Tek el silah sesi ve polis sirenlerini duydu kulakları, duymakla hissetmek arası bir duyguydu yaşadıkları bu zaman diliminde. Komiser Burak jet hızıyla daldı koridora, yerde kanlar içerisinde yatmakta olan İsmail’i gördü, hemen yanı başında kanlar içerisinde kalan dosyayı aldı. Nabzını kontrol etti, çabuk olun, çabuk diye bağırdı sağlık ekiplerine, yaşıyor diye bağırdı. İsmail palas pandıras yüklendi sedyeye ve ambulansa atıldı, Burak Hakkı İsmail’e baktı ambulansın kapıları kapatılırken, keşke böyle olmasaydı, hayatta kalmalısın, dedi.
Burak Hakkı daha önce haber aldıkları, suikast girişiminden, burnu bile kanamadan sıyrılmayı başarmış, caddeye çıktıklarında ilk ışıklarda, yanına gelen panelvan araca geçmiş ve böylece hayatta kalmıştı. Fakat anlamadığı konu, kendisine yapılacak bu suikast ihbarcısının, neden İsmail’e yapılacak saldırıyı haber vermemiş oluşuydu. Aklı son derece karışmış ve yaşanan olaylar karşısında şoke olmuştu.
İsmail hariç, ekibinden sağ kalan olmamıştı, İsmail’in de ne sağ olduğu belliydi, ne öldüğü, cihazlarla hayata tutunmaya çalışıyordu. Vücudundan on bir kurşun çıkarılmış kafatasında olan kurşuna ise müdahale edilememişti. Doktorlara göre, yaşaması mucizeydi ve yaşayabilirse, kafasında bu kurşunla devam edecekti hayata. Zehra on yedi gündür bir an olsun ayrılmamıştı yanı başından, hiçbir hayat emaresi görülmese de, dualarını ve umutlarını eksik etmiyordu hayat arkadaşından. Doktor Murat, Nuri hoca ve Ayşe teyze en büyük destekçisiydi Zehra’nın. Burak Hakkı da sürekli ziyaret ediyor ve hastaneyi sıkı koruma altında tutuyordu.
Zehra tüm bu olayların başlangıcı olarak kendisini suçlu ilan etmiş ve gece gündüz ağlamaktan, isyan etmekten bitap düşmüştü. Doktor Murat girdi odaya, lütfen Zehra hanım, en azından uyumalısınız, sizi anlıyorum fakat kendinize dikkat etmelisiniz dedi. Zehra, kafasını kaldırdı, cama doğru baktı ve İsmail ölürse, ben yaşayamam dedi. Doktor Murat, kafasını İsmail’in bağlı olduğu cihazlara doğru çevirerek, biliyorsunuz bu cihazlar olmasa, İsmail bey zaten çoktan ölmüş olacaktı, belki yaşıyor olduğunu söylemek bile doğru değil, Zehra ayağa kalktı ve yaşayacak dedi, yaşamalı, yaşamak zorunda diye bağırdı, anlıyorum Zehra hanım diyerek ayrıldı odadan doktor Murat.
İki ay on üç gün sonra…
Zehra arabasına bindi, önce villaya gitti, üzerini değiştirip tekrar dışarıya çıktı. İsmail’in iş yerine vardığında, kapıya koyduğu bekçi Zeki karşıladı, merhaba efendim, dediğiniz gibi kimseleri sokmadım içeriye dedi. Zehra olay sonrası ilk kez geliyordu buraya, içeriye girdiğinde gördüğü manzara karşısında, yüreğinin parçalandığını hissetti, yukarıya çıktı, ofise doğru ilerlerken, koridordaki tahribat ve yıkımı yeniden yaşarcasına hüzünlendi ve ürperdi. Ofisin olduğu yere geçti, masalar, koltuklar, tablolar darmadağın vaziyetteydi. Camdan dışarıya doğru baktı, gözlerini kapadı, İsmail’in o an kendisini aradığında neler hissettiğini yaşarmışçasına sıktı yumruklarını. Esen soğuk rüzgar yaladı yanaklarını, uçuştu saçları, telefonu çalıyordu, arayan Nuri hocaydı…
Devam edecek…