı, bakın bakalım. Bana çok konuşma da meslek birliğini kur, kıvırma, görevin belli, görevini yap şeklinde nezaket sınırları dışında yazmış mı yazmamış mı?
Bu nezaket özelliği; fogbirdin savunduğu kişilerde var mı, bakın bakalım; bu kişiler; grafikerler.org yöneticilerine “
yazılarımı sil, ben yazdıktan sonra konuyu kilitle, onu böyle yap, şunu şöyle yap, yazdıklarımın üzerine kimse cevap vermesin, yoksa sen bilirsin, kötü olur, cevabını mahkeme alırsın”... gibi emirler vermiş ve tehditler etmiş midir? Etmemiş midir?
Demek ki bu kişiler aynı tüzüğü savunan tüzükdaşlardır, aynı arkayı savunan arkadaşlardır, aynı yüzüğü takan yüzükdaşlardır.
Emine hanım; ben sizinle de bu sitede çok tartıştım, ama asla siz ve ben birbirimize tahakküm eder tarzda yazmadık, terbiye ve saygı sınırlarını zorlamadık. Küfür ve hakaret etmedik.
Oysa fogbirdin diğer sitelerdeki mektuplarında da, burada da aptal, sersem vs gibi deyimler var. Tüzükdaşının çeşitli kişilere çeşitli mail gruplarında yazdığı 100 kadar maili topladım en az 50 tanesinde küfür var. Bunlar uygun zamanda kamuoyuyla ve kamuyla paylaşılacaktır.
Bu yüzükdaşların ortak özelliği; küçümseme, küçük görme, azarlama, resmen küfür etme, resmen hakaret etme, gizliden tahrik etme...gizliden hakaret vs.
Bir diğer ortak özellikleri YASA!.. Çok sıklıkla yasalar öyle diyor, yasal sınırlar içinde kalıyoruz, yasalardan yanayız, yasal haklarımızı kullanıyoruz gibi kelimeleri çok kullanıyorlar. Ama gerçekten yasaları “kullanıyor”lar.
Ama yasaları sadece kendileri için kullanıyorlar. Yani birine sersem derken hiç üzülmeden bu kelimeyi rahatlıkla kullanıyorlar ama biri sersem dese yasal hakkımı kullanırım mahkemeye veririm diyorlar... Birine sersem derken karşısındaki kişinin yasal hakkı nedense akıllarına gelmiyor.
Emine hanım, bu arka-daşlar;
sorulan sorulardan çok rahatsız oluyorlar. Sizinle ben, bu sitede çatır çatır tartışırken birbirimize sorular sorduk. Siz veya ben sorulan her soruya bilgimiz, görgümüz dahilinde cevap vermeye çalıştık.Ama hiç bir soruyu sorulmamış saymadık veya
bu soruyu soramazsın demedik.
Dikkat ediniz; bu arka-daşlar " böyle de soru olur muymuş, insan hakları yok olurmuş... Böyle sorarsan suç olurmuş" diyorlar…
Bakınız; hemen YASALARA müracaat ederek,
yasal haklarını kullanmak bahanesiyle, soruyu geçersiz kılıyorlar. BU soruyu sorman filanca kanunun filanca maddesine filanca suç tanımına girer deyip, cevap vermekten sıyırıyorlar. Ömer beye; “Dediğimi yap, yapmazsan sen bilirsin, soluğu mahkemede alırsın” dedikleri gibi.
Bu satırlar bu sitede ibret vesikası olarak yer alıyor.
Bir diğer geçersiz kılma yöntemi de
yok saymak: siz bir dizi soru soruyorsunuz, adam tınmıyor bile, başka konulardan bahsediyor. İşte o zaman bir daha bir daha soruyorsunuz, bu kez cevap vermeye mecbur oluyor; sana cevap vermeye mecbur değilim, sen benim muhatabım değilsin, sen cevap vermeye değmezsin vs.
Şimdi bakın bakalım, fogbird benim uzun mektubumda sorduğum sorulardan hangisine cevap vermiş?
Vermemiş ve ne demiş; dezenformasyon demiş. Ne demek bu; yanlış bilgilendirme. Ben bilgilendirmiyorum, soru soruyorum ama hazret soru ile bilgiyi karıştırıyor, daha doğrusu karıştırmak işine geliyor.
Bir de ne diyor?
Seni ciddiye almıyorum diyor.
Ne demiştim? sen benim muhatabım değilsin derler demiştim. Aynen öyle. Hani hiç bileeem diiil. derler. O senin hüsnü kuruntun derler… Sen cevap vermeye değmezsin, derler. Bunlar da hep sıyırma metodlarıdır ve bunları genellikle kimler kullanır?
Şimdi, bu yüzük-daş arka-daşlar
genellikle kavramlarla oynamayı, onları işlerine geldiği gibi eğip bükmeyi çok severler, hani yasalar onların işine geldiği müddetçe yasadır ya...
İşlerine gelmeyen kavramları da işlerine gelir hale sokacaklardır. Yani kavramları eğip bükeceklerdir, yani kavramları kıvıracaklardır... Kavramlar eğilip kıvrılmıyorsa, kendilerini eğip bükecek, yani kıvıracaklardır. Hani yerim dar demiş, yer açmışlar, bu kez yenim dar (gömleğim dar) demiş de oynamamış ya. Bol gömlek verseler, başka nerem dar diyecekti merak ediyorum. (belki ayakkabısı dar geliyordur, ayağını vuruyordur, olamaz mı?)
Mesela ne diyor fogbird; "grafikerleri sendika çatısı altında toplamak değil niyetim, ben sadece adres gösterdim" Yani demek ki, grafikerler sendikanın yolunu bulamıyorlardı, adresi kaybetmişlerdi... Biz de yuttuk...
Peki grafikerlere bu adres niye lazımmış? Sendika çatısı altında toplanmak için değil de sendika çatısının kırık kiremitlerini onarmak için mi?
Kıvırma örneklerine devam edelim mi?
Diyor ki;
"Grafikerlik mesleğinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi başka bir şeydir, grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunlar başka.
İkisinin çözümü ayrı ayrıdır."
İnandınız mı? Bir de ters yüz edip şöyle soralım;
Grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunları çözerseniz, grafikerlik mesleği gelişir ve iyileşir mi iyileşmez mi?
Hani ikisi ayrıydı, hem de teknik olarak, hem de yasal olarak...(Yine yasaya sığınıyor, yasal olarak ifadesini kullanıyor…)
Emine Hanım; Emperyalist kültür sanat eğitimini emperyalist ve kolonyalist (sömürgeci) sanat anlayışı tarzında yayar ve geliştirir. Egemenliği altına aldığı toprakların insanlarını sadece sanat olarak değil, kültür olarak da, düşünce sistematiği ve mantalite olarak da hakimiyeti altına alır, buna kısaca zihniyetlerini değiştirir diyebiliriz. Buna kültür emperyalizmi de denir. Bir ölçüde batılıların brain washing (beyin yıkama) dedikleri, Cengiz Aytmatov'un "mankurt etmek" (mankurtlaştırmak) dediği şeydir. Böylece Attila İlhan'ın dediği gibi “kendi halkına yabancı aydın tipi” yetişir.
(Bu süreç A.İlhan’a göre İsmat Paşa tarafından başlatılmıştır ve ben de bu görüşe katılırım.)
Bu aydın tipleri tıpkı kendi halkının çektiği sıkıntılardan habersiz kraliçe gibi, yiyecek ekmek bulamayan halkı için "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" der. Kürek mahkumu gibi çalışan grafikerlere "aptal" der.
Emine hanım;
Emperyalist sanat eğitimi olaylar arasındaki bağları, bağlantıları, sebep sonuç ilişkilerini birbirinden kopartır, tıpkı böl-yönet politikası gibi...
Mesela sanat tarihini bize hep 3 bağımsız parça halinde öğretmişlerdir;
1-Büyük sanatçıların tarihi...
2-Sanat eserlerinin tarihi
3-Sanat akımları tarihi...
Buna göre Kübizmi ayrı incelersiniz, Pablo Picassoyu ayrı incelersiniz, Picassonun eseri Guernica'yı ayrı incelersiniz.
Ama sanatı ve sanatçıları yaşadıkları topraklara, o ülkelerin ekonomik ve sosyal şartlarına göre değerlendirirseniz DAHA BÜTÜNLEŞİK ve DAHA iSABETLİ SONUÇLAR ELDE EDERSİNİZ. O zaman Picassoyu Kübizme iten sanayileşmeyi de görür ve hasaba katarsınız, o zaman picassonun siyasi taraflarını da öğrenir Guernica tablosunu hangi duygularla yaptığını bilirsiniz.
Dialektik düşünme tarzı "her olay birbirine zincirleme bağlıdır, birinin sebebi diğerinin sonucu olur, aynı sonuç ise bir başkasının sebebi olur" der. İslam bilimlerinde ise sebep ilimlerine HİKMET ilmi denir ve bu dünyada sebepsiz hiç bir şey olmaz der. (İlmî hikmet, eşyanın perde arkasına vakıf olmak ve sebep ile netice arasındaki ilişkiyi bilmektir. Amelî hikmet ise, varlık düzeninde her şeyi yerli yerince koymak demektir .
)
( ZORUNLU bir NOT; Sol literatürle İslami literatür aslında birbirine çok yakındır ama yine Emperyalizm; bizim yurdumuzda ikisini birbirine düşman etmeyi becermiş ve her ikisinin de sahtesini bize yutturmayı yine o AKIL DEVRİŞME yöntemiyle, YALANCI ve YABANCI AYDIN YARATMA siyasetiyle çok iyi başarmıştır.)
Tekrar Dialektik sebep sonuç ve zincirleme ilişki prensibine ve her olayın hikmeti bahsine dönersek;İşte bu prensipler nedeniyle;
1-GRAFİKER MESLEK BİRLİĞİ sadece fikir ve sanat eseri birliğidir ve
grafikerlerin diğer haklarını korumaz, bu yasal olarak mümkün değildir diyenler GRAFİKER DOSTU DEĞİLDİR. (müzikçiler meslek birlği, sinemacılar meslek birliği meslekdaşlarının ve tüzükdaşlarının her türlü haklarını en geniş anlamda korumakta ve kollamaktadır)
2-Sendikalar sadece çalışanların çalışma hayatındaki sorunlarını çözer demek de yanıltıcıdır ve gerçek dışıdır. Çünkü;
SENDİKAnın görevleri arasında çalışanların mesleki gelişiminin sağlanması, çalışanların zararına olmamak koşuluyla iş veriminin arttırılması, iş kolundaki eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi, siyaset ve politikada etkin rol oynanması vs gibi unsurlar da vardır.
Yalnızca; Yakacak yardımı, sosyal yardımlar , maaş zamları vs gibi şeylere endekslenmiş sendikacılığa uvriyerizm (geri bilinç düzeyindeki işçi sayısına değer vermek, kültür ve eğitimi boş vermek;işçi kuyrukçuluğu, işçi bilincine sahip olmayan işçilerin örgütü, cahil işçi sendikası) denir, ve gerçek sendikacılığın düşmanıdır, buna bir başka deyimle sarı sendika (sendika gibi görünen sendika) denir. İşçileri zenginleştirip kafalarını boş ve kültürsüz bırakma, siyasetten uzak tutmak için tezgahlanmıştır. (uvriyerizmde işçiler güçlü kuvvetli ve pazulu olarak gösterilir, kas gücü üstündür, aydın düşmanlığı vardır, mesela bu sitedeki bir çok grafik emekçisi de diploma veya eğitimi gereksiz görür, birçok sığır---ama kurnaz---şark kurnazı--- patron da grafikerin kol gücü sayılan hızlı iş yapmasını, kalitesiz ama çok sayıda iş çıkarmasını ister, kaliteli ama yavaş çalışan grafiker makbul değildir, çünkü beynini kullanan kültürlü grafiker istenmez. Uvriyerizm beyaz gömlekli işçiyi değil mavi gömlekli işçiyi ister.)
Türkiyede oynanan oyun budur;
zengin ahmaklar yaratmak... ve
kültürlüleri fakirleştirip, kuru soğana muhtaç etmek. İşte ahmak-aslında şark kurnazı- patronların, kültürlü bir
grafikerden 6 program bilmesini istemesi bunun içindir. Adobe illüstrator kursu veren ve sadece teknik bilen birinin kendisini grafik tasarımcı olarak tanıtması bunun içindir.
Buna karşı çıkmak oynanan oyuna karşı çıkmaktır. (BEN BUNU YAPMAYA ÇALIŞTIKÇA, sistemden beslenen sistemi değiştiremez dedikçe BİRİLERİ RAHATSIZ OLUYOR) ….İşte pahalı eleman olması gereken
grafikerin ucuzlaştırılması, değersiz kılınması için eğitimli, tecrübeli grafikerin karşısına bataklıkta sivrisinek üretir gibi üretilmiş 3 ayda yetiştirilmiş ucuz grafik işçilerinin çıkartılması, cahil ve eğitimsiz kişilere sadece program öğreterek, hadi grafiker oldun denmesi bu yüzdendir… Bunun amacı mümkün olan geniş kitleye program satmaktır. Nitelik değil nicelik önemlidir, kalite değil kelle sayısı önemlidir. Bunun neticesinde bir kişiye 3 milyar vermeyip 3 kişiye 1 milyar ödeyip işin kalitesinden taviz verip iş adedini artırmaktır.
Çırağa 500, kalfaya 1000, ustaya 1500 vermek şeklindeki ekip çalışmasını ve meslek içi usta-çırak eğitim sistemini yok ederek dayanışmayı, ekip ruhunu ortadan kaldırıp, grafikerleri iş istasyonları olarak atomlara ayırmak, tek kişilik kolay lokmalar yapmaktır.
Bunun neticesinde bir kişiden 3 kişilik verim istenmekte ama 1 kişilik ücret ödenmektedir.
Ben İŞ İSTASYONU GRAFİKER örneğini bu amaçla verdim. Benim bu görüşlerime ABSÜRD (SAÇMA) diyenler var. BU GRAFİKERLERE APTAL DİYENLER var... BENİM SORULARIMA CEVAP VERMEYİP DEZENFORMASYON DİYENLER VAR.
Bu kirli oyunu açığa çıkartan benim, vatan haini ilan edilen yine benim.
İşte Emine hanım bakınız; fogbird benim bu fikirlerim üzerine “1 grafiker 1 programdan fazlasını bilmemeli “ dediğimi iddia etti, benim teknolojik gelişmeye karşı olduğumu ifade etti.
Ben; “grafikerlikte kim neyi ne kadar beceriyor sınav yapılsın, usta çırak ayrılsın, herkes durumuna göre belge alsın” dedim, tüzükdaşı; “grafikerleri sığır gibi damgalamak istiyor” diye bana iftira attı, Yüce Allah şaşırttı; “ hani senin sertifikan, TSE belgen nerede” diye sordu, benim de yıllar önce TSE’den verilmiş başarı belgem vardı, onu gösterdim, şok oldu. 1 hafta sustu.
Emine hanım, kendi toplumuna yabancılaştırılmış aydın, halkını küçük görür, insanlara tepeden bakar, ama onlara da yardım ediyormuş gibi gözükür. Tıpkı halkımı zehirleyen Marshall yardımı gibidir. Tıpkı yabancı kültürü ve dili aşılayan ve adının ecnebi okul olması gereken okullara “Anadolu liseleri” adının verilmesi gibidir. Sanki Anadoluda yabancı dil konuşuluyor! Şaşırtmaya bak, saptırmaya bak! Tıpkı Irak’a barış ve Demokrasi getirmek maskesiyle, kan ve zulmün getirilmesi gibi. Afrikalı ne diyor, eskiden İncilimiz yoktu ama toprağımız vardı… Şimdi İncilimiz var ama toprağımız yok.
Emine hanım, sizin çok sevdiğiniz bir örneği sırf sizin için vereyim;
Bu aydınlar “
memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.” ifadelerinden hoşlanmayabilirler…
O kadar “gaflet ve delalet, hatta hıyanet içinde olabilirler ki” ; Fakir ve bitap düşmüş grafikerlere APTAL OLMASAYDI DA FAKİRLEŞMESEYDİ diyebilirler.
Bu tip aydınlar yetiştirilmektedir.
GRAFİKERLER; ADI NE OLURSA OLSUN BİR ÇATI ALTINDA TOPLANIRLARSA onların birliğinden, beraberliğinden; fogbird'in ayrı ayrıdır diye iddia ettiği;
1-Grafikerlik mesleğinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi ile
2-grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunların çözülmesi
BİRLİKTE HALLEDİLEBİLİR.
Bu; hukuk ve yasal olarak mümkün değildir demek, diyalektiğe aykırıdır, emperyal kültürün ürünü olan bir ifadedir.
Çünkü; diyalektikte; her olay birbirine zincirleme olarak bağlıdır, biri diğerini, öteki berikini tetikler ve sarmal (helozonik) olarak gelişim gösterir. Evrim devrime, devrim evrime dönüşerek bazen yavaş, bazen hızlı sıçramalarla gelişir, ilerler...
DOĞAL YASALARA UYGUN OLAN, TC. YASALARINA DA UYGUN OLACAKTIR. EĞER YASA UYGUN DEĞİL İSE GRAFİKERLER DÜŞEN GÖREV; UYGUN YASALARI YAPTIRMAKTIR.
Memlekette Anayasal düzene ve Rejimin temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla; YASA TEKLİFİ VERMEK DİYE BİR OLGU VARDIR !
Grafikerler bir SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ OLUŞTURDUKLARINDA KAZANACAKLARI HAKLAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYECEKTİR.!
Emine Hanım; bu gün, halen şu an ve saniyede YASA böyle diyor diyenler, YASAL HAKLARINIZI KULLANIN diyenler... Bir yılı aşkın zamandır GRAFİKERLER İÇİN HANGİ YASAL FAALİYETTE BULUNMUŞLARDIR?
Fogbird'in Tüzükdaşı; 1 yılı aşkın zamandır YASAL
hakkını kullanarak hakkımda 5-6 defa suç duyurusunda bulunmuştur. Yapılan YASAL FAALİYET BANA KARŞI YAPILMIŞTIR!!! Açmış olduğu bir dava düşmüştür. Beni hakaret suçundan mahkum ettireceğine olan inancını şehvetle ve iştahla her fırsatta kendi web sitesinde belirten bu şahıs,
bu günkü duruşmada karşısında Avukatım İnan beyi görünce iştahını kaybetmiştir.
Kendi web sitesinde sürekli olarak beni kötüleyen bu tüzükdaşın yazdıklarını, fogbird bu kişinin isteği ile
başka sitelere taşıyarak yüzükdaşının taşeronluğunu yapmaktadır.
Her satırından mahkeme, ceza, tehdit, hakaret ifadelerinin fışkırdığı bu mektupta meslekbirliği ve Faruk Çağla isimleri yer almaktadır. Bir ibret vesikası olarak bu mektubu aşağıya alıyorum. İşte yaptıkları YASAL FAALİYETLER BUNLARDIR;
---------------------------------------------------------------------
Levent Elpen'in ricası üzerine aktarılmıştır.
NY
1- Hakkınızda HAKARET suçundan KAMU davası açılmışsa ve siz henüz yargılanmamış ve hüküm giymemiş iseniz,
2- Hüküm giymiş olsanız bile hakkınızdaki hüküm KESİNLEŞMEMİŞ ise,
3- Hükmünüz kesinleşmiş olsa bile, RÜŞVET, İRTİKAP, IRZA GEÇME (TECAVÜZ) gibi YÜZ KIZARTICI suçlardan biri hakkında hüküm giymemiş iseniz,
4- Hakkınızda Fikrî ve Sınaî Haklar Mahkemesi'nde dava açılmış ise ve dava henüz sonuçlanmamış ve henüz herhangi bir TAZMİNAT ödemenize karar verilmemiş ise (ki yıllar sürecektir, emin olun),
5- Hakkınızda Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hakaretten dolayı tazminat davası daha henüz açılmamış bile ise,
Herhangi bir BİRLİK, ESNAF ODASI veya SENDİKA'ya, KURUCU ÜYE, ÜYE, BAŞKAN ve YÖNETİM KURULU ÜYESİ olabilir ve yıllarca insanları koyun gibi yönetmenin, damgalanmamış dana yavrularını istediğiniz gibi damgalamanın keyfini sürebilirsiniz.
Elbette başka yasal engeller ve yasalar ile yönetmeliklerde işaret edilen başka engellere sahip değil iseniz.
Buyurunuz, gidiniz, ne BİRLİĞİ kuracaksanız kurunuz, isterseniz turşu kurunuz ama lütfen kendi beceriksizliğinize kılıf aramayınız. Oturup iki satır tüzük yazabilseydiniz, mahkemelere düşmek durumunda kalmayacağınızı biliyorsunuz.
Lütfen bu iletiyi, biri Allah aşkına Gra-List'e yollasın.
L.E.
---------------------------------------
Adam Allahtan korkar, bu kadar makale yazmış, kamyon dolusu kitap okumuş, dünyanın 5 memleketinde yaşamış Faruk Çağla'ya 2 satır tüzük yazabilseydin böyle olmazdı, mahkemelere düşmek zorunda kalmazdın diyor. Benim tüzük yazmadığımı, yazamadığımı, yazamayacağımı söylüyor.
Ben şiir yazıyorum, kitap yazıyorum, reklam metni yazıyorum, bunu biliyor ama çamur atacak, illa sataşacak işte...
BU sitedeki bir yazısında ise Allah insanı mahkemelere düşürmesin, bu Tüzük davası nedeniyle ne zorluklar çektim diyor. Hem davayı açan kendisi, hem de zahmet çekenin kendisi olduğunu söylüyor. Şİmdi de dava açmakla bana sıkıntı çektirdiğini ima ediyor. Mahkemeye düşmek deyimini sanki attan düşmek, binadan düşmek gibi kullanıyor. Garibim, mahkeme açma konusunda çok tecrübeli olmasına rağmen herkese dava açıp onları mahkemelere düşürmekten zevk aldığı halde hakimin karşısında eli ayağı ve dudağı dut yaprağı gibi titriyor. Belli ki mutluluktan titriyor.
Benim evimde Rus bayanlar çalışıyor diye beni Rus köle satın alıyor diye tanıtan ve bana köleci diyen bu şahsın hakim karşısında dudaklarının ve ellerinin titrediğini duruşmayı izlemek için gelen Rus bayan Ludmila söyledi bana bugün.. Faruk sen misin suçlu o mu? benim bildiğim suçlular titrer dedi.
Önceki kaybettiği tüzük mahkemesinde de öyle oldu dedim. Hakim onu azarladıkça eli felçli yaşlıların eli gibi titriyordu dedim.
Titrerim mücrim gibi, gördükçe istikbalimi diye bir Türk Sanat Müziği güftesi (şarkı sözü) vardır.
Tercümesi; titrerim suçlu gibi, başıma gelecekleri düşündükçe, manasındadır...
Şİmdi bu satırları yazabilen Faruk Çağla'nın 5 satır tüzük maddesi yazamayacağına kim inanır?
Tüzüklerin efendisi sen iste yeter ki, kanun da yazarım ben sana...
Davasına olan inancını kaybetmesi nedeniyle davasını kaybetmiş, bilerek kaybettim diyor. Mahkemede yaprak gibi titriyor, sonra da ne biçim mahkemeye düşürdüm seni diyor...
Allahın adaleti işte, köle diye hakkında haksız yere atıp tuttuğun kadıncağız da senin bu durumunu orada tespit ediyor... İnsanların adaletini kandırırsın ama Allahınkini asla...
Eşim bana boşanma davası açmıştı, hakim sordu, boşanmayı sen de istiyor musun? İstiyorum, dedim. Tek celsede boşadı. Akşama karım telefon etti, ağlıyordu; "niye boşanmayı kabul ettin, yuvamı yıktın!" Yuva yıkmak için dava açan o, yuvasını yıkan ben.
Tüzüklerin efendisi diyorum, çünkü tüzüğüm de tüzüğüm deyip duruyor. Dava düştü halen aynı türküyü söylüyor. Bu tüzük senin mi, bilirkişi incelesin bakalım, yatır 300 milyon bilirkişi parasını dedi hakim, yatırmadı, duruşmaya gelmedi, tüzüğüm dediği tüzüğe mahkemede sahip çıkmadı, dava düştü... Şimdi sahip çıkıyor... O günkü kafasına göre yorumlarda bulunuyor... Barış elimi uzatmak için davayı bilerek düşürdüm diyor.Yıllar sürecek davalar açacağım diyor... Leyleğin ömrü lak lakla geçermiş.
Askerin biri attan düşmüş, komutanı niye düştün lan demiş, düşmedim komutanım indim de biniyorum demiş. Askerin birini nöbette dikilmesi gerekirken sedire uzanmış yakalamışlar. Niye yatıyon asker demişler, yatmıyorum, uzun oturuyorum, demiş.
Bu da ben zaten davayı kaybetmek için duruşmaya gitmedim diyor. Biraz daha konuşsa ben zaten kaybetmek için dava açtım diyecek...
Tüzük senin tüzüğünse,verecektin parayı tutacaktın bilirkişiyi, ispatlarsan kazanacaktın davayı... Satmazsan yüzüğü, kazanamazsın tüzüğü.
Emine hanım, bir de şu var; BU tüzüklerin efendisi; meslek birliği yasal olarak kurulamaz çünkü grafikerlik bağımsız meslek sayılmıyor vs diyor. Ben bunu 1 yıl önce de söyledim beni dinlemediler diyor. Kurulsa kurulsa meslek odası kurulur diyor... Diyor da kurulmayacağını bir yıl önce bilmiş olduğu meslek birliği için TÜZÜK YAZDIĞINI İDDİA EDEREK niye 1 yl önce MAHKEME AÇIYOR? İnsan izin verilmeyecek olan birlik için tüzük yazar mı, izin verilmeyecek bir şey için sanki izin verilirse kurulmasın diye mahkeme açar mı? Yasal olarak kurulması mümkün gözükmüyor dediği bir birlik için de bana niye 2 satır tüzük yazmadın? diyor.
BU ne lahana turşusu, bu ne perhiz? Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı.
Valla akıllara ziyan !
Herkesi yasalarla tehdit eden bu kişi ; grafikerler.org’un rakibi bir sitede özellikle grafiker org.u kastederek grafiker okulu ismi yanlıştır demektedir ama burayı kötülerken ister istemez aynı nitelikte olan rakip siteyi de kötülemek durumunda kalmaktadır. O sitede de herkesle kavga etmektedir.
Kendine ait olan sitede de sürekli grafikerler org sitesiyle ve benimle uğraşmaktadır, yukarıdaki belgede görüldüğü üzere, benim hakkımda açtığı mahkemelerle övünmektedir, daha 4-5 mahkeme daha açacağını marifetmiş gibi zevkle anlatmaktadır, beni o biçim mahkum ettireceğini bas bas bağırmaktadır, beni kendi ürettiği düzmece belge ile shutterstocktan resim çalmakla suçlamakta, üye olan herkese açık olan web sitesine ise benim sahte isimle girdiğimi bas bas bağırmakta, dedektiflersenibulacağım, tespit edeceğim demekte beni sahtekar, hırsız ilan etmektedir.
Bu adama göre yahoo.ya siz Emine adınızla değil de Goncagül rumuzunla girseniz sahtekar oluyorsunuz!!! Bu yasa uzmanı-hukuk abidesi-adalet timsali kişiye ; o siteye her nasılsa girmiş dürüst ve mantıklı üyelerden bazıları "yahu bu faruk çağlayı tanımayız, aranızda ne oldu bitti bilmeyiz, bizi de ilgilendirmez, sen kendi sitende bu adama karşı desteksiz atıyorsun, adamın kendini savunma imkanı yok, sen bu mektupları kişisel hıncını almak için yazıyorsun, bu adamla kişisel sürtüşmenin grafiker sorunlarıyla ne ilgisi var?" dediklerinde ne diyor biliyor musunuz?;
"Grafiker sorunlarıyla Faruk Çağlanın çok ilgisi var, bu konu da grafiker sorunudur" diyor. Yani beni grafiker sorunu olarak görüyor... ve gösteriyor…
Bir de itiraf ediyor;
"Ben bu siteyi kişisel sorunlarımı tatmin etmek için kurmadım" diyor.
Diğer üye de diyor ki; "ben size bu siteyi sırf bu amaç için kurdunuz demedim. Mektuplarınızı bu amaç için yazıyorsunuz" dedim diyor.
Bu kez bu üye ile dalaşmaya başlıyor. Onu ben zannediyor.
Diyelim ki; bir adamı öldürmüşler, öldüren de en yakın arkadaşı. Polis, bu adamı kimin vurduğunu en yakın dostu bilir deyip, dostuna sormuş filanca kişiyi en son ne zaman gördün demiş, beriki vallahi ben öldürmedim demiş.... Siz şimdi ne düşünürsünüz?
İşte bu kişi böyle bir ruh hali içinde valla ben sitemi kişisel hesaplaşmalar için faaliyete geçirmedim diyor...
Kendisini azıcık eleştireni; seni tanıdım, sen O'sun değil mi? diyerek herkesi kimliğini saklayan Faruk Çağla zannediyor.
Ve bu ruh haliyle, beni grafikerlerin içinde yer alan bir sorun olarak görüyor...
Sanki ben oraya gerçek ismimle girsem beni kabul edecek.
Ve üzücü olan şudur ki; Fogbird gibi saygıdeğer geçmişi olan biri bunları yapan tüzük-daşını destekliyor, yasa diyor, yasal hak diyor. Ve elbette benim sorularıma cevap vermek yerine "dezenformasyon" diyor. Yani bana yalancı diyor, yine çaktırmadan çamur atıyor iftira ediyor.
Dezenformasyon;
Bu faaliyet toplumu ve düşmanı yanlış sahte bilgilerle maniple ederek aldatma, yönlendirme, gerçekleri saptırma, sulandırma, gerçeklerin inandırıcılığını bozma, yanlış bilgilerle inancı kuvvetlendirme yada zayıflatmaya dayanır. Bu faaliyetler daha çok medya aracılığıyla yada nüfuz ajanları vasıtasıyla yapılır.
Bu işi yapanlar, bir kuruma direk bağlı yada satın alınmış veya sempatizan olarak ajan yapılmış, yerli yada işbirlikçi olarak misyon yüklenirler."
Emine hanım; bakınız, fogbird bana bu sıfatları tek kelimede uygun gördü. Tüzük-daşı da beni kendi çalar-kendi oynar sitesinde grafikerlerin meslek sorunu içinde sorun olarak gösterdi...
Beni neredeyse halk düşmanı ilan edecekler, grafiker düşmanı olarak, yanlış bilgi verici olarak, grafikerlerin içine girmiş ajan, provokatör, ajitatör, hırsız olarak göstermeye özel bir çaba sarf ediyorlar... Çaba sarf etmiyorlar, resmen hırsız diyorlar. Grafikerler org sitesinde millet her gün binlerce resmi shutterstock tan indiriyor, buna bir şey demiyorlar. Ben öyle yapmadığım halde, benim serverıma izinsiz girip orada bir EPS yi bulup başka bir sayfaya montajlayıp benim shutterstoctan hırsızlık yaptığımı bağırıyorlar.
Şimdi buna ajitatör demiyor, fogbird….
Ne diyor fogbird size verdiği yanıtta? ajitasyon diyor mu, demiyor mu?
Aynen şunu diyor;
"Su kadar berrak, ajitasyonsuz, ama en önemlisi yanlış olmayan şekilde."
Yani bu ne demek; Faruk bunun tersini yapıyor demek. Çünkü direkt olarak Faruk berrak değil, bulanık ve bulandırıyor, ortalığı karıştırıyor, kışkırtıyor, yanlış şeyleri doğru diye söylüyor diyemiyor.
Peki ben az önce yukarıdaki emperyalizm bahsinde ne dedim Emine hanım? Zihniyeti değiştirilmiş, olaylar arasındaki bağlantıları görmeyi unutmuş/veya unutturulmuş kişiler, emperyalizmin kültür ve sanat politikasına maruz bırakılarak halkına yabancılaştırılmış kişiler ne yapar dedim? Doğruyu eğri, eğriyi doğru gösterir dedim. Yani ilm-i hikmeti bilmeyenler, eşyanın ve olayların perde arkasını bilmezse… diyalektiği bilmeyen adan olaylar arasındaki bağlantıyı çözmezse…
İşte böyle Faruk Çağla ile uğraşırlar ve
buna da grafikerlerin hayrına faaliyet derler.
Ben ölsem, yazık oldu bir usta grafiker en verimli çağında gitti diyeceklerine bir mikrop daha eksildi derler.
Yazık çok yazık.
Emine hanım;
Ulusal bilinç, milli düşünce, milli refleks vs gibi kavramları bilirsiniz. Bunlar İstanbulda yüksek gördüğün yere Türk bayrağı dikmek demek değildir. Fatih İstanbulu 600 yıl önce fethetti zaten. Şimdi ikinci kez fetheder gibi oraya buraya bayrak dikmek değildir marifet.
Ulusal bilincin benzeri olarak SINIFSAL BİLİNÇ vardır ve buna sahip olmayan bir işçi, işçi olduğunun farkında değildir. SINIFSAL REFLEX diye de bir şey vardır, yoksa da olmalıdır. Sınıfsal reflekse sahip bir işçi, işçi grubu içinde olmasa bile kendisine yapılan bir haksızlığa tek başınayken bile en doğru tepkiyi verebilir. Tıpkı bir aslanın hem tek başına hem de sürü halinde avlanabilmesi gibi… Bunun için işçi eğitimi gerekir.Tıpkı grafiker eğitimi gibi. Eğitimsiz işçi silahsız askere benzer.
Sınıfsal bilince ve reflekse sahip olmayan işçi, işçiliğinin farkında değilse... gecekonduda yaşayıp Hülya Avşar olmanın hayalini kuran genç kıza benzer veya İnşaatlarda demir bükerken yanık yanık türkü söyleyip bir müzik menajerinin kendisini keşfetmesini ve ikinci İ.Tatlıses olmanın hayalini kuran taşra delikanlısına benzer. İşçi olduğunu, emekçi olduğunun farkında olmayan işçiye LUMPEN işçi, ayaktakımı işçi derler ki, emperyalizmin insanları kültürsüzleştirmesi, saçma sapan TV dizileriyle dikkatlerini başka yöne çekmesi, en güzel yemek yapanlarla, vücudunda gezen yılanlardan hiç korkmayanlarla avutması vs hep bunlar içindir. Zaten düzenledikleri şarkı yarışmaları da yoksulların içinden yeni İ.Tatlıses ve Hülya Avşar yaratma amacıyla insanların önüne yeni İDOLLER (putlar-İDEALLER) koyma faaliyetleridir.
İşte bu lumpen işçiler şahin marka otomobillerinin içini mor ışıklarla döşeyip, tofaş logosunu mercedes logosuyla değiştirdiklerinde İbrahim Tatlıses olduklarına inanırlar.
Tıpkı iki ayda iki program öğrenen uygulamacı grafikerin kendisini grafiker zannetmesi gibi bir şeydir bu. Bir halüsünasyonu, yanılsamayı gerçek diye belleyip belletme çabasıdır bu. “Müşteri bana sen grafikersin diyorsa ben grafikerim. Yaptığımı beğeniyorsa ben grafikerim… “
Demek ki ayrıca da bir meslek bilinci de gerekmektedir. Ben usta çırak ilişkisi ve lonca ahlakı diye ısrar ederken işte bu meslek bilinci ve geleneğinden bahsediyorum. (Ben böyle deyince gerici, Osmanlı kafalı diye hakaret ediyor bana bazı tüzük-daşlar.)
Demek ki grafiker, grafiker mi değil mi... işçi, mi esnaf mı... teknik eleman mı, sanatçı mı olduğu konularda aydınlanmış olmalıdır.
Grafikerleri eğer APTAL OLARAK GÖRÜYORSAN, bu APTALLAR sınıfsal BİLİNCE KAVUŞMAMIŞLARSA SENİN SENDİKA dediğin ADRESE GİTMEZLER ...
Sen istediğin kadar ADRES GÖSTERİYORUM DE, ADRESİ GÖSTERMEK İÇİN YIRTIN, DEV GİBİ TABELALAR KOY... BU İNSANLAR BİLMEDİKLERİ BİLMEK İSTEMEDİKLERİ YERE
gitmezler.!
Emine hanım işte ben bu grafiker bilincini uyandırmaya çalışıyorum... TEK YAPTIĞIM BU.
Bakın FOGBIRD ne yapıyor? BU BİLİNCİN UYANMASINI İSTEMİYOR ve şunu diyor;
Faruk Çağla İFRAT VE TEFRİT YAPARAK (grafikerin ezilmesini abartarak) konuyu MESLEK BİRLİĞİNE GETİRMEK İSTİYOR, diyor.
Yani tercümesi şu;
Grafikerlerin ezildiğini fazla abartarak GRAFİKERLERİN BİRLİK OLMASINI SAVUNUYOR.
İşte ben fogbird'e ve onun tüzükdaşına göre bu nedenle grafiker düşmanı oluyorum, ONLAR İSE GRAFİKER DOSTU!!!
Buna inanıyor musunuz Emine hanım?
Bu sitede Fogbird; "kral çıplak diyeceğim seni grafikerlere çıplaklığınla (kusurlarınla) tanıtacağım" dedi mi, dedi... Grafikerler Meslek Birliği yazışmalarını topluma sunacağım, başkanlıktan istifa ettiğini göstereceğim, senin ne mal olduğunu kirli çamaşırları millete göstereceğim" dedi mi? Dedi...
Bunları grafikerleri kurtarmak için yapacaklardı… Kimden kurtaracaklardı grafikerleri? Benden! Niye? Benim sesimi kesecekler ki asıl ONLARIN kirli çamaşırlar ortaya çıkmasın.
Emine hanım, işte bu nedenle fogbird sizin sorduğunuz “siz Faruk beyle uğraşmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz, sizin NET OLARAK ÇÖZÜMÜNÜZ NEDİR?” sorunuza cevap veremiyor...
Adres gösteriyorum diyor. Gösterdiği de 2 adet adres; Biri sendika, diğeri Faruk Çağla. “Sendika iyidir, hoştur, KURTULUŞA koştur. Faruk Çağla boştur.”
Kem küm ederek, kıvırıp eğip bükerek diyebildiklerinin tercümesi bu…
Benim sorularımın da HİÇ BİRİNE CEVAP VEREMEDİ, VEREMİYOR ve VEREMEZ.
Kendisi geçmişteki Grafikerler Meslek Birliği süreci içindeki hiç bir soruna da çözüm üretemedi, çözeceğim dediği hiç bir şeyi çözemedi. Buna Erdem Sezer, Ahmet Karakurt, Ali TEkin Çam ve Nazmiye Yağcı ile Melih Yongacı tanıktır.
Soruya cevap verenler vardır, bu soru insan haklarına aykırıdır diye
mahkemeye verenler vardır Emine hanım!
Ortaya
fikir atanlar vardır, fikir yerine
çamur atanlar vardır, Emine hanım...
Sorun çözenler, kafasındaki sorunları çözmüş olanlardır, Emine hanım...
Bütün mesele mesleki bilinçtir, bu bilince bu şuura sahip olmayan kimse sorun çözmek yerine sorun çözmek isteyenleri, insanları bilinçlendirmek isteyenleri sorun diye görür, gösterir ve onlardan rahatsız olur.
Buna ilişkin örnekler yazmakla bitmiyor, şimdi aklıma geldi, bakın ne demiş;
"Boğulmaya çalışılan, durduğum, baktığım, düzeltmeye çalıştığım basit gerçek budur..."
Ne boğuluyor? Kim boğuyor? Faruk gerçekleri boğuyor, Fogbird bu boğulmayı düzeltiyor.
Cümleye bak, edebi şaheser. Sanki eğri demiri düzeltmeye çalışan tornacı gibi
duruyor, bakıyor ve düzeltmeye çalışıyor. Neyi? basit gerçeği veya boğulmayı… Gel de anla ! Su kadar berrak ifadeye bak… Sis olan yerde sisli ifade olur elbet ve berrak diye de yutturulmaya çalışılır işte böyle. Boğulmayı engellersin de, boğulmayı nasıl düzeltirsin, bu nasıl Türkçe, anlayan beri gelsin.
Başka;
"Olanlar -sizin kendi içinizde bile- sert bir üslupla susturuluyor.
Susmayan tu kaka oluyor.
Bu sizi hiç rahatsız etmiyor mu?"
Tercümesi (bu kardeşlerimize hep tercüman gerekiyor, çünkü mertçe, dürüstçe değil, hep öznesi belli olmayan bulanık cümleler kullanıyorlar. Mesela ne çamur adamsın, çamurunu üzerime sıçratıyorsun deseler YASAL olmayacak, inceden giydirmek için; bastığın çamur üzerime sıçrıyor diyor, o çamuru oraya kim koymuş , çamur niye orada, birinin üzerine sıçraması için mi konmuş, niye gelmiş de basıyor ve sıçratıyor... belli değil... Maksat sen pisliksin demek... Hakaret etmenin eğilip bükülmüş, kıvrılmış yolu. Yani yine geldik ustaca kıvırma bahsine.)
"sizin grafikerler.org sitesinde muhalefet diye bir şey yok. Size muhalefet edenleri (BİRİLERİ) susturuyor. Susturmazlarsa tu kaka (istenmeyen kötü kişi) oluyor. Siz de bundan hiç rahatsız olmuyorsunuz! "
Tercümenin tercümesi de şu; Emine hanım, bu site demokratik değil, sen bunu göremiyorsun, aç gözünü de gör. Bu demokratik olmayan kişiler benim yüzük-daşımın, sevgili arka-daşımın sesini kestiler. Çok konuşursak seninkini de benimkini de keserler.
Emine hanım, şunu sormak lazım değil mi; Fake (sahte) isimle tüzük-daşınızın sitesine girdiği iddia olunan ve f.çağla, eğer gerçek isimle o siteye girse özlediğiniz demokrasi ona uygulanacak mı?
Bir soru daha; Fake (sahte) isim ne demektir? Ben bir siteye yüzüklerinefendisi rumuzuyla üye olursam buna FAKE (SAHTE) isim deyip, benim SAHTEKAR ilan edilmem doğru mudur?
Hadi bir tane daha; kendiniz için istediğiniz özgürlüğü rakibiniz için de isteyecek kadar GELİŞMİŞ BİR BEYNİNİZ var mı? DÜŞMANINIZA SAYGI DUYACAK KADAR OLGUN MUSUNUZ? KENDİ HAKKINIZ KADAR ONUKİNİ DE KORUYACAK KADAR ADİL MİSİNİZ?
Emine Hanım, elbette bu sorulara da cevap vermeyecek sevgili FOG BIRD...
Fog demek Sis demek, Bird demek Kuş demek bildiğiniz üzere.. Yani SİSLİ HAVALARDA UÇMAYI SEVEN KUŞ !!! Şimdi bu
sis kuşu diyor ki;
"ben su kadar berrakım, dediklerim su kadar berrak!"
Sisli ortamı seven bir canlının berrak ortamı sevdiğine inanacak olan varsa beri gelsin. Biri dese ki, yarasa gün ışığını çok sever, inanır mısınız?
Bitmedi;
Bu SİS KUŞU; Fogbird rumuzunun altına "yasal hakkınızı kullanın diyen kişi" diye imza atmış.
İlk görünüşte çok doğru bir cümle gibi görünüyor. Peki bu grafiker bu yasal hakkını nasıl kullanacak?
Kullanması için ÖNCE ÖĞRENMESİ GEREKİR.
Araba kullanmak için önce öğrenmek gerek değil mi???
yasa-ları öğrenecek... Sonra da Hak-larını öğrenecek...'
Sonra da kullanacak. Ama bu olur olmaz ötmeyi seven sis kuşu öyle demiyor; yasal haklarını öğren demiyor!!! Kullan diyor… Le Havle!
Peki nasıl öğrenecek? Nereden öğrenecek? Kim öğretecek?
Bunun cevabını da FOGBIRD vermeli. Veremiyorsa bu ifadeleri siskuşu yumurtası gibi orta yere bırakıp gitmemeli... Madem yumurtladın, üzerine kuluçkaya yatıp neticeyi elde etmeye bakacaksın yani, ucunu çıkardın, gerisini de getireceksin.
Ey kuşların kralı, sisli havaların ve tüzüklerin efendisi; "Ben grafikerin yasal hakkını öğretirim, ama bana grafikerler org'da fırsat verilmiyor, sen avukat mısın diyorlar, susturuluyorum" dersen, o zaman derim ki; ücretini alamayan bir grafikere akıl verip sonunda anlamadığın bir nokta çıkınca “sen en iyisi bir avukata git benim bildiğim bu kadar” diyeceksen, kuluçkaya yattığın yumurta üzerinden kalkıyorsun demektir. O zaman hiç yumurtlamayacaksın a kuşum benim. Bu neye benzer biliyorsun; bir yıl önce meslek birliği her derde devadır deyip, şimdi meslek birliği yasal olarak da sosyal olarak da kurulamaz, en iyisi sendika veya meslek odası demeye benzer.
Sen grafikere hukuk desteği mi vermek istiyorsun ? Gidersin benim gibi kilolu olan Avukat arkadaşına, hani Tophane toplantımıza çağırmıştın, meslek birliğine hayrına yardımcı olmak için bize borç senedi imzalatmak istemişti hani... Rica edersin, hayrına bu sitenin hukuk köşesine yazar, soruları cevaplar, grafikerin de hayır duasını alır...
Ben ve Ömer bey böyle bir hayrına çalışacak, grafiker dostu olacak bir avukat aradığımızda bu ilanı hukuk sitelerine verdiğimizde “her şeyi para olarak görmeyecek avukat arıyoruz” dediğimizde, avukatlar kızdı bize, “biz her şeyi para olarak görmeyiz” dediler ama bunu diyenler de bedava yardım etmiyordu nedense… Eline fırsat geçen tüzükdaşın dalga geçiyordu bizimle. “Avukatlık gibi kutsal bir mesleği ayaklar altına alıyorsunuz, avukatlar da ağzınızın payını veriyor işte”, diyordu, oysa 1 yıl önce “Avukatlar çok şey bilmez, fazla güvenmeyin onlara, onlar vekildir, aslolan sizsiniz diyordu.” (çok çabuk renk değiştiren bir canlı türü vardı, dallarda yaşıyor, patlak iri gözlü, uzuuuuuuun dilli, neydi adı?)
Sendika üyesiyim, filanca sendikaya üyeyim, filanca sendika yetkilisi sizi bekliyor diye grafikerlere ORALARI ADRES GÖSTERECEĞİNE,
grafiker.org sitesinin adresini O SENDİKACILARA GÖSTERMEK niye aklına gelmez, işçi dostu sis kuşu kardeşim benim.
Grafiker ve hukuk köşesinde şöyle matbaa işçileri sendikasından, basın iş sendikasından, Türk-iş’ten, Hak-İşten, DİSK’ten canavar gibi 2-3 sendika uzmanı danışman olarak bulunsa... senin tüzük-daşın sağda solda örgütlenme yollarımız diye yalan yanlış yazılar yazacağına, bu örgütlenme yollarımızı canavar gibi sendikacılar, ejderha gibi avukatlar yazsa, DAHA BERRAK İŞ YAPMIŞ OLUNMAZ MI A SİSKUŞUM benim?
Bir de şunu düşünmez misin acep; YASAL HAKKINI KULLAN DEDİĞİN KİŞİ önce MESLEK HAKKINI BİLMELİ. YANİ MESLEĞİNİ BİLMELİ... Hani benim dediğim MESLEK ŞUURU olmalı. Bu nasıl olacak?
Meslek ŞUURU OLMAYAN, İŞÇİ SINIFI BİLİNCİ OLMAYAN SENİN APTAL DEDİĞİN EZİLEN GRAFİKER, EZİLDİĞİNİN BİLİNCİNDE DEĞİLSE, SÖMÜRÜLDÜĞÜNE İNANMIYORSA; İŞÇİ ÖRGÜTÜ olan SENDİKAYA nasıl GİRSİN? Bunun cevabını kuş beyinliler bile bilir, sen niye bilmiyorsun SİSKUŞU?
Haydi sendikaya demekle, SENİN DEYİMİNLE ADRES GÖSTERMEKLE girer mi o sendikaya?
Patronunla sözleşme imzala, demekle imzalar mı o sözleşmeyi? “Patronun seni sigorta yapmazsa onu şikayet etmelisin” dersen, şikayet ettiğinde işten kovulacağını bilen gariban grafiker senin yap dediğin her şeyi yapar mı sanıyorsun?
Beni sigortasız çalıştır ama yeter ki maaşımı daha fazla ver diyen grafikerlerin olduğunu bilmiyor musun sen?
Herkes senin gibi Sabah gazetesinde her türlü sosyal haklara sahip olarak çalışmıyor bu camiada… Bak Sabah gazetesi el değiştirince neler oldu…
Sana göre "iş istasyonu dediğimiz ağır şartlarda çalışan bir grafiker, işe girerken bu kadar şartlarda çalışacağını bilmeden giriyor ve sonra bu şartlar karşısına SÜRPRİZ olarak çıkıyor” öyle mi?
Ya öyle ustaca kıvırıyorsun ki, sis kuşu, sen niye kıvıran kuş rumuzunu almadın?
Bu gün binlerce grafiker iş istasyonu gibi çalışıyor ve yaşıyor, sen bunu nasıl olmaz da görmezsin? Yoksa sis kuşu demek gözüne sis perdesi inmiş kuş demek mi?
Akşam saat 18,00 de işini paydos edip evine 19,00'da gidebilen kaç grafiker vardır?
Fazla mesai ücreti alabilen kaç grafiker vardır?
Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan bayramı gibi resmi bayramlarda işe gitmeme cesaretini gösteren kaç grafiker vardır?
Cumartesi çalışmayan kaç grafiker vardır?
Sekreter tarafından önüne çayı kahvesi getirilen kaç grafiker vardır?
Maaşını zamanında alabilen, yaptığı bir dizgi hatası nedeniyle yanlış basılan bir iş yüzünden maaşının bir bölümü kesilmeyen kaç grafiker vardır?
Art direktör, grafiker, yardımcı grafiker halinde ekip çalışmasından MAHRUM kalan, USTA ÇIRAK İLİŞKİSİNİ YAŞAYAMADAN KENDİ BAŞINA ÇALIŞMAK ZORUNDA OLAN, HERŞEYİ TEK BAŞINA TIRMALIYARAK, SÖKEREK ÖĞRENMEK ZORUNDA KALAN KAÇ GRAFİKER vardır?
Bunlar İŞ İSTASYONU DEĞİL DE TREN İSTASYONU MUDUR , sisli gözlü (berrak bakışlı) kardeşim benim?
Hani Oğuz Ünal adlı grafiker Gra-list'de "insanlarin ne zor sartlarda oldugunu bilmeyecek kadar "
marsli bir zengin" olmadığını" belirtmişti ya...
Sen de bu zor şartlarda çalışanlara aptal demiştin...
Oğuz Ünal da bu zor şartları yaratan ve dayatan sisteme de
"ŞARK KURNAZI patronlar ve onların doymak bilmeyen harislikleri" demişti Gra-List'te 3 gün önce...
Sen de bir gün önce bu sitede, bu sayfada
o patronlara da "aptal" demiştin de, ben de "demek aptalı buysa akıllısı nasıl olur" demiştim de sen yine kıvıran kuş olmuştun. Neyi kıvırıyorsun, kağıdın kenarını mı?
Bu hiç tanımadığım; Oğuz Ünal adlı grafiker kardeşimiz
grafikerlerin çektiği bu sıkıntıyı görmeyenler ancak Mars'tan gelen zenginlerdir diyor...
Sen nereden geldin kıvıran kuş, yoksa sen Mars kuşu musun?
Oğuz Ünal grafiker sıkıntılarını bilmeyenler ancak Marstan gelmiş gibi kendi meslekdaşlarına yabancı olanlardır diyor ya…
Ben de bu yazının başında kolonyal ( kolonici- sömürgeci) ve emperyal (işgalci- sömürücü) kültür kişiyi kendi halkına yabancılaştırır demiştim...
Örtüşüyor mu, örtüşüyor!
Peki senin fikirlerin, beynin, düşünce tarzın da tüzüklerin efendisi yüzükdaşınla örtüşüyor mu, o da örtüşüyor!
Bu beni hiç tanımayan Oğuz Ünal adlı grafiker ile senin yüzükdaşın kendi sitesinde kapıştı mı kapıştı? Hemen ertesi günü senin tüzükdaşın yine suçsuz günahsız bir grafikerle yine kendi sitesinde kapıştı mı kapıştı?
Bu iki masum kişiye iki gün içinde
fake (sahte ) kişi ve ajan muamelesi yapıldı mı? yapıldı...
Bana grafikerler.org sitesinde ve gra-list sitesinde sitede az önce tefrit-ifrat yapıyor, konuyu abartıyor denildi mi, denildi... Sorduğum sorulara cevap vermek yerine dezenformasyon denildi mi, denildi. Ben ajan provokatörlükle itham edildim mi, edildim. Bana ajitasyoncu iması yapıldı mı, yapıldı...
Peki şimdi kim ajan, belli oldu mu?
Gra-listten ilişiği kesilmiş tüzüklerin efendisinin mektubu, fogbird tarafından gra-liste gönderilip gra-list'te yayınlanması sağlandı mı, sağlandı!
Benim mektubumu Fogbird aynı şartlarda tüzüklerin efendisinin sitesinde yayınlatır mı? O site benim mektubumu benim imzamla yayınlar mı?
O halde kim demokratik? Nerede baskı var? Nerede muhalefete söz hakkı veriliyor? Bu da belli oldu mu?
Emine hanım; İşte böyle yasaları kendi işine gelirse kullanır bu beyinler. Bunlar için bir şey; kendileri için varsa, iyidir…
Eğer hakim onların istediği kararı verirse adaletli hakim olur, eğer onları haksız görüp duruşmada onları susturursa hakim taraf tuttu olur.
Mahkemeyi kaybederlerse ben istedim de kaybettim derler, daha dava sürerken de kendilerini kazanmış ilan ederler.
Bir yıl önce olur dediklerine bu gün olmaz derler, grafikerlere boş hayaller sundu diye beni gösterirler…
Bu beyin ne beynidir? Batılının dediği gibi beyin yıkamasına (brain washing) uğramış beyin midir? Cengiz Aytmatov'un dediği mankurt edilmiş (hafıza kaybına uğratılmış, kendi değerleri unutturulmuş) beyin midir? yoksa kuş beyni midir? Yoksa Marstan gelmiş birinin beyni midir?
Yoksa ilerici, aydın, haktan ve adaletten yana değişimci bir beyin midir?
Yoksa hakaret edici, karalayıcı, tahakküm edici, kavga edici, dostluk değil, kin ve düşmanlık yayıcı, her şeye kuşku ile yaklaşan, kendisinde var olan olumsuzlukları karşısındakinde varmış gibi gösteren bir beyin midir?
Ne demişler kurt sisli havayı sever! Çünkü zavallı av, kurdu göremez...
Ne demişler balık bulanık suda avlanır! Balık sadece yemi görür.
Bunlar kimin peşinde, hangi avın peşindeler?
Fog bird İngilizcede neymiş; sis kuşu !!!
Faruk Arapçada ne demekmiş; iyiyi ve kötüyü çok çabuk FARK eden kişi.. (FARUK=FARK EDEN)
Daha ne diyeyim?
Emine hanım, en derin saygılarımı sunarım.
Katılmadığınız yerler olursa belirtirseniz onur duyarım.
FÇ