Grafiker İŞ İSTASYONU mudur?

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Son yıllarda moda bir deyim var; iş istasyonu bilgisayar, iş istasyonu grafiker!

Tıpkı tren istasyonu gibi bir deyim.

Bunu icad edenler tüm işleri tek başına kaldıracak kadar güçlü bir bilgisayar veya grafiker anlamında bu deyimi kullanıyorlar.

İş istasyonu grafiker deyiminin kapsamının içinde art direktör yok, yardımcı grafiker yok. Müşteri temsilcisi hatta sekreter hatta patron bile yok.

Hatta şirket bile yok.

Ne var?

Bir tek grafiker ve müşteri var.

Sistem şöyle çalışıyor;
Patron bir büro tutuyor, 3 sandalye 3 masa alıyor. Bir sandalye ve bir masayı grafikere veriyor, masaya da bir PC veya Mac koyuyor. Diğer masayı ve sandalyeyi de sekretere veriyor, önüne de bir telefon koyuyor.

Diğer masa ve sandalyeyi de kendisi kullanıyor.

Sekreter patronun ara dediği yerleri telefonla arıyor, bağla dediği telefonları bağlıyor. Sekreter sadece patrona çay getiriyor ve telefonlarını arıyor.

Grafiker kendi çayını kendi alıyor, kendi çöpünü kendi döküyor, kendi masasını kendi topluyor... Arayacağı telefonları kendisi arıyor, sekretere ara dese sekreter ona "kendin ara" diyor. Veya ancak müşterilerin aranması halinde sekreter arayıp grafikere bağlıyor.

Patron sadece ilk kez işi grafikere anlatıyor, topu grafikere attıktan sonra işin diğer gelişme ve sonuç bölümlerini grafikerin müşteriyle görüşüp sonuçlandırmasını istiyor. "Bana problem yaratma, müşteriyle tartışma, işi sonuçlandır", diyor.

Grafiker müşteriyle görüşüyor, fotoğrafları istiyor, dekupeleri yapıyor, dizgiyi yapıyor, taslağı ortaya çıkartıp müşteriye yolluyor. Müşteriyi arıyor, işin gidişatını müşteriyle yürütüyor, matbaa ile görüşüyor, işi baskıya yolluyor.

Faturayı patron tahsil ediyor.

Grafiker maaşını ya alıyor ya alamıyor.

Sekreter sadece patronun sekreteri oluyor. Hatta sekreter meşgul iken telefonlara grafiker bakıyor.

Sekreter 18.00 olunca çekip giderken grafiker çoğunlukla iş bitmeden çıkamıyor veya sürekli gece 21,00 - 22,00 gibi işten çıkıyor ve çoğunlukla büroyu grafiker kilitliyor.

Bu grafikere iş istasyonu deniliyor. Çünkü modası geçmiş freehand, quark gibi programların yanında illüstrator ve indesign bilmesi, photoshopun son versiyonunu bilmesi, hatta web yapması, flash ve dreamweaver da bilmesi isteniyor.

İş istasyonu deniliyor, çünkü hangi iş gelirse gelsin bu grafikerden kaçmaz, iş hemen biter, bütün işler iş istasyonunda toplanır, bütün işler bu grafikerde toplanır deniliyor.

İş istasyonu deniliyor, çünkü bu grafikerin art direktöre, yardımcı grafikere ve hatta müşteri temsilcisine ihtiyacı yok, dolayısı ile ekip çalışmasına gerek yok deniliyor... Bu grafiker metin bile yazıyor.

Bu iş istasyonu grafiker üç kişinin işini yapsa bile yine bir kişilik maaş alyor, onu da ya alamıyor ya da geç alıyor...

Bunun normal olduğunu savunanlar artık modern teknoloji böyle gerektiriyor, piyasa böyle istiyor, hayat şartları bunu emrediyor, ekonomik kriz bunu dayatıyor diyorlar.

Bunlar;

Yok oldu artık ekip,
Grafiker olmalı tek tip !

diyerek, grafik tasarımda uzmanlaşmaya ve ekip çalışmasına son vermek istiyorlar ve adeta şunu diyorlar;

Geldi art direktörlüğün sonu,
Yaşasın grafikerlikte iş istasyonu!

Değerli kardeşlerim, bu konuda sizler ne diyorsunuz?
------------------------------------------------
(Not : Bold yazılardaki esprili ifadeler özellikle bana aittir.)
 
Kayıt
25 Haziran 2008
Mesaj
1.278
Tepki
4
İnsanlar kısa yoldan para kazanmak için neler yapabileceğini düşündükleri kadar işlerini düşünseler daha kaliteli işler çıkacağı bir gerçek.

Bu gibi sorunların, icatların ilk bizim ülkemizde ortaya çıkması ve hemen yaygınlaşması acaba biz Türk'ler veya Türkiye'liler için daha akıllı olduğumuzu mu kanıtlıyor yoksa emeğe saygısızlığımızı mı?

Nerede bir üçkağıt işi var altından bizim insanlarımız çıkıyor.
Mehmet Akif'in bir sözü var yabancılar için "İşlerimi dinimiz gibi dinleri işimiz gibi" ne kadar veciz bir söz.
Bizler para kazanmak uğruna kaliteden sürekli ödün verdiğimiz için Türk malı ise almam sözü yıllardır beynimize kazındı ve bizi utandırdı.
Meselemize gelirsek "iş istasyonu" zırvanası da yine bize özgü bir buluş!
Ekip çalışması olmadan, art direktör olmadan, ofis ortamı bile tam oluşmadan bir Market deposu elemanı gibi çalıştırılmak istenen Grafiker'in ne kadar başarılı olacağını bilemiyorum ama biz grafikerlerinde bu tür girişimlere tepkili olması gerekir.

Ne olursa olsun sonuçta işimi buldum mantığı hakimse o arkadaş zaten kaliteli işler çıkaramaz.

Patronların hatta sekreterlerin oyuncağı olan arkadaşları kınıyorum bu mesleği bu kadar itibar kaybına uğrattıkları için...
 
Kayıt
29 Kasım 2008
Mesaj
542
Tepki
7
faruk bey söylediklerinize katılmamak elde değil o kadar güzel yazmışınız ki inanın dışarı cıkıp "imdat kurtarın bizi bunlardan" diye bağırası geliyor.
bu durumların düzelmesini diliyorum.her mesleğe gereken ozen ve onem gostermelı değeri bu kadar düşürülmemeli :(
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Süleyman Köklü

İş istasyonu palavrasıyla sömürünün adını gizliyorlar.

Bu gibi girişimlere nasıl tepkili olmak gerekir? Nasıl bir tepki göstermeli?

Grafiker dostu gibi gözüken bazı kişiler; iş istasyonu gibi çalışan grafikerler aptaldır diyor. Sanki grafikerler bilerek ve isteyerek , güle oynaya iş istasyonu olarak çalışıyormuş gibi. Sizce kabahat; bu şartlar altında çalışanda mıdır, çalıştıranda mıdır?

Meslektaşlarının ezilmesine göz yumman, oralı olmayan, tepki vermeyen grafikerlerde hiç kabahat yok mudur?

Sizce bu tepki nasıl verilmelidir?

Bu ezilen grafikerlere aptal diyenler haklı mıdır?


@BURÇİN DAMLA YETEN

Burçin hanım;
"imdat kurtarın bizi bunların elinden" demek istiyorsunuz, kimin elinden kurtulmak istiyorsunuz? Aptal olduğu iddia edilen grafikerlerin elinden mi yoksa grafikerleri bu koşullarda çalışmaya zorlayanların elinden mi?

Çünkü bazı grafikerler diyor ki; " hiç bir iş yerinde grafikerler bu kadar ezilmez, bu kadar ezilen grafiker aptaldır. Faruk efendi kasıtlı olarak abartıyor ve çarpıtıyor".

Siz onların görüşüne katılıyor musunuz?

Yerin 100 metre altında kömür tozu ve gaz patlaması veya göçük tehlikesi altında çalışan maden işçileri de bu zor şartlar altında çalışıyorlar diye aptal mı sayılmalı?

Zor şartlar altında çalışanlara aptal demek, ekmek bulamayanlara pasta yesinler demeye benzemiyor mu?

Siz grafikerlerin kürek mahkumu gibi çalıştırıldığına inanmıyor ve benim konuyu abarttığımı düşünüyor musunuz?

Grafikerleri böyle çalıştıran kişilerden kurtarın bizi demekle sorun çözülür mü?

Sizce çözüm ne olmalı? Grafikerleri bunların elinden kim kurtarmalıdır?

Saygılar.
 

fogbird

Üye
Kayıt
31 Temmuz 2008
Mesaj
76
Tepki
1
Kömür işçisi kömür madeninde çalışmaya girerken neyle karşılaşacağını biliyor zaten. Çalışma şartlarının zorluğu sonradan ortaya çıkan bir sürpriz değildir.
Ama grafiker olarak işe giren birine "iş istasyonu" absürd örneğindeki gibi koşullar sunulursa bu sürprizdir.
Bu sürpriz karşısında susmayı, yasal haklarını aramamayı tercih eden grafiker aptaldır.
Bu kadar da basittir.
Ajitasyona döküp, kafa karıştıracak cümleler kuracak kadar karmaşık değildir.

Ayrıca kömür işçileri, liman işçileriyle birlikte sendikal hareketin ilk öncüleridir. Ağır koşullarda çalışmanın karşılığını almak konusunda ortak hareket etmişlerdir.

Lafı evirip çevirip, kimilerini de suçlayarak bir meslek birliğine getirmeye çalışıyorsunuz.
Getiriniz.
Kurunuz.
Buyrunuz.
Meslek birliği sözünü ettiğiniz soruna çözüm değildir. Meslek birliği telif hakları ve mesleğin geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapar.
İş yasası yönünü ilgilendiren konularda yaptırımı yoktur.
Bu konu yasalarla belirtilmiştir. İş hayatını ilgilendiren konularda yaptırımı olan tek "birlik" sendikal harekettir.
Ama siz çok seviyorsunuz ve öyle anlatıyorsunuz diye Kültür Bakanlığı'na bağlı, işverenin ümüğünü sıkacak yetkilere sahip bir birlik kurmanıza anayasayı delerek izin vereceklerdir.(!)
Buyrunuz.
Kurunuz.
Kimse engel olmuyor...
Yaklaşık bir yıldır Levent Elpen'in adını ve dolaylı yoldan beni "engelleyici" olarak teşhir ediyorsunuz.
İstirham ederim. Grafikerler yüce şahsiyetinizden(!) icraat bekliyor.
Buna yasadışı engel olacak olanın ümüğünü ben sıkarım.
Yeter ki siz İş istasyonu çalıştıranların ümüğünü yasal olarak sıkınız.

Naci Yavuz

Not: bu yazıya cevap vermeye, lafla belini dolamaya, ajitasyon, demagoji yapmaya kalkmayınız. Size yön gösterilmiştir.
İcraat yapınız.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@fogbird


Naci bey şu ifadeler Gra-List yahoo.groups'ta bu gün yayınlanmıştır ve size aittir;
----------------------------
Grafiker olarak işe girip "absürd iş istasyonu" gibi çalışan aptaldır.
Böyle birini bulan işveren
o "absürd iş istasyonunu" üzer, küstürür ya da sömürürse daha da aptaldır.
Bu kadar basit.

Soruluşunda direkt polemik amaçlayan bir konuda üstteki yoruma 2 kilometre kin, nefret,
hakaret içeren, satırlarından irin damlayan bir yazı yazmak ayrı bir meziyet gerektirir.
Ben henüz o meziyete sahip değilim.
Beynime yeterli oranda oksijen gidiyor çok şükür.
NY
--------------------------------


1-Böyle "iş istasyonu gibi çalışan grafiker varsa aptaldır" dediniz ve bu sözü bu sitede de tekrar ettiniz.

2-"Böyle grafiker sömüren patron varsa o da aptaldır" dediniz.

3-Size Gra-List'de şunu sordum;
Demek dünyanın tüm sömüren işverenleri aptal oldukları için sömürüyorlar... (!) Aptallıkları buysa, kurnazlıkları kim bilir nasıldır?

Buna Gra-List'de cevap vermediniz. Beni gereksiz abartma yapmakla, tefrit ve ifrata kaçmakla suçladınız. İş istasyonu olarak çalışan ve bu kadar ezilen grafiker yoktur, sen başka amaçla konuyu saptırıyorsun dediniz.

4-Şimdi de burada hiç ilgisi yokken konuyu bu siteden ilişkisi kesilmiş bir şahsa getirip dayadınız. Ne yapıp edip yine Grafikerler Meslek Birliği konusunu gündeme getirdiniz.

Meslek Birliği konusunu ayrıca bir panel düzenleyelim ve orada enine boyuna tartışalım. Siz daha düne kadar elimde belgeler var, açıklayacağım diye herkese şantaj yapıyordunuz.

Benim de elimde sizin 1 yıl önce başka, şimdi başka konuştuğunuza dair epey belgem var.

Bunları ne yapalım?

Ben o günlerde karşı çıktığım adamların bu gün yüzünü gözünü yalamıyorum.

O panelde herkes çıksın konuşsun, elinde ne belge varsa ortaya döksün. O panelde kimin dilinin neyi yalamaktan ne renk aldığı görülecektir. Mürekkep yalayanın dili mavi, çukulata yalayanın dili kahverengi olur, o panelde görülecektir.

Grafikerlerin çektiği sıkıntıları anlatmamdan niye rahatsız oluyorsunuz? Grafikerlerin daha bilinçli olması sizi niçin bu kadar kızdırıyor? Niçin "konuşma, birliği kur" diyorsunuz?

Ben iki sene daha meslek birliği kurulmasından yana değilim, sadece konuşacağım desem niçin bundan gocunuyorsunuz?

Bana yapılanları anlatmaya hakkım yok mu? Sen de anlat. Suç unsuru varsa mahkemeye verirsiniz.

Beni niye elinize geçen her türlü yasal ve yasal olmayan metodlarla susturmaya çalışıyorsunuz?

Bakın; size son uyarımdır; eğer benden yasal bir şikayetiniz varsa tutar mahkemeye verirsiniz, kanun gücüyle sesimi kesmeye çalışırsınız.

Eğer bunu yapamayacaksanız, yapmayacaksınız bir panelde tüm belgelerinizi getirirsiniz orada herkesin gözü önünde adam gibi mertçe, yiğitçe ve hatta medenice kozlarımızı paylaşırız.

Yok kabadayı iseniz, şövalye iseniz, düello veya kavga istiyorsanız istediğiniz silahı seçiniz, sopaysa sopa, yumruksa yumruk, tabancaysa tabanca alalım, gidelim bir tenha yere kozlarımızı paylaşalım. Kaybeden sonuca razı olsun. Kaybeden düştüm yuvarlandım desin.

Size daha ne diyeyim? Sizi ölümle tehdit etmiyorum. Sizi önce hukuğa, sonra açıklığa ve şeffaflığa sonra dürüstlüğe, mertliğe ve yiğitliğe davet ediyorum.

Ama siz bunların hiç birine yanaşmazsanız, geriye er kişiye ait özellikler kalmıyor, onlara da sizi ben davet edemem, o özellikler bende yok.

Siz mertseniz, dürüstseniz, grafikerden yanaysanız, işçi dostu iseniz ÖNCE şu sorduğum sorulara cevap verin;

Benim anlattığım iş istasyonu tipindeki kürek mahkumu tarzında çalıştırılan grafikerlerin var olduğuna inanmıyorsunuz ve beni abartma yaparak konuyu meslek birliğine kasıtlı olarak getirip, sizi ve dostlarınızı karalamak amacı güttüğümü iddia ediyorsunuz... Yaptığım benzetmeye ABSURD (SAÇMA) diyorsunuz. O halde;

Grafikerleri iş istasyonu olarak çalıştırdığını övünerek söyleyen bir kaç işyeri adını versem, oraya gidip, patronlara "aptal olduklarını" söyleyecek yüreğe sahip misiniz?

Burada o grafikerlere klavye arkasından APTAL demeyi biliyorsunuz, peki orada kürek mahkumu şartlarında çalışan grafikerlerin yüzüne karşı "madem ki burada bu şartlarda çalışıyorsunuz siz aptalsınız" diyebilecek cesaret var mı sizde?

Yoksa sadece buradan ötecek kadar mı yiğitsiniz?

Bu grafikerleri hangi patron sömürüyorsa O DA APTALDIR dediniz.

Size soruyorum;
Demek dünyanın tüm sömüren işverenleri aptal oldukları için sömürüyorlar... Öyle midir?

Bunların aptallarını sayenizde gördük, peki akıllıları nerede, biliyor musunuz? Üstün işçi lideri kültürünüzle bunu da söyleyin de öğrenelim.

Siz bu kafanızla, bu anlayışınızla mı grafik işçilerini sendikaya davet ediyorsunuz?

Siz şimdi işçiler sendikaya diyorsunuz ama, daha bir yıl önce oturduğunuz apartman sitesindeki işçilerinin sendikalaşmasından dolayı ve sizin de işveren olma sıfatınızdan dolayı bu sendika belasından bıktım usandım dediğiniz işçilere ve sendikaya kaşı olduğunuz satırları içeren mektuplarınızı ne çabuk unuttunuz?

O gün patrondum patronları savunuyordum, bu gün işçileri savunurum ne var bunda, demeyin sakın.

Adam dediğin biraz ilkeli, prensipli olmalı.

Bir yıl önce filanca kişiye karşı olup aleyhinde yazılar yazdığınızı bu gün ise aranızdan su sızmadığını söylerlerse, "dün öyleydi, bugün böyle" mi diyeceksiniz?

18 yaşındaydım, gençtim, toydum bilmiyordum, şimdi olgunlaştım demeyin sakın, kimse inanmaz, yaşınız 50 civarında...

1 yıl önce meslek birliğinin garantörü benim, fikir babasıyım, bu birliği kurarsam ben kurarım diyen, kurulmamız için önümüzde hiç bir engel yok diyen dostlarınız, bu gün ise bu meslek birliği hem yasal olarak, hem de sosyal olarak kurulamaz, ben o zaman da söylemiştim ama dinlemediler diye fikir ve kanaat değiştirdiler. Bunu biliyorsunuz...

Yoksa körle yatan şaşı kalkar misali siz de bu yüzden mi döndünüz?

Naci bey;
Siz benimle uğraşmayı bırakın. Benimle uğraşanları da bırakın. Benimle uğraşanlar ile benim aramdan çıkın.

Arabuluculuk da yapmayın, ara bozuculuk da yapmayın. Bizi mücadelemizde başbaşa bırakın, fasulye gibi kendinizi nimetten sayarak onu kastediyorsun beni de kastediyorsun demeyin. Siz bana dava açmadınız, bana dava açanları savunmayın, bırakın adalet kendi içinde işlesin... siz hukuki taraf olmaya özen göstermeyin. Tarafsız kalın, taraf olursanız maddi ve manevi sıkıntıya girersiniz.

Siz ümüğünü sıkarım diyorsunuz ama siz kimsenin ümüğünü sıkamazsınız Naci bey.

Siz karar defteri dediniz beceremediniz, onu yapacağım dediniz beceremediniz. Şunu yapacağım dediniz beceremediniz. Siz ancak ara sıra sahneye girip girip çıkan yardımcı oyuncu olursunuz, başrol oynamaya heves etmeyin, becermezsiniz.

İnanın ben rakiplerime, beni düşman diye belleyenlere size duyduğum saygıdan çok daha fazlasını duyuyorum. Onları size göre daha tutarlı buluyorum.

Sanıım Ali Tekin Çam da bu duygularla yaklaşıyor size.

Naci bey;
Onlar sizin yaşadığınız lüksü yaşamadılar, sizin aldığınız maaşları almadılar, sizin gördüğünüz grafik eğitimini görmediler, sizin çalıştığınız pozisyonlarda çalışmadılar... Onlar sizin gittiğiniz ülkelere seyahat etmediler... Onlar sizlerden çok daha fazla itilip kakıldılar... Onlar bu travmaların etkisinde olabilirler...

Bu yüzden onlar canımı sizin kadar yakmıyor. Onların ettiği hakaretler onların seviyesine yakışıyor.

Siz tartışmalarınızda size yakışmayacak aptal, salak, yuh, sersem kelimeleri var ve siz bunları çok sık kullanıyorsunuz.

Siz beğenmediğiniz sorulara cevap vermiyor yok sayıyorsunuz.

Sizin tartışma stiliniz çok değişik, çok alışılmadık ve normalin dışında.

Siz sömürücü patronlara bile aptal diyebiliyorsunuz.

Sizin aynı konu içindeki aynı gerekçenizi çürüttüğüm zaman aynı gerekçenin bir üst versiyonunu veya bir yan dalını değişik bir bahane olarak önüme sürüyorsunuz.

Mesela zor şartlarda çalışan grafikçilere aptal demekle yanlış yaptığınızı size açıkladığım zaman, bu kez kimse zor şartların zor olduğunu bilerek girmez, önceden zor olduğunu bilmiyordur. Zorluk onun karşısına sürpriiiiz diye çıkmıştır diyerek konuyu sürprize bağlamak gibi çok kurnaz olmayan bir kurnazlığınız var... Ama yine de bu sürprize itiraz etmeyen ve ağır koşullara razı olan işçiye aptal demekten vaz geçmiyorsunuz.

Patrona niye bi şi demiyorsun, dediğimde, aptal işçiyi çalıştıran/sömüren patron da aptal diyorsunuz.

Yani gerçekten çok ilginç işleyen, sanki yakalanmamak için hemen yön değiştirip karanlık derin sulara dalıveren elle yakalanması zor kaygan balıklar gibi işleyen bir düşünce sisteminiz var.

Ben bu tartışma üslubunuzu münazara ahlakı ve tartışma dürüstlüğü açısından etik bulmuyorum. Sizin diyaloglarınız tartışma amaçlı değil, kandırma amaçlı.

Siz iyi olan takım kazansın demiyor, benim tuttuğum takım kazansın diyorsunuz, şikeleri ve dopingi görmezden geliyorsunuz.

Millete Naci beyin dediğini yapın sendikaya üye olun, diyorum, beni düşman diye gösteriyorsunuz.

6 program bilene 6 programlık maaş verilmeli 1 program bilene verilen maaş verilmemeli diyorum, grafiker 1 programdan fazla bilmemeli dediğimi iddia ediyorsunuz.

Adam, hayırla yad edilin diyor, anasına küfür ettin diyorsunuz, sonra yanlış anladım özür dilerim diyorsunuz, ama benden dilemiyorsunuz...

Yani hiç de alışık olmadığımız bir dürüstlük anlayışınız var...

Sizin ne yaptığınız belli değil. Hangi faule düdük çalacağınız belli değil.

1 yıl önce meslek birliği diyordunuz, şimdi sendika diyorsunuz, 1 yıl önce bu sendikadan bıktım diyordunuz. Yarın başka şey söylersiniz.

Bu yüzden sizin adaletinize güvenmiyorum. Adaletine güvenmediğim kişilerin kendisine de güvenmem.

Kısaca lütfen, benim dostlarımla da düşmanlarımla arama girmeyiniz.
Beni ima eden sersem, salak gibi kelimeleri benim için kullanmayınız.

Siz sendikaya işçi grafiker toplamak için vaazlarınıza devam ediniz. Onlara yasal haklarını hatırlatınız, sözleşme imzalatmaya çalışınız. Kafanıza yatmayan grafikerlere aptal deyiniz. Sendikalaşması imkansız olan, yeterli sayıda grafiker çalıştırmayan firmalardaki 1-2 grafikere sendikalı olamayacaklarını bile bile sendikalı olun deyiniz. Asker mektubu bile yazamayan, benim yazdığım yazılarıdan 1 sayfa bile okuyamayan, ilk okulu zor bitirmiş ama freehand, quark bilip kendisinin grafiker olduğuna inandırılmış 700 milyon maaşa 16 saat çalıştırılan gariban grafikere patronla sözleşme imzala, imzalamazsan aptalsın deyiniz.

Naci bey, siz klavyeniz ve monitörünüzden oluşturduğunuz sanal dünyada grafikerlerin kürek mahkumu gibi çalıştırıldığını istediğiniz kadar görmezden geliniz, istediğiniz kadar onların yoksulluğuna, cahilliğine ve ezilmişliğine hatta çaresizliğine APTALLIK deyiniz.

İstediğiniz kadar işçi sınıfı bilinci olmayan bu milliyetçi, mukaddesatçı ve kaderci APTAL DEDİĞİNİZ kardeşlerimizi, varoş kültüründen alıp sendika kültürüne katmanın olmayacak hayalini kurunuz.

Ama hasımlarımın bile gördüğü bir gerçek var ki bu sitede 35.000 kişi, diğer sitelerde 150.000 kişi öyle veya böyle bu mesleği ekmek kapısı edinmek istiyor, ve onların üzerinde büyük bir oyun oynanıyor. Bu 200 bin kişinin derdi tasarım falan öğrenmek değil, program öğrenmek... 2 ayda meslek edinip 500 lira maaş alıp ev kirasına katkıda bulunmak.

Bilmez ki bu gariban işgal ettiği bilgisayar masasında aldığı 500 lira maaş ile 2.000 lira alacak olan ustasının ekmeğini çalıyor.

Öyle bir Kurtlar sofrası kurulmuş ki herkes haklı, haksız yok.

Bu sitelere OKUL DEĞİL diyenlere bir kopya vereyim, patenti de bana ait olsun. Kullanırken hep beni hatırlasınlar. Telif istemem; Bu siteler GERÇEK BİR OKULDUR! Bu siteler gerçek bir MAC OPERATÖRÜ ve GRAFİK TEKNİK ELEMANI OKULUDUR. BU GRAFİK TASARIM OKULU DEĞİLDİR. Bu siteler BEDAVA GÖRSEL RESİM ve BEDAVA TEKNİK BİLGİ OKULUDUR. Bu SİTELERDEN TASARIM DIŞINDA HER TÜRLÜ BİLGİ ÖĞRENİLİR hem de ÇOK GÜZEL ÖĞRENİLİR. Hem de BEDAVA öğrenilir. Bu siteler YARDIMCI GRAFİKER OKULUDUR da kimse kendine YARDIMCI payesini yakıştıramıyor.

Ben bu yüzden çok program bilen adam aramak art direktör +grafiker+ yardımcı grafiker ekibini bozma amacı taşıyan sinsi bir oyundur, ekip çalışmasını ve takım oyunun bozan bir oyundur diyorum, ve bunu zaman zaman şırınga ediyorum. Yahu bu sayfadaki Süleyman Köklü ekip çalışmasının yok edildiğini anladı, sen anlamıyorsun be Naci bey.

Bana haksız yere "birden fazla program bilen grafiker istemiyor, teknolojik gelişme düşmanı adam" diyerek çamur atıyorsunuz.

Bu 200-250 bin grafik heveslisinin oluşturduğu pazarda Grafikerler Meslek Birliğinin boyutlarının çok üzerinde bir rant ve bu rantın yarattığı haksız zenginlik ve yaratılan korkunç bir grafik kirliliği var.

Ve elbette hasımlarımın görmediği ve ancak ajans disiplini ve güzel sanatlar tahsili almış grafikerlerin farkedebildiği sizin de bir yıl önce benimle paylaştığınız art direktörlüğün yok edilmesi projesinin başarıyla uygulanması ve sivrisinek üretir gibi mac operatörü yetiştirilmesi var.

Ve elbette bu bataklıktan üremiş kişiler de 1 yıl önceki meslek birliği projemizde bizim içimizdeydi ve elbette bu kişiler sizinle olur olmadık konularda gerekli gereksiz sürtüşüyorlardı.

İşte onlarda sağlam bir bilinç olsaydı bu gün meslek birliğini onlar kurmuş olurdu.

Ve elbette naci bey elbette, benim üniversite öğretim üyeleriyle ne yazıştığımı, kafamdaki projelerin ne olduğunu bilmiyorsunuz.

Ve elbette bu kirli oyunu görmeyen, görmek istemeyen temel sanat eğitimi ve özgün baskı eğitimi veren zihniyetin bilgisayara nasıl düşman olduğunu ve tüm grafik bölümlerinde bu hocaların hakimiyeti olduğunu göremiyorsunuz. Bunun içindir ki 1 yıl önce bana üniversite hocalarından destek almazsak art direktörler kurtulmaz diyordunuz.

Ama onlardan hiç destek yok Naci bey, aksine köstek var. Aksine onların yanlış eğitim politikası bu bataklığı besliyor.

Ve elbette benim son 1 senedir bu grafik işçisi deposu sitelerden kovulmak pahasına neler kazandığımı bilemezsin... kimlerin kafasında ne izler bıraktığımı biliyorum ve rakiplerimin asıl bu izleri silmek istediklerini çok iyi biliyorum. bu birikimlerimi nasıl değerlendireceğimi bilemezsiniz.

Ve elbette o bataklıktaki gençlerin grafik diploması için neler verebileceklerini bilemezsiniz, ama ben bu kadar istedikleri diplomaya niçin bu kadar karşı olduklarını çok iyi biliyorum.

Bu gençlerin ruhuna inemeyenler onların sertifika ve belge sahibi olmak için can attıklarını bilemezler ve elbette beni sığır damgalamakla suçlarlar. Onlar diplomalı grafikerlere değil, kendilerine diploma, sertifika, belge vermeyen, ustalıklarını tescil etmeyen sisteme düşmandır. Acısını bilmeden diplomalılardan çıkarmaktadırlar. (Bu tüyoyu benden alanlar yarın aynı temayı işleyecekler)

Benim 300-400 adet her biri en az 2 A4 boyutunda ve daha fazlası olan makalelerimin ne işe yaradığını elbette bilemezsiniz.

Siz veya rakiplerim benim hayallerim ve ideallerimin yanında ancak bir zerre olabilirsiniz.

Naci bey, ben GMB başkanıyken de bana ne yapacağımı söyleyip beni yönetmeye kalkıyordunuz, bu gün de bana ne yapmam gerektiğini söylüyorsunuz, hadi meslek birliğini kur diye tahrik ediyorsunuz.

Bu basitliklerin, bu ucuz tahrik numaralarının, bu nispet yapmaların bir erkeğe yakışır tarafı yok. Bir aydına yakışır tarafı da yok.

Bunları bırakınız. Ben o gün de aptal, çalışkan fakat yönetilen başkan olmam dedim, bu gün de aynı fikirdeyim.

Aptal değil akıllı, çalışan değil çalıştıran, yönetilen değil yöneten olmak yoksa, ben o işin kuyruğunu bırakırım. Çünkü verimli olamam, faydalı olamam.

O günlerde GMByi kursaydık pek hayırlı olmayacaktı, bu gün kurulsa o günden daha hayırlı olur, ama bu gün de kurulmamalı. Zamanı var.

O gün bana bana açılan mahkemeler için "bu mahkemeler GMBye değil, senin şahsına açılmıştır, sen mahkemeleri boş ver de birliğimizi kur" diyenlerle bu gün bir masada çay bile içmem.

Bir başkan seçeceksin, o başkana ve başkan yardımcısına Meslek Birliğinin yasal bir prosedürü için dava açılacak, sen bu yasal prosedürü başkan çiğnemiş gibi değerlendireceksin, başkan yardımcısı ortalıktan toz olacak, yönetim kurulu olarak davayı meslek birliğinin davası olarak kabullenmeyeceksin, üstelik kabahati başkana yükleyeceksin, davayı açan kişi başkan yardımcısını affedecek, tüm husumetini başkana yöneltecek, sen başkan uslu dursaydı dediklerimizi yapsaydı böyle olmazdı diyeceksin, ve sonra bu başkandan bu oluşuma sahip çıkmasını bekleyeceksin. Sonra da bir yıldan beri niye kurmadın, hadi kur, hadi kur diye dalga geçeceksin...Dünyanın en akıllısı sen misin? Hadi grafikere aptal diyorsun da beni de mi aptal sanıyorsun?


Niye bana dava açmış ve kazanamamış adama , yahu bu adama hırsız dedin kanıtlayamadın, artık dava bitti, hırsız demeye devam etmesene kardeşim, diye niye demiyorsun? Bu mu senin adalet anlayışın?

Sen niye onunla bir olup her yerde bana hakaret ediyorsun? Bu siteye de KRAL ÇIPLAK DEMEK İÇİN GELDİM, dedin. Yani benim çıplaklığımı , kusurlarımı göstermek için geldiğini, RESMEN KAVGA VE HUSUMET YARATMAK İÇİN GELDİĞİNİ İTİRAF ETTİN.

BU sitenin üyelerine Faruk Çağla'nın ne olduğunu anlatmak için geldim, bu bile Grafikerlere hizmettir, dedin mi demedin mi?

Utanmıyor musun böyle kişisel husumetler, kinler için bir siteye girip insanları tahrik, tahkir (aşağılama) ve provakasyon yapmaya.

Bir kişiyi kötülemek için bir siteye üye olur mu insan? Beni kötüleyerek Grafikerlere hizmet edeceğini itiraf ettin sen. Bu senin yaşına başına, aldığın eğitime, art direktörlüğüne yakışıyor mu?

Nifak tohumları ekerek, ona buna salak, sersem, aptal diyerek mi faydalı olacaksın grafikerlere sen?

Ya, benim senden başka işim yok mu kardeşim, tüzüktaşının tüzüğüne mi sokulacaksın yüzüğüne mi, git ona söyle ; madem tüzüğünü yazmış, madem isim babasıymış, meslek birliğinin garantörüymüş, madem tüm meslek birliklerini o kuruyormuş, madem tüzüğümü çaldılar diye mahkeme açmış, madem ben 2 satır tüzük yazmaktan acizmişim, madem tüzük ustası kendisiymiş... niçin ona, şu Farukla uğraşacağına kur şu meslek birliğini, kurtar şu grafikerleri demiyorsun Naci bey? Bak kızımız "kurtarın bizi bu iş istasyonu yaratan patronların elinden" diyor. KURTULUŞA KAVUŞTURSANIZA.

Siz utanmadan grafikerlerin benden kurtulması için çaba sarfettiğinizi itiraf ediyorsunuz.

Bu meslek birliği madem yasal ve sosyal olarak kurulamıyormuş da niçin kurulması imkansız bir meslek birliğinin tüzüğü için tüzüğümü çaldılar diye mahkeme açmış? İnsanları taciz etmek için mi, reklam etmek için mi...?

Naci bey;
Siz bu foruma Faruk Çağla adındaki kralın çıplak olduğunu, yani kusurlu olduğunu ve bu çıplaklığı (kusuru) grafikerlere göstermenin grafikerlere faydalı bir hizmet olduğunu bildirmek için geldiğinizi itiraf ettiniz.

Hakkında bir yıldır 6-7 suç duyurusu yapılmış biriyim. Bunlardan bir tanesi fikir hıırsızlığı iddiası idi ve iddia sahibi bu forumda da açıkladığı üzere iddiasına inancını kaybetmesi sebebiyle dava düşmüştür, diğer 4 -5 suç duyurusu takpsizlikle sonuçlanmış, bir dava ise halen devam etmektedir. Davacı yeni davalar açacağını ifade etmekte, bana fırsat bulduğu her ortamda şerefsiz, hırsız, demekte ve tehdit etmektedir. Şimdi siz başına bu kadar dert açılmış bir adam olarak benim ipliğimi pazara çıkarmak üzere buraya üye olduğunuzu ve beni kusurlarımı bulup grafikerlere göstermek istediğinizi, bunun grafikerlere faydalı olduğunu belirtiyorsunuz.

Naci bey; sizin bu niyetiniz ve amacınız insanlığa da, adalete de, vicdana da sığmıyor.

Üstelik şu son mektubunuzda grafikerlere aptal dediniz.

Sizin bu foruma iyi niyetle gelmediğinizi, art niyetinizin olduğunu iddia ediyorum. Üstelik bunu bir ölçüde siz de itiraf ettiniz. Üslubunuz ajitatif, kelimeleriniz hakaret içeriyor. Forum edebine, adabına , etiğine uymuyor.

Bana karşı fikir tartışmalarının çok ötesinde bir aydına yakışmayacak çok açık ve belirgin bir husumet ve düşmanlık besliyorsunuz. Hatta ezilen grafikerleri ezildikleri için aşağılıyor ve hakaret ediyorsunuz. Bu düşmanlık ve tepeden bakma duygularınızı tatmin için buraya geldiğiniz apaçık belli oluyor.

Yandaşlarınız tarafından hakkımda bir sürü dava açılmış olup yeterince mağdur edilmiş bir kimseyim ve sizin tarafınızdan daha fazla rahatsız edilmek ve diğer üyeleri de sizin bu adaletsiz tutumunuz nedeniyle daha fazla rahatsız etmek istemiyorum.

Siz bu forumun huzurunu bozuyorsunuz ve sizin saldırılarınıza muhatap olup forum üyelerini de rahatsız etmemek için, sizin yüzünüzden yazılarıma 2-3 ay ara vermek zorunda kaldığımı bütün üyeler biliyor.

Sizi forum yöneticilerine, tüm üyelere şikayet ediyorum.

Faruk Çağla
 

fogbird

Üye
Kayıt
31 Temmuz 2008
Mesaj
76
Tepki
1
Dezenformasyon konusunda şahane bir örnek sergilediniz!
Dünden beri kendime kızıyordum, neden ciddiye alıyorum diye.
Ama söz verdim bir daha kızmayacağım kendime.
Yarattığınız dünya içinde size mutluluklar dilerim.
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
@fogbird
merhaba sayın fogbird...
sizi tanımam, faruk beyle de her hangi bir kan bağım bulunmamaktadır.
içinde bulunduğumuz durum yada problemler sizi nasıl ilgilendiriyor yada bu konulara bakış açınız neresidir bilemiyorum (işçi mi, işveren mi)
sadece sizden net olarak çözümünüz nedir? diye sormak istiyorum.
çünkü şu zamana kadar sadece faruk beye muhalefet mesajlarınızla tanıdım sizi...
 

fogbird

Üye
Kayıt
31 Temmuz 2008
Mesaj
76
Tepki
1
Emine Hanım,
Muhalefet ettiğimi düşündüğünüz yazıların içinde konuya nereden baktığım çok açıktı.
Su kadar berrak, ajitasyonsuz, ama en önemlisi yanlış olmayan şekilde.
Yasaların belirlediği çizgideyim.
Yasaların kullanılmadığını söylüyorum.
Rapidshare'den fırsat bularak bir zahmet iş kanununu okusanız kullanmadığınız ne kadar çok hakkınız olduğunu göreceksiniz.
Sorun bunun kullanılmamasında.
Kullanılmayan her hak, kaybedilen bir başka hak anlamına geliyor.
Sendikacı değilim. Sendika üyesiyim.
Sizleri ya da grafikerleri bir sendika çatısı altında toplamak gibi bir arzum hiç olmadı. Olmayacak da. Sadece adres gösterdim.

Grafikerlik mesleğinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi başka bir şeydir, grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunlar başka.
İkisinin çözümü ayrı ayrıdır.
Hepsini bir sepete dolduramazsınız.
Olmaz.
Hem yasal hem teknik olarak.
Israr edilirse boşa kürek çekilir, insanlara boş hayaller sunulur.

Boğulmaya çalışılan, durduğum, baktığım, düzeltmeye çalıştığım basit gerçek budur...
Su kadar berrak.
Bilmem anlatabildim mi?

Ayrıca sizin muhalefet olarak tanımladığınız şey farklı bir bakış açısıdır.
Bir geri dönüp bakın. Hiç farklı bakış açısı yok.
Olanlar -sizin kendi içinizde bile- sert bir üslupla susturuluyor.
Susmayan tu kaka oluyor.
Bu sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

Naci Yavuz
Yasal haklarınızı kullanın diyen kişi
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Emine Şahin



Emine Hanım,
Konuya katkılarınız için önce çok teşekkürler.

Tartışma edebi, terbiyesi olan adam önce emir vermez, rica eder... Bu özellik fogbird'de var mı, bakın bakalım. Bana çok konuşma da meslek birliğini kur, kıvırma, görevin belli, görevini yap şeklinde nezaket sınırları dışında yazmış mı yazmamış mı?

Bu nezaket özelliği; fogbirdin savunduğu kişilerde var mı, bakın bakalım; bu kişiler; grafikerler.org yöneticilerine “yazılarımı sil, ben yazdıktan sonra konuyu kilitle, onu böyle yap, şunu şöyle yap, yazdıklarımın üzerine kimse cevap vermesin, yoksa sen bilirsin, kötü olur, cevabını mahkeme alırsın”... gibi emirler vermiş ve tehditler etmiş midir? Etmemiş midir?

Demek ki bu kişiler aynı tüzüğü savunan tüzükdaşlardır, aynı arkayı savunan arkadaşlardır, aynı yüzüğü takan yüzükdaşlardır.

Emine hanım; ben sizinle de bu sitede çok tartıştım, ama asla siz ve ben birbirimize tahakküm eder tarzda yazmadık, terbiye ve saygı sınırlarını zorlamadık. Küfür ve hakaret etmedik.

Oysa fogbirdin diğer sitelerdeki mektuplarında da, burada da aptal, sersem vs gibi deyimler var. Tüzükdaşının çeşitli kişilere çeşitli mail gruplarında yazdığı 100 kadar maili topladım en az 50 tanesinde küfür var. Bunlar uygun zamanda kamuoyuyla ve kamuyla paylaşılacaktır.

Bu yüzükdaşların ortak özelliği; küçümseme, küçük görme, azarlama, resmen küfür etme, resmen hakaret etme, gizliden tahrik etme...gizliden hakaret vs.

Bir diğer ortak özellikleri YASA!.. Çok sıklıkla yasalar öyle diyor, yasal sınırlar içinde kalıyoruz, yasalardan yanayız, yasal haklarımızı kullanıyoruz gibi kelimeleri çok kullanıyorlar. Ama gerçekten yasaları “kullanıyor”lar. Ama yasaları sadece kendileri için kullanıyorlar. Yani birine sersem derken hiç üzülmeden bu kelimeyi rahatlıkla kullanıyorlar ama biri sersem dese yasal hakkımı kullanırım mahkemeye veririm diyorlar... Birine sersem derken karşısındaki kişinin yasal hakkı nedense akıllarına gelmiyor.

Emine hanım, bu arka-daşlar; sorulan sorulardan çok rahatsız oluyorlar. Sizinle ben, bu sitede çatır çatır tartışırken birbirimize sorular sorduk. Siz veya ben sorulan her soruya bilgimiz, görgümüz dahilinde cevap vermeye çalıştık.Ama hiç bir soruyu sorulmamış saymadık veya bu soruyu soramazsın demedik.

Dikkat ediniz; bu arka-daşlar " böyle de soru olur muymuş, insan hakları yok olurmuş... Böyle sorarsan suç olurmuş" diyorlar…

Bakınız; hemen YASALARA müracaat ederek, yasal haklarını kullanmak bahanesiyle, soruyu geçersiz kılıyorlar. BU soruyu sorman filanca kanunun filanca maddesine filanca suç tanımına girer deyip, cevap vermekten sıyırıyorlar. Ömer beye; “Dediğimi yap, yapmazsan sen bilirsin, soluğu mahkemede alırsın” dedikleri gibi. Bu satırlar bu sitede ibret vesikası olarak yer alıyor.

Bir diğer geçersiz kılma yöntemi de yok saymak: siz bir dizi soru soruyorsunuz, adam tınmıyor bile, başka konulardan bahsediyor. İşte o zaman bir daha bir daha soruyorsunuz, bu kez cevap vermeye mecbur oluyor; sana cevap vermeye mecbur değilim, sen benim muhatabım değilsin, sen cevap vermeye değmezsin vs.

Şimdi bakın bakalım, fogbird benim uzun mektubumda sorduğum sorulardan hangisine cevap vermiş? Vermemiş ve ne demiş; dezenformasyon demiş. Ne demek bu; yanlış bilgilendirme. Ben bilgilendirmiyorum, soru soruyorum ama hazret soru ile bilgiyi karıştırıyor, daha doğrusu karıştırmak işine geliyor.

Bir de ne diyor? Seni ciddiye almıyorum diyor.

Ne demiştim? sen benim muhatabım değilsin derler demiştim. Aynen öyle. Hani hiç bileeem diiil. derler. O senin hüsnü kuruntun derler… Sen cevap vermeye değmezsin, derler. Bunlar da hep sıyırma metodlarıdır ve bunları genellikle kimler kullanır?

Şimdi, bu yüzük-daş arka-daşlar genellikle kavramlarla oynamayı, onları işlerine geldiği gibi eğip bükmeyi çok severler, hani yasalar onların işine geldiği müddetçe yasadır ya... İşlerine gelmeyen kavramları da işlerine gelir hale sokacaklardır. Yani kavramları eğip bükeceklerdir, yani kavramları kıvıracaklardır... Kavramlar eğilip kıvrılmıyorsa, kendilerini eğip bükecek, yani kıvıracaklardır. Hani yerim dar demiş, yer açmışlar, bu kez yenim dar (gömleğim dar) demiş de oynamamış ya. Bol gömlek verseler, başka nerem dar diyecekti merak ediyorum. (belki ayakkabısı dar geliyordur, ayağını vuruyordur, olamaz mı?)

Mesela ne diyor fogbird; "grafikerleri sendika çatısı altında toplamak değil niyetim, ben sadece adres gösterdim" Yani demek ki, grafikerler sendikanın yolunu bulamıyorlardı, adresi kaybetmişlerdi... Biz de yuttuk... Peki grafikerlere bu adres niye lazımmış? Sendika çatısı altında toplanmak için değil de sendika çatısının kırık kiremitlerini onarmak için mi?

Kıvırma örneklerine devam edelim mi?

Diyor ki;
"Grafikerlik mesleğinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi başka bir şeydir, grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunlar başka.
İkisinin çözümü ayrı ayrıdır."

İnandınız mı? Bir de ters yüz edip şöyle soralım; Grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunları çözerseniz, grafikerlik mesleği gelişir ve iyileşir mi iyileşmez mi?

Hani ikisi ayrıydı, hem de teknik olarak, hem de yasal olarak...(Yine yasaya sığınıyor, yasal olarak ifadesini kullanıyor…)

Emine Hanım; Emperyalist kültür sanat eğitimini emperyalist ve kolonyalist (sömürgeci) sanat anlayışı tarzında yayar ve geliştirir. Egemenliği altına aldığı toprakların insanlarını sadece sanat olarak değil, kültür olarak da, düşünce sistematiği ve mantalite olarak da hakimiyeti altına alır, buna kısaca zihniyetlerini değiştirir diyebiliriz. Buna kültür emperyalizmi de denir. Bir ölçüde batılıların brain washing (beyin yıkama) dedikleri, Cengiz Aytmatov'un "mankurt etmek" (mankurtlaştırmak) dediği şeydir. Böylece Attila İlhan'ın dediği gibi “kendi halkına yabancı aydın tipi” yetişir. (Bu süreç A.İlhan’a göre İsmat Paşa tarafından başlatılmıştır ve ben de bu görüşe katılırım.)

Bu aydın tipleri tıpkı kendi halkının çektiği sıkıntılardan habersiz kraliçe gibi, yiyecek ekmek bulamayan halkı için "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" der. Kürek mahkumu gibi çalışan grafikerlere "aptal" der.

Emine hanım;
Emperyalist sanat eğitimi olaylar arasındaki bağları, bağlantıları, sebep sonuç ilişkilerini birbirinden kopartır, tıpkı böl-yönet politikası gibi...

Mesela sanat tarihini bize hep 3 bağımsız parça halinde öğretmişlerdir;
1-Büyük sanatçıların tarihi...
2-Sanat eserlerinin tarihi
3-Sanat akımları tarihi...

Buna göre Kübizmi ayrı incelersiniz, Pablo Picassoyu ayrı incelersiniz, Picassonun eseri Guernica'yı ayrı incelersiniz.

Ama sanatı ve sanatçıları yaşadıkları topraklara, o ülkelerin ekonomik ve sosyal şartlarına göre değerlendirirseniz DAHA BÜTÜNLEŞİK ve DAHA iSABETLİ SONUÇLAR ELDE EDERSİNİZ. O zaman Picassoyu Kübizme iten sanayileşmeyi de görür ve hasaba katarsınız, o zaman picassonun siyasi taraflarını da öğrenir Guernica tablosunu hangi duygularla yaptığını bilirsiniz.

Dialektik düşünme tarzı "her olay birbirine zincirleme bağlıdır, birinin sebebi diğerinin sonucu olur, aynı sonuç ise bir başkasının sebebi olur" der. İslam bilimlerinde ise sebep ilimlerine HİKMET ilmi denir ve bu dünyada sebepsiz hiç bir şey olmaz der. (İlmî hikmet, eşyanın perde arkasına vakıf olmak ve sebep ile netice arasındaki ilişkiyi bilmektir. Amelî hikmet ise, varlık düzeninde her şeyi yerli yerince koymak demektir . )

( ZORUNLU bir NOT; Sol literatürle İslami literatür aslında birbirine çok yakındır ama yine Emperyalizm; bizim yurdumuzda ikisini birbirine düşman etmeyi becermiş ve her ikisinin de sahtesini bize yutturmayı yine o AKIL DEVRİŞME yöntemiyle, YALANCI ve YABANCI AYDIN YARATMA siyasetiyle çok iyi başarmıştır.)

Tekrar Dialektik sebep sonuç ve zincirleme ilişki prensibine ve her olayın hikmeti bahsine dönersek;İşte bu prensipler nedeniyle;

1-GRAFİKER MESLEK BİRLİĞİ sadece fikir ve sanat eseri birliğidir ve grafikerlerin diğer haklarını korumaz, bu yasal olarak mümkün değildir diyenler GRAFİKER DOSTU DEĞİLDİR. (müzikçiler meslek birlği, sinemacılar meslek birliği meslekdaşlarının ve tüzükdaşlarının her türlü haklarını en geniş anlamda korumakta ve kollamaktadır)

2-Sendikalar sadece çalışanların çalışma hayatındaki sorunlarını çözer demek de yanıltıcıdır ve gerçek dışıdır. Çünkü;

SENDİKAnın görevleri arasında çalışanların mesleki gelişiminin sağlanması, çalışanların zararına olmamak koşuluyla iş veriminin arttırılması, iş kolundaki eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi, siyaset ve politikada etkin rol oynanması vs gibi unsurlar da vardır.

Yalnızca; Yakacak yardımı, sosyal yardımlar , maaş zamları vs gibi şeylere endekslenmiş sendikacılığa uvriyerizm (geri bilinç düzeyindeki işçi sayısına değer vermek, kültür ve eğitimi boş vermek;işçi kuyrukçuluğu, işçi bilincine sahip olmayan işçilerin örgütü, cahil işçi sendikası) denir, ve gerçek sendikacılığın düşmanıdır, buna bir başka deyimle sarı sendika (sendika gibi görünen sendika) denir. İşçileri zenginleştirip kafalarını boş ve kültürsüz bırakma, siyasetten uzak tutmak için tezgahlanmıştır. (uvriyerizmde işçiler güçlü kuvvetli ve pazulu olarak gösterilir, kas gücü üstündür, aydın düşmanlığı vardır, mesela bu sitedeki bir çok grafik emekçisi de diploma veya eğitimi gereksiz görür, birçok sığır---ama kurnaz---şark kurnazı--- patron da grafikerin kol gücü sayılan hızlı iş yapmasını, kalitesiz ama çok sayıda iş çıkarmasını ister, kaliteli ama yavaş çalışan grafiker makbul değildir, çünkü beynini kullanan kültürlü grafiker istenmez. Uvriyerizm beyaz gömlekli işçiyi değil mavi gömlekli işçiyi ister.)

Türkiyede oynanan oyun budur; zengin ahmaklar yaratmak... ve kültürlüleri fakirleştirip, kuru soğana muhtaç etmek. İşte ahmak-aslında şark kurnazı- patronların, kültürlü bir grafikerden 6 program bilmesini istemesi bunun içindir. Adobe illüstrator kursu veren ve sadece teknik bilen birinin kendisini grafik tasarımcı olarak tanıtması bunun içindir. Buna karşı çıkmak oynanan oyuna karşı çıkmaktır. (BEN BUNU YAPMAYA ÇALIŞTIKÇA, sistemden beslenen sistemi değiştiremez dedikçe BİRİLERİ RAHATSIZ OLUYOR) ….İşte pahalı eleman olması gereken grafikerin ucuzlaştırılması, değersiz kılınması için eğitimli, tecrübeli grafikerin karşısına bataklıkta sivrisinek üretir gibi üretilmiş 3 ayda yetiştirilmiş ucuz grafik işçilerinin çıkartılması, cahil ve eğitimsiz kişilere sadece program öğreterek, hadi grafiker oldun denmesi bu yüzdendir… Bunun amacı mümkün olan geniş kitleye program satmaktır. Nitelik değil nicelik önemlidir, kalite değil kelle sayısı önemlidir. Bunun neticesinde bir kişiye 3 milyar vermeyip 3 kişiye 1 milyar ödeyip işin kalitesinden taviz verip iş adedini artırmaktır.

Çırağa 500, kalfaya 1000, ustaya 1500 vermek şeklindeki ekip çalışmasını ve meslek içi usta-çırak eğitim sistemini yok ederek dayanışmayı, ekip ruhunu ortadan kaldırıp, grafikerleri iş istasyonları olarak atomlara ayırmak, tek kişilik kolay lokmalar yapmaktır.

Bunun neticesinde bir kişiden 3 kişilik verim istenmekte ama 1 kişilik ücret ödenmektedir. Ben İŞ İSTASYONU GRAFİKER örneğini bu amaçla verdim. Benim bu görüşlerime ABSÜRD (SAÇMA) diyenler var. BU GRAFİKERLERE APTAL DİYENLER var... BENİM SORULARIMA CEVAP VERMEYİP DEZENFORMASYON DİYENLER VAR.

Bu kirli oyunu açığa çıkartan benim, vatan haini ilan edilen yine benim.

İşte Emine hanım bakınız; fogbird benim bu fikirlerim üzerine “1 grafiker 1 programdan fazlasını bilmemeli “ dediğimi iddia etti, benim teknolojik gelişmeye karşı olduğumu ifade etti.

Ben; “grafikerlikte kim neyi ne kadar beceriyor sınav yapılsın, usta çırak ayrılsın, herkes durumuna göre belge alsın” dedim, tüzükdaşı; “grafikerleri sığır gibi damgalamak istiyor” diye bana iftira attı, Yüce Allah şaşırttı; “ hani senin sertifikan, TSE belgen nerede” diye sordu, benim de yıllar önce TSE’den verilmiş başarı belgem vardı, onu gösterdim, şok oldu. 1 hafta sustu.

Emine hanım, kendi toplumuna yabancılaştırılmış aydın, halkını küçük görür, insanlara tepeden bakar, ama onlara da yardım ediyormuş gibi gözükür. Tıpkı halkımı zehirleyen Marshall yardımı gibidir. Tıpkı yabancı kültürü ve dili aşılayan ve adının ecnebi okul olması gereken okullara “Anadolu liseleri” adının verilmesi gibidir. Sanki Anadoluda yabancı dil konuşuluyor! Şaşırtmaya bak, saptırmaya bak! Tıpkı Irak’a barış ve Demokrasi getirmek maskesiyle, kan ve zulmün getirilmesi gibi. Afrikalı ne diyor, eskiden İncilimiz yoktu ama toprağımız vardı… Şimdi İncilimiz var ama toprağımız yok.

Emine hanım, sizin çok sevdiğiniz bir örneği sırf sizin için vereyim;
Bu aydınlar “memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.” ifadelerinden hoşlanmayabilirler…

O kadar “gaflet ve delalet, hatta hıyanet içinde olabilirler ki” ; Fakir ve bitap düşmüş grafikerlere APTAL OLMASAYDI DA FAKİRLEŞMESEYDİ diyebilirler.

Bu tip aydınlar yetiştirilmektedir.

GRAFİKERLER; ADI NE OLURSA OLSUN BİR ÇATI ALTINDA TOPLANIRLARSA onların birliğinden, beraberliğinden; fogbird'in ayrı ayrıdır diye iddia ettiği;

1-Grafikerlik mesleğinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi ile
2-grafikerlerin çalışma hayatında yaşadığı sorunların çözülmesi
BİRLİKTE HALLEDİLEBİLİR.

Bu; hukuk ve yasal olarak mümkün değildir demek, diyalektiğe aykırıdır, emperyal kültürün ürünü olan bir ifadedir. Çünkü; diyalektikte; her olay birbirine zincirleme olarak bağlıdır, biri diğerini, öteki berikini tetikler ve sarmal (helozonik) olarak gelişim gösterir. Evrim devrime, devrim evrime dönüşerek bazen yavaş, bazen hızlı sıçramalarla gelişir, ilerler...

DOĞAL YASALARA UYGUN OLAN, TC. YASALARINA DA UYGUN OLACAKTIR. EĞER YASA UYGUN DEĞİL İSE GRAFİKERLER DÜŞEN GÖREV; UYGUN YASALARI YAPTIRMAKTIR.

Memlekette Anayasal düzene ve Rejimin temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla; YASA TEKLİFİ VERMEK DİYE BİR OLGU VARDIR !

Grafikerler bir SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ OLUŞTURDUKLARINDA KAZANACAKLARI HAKLAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYECEKTİR.!

Emine Hanım; bu gün, halen şu an ve saniyede YASA böyle diyor diyenler, YASAL HAKLARINIZI KULLANIN diyenler... Bir yılı aşkın zamandır GRAFİKERLER İÇİN HANGİ YASAL FAALİYETTE BULUNMUŞLARDIR?

Fogbird'in Tüzükdaşı; 1 yılı aşkın zamandır YASAL hakkını kullanarak hakkımda 5-6 defa suç duyurusunda bulunmuştur. Yapılan YASAL FAALİYET BANA KARŞI YAPILMIŞTIR!!! Açmış olduğu bir dava düşmüştür. Beni hakaret suçundan mahkum ettireceğine olan inancını şehvetle ve iştahla her fırsatta kendi web sitesinde belirten bu şahıs, bu günkü duruşmada karşısında Avukatım İnan beyi görünce iştahını kaybetmiştir.

Kendi web sitesinde sürekli olarak beni kötüleyen bu tüzükdaşın yazdıklarını, fogbird bu kişinin isteği ile başka sitelere taşıyarak yüzükdaşının taşeronluğunu yapmaktadır.

Her satırından mahkeme, ceza, tehdit, hakaret ifadelerinin fışkırdığı bu mektupta meslekbirliği ve Faruk Çağla isimleri yer almaktadır. Bir ibret vesikası olarak bu mektubu aşağıya alıyorum. İşte yaptıkları YASAL FAALİYETLER BUNLARDIR;
---------------------------------------------------------------------
Levent Elpen'in ricası üzerine aktarılmıştır.
NY

1- Hakkınızda HAKARET suçundan KAMU davası açılmışsa ve siz henüz yargılanmamış ve hüküm giymemiş iseniz,

2- Hüküm giymiş olsanız bile hakkınızdaki hüküm KESİNLEŞMEMİŞ ise,

3- Hükmünüz kesinleşmiş olsa bile, RÜŞVET, İRTİKAP, IRZA GEÇME (TECAVÜZ) gibi YÜZ KIZARTICI suçlardan biri hakkında hüküm giymemiş iseniz,

4- Hakkınızda Fikrî ve Sınaî Haklar Mahkemesi'nde dava açılmış ise ve dava henüz sonuçlanmamış ve henüz herhangi bir TAZMİNAT ödemenize karar verilmemiş ise (ki yıllar sürecektir, emin olun),

5- Hakkınızda Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hakaretten dolayı tazminat davası daha henüz açılmamış bile ise,

Herhangi bir BİRLİK, ESNAF ODASI veya SENDİKA'ya, KURUCU ÜYE, ÜYE, BAŞKAN ve YÖNETİM KURULU ÜYESİ olabilir ve yıllarca insanları koyun gibi yönetmenin, damgalanmamış dana yavrularını istediğiniz gibi damgalamanın keyfini sürebilirsiniz.

Elbette başka yasal engeller ve yasalar ile yönetmeliklerde işaret edilen başka engellere sahip değil iseniz.

Buyurunuz, gidiniz, ne BİRLİĞİ kuracaksanız kurunuz, isterseniz turşu kurunuz ama lütfen kendi beceriksizliğinize kılıf aramayınız. Oturup iki satır tüzük yazabilseydiniz, mahkemelere düşmek durumunda kalmayacağınızı biliyorsunuz.

Lütfen bu iletiyi, biri Allah aşkına Gra-List'e yollasın.

L.E.
---------------------------------------

Adam Allahtan korkar, bu kadar makale yazmış, kamyon dolusu kitap okumuş, dünyanın 5 memleketinde yaşamış Faruk Çağla'ya 2 satır tüzük yazabilseydin böyle olmazdı, mahkemelere düşmek zorunda kalmazdın diyor. Benim tüzük yazmadığımı, yazamadığımı, yazamayacağımı söylüyor.

Ben şiir yazıyorum, kitap yazıyorum, reklam metni yazıyorum, bunu biliyor ama çamur atacak, illa sataşacak işte...

BU sitedeki bir yazısında ise Allah insanı mahkemelere düşürmesin, bu Tüzük davası nedeniyle ne zorluklar çektim diyor. Hem davayı açan kendisi, hem de zahmet çekenin kendisi olduğunu söylüyor. Şİmdi de dava açmakla bana sıkıntı çektirdiğini ima ediyor. Mahkemeye düşmek deyimini sanki attan düşmek, binadan düşmek gibi kullanıyor. Garibim, mahkeme açma konusunda çok tecrübeli olmasına rağmen herkese dava açıp onları mahkemelere düşürmekten zevk aldığı halde hakimin karşısında eli ayağı ve dudağı dut yaprağı gibi titriyor. Belli ki mutluluktan titriyor.

Benim evimde Rus bayanlar çalışıyor diye beni Rus köle satın alıyor diye tanıtan ve bana köleci diyen bu şahsın hakim karşısında dudaklarının ve ellerinin titrediğini duruşmayı izlemek için gelen Rus bayan Ludmila söyledi bana bugün.. Faruk sen misin suçlu o mu? benim bildiğim suçlular titrer dedi.

Önceki kaybettiği tüzük mahkemesinde de öyle oldu dedim. Hakim onu azarladıkça eli felçli yaşlıların eli gibi titriyordu dedim.

Titrerim mücrim gibi, gördükçe istikbalimi diye bir Türk Sanat Müziği güftesi (şarkı sözü) vardır.
Tercümesi; titrerim suçlu gibi, başıma gelecekleri düşündükçe, manasındadır...

Şİmdi bu satırları yazabilen Faruk Çağla'nın 5 satır tüzük maddesi yazamayacağına kim inanır?
Tüzüklerin efendisi sen iste yeter ki, kanun da yazarım ben sana...

Davasına olan inancını kaybetmesi nedeniyle davasını kaybetmiş, bilerek kaybettim diyor. Mahkemede yaprak gibi titriyor, sonra da ne biçim mahkemeye düşürdüm seni diyor...

Allahın adaleti işte, köle diye hakkında haksız yere atıp tuttuğun kadıncağız da senin bu durumunu orada tespit ediyor... İnsanların adaletini kandırırsın ama Allahınkini asla...

Eşim bana boşanma davası açmıştı, hakim sordu, boşanmayı sen de istiyor musun? İstiyorum, dedim. Tek celsede boşadı. Akşama karım telefon etti, ağlıyordu; "niye boşanmayı kabul ettin, yuvamı yıktın!" Yuva yıkmak için dava açan o, yuvasını yıkan ben.

Tüzüklerin efendisi diyorum, çünkü tüzüğüm de tüzüğüm deyip duruyor. Dava düştü halen aynı türküyü söylüyor. Bu tüzük senin mi, bilirkişi incelesin bakalım, yatır 300 milyon bilirkişi parasını dedi hakim, yatırmadı, duruşmaya gelmedi, tüzüğüm dediği tüzüğe mahkemede sahip çıkmadı, dava düştü... Şimdi sahip çıkıyor... O günkü kafasına göre yorumlarda bulunuyor... Barış elimi uzatmak için davayı bilerek düşürdüm diyor.Yıllar sürecek davalar açacağım diyor... Leyleğin ömrü lak lakla geçermiş.

Askerin biri attan düşmüş, komutanı niye düştün lan demiş, düşmedim komutanım indim de biniyorum demiş. Askerin birini nöbette dikilmesi gerekirken sedire uzanmış yakalamışlar. Niye yatıyon asker demişler, yatmıyorum, uzun oturuyorum, demiş.

Bu da ben zaten davayı kaybetmek için duruşmaya gitmedim diyor. Biraz daha konuşsa ben zaten kaybetmek için dava açtım diyecek...

Tüzük senin tüzüğünse,verecektin parayı tutacaktın bilirkişiyi, ispatlarsan kazanacaktın davayı... Satmazsan yüzüğü, kazanamazsın tüzüğü.

Emine hanım, bir de şu var; BU tüzüklerin efendisi; meslek birliği yasal olarak kurulamaz çünkü grafikerlik bağımsız meslek sayılmıyor vs diyor. Ben bunu 1 yıl önce de söyledim beni dinlemediler diyor. Kurulsa kurulsa meslek odası kurulur diyor... Diyor da kurulmayacağını bir yıl önce bilmiş olduğu meslek birliği için TÜZÜK YAZDIĞINI İDDİA EDEREK niye 1 yl önce MAHKEME AÇIYOR? İnsan izin verilmeyecek olan birlik için tüzük yazar mı, izin verilmeyecek bir şey için sanki izin verilirse kurulmasın diye mahkeme açar mı? Yasal olarak kurulması mümkün gözükmüyor dediği bir birlik için de bana niye 2 satır tüzük yazmadın? diyor.

BU ne lahana turşusu, bu ne perhiz? Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı.
Valla akıllara ziyan !

Herkesi yasalarla tehdit eden bu kişi ; grafikerler.org’un rakibi bir sitede özellikle grafiker org.u kastederek grafiker okulu ismi yanlıştır demektedir ama burayı kötülerken ister istemez aynı nitelikte olan rakip siteyi de kötülemek durumunda kalmaktadır. O sitede de herkesle kavga etmektedir.

Kendine ait olan sitede de sürekli grafikerler org sitesiyle ve benimle uğraşmaktadır, yukarıdaki belgede görüldüğü üzere, benim hakkımda açtığı mahkemelerle övünmektedir, daha 4-5 mahkeme daha açacağını marifetmiş gibi zevkle anlatmaktadır, beni o biçim mahkum ettireceğini bas bas bağırmaktadır, beni kendi ürettiği düzmece belge ile shutterstocktan resim çalmakla suçlamakta, üye olan herkese açık olan web sitesine ise benim sahte isimle girdiğimi bas bas bağırmakta, dedektiflersenibulacağım, tespit edeceğim demekte beni sahtekar, hırsız ilan etmektedir.

Bu adama göre yahoo.ya siz Emine adınızla değil de Goncagül rumuzunla girseniz sahtekar oluyorsunuz!!! Bu yasa uzmanı-hukuk abidesi-adalet timsali kişiye ; o siteye her nasılsa girmiş dürüst ve mantıklı üyelerden bazıları "yahu bu faruk çağlayı tanımayız, aranızda ne oldu bitti bilmeyiz, bizi de ilgilendirmez, sen kendi sitende bu adama karşı desteksiz atıyorsun, adamın kendini savunma imkanı yok, sen bu mektupları kişisel hıncını almak için yazıyorsun, bu adamla kişisel sürtüşmenin grafiker sorunlarıyla ne ilgisi var?" dediklerinde ne diyor biliyor musunuz?;

"Grafiker sorunlarıyla Faruk Çağlanın çok ilgisi var, bu konu da grafiker sorunudur" diyor. Yani beni grafiker sorunu olarak görüyor... ve gösteriyor…

Bir de itiraf ediyor;
"Ben bu siteyi kişisel sorunlarımı tatmin etmek için kurmadım" diyor.

Diğer üye de diyor ki; "ben size bu siteyi sırf bu amaç için kurdunuz demedim. Mektuplarınızı bu amaç için yazıyorsunuz" dedim diyor.

Bu kez bu üye ile dalaşmaya başlıyor. Onu ben zannediyor.

Diyelim ki; bir adamı öldürmüşler, öldüren de en yakın arkadaşı. Polis, bu adamı kimin vurduğunu en yakın dostu bilir deyip, dostuna sormuş filanca kişiyi en son ne zaman gördün demiş, beriki vallahi ben öldürmedim demiş.... Siz şimdi ne düşünürsünüz?

İşte bu kişi böyle bir ruh hali içinde valla ben sitemi kişisel hesaplaşmalar için faaliyete geçirmedim diyor...

Kendisini azıcık eleştireni; seni tanıdım, sen O'sun değil mi? diyerek herkesi kimliğini saklayan Faruk Çağla zannediyor.

Ve bu ruh haliyle, beni grafikerlerin içinde yer alan bir sorun olarak görüyor...

Sanki ben oraya gerçek ismimle girsem beni kabul edecek.

Ve üzücü olan şudur ki; Fogbird gibi saygıdeğer geçmişi olan biri bunları yapan tüzük-daşını destekliyor, yasa diyor, yasal hak diyor. Ve elbette benim sorularıma cevap vermek yerine "dezenformasyon" diyor. Yani bana yalancı diyor, yine çaktırmadan çamur atıyor iftira ediyor.

Dezenformasyon; Bu faaliyet toplumu ve düşmanı yanlış sahte bilgilerle maniple ederek aldatma, yönlendirme, gerçekleri saptırma, sulandırma, gerçeklerin inandırıcılığını bozma, yanlış bilgilerle inancı kuvvetlendirme yada zayıflatmaya dayanır. Bu faaliyetler daha çok medya aracılığıyla yada nüfuz ajanları vasıtasıyla yapılır.

Bu işi yapanlar, bir kuruma direk bağlı yada satın alınmış veya sempatizan olarak ajan yapılmış, yerli yada işbirlikçi olarak misyon yüklenirler."

Emine hanım; bakınız, fogbird bana bu sıfatları tek kelimede uygun gördü. Tüzük-daşı da beni kendi çalar-kendi oynar sitesinde grafikerlerin meslek sorunu içinde sorun olarak gösterdi...

Beni neredeyse halk düşmanı ilan edecekler, grafiker düşmanı olarak, yanlış bilgi verici olarak, grafikerlerin içine girmiş ajan, provokatör, ajitatör, hırsız olarak göstermeye özel bir çaba sarf ediyorlar... Çaba sarf etmiyorlar, resmen hırsız diyorlar. Grafikerler org sitesinde millet her gün binlerce resmi shutterstock tan indiriyor, buna bir şey demiyorlar. Ben öyle yapmadığım halde, benim serverıma izinsiz girip orada bir EPS yi bulup başka bir sayfaya montajlayıp benim shutterstoctan hırsızlık yaptığımı bağırıyorlar.

Şimdi buna ajitatör demiyor, fogbird….

Ne diyor fogbird size verdiği yanıtta? ajitasyon diyor mu, demiyor mu?
Aynen şunu diyor;
"Su kadar berrak, ajitasyonsuz, ama en önemlisi yanlış olmayan şekilde."

Yani bu ne demek; Faruk bunun tersini yapıyor demek. Çünkü direkt olarak Faruk berrak değil, bulanık ve bulandırıyor, ortalığı karıştırıyor, kışkırtıyor, yanlış şeyleri doğru diye söylüyor diyemiyor.

Peki ben az önce yukarıdaki emperyalizm bahsinde ne dedim Emine hanım? Zihniyeti değiştirilmiş, olaylar arasındaki bağlantıları görmeyi unutmuş/veya unutturulmuş kişiler, emperyalizmin kültür ve sanat politikasına maruz bırakılarak halkına yabancılaştırılmış kişiler ne yapar dedim? Doğruyu eğri, eğriyi doğru gösterir dedim. Yani ilm-i hikmeti bilmeyenler, eşyanın ve olayların perde arkasını bilmezse… diyalektiği bilmeyen adan olaylar arasındaki bağlantıyı çözmezse…

İşte böyle Faruk Çağla ile uğraşırlar ve buna da grafikerlerin hayrına faaliyet derler.

Ben ölsem, yazık oldu bir usta grafiker en verimli çağında gitti diyeceklerine bir mikrop daha eksildi derler.

Yazık çok yazık.

Emine hanım;
Ulusal bilinç, milli düşünce, milli refleks vs gibi kavramları bilirsiniz. Bunlar İstanbulda yüksek gördüğün yere Türk bayrağı dikmek demek değildir. Fatih İstanbulu 600 yıl önce fethetti zaten. Şimdi ikinci kez fetheder gibi oraya buraya bayrak dikmek değildir marifet.

Ulusal bilincin benzeri olarak SINIFSAL BİLİNÇ vardır ve buna sahip olmayan bir işçi, işçi olduğunun farkında değildir. SINIFSAL REFLEX diye de bir şey vardır, yoksa da olmalıdır. Sınıfsal reflekse sahip bir işçi, işçi grubu içinde olmasa bile kendisine yapılan bir haksızlığa tek başınayken bile en doğru tepkiyi verebilir. Tıpkı bir aslanın hem tek başına hem de sürü halinde avlanabilmesi gibi… Bunun için işçi eğitimi gerekir.Tıpkı grafiker eğitimi gibi. Eğitimsiz işçi silahsız askere benzer.

Sınıfsal bilince ve reflekse sahip olmayan işçi, işçiliğinin farkında değilse... gecekonduda yaşayıp Hülya Avşar olmanın hayalini kuran genç kıza benzer veya İnşaatlarda demir bükerken yanık yanık türkü söyleyip bir müzik menajerinin kendisini keşfetmesini ve ikinci İ.Tatlıses olmanın hayalini kuran taşra delikanlısına benzer. İşçi olduğunu, emekçi olduğunun farkında olmayan işçiye LUMPEN işçi, ayaktakımı işçi derler ki, emperyalizmin insanları kültürsüzleştirmesi, saçma sapan TV dizileriyle dikkatlerini başka yöne çekmesi, en güzel yemek yapanlarla, vücudunda gezen yılanlardan hiç korkmayanlarla avutması vs hep bunlar içindir. Zaten düzenledikleri şarkı yarışmaları da yoksulların içinden yeni İ.Tatlıses ve Hülya Avşar yaratma amacıyla insanların önüne yeni İDOLLER (putlar-İDEALLER) koyma faaliyetleridir.

İşte bu lumpen işçiler şahin marka otomobillerinin içini mor ışıklarla döşeyip, tofaş logosunu mercedes logosuyla değiştirdiklerinde İbrahim Tatlıses olduklarına inanırlar.

Tıpkı iki ayda iki program öğrenen uygulamacı grafikerin kendisini grafiker zannetmesi gibi bir şeydir bu. Bir halüsünasyonu, yanılsamayı gerçek diye belleyip belletme çabasıdır bu. “Müşteri bana sen grafikersin diyorsa ben grafikerim. Yaptığımı beğeniyorsa ben grafikerim… “

Demek ki ayrıca da bir meslek bilinci de gerekmektedir. Ben usta çırak ilişkisi ve lonca ahlakı diye ısrar ederken işte bu meslek bilinci ve geleneğinden bahsediyorum. (Ben böyle deyince gerici, Osmanlı kafalı diye hakaret ediyor bana bazı tüzük-daşlar.)

Demek ki grafiker, grafiker mi değil mi... işçi, mi esnaf mı... teknik eleman mı, sanatçı mı olduğu konularda aydınlanmış olmalıdır.

Grafikerleri eğer APTAL OLARAK GÖRÜYORSAN, bu APTALLAR sınıfsal BİLİNCE KAVUŞMAMIŞLARSA SENİN SENDİKA dediğin ADRESE GİTMEZLER ...

Sen istediğin kadar ADRES GÖSTERİYORUM DE, ADRESİ GÖSTERMEK İÇİN YIRTIN, DEV GİBİ TABELALAR KOY... BU İNSANLAR BİLMEDİKLERİ BİLMEK İSTEMEDİKLERİ YERE gitmezler.!

Emine hanım işte ben bu grafiker bilincini uyandırmaya çalışıyorum... TEK YAPTIĞIM BU.

Bakın FOGBIRD ne yapıyor? BU BİLİNCİN UYANMASINI İSTEMİYOR ve şunu diyor;
Faruk Çağla İFRAT VE TEFRİT YAPARAK (grafikerin ezilmesini abartarak) konuyu MESLEK BİRLİĞİNE GETİRMEK İSTİYOR, diyor.

Yani tercümesi şu; Grafikerlerin ezildiğini fazla abartarak GRAFİKERLERİN BİRLİK OLMASINI SAVUNUYOR.

İşte ben fogbird'e ve onun tüzükdaşına göre bu nedenle grafiker düşmanı oluyorum, ONLAR İSE GRAFİKER DOSTU!!!

Buna inanıyor musunuz Emine hanım?

Bu sitede Fogbird; "kral çıplak diyeceğim seni grafikerlere çıplaklığınla (kusurlarınla) tanıtacağım" dedi mi, dedi... Grafikerler Meslek Birliği yazışmalarını topluma sunacağım, başkanlıktan istifa ettiğini göstereceğim, senin ne mal olduğunu kirli çamaşırları millete göstereceğim" dedi mi? Dedi...

Bunları grafikerleri kurtarmak için yapacaklardı… Kimden kurtaracaklardı grafikerleri? Benden! Niye? Benim sesimi kesecekler ki asıl ONLARIN kirli çamaşırlar ortaya çıkmasın.

Emine hanım, işte bu nedenle fogbird sizin sorduğunuz “siz Faruk beyle uğraşmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz, sizin NET OLARAK ÇÖZÜMÜNÜZ NEDİR?” sorunuza cevap veremiyor...

Adres gösteriyorum diyor. Gösterdiği de 2 adet adres; Biri sendika, diğeri Faruk Çağla. “Sendika iyidir, hoştur, KURTULUŞA koştur. Faruk Çağla boştur.”

Kem küm ederek, kıvırıp eğip bükerek diyebildiklerinin tercümesi bu…

Benim sorularımın da HİÇ BİRİNE CEVAP VEREMEDİ, VEREMİYOR ve VEREMEZ.

Kendisi geçmişteki Grafikerler Meslek Birliği süreci içindeki hiç bir soruna da çözüm üretemedi, çözeceğim dediği hiç bir şeyi çözemedi. Buna Erdem Sezer, Ahmet Karakurt, Ali TEkin Çam ve Nazmiye Yağcı ile Melih Yongacı tanıktır.

Soruya cevap verenler vardır, bu soru insan haklarına aykırıdır diye mahkemeye verenler vardır Emine hanım!

Ortaya fikir atanlar vardır, fikir yerine çamur atanlar vardır, Emine hanım...

Sorun çözenler, kafasındaki sorunları çözmüş olanlardır, Emine hanım...

Bütün mesele mesleki bilinçtir, bu bilince bu şuura sahip olmayan kimse sorun çözmek yerine sorun çözmek isteyenleri, insanları bilinçlendirmek isteyenleri sorun diye görür, gösterir ve onlardan rahatsız olur.

Buna ilişkin örnekler yazmakla bitmiyor, şimdi aklıma geldi, bakın ne demiş;
"Boğulmaya çalışılan, durduğum, baktığım, düzeltmeye çalıştığım basit gerçek budur..."

Ne boğuluyor? Kim boğuyor? Faruk gerçekleri boğuyor, Fogbird bu boğulmayı düzeltiyor.

Cümleye bak, edebi şaheser. Sanki eğri demiri düzeltmeye çalışan tornacı gibi duruyor, bakıyor ve düzeltmeye çalışıyor. Neyi? basit gerçeği veya boğulmayı… Gel de anla ! Su kadar berrak ifadeye bak… Sis olan yerde sisli ifade olur elbet ve berrak diye de yutturulmaya çalışılır işte böyle. Boğulmayı engellersin de, boğulmayı nasıl düzeltirsin, bu nasıl Türkçe, anlayan beri gelsin.

Başka;

"Olanlar -sizin kendi içinizde bile- sert bir üslupla susturuluyor.
Susmayan tu kaka oluyor.
Bu sizi hiç rahatsız etmiyor mu?"

Tercümesi (bu kardeşlerimize hep tercüman gerekiyor, çünkü mertçe, dürüstçe değil, hep öznesi belli olmayan bulanık cümleler kullanıyorlar. Mesela ne çamur adamsın, çamurunu üzerime sıçratıyorsun deseler YASAL olmayacak, inceden giydirmek için; bastığın çamur üzerime sıçrıyor diyor, o çamuru oraya kim koymuş , çamur niye orada, birinin üzerine sıçraması için mi konmuş, niye gelmiş de basıyor ve sıçratıyor... belli değil... Maksat sen pisliksin demek... Hakaret etmenin eğilip bükülmüş, kıvrılmış yolu. Yani yine geldik ustaca kıvırma bahsine.) "sizin grafikerler.org sitesinde muhalefet diye bir şey yok. Size muhalefet edenleri (BİRİLERİ) susturuyor. Susturmazlarsa tu kaka (istenmeyen kötü kişi) oluyor. Siz de bundan hiç rahatsız olmuyorsunuz! "

Tercümenin tercümesi de şu; Emine hanım, bu site demokratik değil, sen bunu göremiyorsun, aç gözünü de gör. Bu demokratik olmayan kişiler benim yüzük-daşımın, sevgili arka-daşımın sesini kestiler. Çok konuşursak seninkini de benimkini de keserler.

Emine hanım, şunu sormak lazım değil mi; Fake (sahte) isimle tüzük-daşınızın sitesine girdiği iddia olunan ve f.çağla, eğer gerçek isimle o siteye girse özlediğiniz demokrasi ona uygulanacak mı?

Bir soru daha; Fake (sahte) isim ne demektir? Ben bir siteye yüzüklerinefendisi rumuzuyla üye olursam buna FAKE (SAHTE) isim deyip, benim SAHTEKAR ilan edilmem doğru mudur?

Hadi bir tane daha; kendiniz için istediğiniz özgürlüğü rakibiniz için de isteyecek kadar GELİŞMİŞ BİR BEYNİNİZ var mı? DÜŞMANINIZA SAYGI DUYACAK KADAR OLGUN MUSUNUZ? KENDİ HAKKINIZ KADAR ONUKİNİ DE KORUYACAK KADAR ADİL MİSİNİZ?

Emine Hanım, elbette bu sorulara da cevap vermeyecek sevgili FOG BIRD...

Fog demek Sis demek, Bird demek Kuş demek bildiğiniz üzere.. Yani SİSLİ HAVALARDA UÇMAYI SEVEN KUŞ !!! Şimdi bu sis kuşu diyor ki;
"ben su kadar berrakım, dediklerim su kadar berrak!"
Sisli ortamı seven bir canlının berrak ortamı sevdiğine inanacak olan varsa beri gelsin. Biri dese ki, yarasa gün ışığını çok sever, inanır mısınız?

Bitmedi;
Bu SİS KUŞU; Fogbird rumuzunun altına "yasal hakkınızı kullanın diyen kişi" diye imza atmış.

İlk görünüşte çok doğru bir cümle gibi görünüyor. Peki bu grafiker bu yasal hakkını nasıl kullanacak?

Kullanması için ÖNCE ÖĞRENMESİ GEREKİR.

Araba kullanmak için önce öğrenmek gerek değil mi???

yasa-ları öğrenecek... Sonra da Hak-larını öğrenecek...'

Sonra da kullanacak. Ama bu olur olmaz ötmeyi seven sis kuşu öyle demiyor; yasal haklarını öğren demiyor!!! Kullan diyor… Le Havle!

Peki nasıl öğrenecek? Nereden öğrenecek? Kim öğretecek?

Bunun cevabını da FOGBIRD vermeli. Veremiyorsa bu ifadeleri siskuşu yumurtası gibi orta yere bırakıp gitmemeli... Madem yumurtladın, üzerine kuluçkaya yatıp neticeyi elde etmeye bakacaksın yani, ucunu çıkardın, gerisini de getireceksin.

Ey kuşların kralı, sisli havaların ve tüzüklerin efendisi; "Ben grafikerin yasal hakkını öğretirim, ama bana grafikerler org'da fırsat verilmiyor, sen avukat mısın diyorlar, susturuluyorum" dersen, o zaman derim ki; ücretini alamayan bir grafikere akıl verip sonunda anlamadığın bir nokta çıkınca “sen en iyisi bir avukata git benim bildiğim bu kadar” diyeceksen, kuluçkaya yattığın yumurta üzerinden kalkıyorsun demektir. O zaman hiç yumurtlamayacaksın a kuşum benim. Bu neye benzer biliyorsun; bir yıl önce meslek birliği her derde devadır deyip, şimdi meslek birliği yasal olarak da sosyal olarak da kurulamaz, en iyisi sendika veya meslek odası demeye benzer.

Sen grafikere hukuk desteği mi vermek istiyorsun ? Gidersin benim gibi kilolu olan Avukat arkadaşına, hani Tophane toplantımıza çağırmıştın, meslek birliğine hayrına yardımcı olmak için bize borç senedi imzalatmak istemişti hani... Rica edersin, hayrına bu sitenin hukuk köşesine yazar, soruları cevaplar, grafikerin de hayır duasını alır...

Ben ve Ömer bey böyle bir hayrına çalışacak, grafiker dostu olacak bir avukat aradığımızda bu ilanı hukuk sitelerine verdiğimizde “her şeyi para olarak görmeyecek avukat arıyoruz” dediğimizde, avukatlar kızdı bize, “biz her şeyi para olarak görmeyiz” dediler ama bunu diyenler de bedava yardım etmiyordu nedense… Eline fırsat geçen tüzükdaşın dalga geçiyordu bizimle. “Avukatlık gibi kutsal bir mesleği ayaklar altına alıyorsunuz, avukatlar da ağzınızın payını veriyor işte”, diyordu, oysa 1 yıl önce “Avukatlar çok şey bilmez, fazla güvenmeyin onlara, onlar vekildir, aslolan sizsiniz diyordu.” (çok çabuk renk değiştiren bir canlı türü vardı, dallarda yaşıyor, patlak iri gözlü, uzuuuuuuun dilli, neydi adı?)

Sendika üyesiyim, filanca sendikaya üyeyim, filanca sendika yetkilisi sizi bekliyor diye grafikerlere ORALARI ADRES GÖSTERECEĞİNE, grafiker.org sitesinin adresini O SENDİKACILARA GÖSTERMEK niye aklına gelmez, işçi dostu sis kuşu kardeşim benim.

Grafiker ve hukuk köşesinde şöyle matbaa işçileri sendikasından, basın iş sendikasından, Türk-iş’ten, Hak-İşten, DİSK’ten canavar gibi 2-3 sendika uzmanı danışman olarak bulunsa... senin tüzük-daşın sağda solda örgütlenme yollarımız diye yalan yanlış yazılar yazacağına, bu örgütlenme yollarımızı canavar gibi sendikacılar, ejderha gibi avukatlar yazsa, DAHA BERRAK İŞ YAPMIŞ OLUNMAZ MI A SİSKUŞUM benim?

Bir de şunu düşünmez misin acep; YASAL HAKKINI KULLAN DEDİĞİN KİŞİ önce MESLEK HAKKINI BİLMELİ. YANİ MESLEĞİNİ BİLMELİ... Hani benim dediğim MESLEK ŞUURU olmalı. Bu nasıl olacak?

Meslek ŞUURU OLMAYAN, İŞÇİ SINIFI BİLİNCİ OLMAYAN SENİN APTAL DEDİĞİN EZİLEN GRAFİKER, EZİLDİĞİNİN BİLİNCİNDE DEĞİLSE, SÖMÜRÜLDÜĞÜNE İNANMIYORSA; İŞÇİ ÖRGÜTÜ olan SENDİKAYA nasıl GİRSİN? Bunun cevabını kuş beyinliler bile bilir, sen niye bilmiyorsun SİSKUŞU?

Haydi sendikaya demekle, SENİN DEYİMİNLE ADRES GÖSTERMEKLE girer mi o sendikaya?

Patronunla sözleşme imzala, demekle imzalar mı o sözleşmeyi? “Patronun seni sigorta yapmazsa onu şikayet etmelisin” dersen, şikayet ettiğinde işten kovulacağını bilen gariban grafiker senin yap dediğin her şeyi yapar mı sanıyorsun?

Beni sigortasız çalıştır ama yeter ki maaşımı daha fazla ver diyen grafikerlerin olduğunu bilmiyor musun sen?

Herkes senin gibi Sabah gazetesinde her türlü sosyal haklara sahip olarak çalışmıyor bu camiada… Bak Sabah gazetesi el değiştirince neler oldu…

Sana göre "iş istasyonu dediğimiz ağır şartlarda çalışan bir grafiker, işe girerken bu kadar şartlarda çalışacağını bilmeden giriyor ve sonra bu şartlar karşısına SÜRPRİZ olarak çıkıyor” öyle mi?

Ya öyle ustaca kıvırıyorsun ki, sis kuşu, sen niye kıvıran kuş rumuzunu almadın?

Bu gün binlerce grafiker iş istasyonu gibi çalışıyor ve yaşıyor, sen bunu nasıl olmaz da görmezsin? Yoksa sis kuşu demek gözüne sis perdesi inmiş kuş demek mi?

Akşam saat 18,00 de işini paydos edip evine 19,00'da gidebilen kaç grafiker vardır?

Fazla mesai ücreti alabilen kaç grafiker vardır?

Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan bayramı gibi resmi bayramlarda işe gitmeme cesaretini gösteren kaç grafiker vardır?

Cumartesi çalışmayan kaç grafiker vardır?

Sekreter tarafından önüne çayı kahvesi getirilen kaç grafiker vardır?

Maaşını zamanında alabilen, yaptığı bir dizgi hatası nedeniyle yanlış basılan bir iş yüzünden maaşının bir bölümü kesilmeyen kaç grafiker vardır?

Art direktör, grafiker, yardımcı grafiker halinde ekip çalışmasından MAHRUM kalan, USTA ÇIRAK İLİŞKİSİNİ YAŞAYAMADAN KENDİ BAŞINA ÇALIŞMAK ZORUNDA OLAN, HERŞEYİ TEK BAŞINA TIRMALIYARAK, SÖKEREK ÖĞRENMEK ZORUNDA KALAN KAÇ GRAFİKER vardır?

Bunlar İŞ İSTASYONU DEĞİL DE TREN İSTASYONU MUDUR , sisli gözlü (berrak bakışlı) kardeşim benim?

Hani Oğuz Ünal adlı grafiker Gra-list'de "insanlarin ne zor sartlarda oldugunu bilmeyecek kadar "marsli bir zengin" olmadığını" belirtmişti ya...

Sen de bu zor şartlarda çalışanlara aptal demiştin...

Oğuz Ünal da bu zor şartları yaratan ve dayatan sisteme de "ŞARK KURNAZI patronlar ve onların doymak bilmeyen harislikleri" demişti Gra-List'te 3 gün önce...

Sen de bir gün önce bu sitede, bu sayfada o patronlara da "aptal" demiştin de, ben de "demek aptalı buysa akıllısı nasıl olur" demiştim de sen yine kıvıran kuş olmuştun. Neyi kıvırıyorsun, kağıdın kenarını mı?

Bu hiç tanımadığım; Oğuz Ünal adlı grafiker kardeşimiz grafikerlerin çektiği bu sıkıntıyı görmeyenler ancak Mars'tan gelen zenginlerdir diyor...

Sen nereden geldin kıvıran kuş, yoksa sen Mars kuşu musun?

Oğuz Ünal grafiker sıkıntılarını bilmeyenler ancak Marstan gelmiş gibi kendi meslekdaşlarına yabancı olanlardır diyor ya…

Ben de bu yazının başında kolonyal ( kolonici- sömürgeci) ve emperyal (işgalci- sömürücü) kültür kişiyi kendi halkına yabancılaştırır demiştim...

Örtüşüyor mu, örtüşüyor!

Peki senin fikirlerin, beynin, düşünce tarzın da tüzüklerin efendisi yüzükdaşınla örtüşüyor mu, o da örtüşüyor!

Bu beni hiç tanımayan Oğuz Ünal adlı grafiker ile senin yüzükdaşın kendi sitesinde kapıştı mı kapıştı? Hemen ertesi günü senin tüzükdaşın yine suçsuz günahsız bir grafikerle yine kendi sitesinde kapıştı mı kapıştı?

Bu iki masum kişiye iki gün içinde fake (sahte ) kişi ve ajan muamelesi yapıldı mı? yapıldı...

Bana grafikerler.org sitesinde ve gra-list sitesinde sitede az önce tefrit-ifrat yapıyor, konuyu abartıyor denildi mi, denildi... Sorduğum sorulara cevap vermek yerine dezenformasyon denildi mi, denildi. Ben ajan provokatörlükle itham edildim mi, edildim. Bana ajitasyoncu iması yapıldı mı, yapıldı...

Peki şimdi kim ajan, belli oldu mu?

Gra-listten ilişiği kesilmiş tüzüklerin efendisinin mektubu, fogbird tarafından gra-liste gönderilip gra-list'te yayınlanması sağlandı mı, sağlandı!

Benim mektubumu Fogbird aynı şartlarda tüzüklerin efendisinin sitesinde yayınlatır mı? O site benim mektubumu benim imzamla yayınlar mı?

O halde kim demokratik? Nerede baskı var? Nerede muhalefete söz hakkı veriliyor? Bu da belli oldu mu?

Emine hanım; İşte böyle yasaları kendi işine gelirse kullanır bu beyinler. Bunlar için bir şey; kendileri için varsa, iyidir…

Eğer hakim onların istediği kararı verirse adaletli hakim olur, eğer onları haksız görüp duruşmada onları susturursa hakim taraf tuttu olur.

Mahkemeyi kaybederlerse ben istedim de kaybettim derler, daha dava sürerken de kendilerini kazanmış ilan ederler.

Bir yıl önce olur dediklerine bu gün olmaz derler, grafikerlere boş hayaller sundu diye beni gösterirler…

Bu beyin ne beynidir? Batılının dediği gibi beyin yıkamasına (brain washing) uğramış beyin midir? Cengiz Aytmatov'un dediği mankurt edilmiş (hafıza kaybına uğratılmış, kendi değerleri unutturulmuş) beyin midir? yoksa kuş beyni midir? Yoksa Marstan gelmiş birinin beyni midir?

Yoksa ilerici, aydın, haktan ve adaletten yana değişimci bir beyin midir?

Yoksa hakaret edici, karalayıcı, tahakküm edici, kavga edici, dostluk değil, kin ve düşmanlık yayıcı, her şeye kuşku ile yaklaşan, kendisinde var olan olumsuzlukları karşısındakinde varmış gibi gösteren bir beyin midir?

Ne demişler kurt sisli havayı sever! Çünkü zavallı av, kurdu göremez...
Ne demişler balık bulanık suda avlanır! Balık sadece yemi görür.

Bunlar kimin peşinde, hangi avın peşindeler?

Fog bird İngilizcede neymiş; sis kuşu !!!
Faruk Arapçada ne demekmiş; iyiyi ve kötüyü çok çabuk FARK eden kişi.. (FARUK=FARK EDEN)

Daha ne diyeyim?

Emine hanım, en derin saygılarımı sunarım.
Katılmadığınız yerler olursa belirtirseniz onur duyarım.

 
Yukarı Alt