Gutenberg’in ‘değiştirilebilir hurufat’ tekniğini basım ve çoğaltımda kullanmaya başlamasından itibaren ‘tipografi’ terimi yazı, yazım ya da yazmanın yerini almıştır. Terim, bilginin abeceler yoluyla basım ve çoğaltımında bir takım uygulamalar sonucu oluşmuş yazınsal ve işlevsel ilkelere göre yapılan düzenlemeleri teknik anlamda bir ‘zanaat’ olarak niteler. Gutenberg öncesi ‘Yazma Sanatı’ (The Art of Writing) Rönesans’la birlikte artık yerini teknik bir zanaate, ‘tipografi’ye bırakmıştır. Klasik Basımcılığın 500 Yıllık Çağı da denen bu dönem sonucunda, özellikle 20. yüzyılda, sözkonusu terim buna karşın sadece Gutenberg sonrası teknik süreci her ne kadar temelde bu süreci ifade etmekte ise de– tanımlamamakta, insanlığın tarihi boyunca ürettiği iletişim araçları içinde yeralan sadece ‘alphanumeric’ olmasa da abecelerin bütünüyle ele alınışını, onların iletişim ve sanat amaçlı kullanımını da betimlemektedir. Bu, 20. yüzyılın teknik olanaklarının ve yeni ‘Modern’ anlayışının bir sonucudur. İnsanlık, çağlar boyunca kendi yaşamını kolaylaştırmak için yaptıklarının yanısıra– ürettiği bilgiyi korumak amacıyla abeceleri, bu bilgiyi nesillere aktarmak için de kendi ürettiği abeceleri kullanabileceği teknik uygulamaları geliştirmiştir. Çünkü yazı, düşüncenin ve bilginin görünür biçimidir ve zaman içinde bilgiye dönüştürülmüş düşüncenin gücü anlaşılacak ve bilgi –dolayısıyla bilgi aracı olan yazılı ya da basılı kitaplar o oranda önem kazanacaktır.Bilginin ve onun görünür biçimi olan yazının önemi tarih çağları boyunca gitgide artmış, bilginin koruyucusu yazı ve elyazması eserler, fermanlar, duyurular vb. gibi ‘yazılı’ ürünler “Yazının Altın Çağı” denen ilk on beş yüzyıl boyunca gündelik yaşamın gereksinimlerinin dışında bir sanat uğraşısına dönüştürülmüştür. İşte yazma eserlerde gördüğümüz, harflerin sanatsal bir yaklaşımla ele alınarak yapılan düzenlemeler Batı sanatında kaligrafi, Doğu İslam sanatında “Hüsn-ü Hat” yani güzel yazıdır.