danisman
Consultant
- Kayıt
- 27 Nisan 2009
- Mesaj
- 1.504
- Tepki
- 30
Farkında olmak ve görmek kadar kötü bir şey yok! Yani kral çıplak diye çıkıp ortalığa yaygara koparacağına, otur evinde giy bir deli gömleği, adın belli olsun!
Sağa dönsen olmuyor, sola dönsen olmuyor. İnancımı yitirmiş bir durumdayım dersem, bilmem abartmış olur muyum? Yani dümdüz, dosdoğru bir gidişe hasret kaldık, kalmaya da devam edeceğiz anlaşılan!
Bunun birçok nedeni olabilir, ister toplumun eğitimi yanlış verildi deyin, ister eğitimsiz bir toplum deyin, isterseniz toplumsal infial deyin, siz ne dersiniz, ne düşünürsünüz ben onu bilemem ama ben başka bir teşhis koydum bu duruma.
Siyasileşmek!
Evet, toplumun geldiği nokta, hiç içine giremedikleri, yanına bile yaklaşamadıkları, kendilerinden bağımsız ayrı bir yaşam, ayrı bir dünya kurmuş olan siyasetçilere bağlılık ve iz sürme hastalığı. Onların ağızlarından çıkanları takip etme, onların her söylediğine inanma, onlarla nefes alma, onlarla nefes verme.
Hiçbir ülkede bu kadar siyaset konuşulmaz, hiçbir ülkede siyasetçilerin konuştukları bu kadar gündem oluşturmaz (ciddiye alınmaz) çünkü herkes bilir ki, siyasetçinin görevi seçim kampanyaları içerisinde bitmiştir, seçmenin ve halkın görevi de o an bitmiştir. Artık kimse siyaset konuşmaz. Siyasetçi icraat peşinde koşar, halk için, toplum için çalışır, çabalar, seçim döneminde vermiş olduğu sözleri yerine getirir.
Sonra toplum bakar, söylenenlerin ne kadarı gerçekleştirilmiş. Ne kadarı sadece sözde kalmış ve ne kadarı doğru çıkmış. Bunun cevabını da gittiği sandıkta verir. Bunlar normal toplumlarda olan şeyler. Peki, biz de nasıl olmakta, neden her şey yanlış yapılır, neden herkes siyasetçidir? Siyaseti bu kadar her bireyin içine sokan güç kimdir, neden sokmuştur?
Tekrar yazımızın baş tarafına bir dönüş yapalım ki, neden buraya geldiğimi görelim, aslında bu gün çok daha güzel şeyler yazmayı düşünüyordum.
Sabahları erken kalkan ve güne erken saatlerde başlayanlardanım. Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte, her bahar içimde filizlenen o baharın tomurcuklarını doyasıya serpiştiriyorum yaşamıma.
Erken saatte açılan çay ocaklarının yanından geçiyorum, çöpçüler siyaset süpürüyorlar kendi aralarında. Seyyar simit tezgâhlarının radyolarında siyaset satılıyor. Sabah sporuna çıkmış olan bayanların bir elinde su şişesi, diğerinde siyaset var. Sahil kenarında olta sallayanların, iğnenin ucuna takıp, denize savurdukları, balık yemleri siyaset. Bakkal amca siyasetçi, manav ağabey siyasetçi, Ayşe teyzem öyle, Mehmet amcam öyle, avukat öyle, kasap öyle, berber öyle, daha saymama gerek var mı, devamını siz getirin.
Bu ülkede birçok yapılamayan, uygulanamayan ve gerçekleştirilemeyen şey varken, kim yaptıysa, helal olsun, sayıları yetmiş milyona ulaşan, bir siyasetçi toplum yetiştirmişler, tebrik ediyorum!
Bu nasıl bir yarış, bu nasıl bir siyaset bilgisi, nasıl bir siyasete ve siyasetçiyi sahiplenme manyaklığı anlayamıyorum! Gariban bir vatandaşsın ama seninle en ufacık bir bağı olmayan siyasetçiyle yaşıyorsun, kapısına gitsen böcek kadar bile değerin olmaz, farkında değilsin! Bu siyaset filan değil, bu toplumsal bir hastalık!
Kimse darılmasın ama ipini koparan siyaset uzmanı olmuş, siyasetçi olmuş, eee, bu kadar siyasetçi olan bir toplumda, iş yapmak için vakit bulmak mümkün müdür? Herkes iktidar, herkes muhalefet, gülsem mi, yoksa ağlasam mı, bilemiyorum!
Dışarıdan baktığınız zaman bunu fazlasıyla görebilirsiniz, işiniz yoksa eğer, buyurun, inceleyin ve gözlemleyin, haklı mıyım, haksız mıyım, siz karar verin..