Akım: Fovizm, kübizm ya da sürrealizm gibi sanat görüşleri.
Akik: özellikle Yemen’de çıkan sert bir taş. Mühür, fincan, kutu gibi eşyaların yapılmasında kullanılmıştır. Eski Yunan’da ve Roma’da mühür olarak üzerine çeşitli rölyefler kazınır ve sonra yüzük halinde parmakta talınırdı.
Akkubitum: Romalıların İmparatorluk çağında üzerine uzanılarak oturulan divan..
Akrilik: akrilik reçinesinden elde edilen sentetik boya. Yağlıboya yoğunluğunda, suluboya parlaklığında, çabuk kuruyabilen bir boyadır. Dış etkenlere yağlı boyadan daha dayanıklıdır.
Akrolit: Baş, ayak ve elleri memerden, vücudu yaldızlanmış tahtadan yapılmış heykellere verilen addır.
Akropodium: yunanca akropolis kelimesinin kısaltılmışıdır. Yüksek tepe üzerine kurulan kale anlamına gelir. Bu kale içinde tapınak ve kralın sarayıda inşa edilirdi. Bugün özellikle Atina’da bir tepe üzerinde eski Yunan tapınaklarının bulunduğu yere verilen addır. Atina akropolünün en eski kısımları Mikenler zamanında yapılmıştır. Kale ‘ Atik denizciler cemiyeti’ nin yardımı ile perikles tarafından omarılmış ve yeniden düzenlenmiştir.
Akroter: Tepelğik anlamına gelir. Yunan tapınaklarında alınlığın saçak tepesine konulan heykel ve süslere denir.
Aksesuar: Detay, ayrıntı anlamına gelir. Sanat eserinde ikinci derecede gelen şeyler için kullanılan bir sözcüktür.
Aksiyal: belli bir eksene uygun olarak düzenlenmiş yada yerleştirilmiş.
Akuadukt: Antikite’da Romalılar zamnında üstünde su yolu taşıyan kemerli köprü. İlk kez Appius Claudius tarafından Roma’da ( M.Ö 305 ) bir akuadukt ina edilmiş, sonradan bu yapı şekli bütün Akdeniz ülkelerinde taklit edilmiştir. Biz de Silifke taraflarında Roma döneminden kalma akuaduktlar vardır.
Akuatinda: Bir derin baskı yöntemidir. Akuatinda, 1768 yılında Jean Baptiste Le Prince tarafından bulunmuştur. Çinko yada bakır üzerine yapılan siyah ile beyaz arasındaki ara değerleri elde etmek için uygulanan bir tekniktir.Akuatinta yapmak için önce üzeri gayet iyi perdahlı çinko ya da bakır bir plaka alınır. Bu plakanın üzerine çok ince dövülmüş reçine tozu, istenilen tonu elde etmeye yeterli bir tabaka halinde elenir. Bundan sonra hafif ateşe gösterilen reçine, plaka yüzeyine yapışır. Bu işlemin ardından plaka, ara tonlu olması istenilen yerler hariç klişe asfaktı ile kapatılarak bir kısım nitrik asit , sekizkesim su karışımı sulu asit içne batırılır. Asit, reçine yapışmamış ince kısımlardan metale girerek oyar. Böylece çok ince delikli bir yüzey meydana gelir. Bu işlemden sonra madeni plaka terebentin içine batırılarak yıkanır. Plaka üstünde asitin oluşturduğu deliklere baskı mürekkebi yedirilerek plakanın yüzeyi temizce silinir. Sonra üzerine su ile tavlanmış baskı kağıdı konularak pres makinesinde ( gravür presi ) basılır. Akuatinta çağımızda çok kullanılan bir grafik baskı tekniğidir. Özellikle ressamlar bu alanda ilgi çekici çalışmalar yapmaktadırlar.
Al: parlak kırmızı renk
Alabastr: Eski Yunan ve Roma’da içine güzel kokuları olan sıvıların konulduğu arnut biçiminde ya da uzun boyunlu vazolara denir.
Alaca: birbirini tutmayan renklerin yan yana yada üst üste gelişi ile insanın gözünü alan, cicili-bicili etkisi olan resimlere denir.
Albatr: Su memeri, kaymak taşı adları ile anılan taş.
Alçı kazıma resim: alçı üzerine yapılan kazıma resim.
Alegori: Tasavvurların kişileştirilerek doğada olamayan biçimde tasvirine denir. Resim ve heykelde alegoriler çok görülür. Antikite’de ve bilhassa orta çağ’da anlaşılması için uzun açıklamalara ihtiyaç gösteren alegoriler yapılmıştır. Rönesans döneminde yapılan alegorilerde ise Antik mitolojinin konularından faydalanılmıştır. Orta çağ kiliselerinde saçak oluklarında da Antik mitolojiden kaynaklanan boynuzlu, acayip dişli, canavar biçiminde alegorik heykeller yapılmıştır.barok dönemim resim ve heykellerinde de alegoriler konu edilmiştir.
Alem: Araplarda sancak anlamında kullanılırdı. Eskiden orduların başında, o ordunun sembolü olan bir işaret olarak taşınırdı. Mısır, Mezepotamya ve Hititlerde bunların çeşitli örneklerini görüyoruz. Alem, minare ve kubbe tepelerindeki aylı madeni tepeliğe denir. Alemlerin uçlarına çeşitli biçimler verilmiştir.
Alemci: Minare ve kubbe tepelerine alem takan kimse.
Alınlık: Antik yapıların cephelerinde çatı ile korniş arasında yer alan üçgen biçimdeki kısma verilen bu ad bugün bir portalin ya da bir pencerenin çerçeve içine alınmış bulunan üst kısmına da denmektedir.
Alizarin: Fransızcada ‘ garange’ adı verilen bir bitkiden çıkarılan boya. Kumaş boyası olarak ve resimde yağlıboya imalatında kullanılmaktadır. Ancak şimdi maden kömürü katranından da bu boya çıkarıldığından, bitkiden çıkarılan boya piyasadan kalkmış gibidir. Bitkisel alizarin,solmayan mükemmel bir boyadır. Yağlıboyalarda kullanılan alizarin ise çabucak bozulmayan, sağlam bir renktir. Alizarin krapplack cinsi ise yapay olarak elde edilmekte olup, doğal kök bitkisinden elde edilen çok daha fazla dayanıklı ve parlak renktedir.
Alle: İki yanı ağaçlı cadde.
Alt boyama: yağlı boya ve tempera resimlerde dayanıklılığı artırmak için, resme başlamadan önce sürülen astar boyasından sonra yapılan ilk resim çalışması. Çeşitli ve belirli renklerle yapılan bu alt boyama resmin bozulmasını önlüyor ve iyice kuruduktan sonrada üzerine esas çalışma yapılıyordu. Alt boyama sonradan üzerine yapılan çalışmanın renk uyumunda, alt yansıma olarak önemli bir etki yapıyordu. Özellikle Barok Avrupa resminde ( Hollandalılar ) ve Venedik reminde ( Tiziano ) itibar görmüş bir çalışma yöntemidir. Alt boyama tempera resmin yer aldığı Proto-Rönesans ve olgun Rönesans’ta da kullanılmıştır. Alt boyama resim sanatının en önemli bir teknik olanağıdır.
Kaynak: Grafikerler.org / Yasemin Uyar