Durumu her 2 yönden irdelemek daha objektif olacaktır.
İşverensem:
Tabiki öncelikle benim memnuniyetim önemli.
İşçim beni işçiliğiyle memnun edebilmeli.Bana Kalite Kontrol'den geri dönmeyen mal çıkarabilmeli, bu malı belirlediğim günde,saatte belirlediğim minumum zararla çıkarabilmeli.İşçim işletmemde en az maaliyetle çalışabilmeli,işletmeme ucuza malolmalı.İşletmeme zarar ettirmemeli, işçim bana kar getirecek, pazarda direnebilmemi , pazardaki varlığımı sürdürebilmemi,pazarda rekabet edebilmemi temin edecek derin donanımlara sahip olabilmeli.Böylece daha çok kar elde etmeli , pazarda daha çok büyüyebilmeli ön planda olabilmeli, devingen olarak yeni işler alabilmeli böylece daha çok kazanabilmeliyim.
İşçim bunları yapabilirse ben de onu memnun ederim zaten.(!)
İşçiysem:
Tabiki benim memnuniyetim daha önemlidir.
İşverenim, sosyal haklarımı %100 sağlayabilmeli, özel hayatıma saygı duyabilmeli.Özellikle bana tatmin edici bir ücret verebilmeli,haftasonu tatillerimi düzenli ve yeterli olacak şekilde verebilmeli,iş saatleri içerisinde belirli zamanlarda dinlenebilmeme müsade edebilmeli,ücretimi ve özellikle fazla mesailerimi zamanında bana ödeyebilmeli.İşyerinde günlük çalışma saatlerini standart uygulayabilmeli.Hafta sonları beni kaçak çalıştırıp mesailerimin üzerine yatmamalı.İşin devamı için cebimden ulaşım ve öğün gideri çıkmamalı, işverenim bunu zaten karşılayabilmeli.
Senelik izinlerimden yeni 1 sene yaratmamalı.Bunu bana; zamanında, düzen ve intizam içerisinde verebilmeli.Çalışma şartlarım düzenli ,titiz ,sağlıklı ve güvenli olmalı.
Analiz:
Görüldüğü üzere Türkiyedeki özel işletmelerin durumu
genel itibariyle bu sahneden ibaret.
İşverenin istekleri farklı işçinin istekleri farklı.Bu istekleri ne işveren ne de işçi karşılayabilmiştir yine genel itibariyle.Mutlaka hep biryerde kopukluk olmuş, işveren-işçi asla uzlaşamamıştır, anlaşamamıştır.İşveren bugün işçisinden hala beklediği randımanı temin edememişken öte yandan işçisi de bugün hala bağlı bulunduğu sendikaya işverenden gizlice üye olmaktadır, bakın bu gülünçtür.İşveren ise işçileriyle oturup , üretimdeki olumsuzlukların sebebini detaylıca hem içşi hem işveren açısından tartışmak yerine, işçilerinin arasına "Kulak" şeklinde tabir edilen elemanlar yerleştirip sendikaya üye olan işçileri saptamakta ve , "Bu işçiyi tazminat ödemeden nasıl kapı dışarı ederim?"in yollarını aramaktadır.O sebeple bu karşılıklı istekler hep lafta kalmıştır.Ne işveren ne de işçisi isteklerine nail olabilmiştir.
Bir sorun var evet, hemde çok somut.Fakat diyalog kurmak, empati yapmak herkese zor geliyor.İşveren konuşurken işçisi, işçi konuşurken işvereni kulaklarını tıkamak için parmaklarını kullanıyor.Oysa o an oturup birbirlerini ciddi anlamda dinlese ve böylece anlamaya çalışsalar o kulak tıkayan parmaklar birleşip 1'er el olacak, ve tokalaşmaya yarayacak.Ama nedense herkes birbirinin kellesini istiyor.
Biz iyi biliriz ki gerçeklerin üzerini sözde "üşümesin" diyerek örtüp , "rahatça uyuyabilsin" diyerek de sırtını sıvazlayan bir zihniyete karışan toplum asla ilerleyemez.
Bu bakımdan ne işçi suçludur ne işveren.
Bir Suçlu Mu Aranıyor?
"Sosyal" bir Hukuk Devleti
M49-M50-M51-M52-M53-M54-M55
İşverensem:
Tabiki öncelikle benim memnuniyetim önemli.
İşçim beni işçiliğiyle memnun edebilmeli.Bana Kalite Kontrol'den geri dönmeyen mal çıkarabilmeli, bu malı belirlediğim günde,saatte belirlediğim minumum zararla çıkarabilmeli.İşçim işletmemde en az maaliyetle çalışabilmeli,işletmeme ucuza malolmalı.İşletmeme zarar ettirmemeli, işçim bana kar getirecek, pazarda direnebilmemi , pazardaki varlığımı sürdürebilmemi,pazarda rekabet edebilmemi temin edecek derin donanımlara sahip olabilmeli.Böylece daha çok kar elde etmeli , pazarda daha çok büyüyebilmeli ön planda olabilmeli, devingen olarak yeni işler alabilmeli böylece daha çok kazanabilmeliyim.
İşçim bunları yapabilirse ben de onu memnun ederim zaten.(!)
İşçiysem:
Tabiki benim memnuniyetim daha önemlidir.
İşverenim, sosyal haklarımı %100 sağlayabilmeli, özel hayatıma saygı duyabilmeli.Özellikle bana tatmin edici bir ücret verebilmeli,haftasonu tatillerimi düzenli ve yeterli olacak şekilde verebilmeli,iş saatleri içerisinde belirli zamanlarda dinlenebilmeme müsade edebilmeli,ücretimi ve özellikle fazla mesailerimi zamanında bana ödeyebilmeli.İşyerinde günlük çalışma saatlerini standart uygulayabilmeli.Hafta sonları beni kaçak çalıştırıp mesailerimin üzerine yatmamalı.İşin devamı için cebimden ulaşım ve öğün gideri çıkmamalı, işverenim bunu zaten karşılayabilmeli.
Senelik izinlerimden yeni 1 sene yaratmamalı.Bunu bana; zamanında, düzen ve intizam içerisinde verebilmeli.Çalışma şartlarım düzenli ,titiz ,sağlıklı ve güvenli olmalı.
Analiz:
Görüldüğü üzere Türkiyedeki özel işletmelerin durumu
genel itibariyle bu sahneden ibaret.
İşverenin istekleri farklı işçinin istekleri farklı.Bu istekleri ne işveren ne de işçi karşılayabilmiştir yine genel itibariyle.Mutlaka hep biryerde kopukluk olmuş, işveren-işçi asla uzlaşamamıştır, anlaşamamıştır.İşveren bugün işçisinden hala beklediği randımanı temin edememişken öte yandan işçisi de bugün hala bağlı bulunduğu sendikaya işverenden gizlice üye olmaktadır, bakın bu gülünçtür.İşveren ise işçileriyle oturup , üretimdeki olumsuzlukların sebebini detaylıca hem içşi hem işveren açısından tartışmak yerine, işçilerinin arasına "Kulak" şeklinde tabir edilen elemanlar yerleştirip sendikaya üye olan işçileri saptamakta ve , "Bu işçiyi tazminat ödemeden nasıl kapı dışarı ederim?"in yollarını aramaktadır.O sebeple bu karşılıklı istekler hep lafta kalmıştır.Ne işveren ne de işçisi isteklerine nail olabilmiştir.
Bir sorun var evet, hemde çok somut.Fakat diyalog kurmak, empati yapmak herkese zor geliyor.İşveren konuşurken işçisi, işçi konuşurken işvereni kulaklarını tıkamak için parmaklarını kullanıyor.Oysa o an oturup birbirlerini ciddi anlamda dinlese ve böylece anlamaya çalışsalar o kulak tıkayan parmaklar birleşip 1'er el olacak, ve tokalaşmaya yarayacak.Ama nedense herkes birbirinin kellesini istiyor.
Biz iyi biliriz ki gerçeklerin üzerini sözde "üşümesin" diyerek örtüp , "rahatça uyuyabilsin" diyerek de sırtını sıvazlayan bir zihniyete karışan toplum asla ilerleyemez.
Bu bakımdan ne işçi suçludur ne işveren.
Bir Suçlu Mu Aranıyor?
"Sosyal" bir Hukuk Devleti
M49-M50-M51-M52-M53-M54-M55