Selam,
Sayın Günel Ayvacı,
Yazdığınız yazıda örneklediğiniz alıntıyı kaleme alan Tuncay Yılmaz'ın yazısının bir bölümünü öncelikle herkes gibi bir kez okudum. Bitirdikten sonra üzerinde beş dakika düşünüp yazıyı bir kez daha okudum. İlk okuduğumdan anladığımla son okuduğumdan anladığımın aynı olmadığını gördüm.
- Sizce neden..?
Çünkü birinci okuduğumda yazı bütünlüğü gereği konuyu ele alıp detaylara ya da satıraralarında verilen mesajlara insan genellikle dikkat etmez. Daha sonraki okuma sırasında yazının geneline insan gözünün alışması nedeniyle ve yazılan şeyin ne anlama geldiğini inceleme düşüncesinde olan kişi bu kez satıraralarında neler yazıldığına bakmaya ve algılamaya başlar. İşte o zaman gerçeğin kendisiyle karşılaşır ve bu gerçek onu ya rahatsız eder ya da etmez. Oluşan duruma göre kişi ilgili yazıyı kendi düşünceleri doğrultusunda ya eleştirir ya da eleştirme gereği duymadan geçer gider.
Ben nedense birinci kategoriye dahil olduğum için genellikle inceleme ve eğer varsa gördüğüm yanlışları eleştirme durumunda olurum. Bu eleştiri yazılarım nedense sizin de belirttiğiniz gibi biraz uzun olur. Bu uzunluğun nedenini sanırım merak etmişsinizdir. İsterseniz sizi daha fazla merakta bırakmadan öncelikli olarak uzun yazıların ne anlama geldiğini şu şekilde açıklamaya çalışayım.
Bundan yaklaşık 3 yıl önce başka bir portalda yönetici olan kişi bana şunu söylemişti.
- Abi yazdığın yazıları bu kadar uzun tutmasan. Okuyanlar hem sıkılıyor, hem de anlatmak istediğini kısa tuttuğunda yazılanlara ilgi azalmamış oluyor. Ne dersin..?
Ben de kendisine neden uzun yazdığımı şu şekilde anlatmaya çalıştım.
- Şimdi ben istesem yazılarımı senin aklının alamayacağı kadar kısa yazarım ama yazdıklarımı ayrıntılı bir şekilde açıklamama karşın hala anlamayanların olduğu bir yerde formülasyon şekilde yazarsam peki bu yazdıklarımı sen dahil kim anlayacak..?
Kısa yazmamı isteyen arkadaş bir daha bana bu tür bir istekle gelmedi ben de ayrıntılı ve uzun yazılarıma devam ettim. İsteyen okudu, istemeyen okumadı.
Alıntılandırdığınız yazıyı yazan Tuncay Yılmaz'ın sanırım yazdığı yazının tümü bu değil. Girdiğiniz bölüm de yine sanırım yazının en can alıcı yeri. O zaman ben de bu bölümü dikkate alarak gördüklerimi aktarmaya başlayabilirim. Son yıllarda kendisine entelektüel tanımlamasını yapan bazı köşe yazarları sahip oldukları düşüncelerini kaleme alırken sağdan soldan etkilendikleri akımların düşüncelerini de kişiliğine katıp ortaya nedense düğün çorbası çıkartmaya ve bu çorbayı da sıcak veya soğuk farketmez herkese yedirmeye çalışıyorlar. Genel düşünceleri gereği davranış tarzlarını ortaya atmak yerine kesin olmayan nereye çekerseniz oraya giden düşünce yapılarını oluşturan bu tür yazıları toplumun geneline sunup akılları sıra düşünce kahramanlığı yaptıklarını ve bu düşüncelerin de öyle herkesin harcı olmayacağını yine bir şekilde ifade etmeye çalışıyorlar. Çok tehlikeli olan bu düşünce ve yaklaşım biçimini de her nedense yazılarına çerez olarak serpiştirdikleri sanatsal tanımlamalarla veya alıntıdaki gibi transandantalizmin öncülerinden birisi olan Ralph Waldo Emerson gibi bir kişiden yaptığı alıntıyla süslemeyi kendilerine yazım biçemi olarak belirliyorlar.
Şu an karşımızda duran bu yazı da aynı tarz saçmalıklar manzumesinin ta kendisidir. Satır aralarını okumaya bir kez daha başlayalım. Ne diyormuş Emerson destekli Tuncay Yılmaz;
- Başarı nedir? - Çoğu zaman ve çok gülümsemek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine tahammül edebilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki "en iyiyi bulabilmek"...
Bu yazıyı okuyan herkesin öncelikli olarak "
Transandantalizm "in ne olduğunu bilmesi gerekiyor. Hatta bu düşünce biçiminin en temel yaklaşım tarzının ne olduğuna bakarak bu yazıyı eleştiriye tabi tutması birincil şart. Yoksa ne bu yazı ne de bu yazıda anlatılanlar ne yazık ki anlaşılamaz. Şimdi bu yazıyı okuyanlara görev, "
Transandantalizm "in ne olduğunu araştırın gelin tekrar konuşalım.
Bakın şimdi ben bu anlamda bu yazıyı da buraya yorum giren arkadaşları da eleştirmek durumundayım. Adına eleştiri denilen şey öyle herkesin sandığı gibi tu kaka veya kötü bir şey değildir. Eleştiri kişileri yönlendiren, geliştiren bir özelliğe sahiptir eğer kullanmasını bilirseniz. İsterseniz bu arada adına eleştiri denen şeyin de ne olduğuna bakalım.
.........................................................................
Eleştiri Nedir..?
Günümüzde eleştiri, eleştirme denilen bu türe eskiden tenkit, eleştiri yazan kişiye de “
münekkit” denirdi. Bugün Eleştiri yazan kişiye; sizin de bildiğiniz gibi eleştirmen, deniliyor.Eleştiri genellikle herhangi bir sanat eserlerini konu almasına karşın kendisi sanat eseri değildir. Ele aldığı her türün bir sistemi ve kuralları olduğundan eleştirmen bunları bilmek zorundadır. Bununla birlikte doğuşları büyük ölçüde edebiyat akımlarına bağlı olan başlıca eleştiri yöntemleri de şunlardır.
Tarihi Eleştiri: Bu yöntem, edebi eseri, yazarın hayatına, yetişme şartlarını ve yaşadığı dönemin özelliklerine göre inceleme esasına dayanır. Burada eserden çok sanatçı ön plandadır. Ele alınan eser, yazarına ve dönemine bağlı olarak açıklanmaya çalışılır.
Sosyolojik Eleştiri: Bu yöntem, edebiyatın kendi başına var olmadığı toplumla birlikte var olduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Bu yönteme göre eleştirmen; eseri ve okuyucuyu sosyal koşullardan soyutlamadan değerlendirme yapar.
İzafî ( Göreceli ) Eleştiri: Bu yönteme göre eleştiriye sınır koymak mümkün değildir. Herkes kişisel zevkine ve düşüncesine göre eseri değerlendirir.
İzlenimci Eleştiri: Bu yönteme göre Eleştiri “kitaplardan zevk almak, onlarla duyguları inceltmek ve zenginleştirmek sanatı”dır. Bu anlayışın belirli bir yöntemi yoktur. Eserlerin ve türlerin sınıflaması da yoktur. Eseri okurken alınan zevk, eserin tek ölçüsüdür.
Yapısal Eleştiri: Bu yöntem eserin bağımsız bir yapı, bir bütün olduğu anlayışından hareket eder ve eserin açıklanmasının ancak kendi yapısıyla mümkün olduğu görüşünü benimser. Buna göre her eserin kendine özgü bir yapısı vardır ve bu yapı çeşitli parçaların organik bir biçimde birleştirilmesiyle oluşur. Eleştiri daha çok makaleye benzer. Her ikisinde de inceleme ve araştırmaya yani belgelere dayanarak değerlendirme yapılır. Makalede yazar bir fikri, bir görüşü açıklar, bildirir veya bir iddiayı kanıtlarken eleştirmen bir eseri veya sanatçıyı inceler, tanıtır, onlar hakkında okuyucuları bilgilendirir ya da eser veya sanatçıyla ilgili görüşler ileri sürer ve kanıtlar. Eleştiri ve makale türlerinin dilleri resmi, anlatım ciddi ve bilimseldir. Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.
Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya ortak görüşler belirtilir. Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir, zamana göre açıklaması yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir.
Gelişme: Eserin ortak zevklere, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin bilimsel ve tarafsız olması için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur.
Bu alanda eserin konusuna uygun belgesel açıklamalara başvurulur.
Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır. Eleştiri tamamlanır.
.........................................................................
Sizin de gördüğünüz gibi adına "
Eleştiri " denen yaklaşım biçimini tanımlamak için
2541 vuruş yapmak gerekiyor. Üstelik bu en kısaltılmış anlatım şekliyle. Bu konu başlı başına ele alınması gereken bir durum olmasına karşın burada ele alıp üstelik kısa yazmaya kalktığınızda ortaya ne çıkar sizce..?
Transandantalizmin ne tür bir düşünce olduğuna baktınız mı..? Bence bakın yapılan açıklamaları birkaç kez okuyun. Sonra sahip olduğunuz düşünceyle kıyaslayın bakalım karşınıza ne çıkacak..?
Anlaşılan o ki, konumu ve düşünce biçimi, belki de ekonomik bağımlılığı gereği kendisini bir Transandantalist olarak gören ( ya da ne yazdığının farkında değil ) değerli yazarımız Tuncay Yılmaz yazdıkları nedeniyle eleştirilmeyi bir çok kez hak ediyor. En azından temel düşüncem gereği kendisini hiç kimse eleştirmeyecek olsa bile ben eleştiririm. Bunda da sonuna kadar haklıyım.
Sayın Günel Ayvacı, bu kadar derinlemesine incelemeyi ve konuya eğilmeyi gerektiren hatta okuyanların bile ne olduğunu anlamadıkları için sanki anlatılanların içerisine biraz iyilik, biraz güzellik, biraz dereotu, biraz maydanoz katıldığı için övgüler düzdüğü bir durumu nasıl olur da iki satırda anlatabiliriz. Daha konuya girmedik bile. Bu sizce mümkün mü..? Bence değil.
Ortada at nalı gibi duran bir düşünce var ki bu mantığını kullanmasını biraz da olsa becerebilen kimsenin kabul edemeyeceği bir durum. Daha önce de örneğini verdiğim gibi cehenneme giden yol işte tam bu noktada iyi niyet taşlarıyla döşeniyor. Bu tuzağa da bu tip kişilerin iyi niyetli olalım aldatmacasıyla herkes düşüyor. Araştırın siz de göreceksiniz.
Gelelim diğer mesajınıza...
Tuncay Yılmaz yazısında müziği ele almış siz de karikatürü ele alarak düşüncelerinizi anlatmaya çalışmışsınız. Ama bence yine olmamış kusura bakmayın. Sizi eleştirmek gibi bir görev üstlenmedim ama siz de bu sitede yazı yazanları bu şekilde eleştirme hakkına sahip değilsiniz. Bu sizin beni ya da başkalarını eleştirmeyeceğiniz anlamına gelmez. Yazdığınız yazıda ve verdiğiniz örneklerde daha inandırıcı olmanız eleştirinizin tutarlı olmasına önemli oranda yardımcı olacaktır.
Dünyaca ünlü bir karikatürist vardır siz de bilirsiniz Mordillo. İsterseniz kendisini ve yaptığı karikatürleri şu siteden inceleyebilirsiniz. Girelim ve inceleyelim.
http://www.mordillo.com/
sitenin galeri bölümüne girerseniz yaptığı karikatürlerde neredeyse hiç yazı olmadığını görürsünüz. Peki yazmadan çizen Mordillo sizce ne anlatmaya çalışıyor..?
Bunun yanında yine dünyaca ünlü karikatürcümüz Oğuz Aral'ı sanırım tanırsınız. Ben kendisiyle bir kez tanışma onuruna eriştim. Türk ve Dünya karikatür sanatına yaptığı değerli katkıları unutmak mümkün değil. Kendisinin bir dönem Gırgır dergisinde yayınladığı bir çizgi romanı vardı. Adı Utanmaz Adam. Üstad Oğuz Aral, diğer bir üstad Mordillo'ya göre çizgi romanlarında yazım dilini oldukça yoğun kullanırdı. Aşağıdaki linkten üstadın çizgi romanından bazı kareleri görebilirsiniz.
http://oguzhankayan.blogspot.com/2007/07/utanmaz-adam-tipleme-rnegi-oguz-araln.html
Siz bu tanımlamanızla üstada ters düşmüş olmuyor musunuz..? Ne dersiniz yoksa sizi yanlış mı anladım..?
Verdiğim örneklere son bir karikatüristi daha eklemek istiyorum. Biliyorum uzatıyorum ama, siz yine de beni uzun yazma konusunda mazur görün artık. Başka türlü olmuyor. Bazı şeyler uzun anlatılmak, açıklanmak, incelenmek ve hatta derinlere dalınmak zorundadır.
Karikatürist Necdet Şen...
Kendisinin camiaya kazandırdığı önemli bir tiplemesi de vardır. Hızlı Gazeteci... Konuyla yakından ilgili olması açısından ve Necdet dostumuzun yaptığı "
Başarı " tanımlamasına da burada değinmeden geçmeyelim. Linki tıklayın ve bir zahmet okuyun. Bakın kendisi başarıyı nasıl tanımlamış.
http://www.hizligazeteci.com/cizgiroman/galeri/
biraz uç noktada bir tanımlama. Algılamakta zorlanabilirsiniz biliyorum ama bu tür başarı tanımlaması da yapılabiliyor. En azından Tuncay Yılmaz'dan daha net ve dürüst bir tanımlama. Burası kesin. Al takke ver küllüh ilişkileri kokmayan, idealizmin zıvanadan çıkmış örneklerini düşüncesine alıntılamayan tümüyle kişisel ve nesnel bir tanımlama. Elle tutulur, gözle görülür bir gerçekliği olduğunu da kimse inkar edemez.
Bunun yanında bir de yine Necdet Şen dostumuzdan "
Karikatürcü Nedir..? Ne değildir..? " üzerine anlamlı bir yazısı ve konuya uygun karikatürü içeren linkini de sunalım. Buyrun bunu da bir zahmet tıklayın.
http://www.hizligazeteci.com/cizgiroman/galeri/aktuel2/
Genel hatlarıyla bu kişiden örneklemeler sunarak karikatür neymiş, karikatürist kimmiş konusuna kısa da olsa değinmiş olduk. Aslında bu yazıya birincil dereceden temel olacak önemli bir ayrıntıyı atlamadan ele almamızın zamanı geldi sanırım. Ne yazmıştı yazısının bir bölümünde Tuncay Yılmaz;
" ... dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine tahammül edebilmek..."
birinci bölümüne aynen katılıyorum. Zaten herhangi bir kişi yazdığı yazanın tümünde ya da yaşamının tümünde yanlış olmaz, olamaz. Yanlış kişinin yaşamının bir kısmında da olabilir. Doğru olan davranış ilgili yanlışı ortaya sermek, yanlışa parmak basmak ve yanlışı bu kişinin içerisinden söküp atabilmek için ortaya çıkarmaktır. Yoksa bu yazıdaki ikinci bölümde olduğu gibi herşeye tahammül göstermek değildir. Adına tahammül denen şey aslında kişiliksizleştirmenin diğer bir adıdır. Kişiyi alır benliğinden sıyırır ve başkalarına bağımlı hale getirirsiniz bunun adına da tahammül dersiniz. Bu tarz bir davranış onurlu bir insan için ölüm demektir. Bu noktada adına tahammül denen saçmalığa kesinlikle karşı çıkılmalıdır. Yoksa kişiliksizleşmiş insanlar ordusu haline gelen bir toplum oluşturmanın temelleri bu şekilde sinsice tezgahlanan oyunlarla atılmış olur. Bakın bu çok tehlikeli oyun. Son yıllarda bu tehlike nedense kendisini entelektüel aydın sananlardan geliyor buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.
Tanınmış tiyatrocu abimiz Ferhan Şensoy zamanın birinde bu tip aydınları tanımlarken şu sözü söylemişti.
- Onlar aydınsa ben manisayım...
Yaşam kavgasının içerisinde boğulmuş sıradan insanlara bunları yutturmak kolaydır. Önemli olan kendisini bilgili olarak gören kişilere bu bayatlamış numaraları yutturmaktır. Adına bilgi denen olgu öyle bir şeydir ki, insanı gördüğü yanlışlıklar sonrasında dürter. Dürtülen kişi de kendinde bulduğu eleştirme hakkını ister uzun, isterse de formülasyon şeklinde kısa yazar. Bunu eleştirilen kişi düşünsün bizi bağlamaz. Bakın iki satır yazıdan neler çıktı.
Sizden ricam, bundan sonraki yaşamınızda bu tür hassas noktalara biraz daha özen göstermenizdir. Bu ricamı ister dikkate alır buna göre davranış sergilersiniz, isterseniz dikkate almaz bildiğiniz yoldan gidersiniz. Tercih sizin. Yalnız bir şeye dikkat edin lütfen, masumiyet görüntüsü altında, sevgi dolu olduğu sanılan sözlerle asıl amacını gizleyip insanları aldatanlara özellikle dikkat edin. Bunların yazdıkları yazılar satıraraları okunmadığı sürece hiç bir zaman anlaşılamaz.
Saygılar...