Arzu ULUIRMAK
Art Director
- Kayıt
- 22 Nisan 2008
- Mesaj
- 993
- Tepki
- 14
Kimi doğru kimi yanlış kullanılan kavramlar halinde. Bu kadar ağır olan bu kelime dışarıdan nasıl algılanıyor?
Eğitim verdiğim kurumlardan birinde, önceki yıllarda öğrenciler arasında yaptığım küçük bir araştırmada (yoklama demek daha doğru), şöyle bir sonuç çıktı:
Reklam sektörü içinde yaratıcı kelimesini nasıl algılıyorsunuz?
1- özgür olmak
2- dilediğini yazıp çizmek
3- kimsenin yaptığın işe itiraz edememesi
4- kimsenin size karışmaması
5- farklı olmak
6- yapılmamışı yapmış olmak
7- karşındaki şaşırtmak
8- diğer
Bunlar sırasıyla en çok verilen cevaplar. Dikkat ederseniz, bir özgür olma durumu sözkonusu. Sektörümüzün dışa dönük yaratıcı görünüşü böyle. Bu çok yanlış olmasına rağmen böyle. Çünkü, yaratıcı ekipler asla özgür değildirler. Önlerinde bir brif vardır, bu brifin içinde de verilecek mesajlar bellidir. Bunun dışında yaratıcı ekipte hiç kimse çıkıp da ben özgürüm, dilediğimi yazar ve çizerim ve de bunu uygulatırım diyemez. Buna rağmen dışarıdan bakıldığında müşteriden bağımsız hareket eden, dilediğini yazıp çizen ve uygulayan, sonunda da bu özgürlüğünün bedelini yüksek bir maddi karşılık ile alan bir sektör görünümü sözkonusu. Bunun böyle olmadığı ne yazık ki, sektörde çalışılmaya başlanınca görülüyor.
Hangi alanda olursa olsun, öncelikle bilinmesi gereken ilk şey malzemedir. Her şeyden önce elindeki malzemeyi iyi tanımak ve malzemeyi işe uygun kullanmak önemlidir.
Yaratıcılığın da hangi dalında (sanatttan endüstriyel tasarıma kadar) olursa olsun öğrenilmesi gereken ilk şey malzemelerin doğru kullanılması. Yaratıcılık kavramının en çok kullanıldığı ve yaratıcılık süreci ile üretim yapan kurumların başında gelen reklam ajanslarında da. Reklam sektörünün elindeki malzemeler bellidir.
- dil
- grafik tasarım
- brief
- bilgi
- araştırma
- mecra
Bunlar, sektörde kullandığımız malzemeler.
Doğduğumuz andan itibaren bir göstergeler dünyasında olduğumuzun farkında olmadan yaşıyoruz. Toplumsal olarak önceden üzerinde uzlaşma sağladığımız ve kodlarla belirlenmiş bir dil kullanıyor, bu dili yazıya döküyor, görsel işaretler, mimikler, vücut dili, müzik, mimari ve benzeri milyonlarca gösterge dizini ile yaşıyoruz. Reklamcılığın özünde de bu göstergeler yardımıyla yeni gösterge dizinleri oluşturmak ve hedef kitlelere ortak kodlar içinde bu yeni gösterge dizinlerini aktarmak yatar.
Yaratıcılığın en kısa tanımı da böylece ortaya çıkıyor. "Hedef kitleye, üzerinde uzlaşılan kodlar yardımıyla yeni gösterge dizgeleri sunmak"
İşte, yaratıcılık eğitiminin çerçevesi de bu. Kullandığımız malzemeler birer göstergedir. Bu göstergelerin yeni göstergeler ve dizinler oluşturmada kullanılması ve bu yeni göstergelerin oluşturulma yöntemleri, yaratıcılık eğitimidir.
Öğrencilere ilk söylediğim şey şudur: "Reklam yazmak demek, güzel söz söylemek demek değildir. Müşterinin ihtiyacını tam olarak anlamak, yaratıcılığın başlangıcıdır. Yaratıcığın sonuçlanması ise tarzınızla ilgilidir. Yani dili kullanış şekliniz".
Yaratıcılık eğitiminin verilmesi ve yaratıcılığın öğretilmesi de bir süreç. Tıpkı yaratıcı işlerin üretilmesinde yaratıcılık sürecininin yaşanması gibi.
Şimdi bu mantık içinde gelelim Türkiye'de reklam sektöründe yaratıcılığın eğitimine... Reklam sektörüne eleman yetiştiren öğretim kurumları olarak üniversiteler, programlarını kendi kendilerine oluşturmazlar. Programlarını sektör işletmelerinin (reklam ajanslarının) yapılarına ve ihtiyaçlarına yönelik olarak düzenlerler (ders, konu ve içerik olarak). Teknolojik ve sosyolojik değişimler ve gelişmeler, üretim şeklinden, kullanılan malzemeye kadar pek çok süreci etkiler. Üretim sürecindeki bu değişimler de üretim sürecinde yer alan insan kaynaklarını etkilemiş olur. Bazı alanlarda eleman ihtiyacı ortadan kalkarken, bazı alanlarda da yeni eleman ihtiyacı doğar. Yeni iş kolları ve meslekler ortaya çıkar. Bazıları yok olur. Öğretim kurumları da bu değişimlere uygun olarak, reklam ajanslarının ihtiyaçlarını karşılayacak programlarını sürekli yenilerler.
Bu nokta reklam sektörü için çok önem taşıyor. Çünkü, reklam ajanslarında uygulanan yaratıcılık yönetimi, öğretim kurumlarının nasıl bir tarz uygulaması gerektiğini de belirliyor. Okullarından mezun olanların, sektörün üretim sürecine (yani Yaratıcılık Yönetimi Mantığı'na) uygun olup olmaması, sektörü direkt ilgilendiren bir nokta. Yeni mezun olanların işe başladıkları anda yaşayacakları ilk pratik deneyimler, sektöre alışma ve ilerleme süreçleri yaratım sürecini ve üretimini direkt olarak etkiliyor.
Şu anki reklam sektörü eleman ihtiyacı nasıl karşılanıyor? Bir de buna bakalım. Reklam ajanslarının grafik bölümleri, ihtiyacını çok büyük oranda, üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerinden elde ediyor. Bunun yanı sıra özel eğitim kurumları da grafik bölümlerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak öğrenci kabul ediyor.
Reklam ajanslarında, bölümü başından belli olan tek bölüm sadece ve sadece grafik bölümleri. Bunun dışında kalan bölümlerin tam anlamıyla okulu yok. İletişim ve reklamcılık bölümleri ise genel anlamda reklamcı yetiştiriyor. Reklam ajanslarının bel kemiği olan reklam yazarlarının akademik anlamda okulu yok. Müşteri temsilcilerinin, medya sorumlularının, trafikerlerin, stratejik planlamacıların da. Bunlarla ilgili genel bilgilerin yer aldığı desrler veriliyor. Ancak hiçbiri grafik bölümü gibi sektöre bu adla eleman yetiştirmiyor.
Bu nedenle sektörün ihtiyacı olan yaratıcı elemanların çoğu, sektörün kendi içinde yetişiyor. Bunun yanı sıra her grafik mezunu da bir reklam ajansında yaratıcı ekipte yer almıyor. Çünkü yaratıcılık, ölçüleri olan bir kavram değil. Yaratıcılık eğitimi ve öğretimi, yüzyıllardır tartışılan bir konu. Yaratıcılık öğeretilir mi, doğuştan mı gelir? Mozart, eğitim almamış olsaydı, o besteleri yapabilir miydi? Yani, nota okumayı, müzik aleti çalmayı öğrenmeseydi... Daha açık olarak, malzemeyi kullanmayı öğrenmeseydi... Aynı şekilde Picasso. Resim eğitimi almasaydı, kullanmayı bilmediği bir malzeme üzerine kendi tarzını oturtabilir miydi?
Öğretim kurumlarında verilen yaratıcılık öğretimi ve eğitimi de belli sınırlar içinde. Yani, sektöre girildiği zaman karşılarına çıkacak olan malzemeyi tanıtma yönünde.
Yaratıcılığın en önemli noktalarından biri de yukarıda değindiğim gibi "tarz"dır. Belki de yaratıcılığı kişiye yükleyen en önemli ayrım da bu. Yaratıcılık eğitimi ve öğretimi sırasında öğrencinin edindiği malzeme bilgisi, o kişi tarafından, kendi tarzına uygun bir şekilde kullanıldığı an kişiye özgü yaratıcılık da ortaya çıkmış oluyor. Kişiye özgü yaratıcılığın ortaya çıkmasının en önemli etkeni ise eğiten, öğreten kişi.
Bu nedenle de eğitimcinin, yaratıcılık eğitimi ve öğretiminde rolü oldukça fazla. Klişeleşmiş yapıların dışında, öğrenciye kendi tarzını oluşturma yönünde vereceği bir eğitim çok önemli. Belki de her şeyin anahtarı onda...
kirbas.com
Eğitim verdiğim kurumlardan birinde, önceki yıllarda öğrenciler arasında yaptığım küçük bir araştırmada (yoklama demek daha doğru), şöyle bir sonuç çıktı:
Reklam sektörü içinde yaratıcı kelimesini nasıl algılıyorsunuz?
1- özgür olmak
2- dilediğini yazıp çizmek
3- kimsenin yaptığın işe itiraz edememesi
4- kimsenin size karışmaması
5- farklı olmak
6- yapılmamışı yapmış olmak
7- karşındaki şaşırtmak
8- diğer
Bunlar sırasıyla en çok verilen cevaplar. Dikkat ederseniz, bir özgür olma durumu sözkonusu. Sektörümüzün dışa dönük yaratıcı görünüşü böyle. Bu çok yanlış olmasına rağmen böyle. Çünkü, yaratıcı ekipler asla özgür değildirler. Önlerinde bir brif vardır, bu brifin içinde de verilecek mesajlar bellidir. Bunun dışında yaratıcı ekipte hiç kimse çıkıp da ben özgürüm, dilediğimi yazar ve çizerim ve de bunu uygulatırım diyemez. Buna rağmen dışarıdan bakıldığında müşteriden bağımsız hareket eden, dilediğini yazıp çizen ve uygulayan, sonunda da bu özgürlüğünün bedelini yüksek bir maddi karşılık ile alan bir sektör görünümü sözkonusu. Bunun böyle olmadığı ne yazık ki, sektörde çalışılmaya başlanınca görülüyor.
Hangi alanda olursa olsun, öncelikle bilinmesi gereken ilk şey malzemedir. Her şeyden önce elindeki malzemeyi iyi tanımak ve malzemeyi işe uygun kullanmak önemlidir.
Yaratıcılığın da hangi dalında (sanatttan endüstriyel tasarıma kadar) olursa olsun öğrenilmesi gereken ilk şey malzemelerin doğru kullanılması. Yaratıcılık kavramının en çok kullanıldığı ve yaratıcılık süreci ile üretim yapan kurumların başında gelen reklam ajanslarında da. Reklam sektörünün elindeki malzemeler bellidir.
- dil
- grafik tasarım
- brief
- bilgi
- araştırma
- mecra
Bunlar, sektörde kullandığımız malzemeler.
Doğduğumuz andan itibaren bir göstergeler dünyasında olduğumuzun farkında olmadan yaşıyoruz. Toplumsal olarak önceden üzerinde uzlaşma sağladığımız ve kodlarla belirlenmiş bir dil kullanıyor, bu dili yazıya döküyor, görsel işaretler, mimikler, vücut dili, müzik, mimari ve benzeri milyonlarca gösterge dizini ile yaşıyoruz. Reklamcılığın özünde de bu göstergeler yardımıyla yeni gösterge dizinleri oluşturmak ve hedef kitlelere ortak kodlar içinde bu yeni gösterge dizinlerini aktarmak yatar.
Yaratıcılığın en kısa tanımı da böylece ortaya çıkıyor. "Hedef kitleye, üzerinde uzlaşılan kodlar yardımıyla yeni gösterge dizgeleri sunmak"
İşte, yaratıcılık eğitiminin çerçevesi de bu. Kullandığımız malzemeler birer göstergedir. Bu göstergelerin yeni göstergeler ve dizinler oluşturmada kullanılması ve bu yeni göstergelerin oluşturulma yöntemleri, yaratıcılık eğitimidir.
Öğrencilere ilk söylediğim şey şudur: "Reklam yazmak demek, güzel söz söylemek demek değildir. Müşterinin ihtiyacını tam olarak anlamak, yaratıcılığın başlangıcıdır. Yaratıcığın sonuçlanması ise tarzınızla ilgilidir. Yani dili kullanış şekliniz".
Yaratıcılık eğitiminin verilmesi ve yaratıcılığın öğretilmesi de bir süreç. Tıpkı yaratıcı işlerin üretilmesinde yaratıcılık sürecininin yaşanması gibi.
Şimdi bu mantık içinde gelelim Türkiye'de reklam sektöründe yaratıcılığın eğitimine... Reklam sektörüne eleman yetiştiren öğretim kurumları olarak üniversiteler, programlarını kendi kendilerine oluşturmazlar. Programlarını sektör işletmelerinin (reklam ajanslarının) yapılarına ve ihtiyaçlarına yönelik olarak düzenlerler (ders, konu ve içerik olarak). Teknolojik ve sosyolojik değişimler ve gelişmeler, üretim şeklinden, kullanılan malzemeye kadar pek çok süreci etkiler. Üretim sürecindeki bu değişimler de üretim sürecinde yer alan insan kaynaklarını etkilemiş olur. Bazı alanlarda eleman ihtiyacı ortadan kalkarken, bazı alanlarda da yeni eleman ihtiyacı doğar. Yeni iş kolları ve meslekler ortaya çıkar. Bazıları yok olur. Öğretim kurumları da bu değişimlere uygun olarak, reklam ajanslarının ihtiyaçlarını karşılayacak programlarını sürekli yenilerler.
Bu nokta reklam sektörü için çok önem taşıyor. Çünkü, reklam ajanslarında uygulanan yaratıcılık yönetimi, öğretim kurumlarının nasıl bir tarz uygulaması gerektiğini de belirliyor. Okullarından mezun olanların, sektörün üretim sürecine (yani Yaratıcılık Yönetimi Mantığı'na) uygun olup olmaması, sektörü direkt ilgilendiren bir nokta. Yeni mezun olanların işe başladıkları anda yaşayacakları ilk pratik deneyimler, sektöre alışma ve ilerleme süreçleri yaratım sürecini ve üretimini direkt olarak etkiliyor.
Şu anki reklam sektörü eleman ihtiyacı nasıl karşılanıyor? Bir de buna bakalım. Reklam ajanslarının grafik bölümleri, ihtiyacını çok büyük oranda, üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerinden elde ediyor. Bunun yanı sıra özel eğitim kurumları da grafik bölümlerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak öğrenci kabul ediyor.
Reklam ajanslarında, bölümü başından belli olan tek bölüm sadece ve sadece grafik bölümleri. Bunun dışında kalan bölümlerin tam anlamıyla okulu yok. İletişim ve reklamcılık bölümleri ise genel anlamda reklamcı yetiştiriyor. Reklam ajanslarının bel kemiği olan reklam yazarlarının akademik anlamda okulu yok. Müşteri temsilcilerinin, medya sorumlularının, trafikerlerin, stratejik planlamacıların da. Bunlarla ilgili genel bilgilerin yer aldığı desrler veriliyor. Ancak hiçbiri grafik bölümü gibi sektöre bu adla eleman yetiştirmiyor.
Bu nedenle sektörün ihtiyacı olan yaratıcı elemanların çoğu, sektörün kendi içinde yetişiyor. Bunun yanı sıra her grafik mezunu da bir reklam ajansında yaratıcı ekipte yer almıyor. Çünkü yaratıcılık, ölçüleri olan bir kavram değil. Yaratıcılık eğitimi ve öğretimi, yüzyıllardır tartışılan bir konu. Yaratıcılık öğeretilir mi, doğuştan mı gelir? Mozart, eğitim almamış olsaydı, o besteleri yapabilir miydi? Yani, nota okumayı, müzik aleti çalmayı öğrenmeseydi... Daha açık olarak, malzemeyi kullanmayı öğrenmeseydi... Aynı şekilde Picasso. Resim eğitimi almasaydı, kullanmayı bilmediği bir malzeme üzerine kendi tarzını oturtabilir miydi?
Öğretim kurumlarında verilen yaratıcılık öğretimi ve eğitimi de belli sınırlar içinde. Yani, sektöre girildiği zaman karşılarına çıkacak olan malzemeyi tanıtma yönünde.
Yaratıcılığın en önemli noktalarından biri de yukarıda değindiğim gibi "tarz"dır. Belki de yaratıcılığı kişiye yükleyen en önemli ayrım da bu. Yaratıcılık eğitimi ve öğretimi sırasında öğrencinin edindiği malzeme bilgisi, o kişi tarafından, kendi tarzına uygun bir şekilde kullanıldığı an kişiye özgü yaratıcılık da ortaya çıkmış oluyor. Kişiye özgü yaratıcılığın ortaya çıkmasının en önemli etkeni ise eğiten, öğreten kişi.
Bu nedenle de eğitimcinin, yaratıcılık eğitimi ve öğretiminde rolü oldukça fazla. Klişeleşmiş yapıların dışında, öğrenciye kendi tarzını oluşturma yönünde vereceği bir eğitim çok önemli. Belki de her şeyin anahtarı onda...
kirbas.com