Ruh Eskizi
“Nerdesin?”
“Ne önemi var?”
“Nerdesin?”
“Uzun yıllar boyunca, senin annen oldum unutma!”
“Benim için bir gün kadar kısaydı.”
“Hala benden nefret mi ediyorsun?”
“Bundan vazgeçmeyi hiç düşünmedim ki.”
“Senin kahramanındım bir zamanlar.”
“Hayır sen sana kahraman yaratmaya çalışıyordun bİZ zamanlar.”
“Kavgan bu denli sonsuz yani.”
“İnsan kavganın ta kendisi olunca, ona bir son çizemiyor.”
Derin bir nefes aldım, kendime dair çizdiğim uçurumlar kadardı varlığım. Yorgundum, duygusuzcasına umursamaz. Kapatıldığım kafesin ardındaki aslan kadardı vahşiliğim. Eminim onun karşısında çocukça kalıyordu öfkem, çocukça büyüyordu yalnızlığım. Sol omuzum sızlarken vurulduğum o an kadar sıcaktı yaram. Neden? Neden sanki beklememişti. Ve sonra neden sonra sadece gitmemişti. Oysa artık ölmek daha heyecan vericiydi. Yorgundum, duygusuzcasına umursamaz.
Geriye doğru kendini koltuğa bırakarak oturdu. Kadife, üzerine düşen ağırlıkla tozu kusuyordu ışığın vurduğu kesitlere. Bileklerindeki intihar izini artık gizlemiyordu. Eskiden olsa şık bileklikler kullanır, ya da eldiven tercih ederdi. Ama bu gün, bütün öfkesini kendinden almak istediği günlerden vazgeçmiş gibiydi. Adeta, hayatının ana başlığı gibi çekinmeden çıplak bileklerinde sergiliyordu. Hemen yanında ağzı açık duran çantaya uzanıp, geçmişten tanıdık gelen bir paketi bana doğru fırlattı.
“Kırmızı” dedi.
Paketi yakaladığımda kahvenin o imkansızlığı çağrıştıran kokusu ciğerlerime kadar işledi. Evet bu kırmızıydı. İşlediğim cinayet sonraları özellikle içtiğim için adına “kırmızı” demiştik.
“Gölgede kaldın”
“Ben ışığı hep arkama alırım, hatırlamaz mısın?”
“Neden geldin?”
Yüzündeki alaycıl gülümsemeyi görebiliyordum, gölgeye rağmen. Zira yüzünün bütün çizgileri ezberimdeydi. “Neden geldin?” diye tekrar sordum.
“Neden olacak, hangimizin son kez kırmızı içip içmeyeceğini öğrenmek için.”
Şaşkındım, kaderimin gün gelip beni kendimle yüzleştireceğini biliyordum ama yine de şaşırdım. Bu ben olmamalıydım, bütün tahminlerime rağmen ben olmamalıydım. Bütün piyonlarımı ters çevirsem de mat olmama tek bir hamle kalmıştı. Neden diye sormak istedim ama sonra vazgeçtim. Çevik bir hamleyle çantasından çıkardığı tabancayı şakağıma dayayıp boş boş gözlerime baktı.
“Üşüyor musun?” dedi.
“Isınmaya fırsatım olmadı” dedim.
Ve duyduğum son ses, ilk anımmışçasına şakağımdan beynime doğru mıhlandı. Evin her tarafı kırmızı kokuyor, sabah son kez doğuyordu.