Tuncer Özkan
Yazar
- Kayıt
- 3 Ağustos 2009
- Mesaj
- 604
- Tepki
- 74
Tasarım, gerçekten de yalnızca Mac ile mi yapılır?
Aslında bir zamanların çok ateşli bir konusu, gelen mesajların nitelik ve niceliğine bakılacak olursa, konuya gençler ya kayıtsız, ya da çekingenler.
Arada sırada, o sitede, bu sitede, bazı yerlerde... Mac kullanmak ile; tasarım yapmak arasında bağlantılar kurulduğunu gözlemlemekteyim.
Tabii ki, Mac ile de tasarım yapılır. Ama sadece Mac ile mi tasarım yapılır? Başka bir bilgisayar ile tasarım yapılamaz mı? Mac dışı bilgisayarlar ile tasarım yapanlar, kendilerini mi avutuyorlar yoksa oyun mu oynuyorlar? Ya da birileri, bu tasarımcılar ile oyun mu oynamaya çalışıyorlar? Belki de Mac dışı bilgisayarlar ile tasarım yapanların tasarımları, tasarım değildir! Bir tasarımcıya, bu tasarımı incelemeden önce, bunu Mac'de mi yaptın diye mi sormalı?
Öncelikle belirteyim, bu yazıda Mac dediğimizde Macintosh kişisel bilgisayarını, PC ile de Windows işletim sistemini kullanan kişisel bilgisayarları kastediyorum. Yani her ikisi de PC olduğu halde, yaygın kullanıma uyarak böyle bir tanımlama yapıyorum. Yanlış olduğunun bilincindeyim. Ama uzun uzadıya da isim karışıklığına girmek istemiyorum.
Seneler, seneler önce, tasarımlarımı fırçalar, boya kalemleri, rapido, pistole (air brush), pasteller, guaşlar, anilinler, akrilikler, çini mürekkepleri, kaylis kalemi, tarama uçları, kesik uçlar vesaire, vesaire araçlarla yapardım. O zamanki atölyemi, şimdi 80gr fotokopi kağıdına resim yapmaya çalışan sekiz yaşındaki kızım görseydi, her halde çıldırırdı..
Sonraları ve aynı zamanda, yani 1985lerden beri bilgisayar ile tasarım ve üretim çabası içindeyim. O yıllarda, 1985lerde "Bilgi-İşlem" adında ve henüz 25 yaşımda iken konusu bilgisayar olan bir aylık bir dergi çıkarmıştım. Bir dergiyi hazırlamak için, bugüne göre değerlendirildiğinde ağır bir hazırlık süreçleri vardı.. Yazıları, ya foto dizgi dediğimiz bilgisayarlarda, ya da IBM'in meşhur toplu daktilolarında dizdiriyor, sonra bunları milimetrik kartonlara pike ediyorduk. Fotoğraflar ise ya ofset kamera veya agrandisörde, ya da yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan scanner'larda film haline getirtiyorduk. Sonra şimdi detayına girmeyeceğim işlemleri takiben baskıya gönderiyorduk.
Bu arada neler oldu? Renk ayrım atölyeleri gelişti, elektronik tram kullanılmaya başlandı, fotoğrafları editlemek için stüdyo sistemleri kuruldu. Hatırlarım, bir Compex Fuarı'nda Silicon Graphics adlı, bugün bizim Photoshop'ta yaptığımız işleri o gün, 40-50bin dolarlık iş istasyonunda gösterisini yaptıklarında adeta çarpılmıştım.. Daha o zaman ilk defa orada tableti görmüştüm. Muhteşem bir şovdu..
Apple'da o zamanlar yeni yeni piyasaya giriyor, Personal Computer rekabeti içinde yerini alıyordu. Ama işletim sistemi bugünkü gibi MacOs değildi. Ve grafik sektörüne asıl girişi Macintosh markası ile oldu. Bugüne kadar en başarılı bilgisayar kasası tasarımı olan, monoblok ve 12 inchlik siyah beyaz monitörlü MacPlus ile ciddi bir çıkış yaptı. Fakat o yıllarda güçlü rakipleri de vardı. Yine kendine özgü işletim sistemine sahip ve çok düşük maliyetli Commodore marka bilgisayarlar ile yine masaüstü yayıncılık konusunda işler üretilmeye çalışılıyordu. Tabii ozamanlar bilgisayarlarda harddisk yoktu! Çift disket sürücülü olan bu makinelerde önce işletim sistemini ve programları memory'ye yüklüyor, ikinci disket sürücü ile de işleri kayıt altına alıyorduk. Sonraları harddiskler çıktığında ise benim ilk harddiskim 4MB idi. Aman Allah'ım, ne büyük bir rahatlama yaşamıştık! Bilgisayar fiyatları ise 4bin, 6bin dolar civarındaydılar..
Mac'lerin en büyük rakipleri, Commodore, Atari, Amstrad ve nihayet Windows işletim sistemini kullanan bilgisayarlar oldu. Windows dışındakiler, genellikle oyun bilgisayarı diye anıldıkları halde, pekala masaüstü yayıncılık işlerinde de kullanıldılar. Fakat zaman içinde, özellikle
Microsoft'un acımasız rekabeti karşısında eriyip gittiler. Özellikle Windows 3.0'dan sonra
ve düşük maliyetli bilgisayarlar nedeniyle sektörde ciddi bir ayrım yaşanmaya başladı. Her yöne çekilebilen makineler, toplayarak genişleyebilen bir mimari, en önemlisi, her türlü programcılığa uygun bir işletimsel bir alt yapı... Bütün yazılım şirketleri, büyük bir hızla genişleyen bu yapı üzerinde yoğunlaştılar. Zaten DOS dediğimiz ve Mikrosoft'un ilk işletim sistemi üzerinde yazılımcılar zaten ciddi bir yol almışlardı. Komut yazarak yönlendirilen bu bilgisayarlar, grafik bir arayüz yüklenerek açılan Mac'lere göre ciddi bir performans gösteriyorlardı. Windows çıkmadan önce grafik konusunda çalışacak her program, kendi arayüzünü yüklemek zorundaydı. Fakat Windows kendine özgü grafik arayüzle çıkınca masaüstü yayıncılık üstüne program hazırlayan bütün yazılım firmaları bu işletim sistemine (de) yöneldiler. Çünkü kullanıcı sayısı çığ gibi büyüyordu. Genişleyen pazar, herkesin ağzını sulandırıyordu.. Genellikle Mac için üretim yapan donanımcılar da bu pazara yönelmeye başladı. Artan üretim miktarı, hem bilgisayar fiyatlarını, hem printerleri, hem de diğer bütün parçaların fiyatlarını daha da aşağılara çekti. Tek başına hem işletim sistemini, hem de bu işletim sisteminin çalışacağı bilgisayarları üretme iddiasındaki Apple, bu rekabet içinde zorlanmaya başladı. Çok iyi hatırlarım, 1995'lerde, kendi film çıkış makinemizde RIP (Raster Image Processor) olarak kullandığımız makine bir Macintosh'du. Ona ufak bir servet harcamıştık. Yanlış hatırlamıyorsam 5bin doların üzerinde bir rakam ödemiştim. Çok güçlü, hızlı bir makineydi. Ondan daha güçlü, daha yüksek performanslı Windows çalıştıran PC'lerimiz de vardı. Ama PC'lerimizin en hızlısının fiyatı 2bin doları geçmiyordu.. Aradaki fiyat/Performans ilişkisi o zaman kafama dank etmişti. Bir gün Mac'in klavyesi bozulmuştu.Gittik, 150 dolar klavyeye para verince (PC'lerimizin klavyeleri, 5-8 dolar civarındaydı, hâlâ da öyle ya..) herşeyi daha iyi anlar oldum. Nihayetinde işletim sistemi, performans, hız, kullanım kolaylığı, vs.ile ilgisi olmayan parça, fahiş fiyatla kullanıcılarına itilmekteydi.. Keza, mouse da öyleydi. Pc'de kullandığımız iki tuşlu mouse, Mac'teki tek tuşlu mouse'un onda biri fiyatınaydı..
Fakat her şeye rağmen, Macintosh'un son derece basit, kullanışlı ve hemen öğrenilen bir işletim sistemi vardı. Kullanıcı bilgisayara hemen adapte oluyor, detaylarla boğuşmuyordu. Nihayetinde bütün parçalarıyla aynı fabrikadan çıkmış bir bilgisayar karşımızda duruyordu. Her ne kadar ürettiğiniz tasarımın en can alıcı yerinde memory sorunları yüzünden aniden karşınıza meşhur, o bomba ikonu çıktığında, çıldırmak işten bile değildi. Benzer sorunlar Windows'da da vardı, (Win95 tanıtımında, Bill Gates'in meşhur mavi ekran karşındaki durumunu hatırlayın...) ama daha ilk versiyonlardan beri konulan "Smartdrive" sürücüsü, epey işe yarardı. Adı bul olmasa bile buna benzer sürücülerin sonradan MacOs'a konduğunu duydum.
O sıralar, Macintosh kullanıcıları, menşei firmanın reklamlarına paralel olarak, dehşetli bir savaş açtılar. Kendi dergileri, kulüpleri vs. ile örgütlendiler. Bilgisayarlarına sahip çıktılar. PC kullananların, Mac ile kapışmak için hiç de böyle bir derdi bile yoktu..Macintosh, rakip olarak bile görülmüyordu. Buna rağmen Apple'ında yoğun, etkili ve çok güzel reklamları ile Macintosh, ağırlıklı olarak, bir tasarım makinesi diye tanımlandı. Gerçeği söylemek gerekirse, kasa tasarımları her zaman başarılıydı. İlk ürünlerden beri bu hâlâ geçerlidir. Ne diyelim, masaüstünde gerçekten şık duruyorlar. Buna kimse itiraz edemez. Ayrıca Apple firması, daima iyi ajanslarla çalışmış, Apple için çok başarılı reklam kampanyaları üretilmiştir. !984 yılında ve George Orwell'in "1984" adlı romanına atıf yapılarak sunulan reklama inanarak makine tercihinde bulunan grafikerler bile vardır. Bugünü değerlendirdiğimizde, romandaki "Büyük Birader", Amerikan Yönetimi midir? Şu anda bizi gözetleyen kimdir? diye sormadan geçemeyeceğim. Romandaki Büyük Birader Sovyet Yönetimini simüle ediyordu.
Neyseki, artık insanlar bu reklamlara bakmadan ve öncelikle fiyat/performans ilkesinden hareketle bilgisayar almaktalar. Photoshop'ta çalışacaksan, Illustrator'de, Indesign'de ya da freehand'de, Quark'da çalışacaksan... Senin için en önemlisi, belli bir performansa harcayacağın paradır. Geriye kalan ise İşletim sisteminin verimliliğidir. Ve Reklam kampanyasının etkisi..
MacOs, iyi bir işletim sistemidir. Kullanışlı ve pratik.. Ama yığınla hatadan sonra, (geçmişte MacOs da bir melek değildi..) Windows da kendisini geliştirmiş, özellikle internet kullanımının yaygınlaşması, CAD-CAM programlarının gelişmesi bu süreci çok hızlandırmıştır. Bu gün, bu sitenin (buna başka siteleri de dahil edebiliriz) anketlerinde Mac kullanıcılarının, PC kullanıcılarından çok da fazla olmadıklarını görebiliyoruz. Bunu yalnızca kendi sektörümüzle ilgili olarak söylüyorum. Genel bilgisayar pazarı düşünüldüğünde ise durum daha çarpıcıdır. Zaman geliyor, boynuz kulağı geçiyor. Mac kullanıcılarının, artık ayrıca bir de PC almaya başladıklarını kendi çevremden gözlemekteyim. En azından, bu anketler, "Tasarımcı olacaksan, mutlaka bir Mac edinmelisin!" diyenlere, bu sitedeki PC kullanıcılarının hiç de tasarımdan anlamazlar demeye getirmeye çalışanlara iyi bir cevaptır. Hiç kimse, Mac kullandığı için iyi bir tasarımcı, PC kullandığı için kötü bir tasarımcıdır diyemez. Buna ne aklı, ne hakkı, ne yetkisi, ne de tecrübesi yetmez. Corel Draw hariç, bütün tasarım programları yani bütün Adobe serisi, ayrıca freehand, QuarkXPress ve diğerleri... Hepsinin de hem Macintosh, hem de PC versiyonları vardır. Tasarımlarınızı üretme aşamasında işletim sistemi daima ikinci planda kalır. Tasarım programlarının satış lideri Adobe firmasının en yağlı müşterileri, Windows kullanıcılarıdır. Meraklısı, Adobe'ye sorsun! Geçmişin tozlu raflarından başımızı kaldırıp, gözlüklerimizi iyice silip ekrana baktığımız zaman, ekrandaki Photoshop arayüzünün Mac'e mi ait, yoksa PC'ye mi ait olduğunun bir önemi kalmadığını göreceksiniz.. Kaldı ki, her iki sistemi de kullanan birinin, MacOs'un üstünlüklerinin yanında Windows'un da kendine göre üstünlükleri olduğunu görmesi için bilgin olmasına gerek yoktur. Buna rağmen, belli bir marka bilgisayar ya da işletim sisteminin önerilmesinde ısrarcı olmak, bence tamamen DUYGUSALDIR, biraz da alışkanlıklarla ilgilidir.. Bunu asla bir aşağılama jargonu olarak kullanmıyorum. Ama şöyle düşünün:
Volkswagen'in bizde tosbağa diye tanımlanan eski bir modelini hepimiz biliyoruz. Tasarımıyla, yansıttığı fikirlerle ve kullanıcının edindiği aidiyet duygusuyla izah edilecek olursa bu otomobil harika bir otomobildir. Bence de öyle. Hatta hep edinmek de istemişimdir. Hâlâ da içtenlikle otomobiline değer veren, (bence de bu duygu, kesinlikle saygıya değer) insanlar vardır. Ama unutmayın sözü edilen otomobil, dünyanın en iyi otomobili midir? Yani kriterimiz, eğer performans, konfor, yakıt ekonomisi vesaire ise, bunlarla kıyaslayamayız. Ama sayılabilecek bütün kötü özelliklerine rağmen, kullanıcıları, otomobillerine "evlat" ya da "baba!" mumamelesi yaparlar.. Aynı şey, çok gürültücü olduğu söylenen, pek de süratli olmayan, hem de pahalı Harley Davidson için de söylenebilir. Ama onların müthiş tutkunları vardır. Örgütlü hareket ederler ve inanılmaz bir aidiyet duyguları vardır. Neredeyse bütünleşmişlerdir araçlarıyla..Yalnızca aidiyet duygusu için bunları örnekliyorum. Eski bir otomobil modeli ile, bir araba ile Mac'i karşılaştırmak bu sözlerin yazarına yakışmaz.
Sonuç:
İster Mac'de, ister PC'de, bir tasarımcı için kullanacağı programlar öne çıkmalıdır. Günümüzde işletim sistemleri, işlevleri açısından, çalıştıkları işlemci açısından, kullandıkları çevresel ürünler (printer, scanner, tablet.....) açısından birbirine epeyce yaklaşmışlardır. Tabii ki farklılıkları hâlâ vardır. Ama benim gibi saçını sakalını bu işlerde ağartmış biri olarak şunu genç tasarımcılara önerebilirim. Aslolan yüreğinizdeki kıpırtı, alnınızdaki ışıktır. Tasarımcı olabilmek için öncelikle buna, sonra bilgiye, sonra da bunları üreteceğiniz programlara ihtiyacınız vardır. Kendinizi belli bir bilgisayar, veya işletim sistemiyle kasmayın. Benim söylediklerime de, ama başkalarının söylediklerine de biraz kuşkuyla bakın. İyi bir reklamcı olun, ama reklamların etkisinde de fazla kalmayın.
Unutmayın, işe yeni başlayacaksanız, ya da işyerinizi değiştiriyorsanız, yeni işyerinde önüne koyacakları bilgisayarı, çok az belirleme (hemen hemen hiç) şansına sahipsiniz. Asla önyargılı yaklaşmayın. Tasarım programlarınızın hepsi, bu iki sistemde de çalışır. Sadece bazı tuşların isimleri değişik, mouse'daki tuş sayısı farklıdır. Size; "tasarımcı olmak için şu marka bilgisayarı kullanacaksın!" diyenlere artık "emeklilik zamanınız gelmiş" (tabii bana da) diyebilmelisiniz.
Kendinize güvenin,
Kuşkucu olun,
Sağlıcakla kalın.
Başarılar.
Tuncer ÖZKAN
Not: Grafikerler.org sitesinin"Mac mi, PC mi?" adlı anketinde Mac kullanıcıların az bir farkla önde olduğu görülüyor. "Corel mi Freehand mi?" adlı anketinde ise, Corel Draw kullanıcıların, hem Freehand, hem de A. Illustrator daha fazla olduğunu görüyorum. Corel Draw, bugün (versiyon 8.0 ve 10 hariç) yalnızca PC'lerde çalıştığına göre, ankete katılanların ağırlığını PC kullananlar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Freehand'i ve Illustrator'u PC'ciler de kullanıyorlar.
Aslında bir zamanların çok ateşli bir konusu, gelen mesajların nitelik ve niceliğine bakılacak olursa, konuya gençler ya kayıtsız, ya da çekingenler.
Arada sırada, o sitede, bu sitede, bazı yerlerde... Mac kullanmak ile; tasarım yapmak arasında bağlantılar kurulduğunu gözlemlemekteyim.
Tabii ki, Mac ile de tasarım yapılır. Ama sadece Mac ile mi tasarım yapılır? Başka bir bilgisayar ile tasarım yapılamaz mı? Mac dışı bilgisayarlar ile tasarım yapanlar, kendilerini mi avutuyorlar yoksa oyun mu oynuyorlar? Ya da birileri, bu tasarımcılar ile oyun mu oynamaya çalışıyorlar? Belki de Mac dışı bilgisayarlar ile tasarım yapanların tasarımları, tasarım değildir! Bir tasarımcıya, bu tasarımı incelemeden önce, bunu Mac'de mi yaptın diye mi sormalı?
Öncelikle belirteyim, bu yazıda Mac dediğimizde Macintosh kişisel bilgisayarını, PC ile de Windows işletim sistemini kullanan kişisel bilgisayarları kastediyorum. Yani her ikisi de PC olduğu halde, yaygın kullanıma uyarak böyle bir tanımlama yapıyorum. Yanlış olduğunun bilincindeyim. Ama uzun uzadıya da isim karışıklığına girmek istemiyorum.
Seneler, seneler önce, tasarımlarımı fırçalar, boya kalemleri, rapido, pistole (air brush), pasteller, guaşlar, anilinler, akrilikler, çini mürekkepleri, kaylis kalemi, tarama uçları, kesik uçlar vesaire, vesaire araçlarla yapardım. O zamanki atölyemi, şimdi 80gr fotokopi kağıdına resim yapmaya çalışan sekiz yaşındaki kızım görseydi, her halde çıldırırdı..
Sonraları ve aynı zamanda, yani 1985lerden beri bilgisayar ile tasarım ve üretim çabası içindeyim. O yıllarda, 1985lerde "Bilgi-İşlem" adında ve henüz 25 yaşımda iken konusu bilgisayar olan bir aylık bir dergi çıkarmıştım. Bir dergiyi hazırlamak için, bugüne göre değerlendirildiğinde ağır bir hazırlık süreçleri vardı.. Yazıları, ya foto dizgi dediğimiz bilgisayarlarda, ya da IBM'in meşhur toplu daktilolarında dizdiriyor, sonra bunları milimetrik kartonlara pike ediyorduk. Fotoğraflar ise ya ofset kamera veya agrandisörde, ya da yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan scanner'larda film haline getirtiyorduk. Sonra şimdi detayına girmeyeceğim işlemleri takiben baskıya gönderiyorduk.
Bu arada neler oldu? Renk ayrım atölyeleri gelişti, elektronik tram kullanılmaya başlandı, fotoğrafları editlemek için stüdyo sistemleri kuruldu. Hatırlarım, bir Compex Fuarı'nda Silicon Graphics adlı, bugün bizim Photoshop'ta yaptığımız işleri o gün, 40-50bin dolarlık iş istasyonunda gösterisini yaptıklarında adeta çarpılmıştım.. Daha o zaman ilk defa orada tableti görmüştüm. Muhteşem bir şovdu..
Apple'da o zamanlar yeni yeni piyasaya giriyor, Personal Computer rekabeti içinde yerini alıyordu. Ama işletim sistemi bugünkü gibi MacOs değildi. Ve grafik sektörüne asıl girişi Macintosh markası ile oldu. Bugüne kadar en başarılı bilgisayar kasası tasarımı olan, monoblok ve 12 inchlik siyah beyaz monitörlü MacPlus ile ciddi bir çıkış yaptı. Fakat o yıllarda güçlü rakipleri de vardı. Yine kendine özgü işletim sistemine sahip ve çok düşük maliyetli Commodore marka bilgisayarlar ile yine masaüstü yayıncılık konusunda işler üretilmeye çalışılıyordu. Tabii ozamanlar bilgisayarlarda harddisk yoktu! Çift disket sürücülü olan bu makinelerde önce işletim sistemini ve programları memory'ye yüklüyor, ikinci disket sürücü ile de işleri kayıt altına alıyorduk. Sonraları harddiskler çıktığında ise benim ilk harddiskim 4MB idi. Aman Allah'ım, ne büyük bir rahatlama yaşamıştık! Bilgisayar fiyatları ise 4bin, 6bin dolar civarındaydılar..
Mac'lerin en büyük rakipleri, Commodore, Atari, Amstrad ve nihayet Windows işletim sistemini kullanan bilgisayarlar oldu. Windows dışındakiler, genellikle oyun bilgisayarı diye anıldıkları halde, pekala masaüstü yayıncılık işlerinde de kullanıldılar. Fakat zaman içinde, özellikle
Microsoft'un acımasız rekabeti karşısında eriyip gittiler. Özellikle Windows 3.0'dan sonra
ve düşük maliyetli bilgisayarlar nedeniyle sektörde ciddi bir ayrım yaşanmaya başladı. Her yöne çekilebilen makineler, toplayarak genişleyebilen bir mimari, en önemlisi, her türlü programcılığa uygun bir işletimsel bir alt yapı... Bütün yazılım şirketleri, büyük bir hızla genişleyen bu yapı üzerinde yoğunlaştılar. Zaten DOS dediğimiz ve Mikrosoft'un ilk işletim sistemi üzerinde yazılımcılar zaten ciddi bir yol almışlardı. Komut yazarak yönlendirilen bu bilgisayarlar, grafik bir arayüz yüklenerek açılan Mac'lere göre ciddi bir performans gösteriyorlardı. Windows çıkmadan önce grafik konusunda çalışacak her program, kendi arayüzünü yüklemek zorundaydı. Fakat Windows kendine özgü grafik arayüzle çıkınca masaüstü yayıncılık üstüne program hazırlayan bütün yazılım firmaları bu işletim sistemine (de) yöneldiler. Çünkü kullanıcı sayısı çığ gibi büyüyordu. Genişleyen pazar, herkesin ağzını sulandırıyordu.. Genellikle Mac için üretim yapan donanımcılar da bu pazara yönelmeye başladı. Artan üretim miktarı, hem bilgisayar fiyatlarını, hem printerleri, hem de diğer bütün parçaların fiyatlarını daha da aşağılara çekti. Tek başına hem işletim sistemini, hem de bu işletim sisteminin çalışacağı bilgisayarları üretme iddiasındaki Apple, bu rekabet içinde zorlanmaya başladı. Çok iyi hatırlarım, 1995'lerde, kendi film çıkış makinemizde RIP (Raster Image Processor) olarak kullandığımız makine bir Macintosh'du. Ona ufak bir servet harcamıştık. Yanlış hatırlamıyorsam 5bin doların üzerinde bir rakam ödemiştim. Çok güçlü, hızlı bir makineydi. Ondan daha güçlü, daha yüksek performanslı Windows çalıştıran PC'lerimiz de vardı. Ama PC'lerimizin en hızlısının fiyatı 2bin doları geçmiyordu.. Aradaki fiyat/Performans ilişkisi o zaman kafama dank etmişti. Bir gün Mac'in klavyesi bozulmuştu.Gittik, 150 dolar klavyeye para verince (PC'lerimizin klavyeleri, 5-8 dolar civarındaydı, hâlâ da öyle ya..) herşeyi daha iyi anlar oldum. Nihayetinde işletim sistemi, performans, hız, kullanım kolaylığı, vs.ile ilgisi olmayan parça, fahiş fiyatla kullanıcılarına itilmekteydi.. Keza, mouse da öyleydi. Pc'de kullandığımız iki tuşlu mouse, Mac'teki tek tuşlu mouse'un onda biri fiyatınaydı..
Fakat her şeye rağmen, Macintosh'un son derece basit, kullanışlı ve hemen öğrenilen bir işletim sistemi vardı. Kullanıcı bilgisayara hemen adapte oluyor, detaylarla boğuşmuyordu. Nihayetinde bütün parçalarıyla aynı fabrikadan çıkmış bir bilgisayar karşımızda duruyordu. Her ne kadar ürettiğiniz tasarımın en can alıcı yerinde memory sorunları yüzünden aniden karşınıza meşhur, o bomba ikonu çıktığında, çıldırmak işten bile değildi. Benzer sorunlar Windows'da da vardı, (Win95 tanıtımında, Bill Gates'in meşhur mavi ekran karşındaki durumunu hatırlayın...) ama daha ilk versiyonlardan beri konulan "Smartdrive" sürücüsü, epey işe yarardı. Adı bul olmasa bile buna benzer sürücülerin sonradan MacOs'a konduğunu duydum.
O sıralar, Macintosh kullanıcıları, menşei firmanın reklamlarına paralel olarak, dehşetli bir savaş açtılar. Kendi dergileri, kulüpleri vs. ile örgütlendiler. Bilgisayarlarına sahip çıktılar. PC kullananların, Mac ile kapışmak için hiç de böyle bir derdi bile yoktu..Macintosh, rakip olarak bile görülmüyordu. Buna rağmen Apple'ında yoğun, etkili ve çok güzel reklamları ile Macintosh, ağırlıklı olarak, bir tasarım makinesi diye tanımlandı. Gerçeği söylemek gerekirse, kasa tasarımları her zaman başarılıydı. İlk ürünlerden beri bu hâlâ geçerlidir. Ne diyelim, masaüstünde gerçekten şık duruyorlar. Buna kimse itiraz edemez. Ayrıca Apple firması, daima iyi ajanslarla çalışmış, Apple için çok başarılı reklam kampanyaları üretilmiştir. !984 yılında ve George Orwell'in "1984" adlı romanına atıf yapılarak sunulan reklama inanarak makine tercihinde bulunan grafikerler bile vardır. Bugünü değerlendirdiğimizde, romandaki "Büyük Birader", Amerikan Yönetimi midir? Şu anda bizi gözetleyen kimdir? diye sormadan geçemeyeceğim. Romandaki Büyük Birader Sovyet Yönetimini simüle ediyordu.
Neyseki, artık insanlar bu reklamlara bakmadan ve öncelikle fiyat/performans ilkesinden hareketle bilgisayar almaktalar. Photoshop'ta çalışacaksan, Illustrator'de, Indesign'de ya da freehand'de, Quark'da çalışacaksan... Senin için en önemlisi, belli bir performansa harcayacağın paradır. Geriye kalan ise İşletim sisteminin verimliliğidir. Ve Reklam kampanyasının etkisi..
MacOs, iyi bir işletim sistemidir. Kullanışlı ve pratik.. Ama yığınla hatadan sonra, (geçmişte MacOs da bir melek değildi..) Windows da kendisini geliştirmiş, özellikle internet kullanımının yaygınlaşması, CAD-CAM programlarının gelişmesi bu süreci çok hızlandırmıştır. Bu gün, bu sitenin (buna başka siteleri de dahil edebiliriz) anketlerinde Mac kullanıcılarının, PC kullanıcılarından çok da fazla olmadıklarını görebiliyoruz. Bunu yalnızca kendi sektörümüzle ilgili olarak söylüyorum. Genel bilgisayar pazarı düşünüldüğünde ise durum daha çarpıcıdır. Zaman geliyor, boynuz kulağı geçiyor. Mac kullanıcılarının, artık ayrıca bir de PC almaya başladıklarını kendi çevremden gözlemekteyim. En azından, bu anketler, "Tasarımcı olacaksan, mutlaka bir Mac edinmelisin!" diyenlere, bu sitedeki PC kullanıcılarının hiç de tasarımdan anlamazlar demeye getirmeye çalışanlara iyi bir cevaptır. Hiç kimse, Mac kullandığı için iyi bir tasarımcı, PC kullandığı için kötü bir tasarımcıdır diyemez. Buna ne aklı, ne hakkı, ne yetkisi, ne de tecrübesi yetmez. Corel Draw hariç, bütün tasarım programları yani bütün Adobe serisi, ayrıca freehand, QuarkXPress ve diğerleri... Hepsinin de hem Macintosh, hem de PC versiyonları vardır. Tasarımlarınızı üretme aşamasında işletim sistemi daima ikinci planda kalır. Tasarım programlarının satış lideri Adobe firmasının en yağlı müşterileri, Windows kullanıcılarıdır. Meraklısı, Adobe'ye sorsun! Geçmişin tozlu raflarından başımızı kaldırıp, gözlüklerimizi iyice silip ekrana baktığımız zaman, ekrandaki Photoshop arayüzünün Mac'e mi ait, yoksa PC'ye mi ait olduğunun bir önemi kalmadığını göreceksiniz.. Kaldı ki, her iki sistemi de kullanan birinin, MacOs'un üstünlüklerinin yanında Windows'un da kendine göre üstünlükleri olduğunu görmesi için bilgin olmasına gerek yoktur. Buna rağmen, belli bir marka bilgisayar ya da işletim sisteminin önerilmesinde ısrarcı olmak, bence tamamen DUYGUSALDIR, biraz da alışkanlıklarla ilgilidir.. Bunu asla bir aşağılama jargonu olarak kullanmıyorum. Ama şöyle düşünün:
Volkswagen'in bizde tosbağa diye tanımlanan eski bir modelini hepimiz biliyoruz. Tasarımıyla, yansıttığı fikirlerle ve kullanıcının edindiği aidiyet duygusuyla izah edilecek olursa bu otomobil harika bir otomobildir. Bence de öyle. Hatta hep edinmek de istemişimdir. Hâlâ da içtenlikle otomobiline değer veren, (bence de bu duygu, kesinlikle saygıya değer) insanlar vardır. Ama unutmayın sözü edilen otomobil, dünyanın en iyi otomobili midir? Yani kriterimiz, eğer performans, konfor, yakıt ekonomisi vesaire ise, bunlarla kıyaslayamayız. Ama sayılabilecek bütün kötü özelliklerine rağmen, kullanıcıları, otomobillerine "evlat" ya da "baba!" mumamelesi yaparlar.. Aynı şey, çok gürültücü olduğu söylenen, pek de süratli olmayan, hem de pahalı Harley Davidson için de söylenebilir. Ama onların müthiş tutkunları vardır. Örgütlü hareket ederler ve inanılmaz bir aidiyet duyguları vardır. Neredeyse bütünleşmişlerdir araçlarıyla..Yalnızca aidiyet duygusu için bunları örnekliyorum. Eski bir otomobil modeli ile, bir araba ile Mac'i karşılaştırmak bu sözlerin yazarına yakışmaz.
Sonuç:
İster Mac'de, ister PC'de, bir tasarımcı için kullanacağı programlar öne çıkmalıdır. Günümüzde işletim sistemleri, işlevleri açısından, çalıştıkları işlemci açısından, kullandıkları çevresel ürünler (printer, scanner, tablet.....) açısından birbirine epeyce yaklaşmışlardır. Tabii ki farklılıkları hâlâ vardır. Ama benim gibi saçını sakalını bu işlerde ağartmış biri olarak şunu genç tasarımcılara önerebilirim. Aslolan yüreğinizdeki kıpırtı, alnınızdaki ışıktır. Tasarımcı olabilmek için öncelikle buna, sonra bilgiye, sonra da bunları üreteceğiniz programlara ihtiyacınız vardır. Kendinizi belli bir bilgisayar, veya işletim sistemiyle kasmayın. Benim söylediklerime de, ama başkalarının söylediklerine de biraz kuşkuyla bakın. İyi bir reklamcı olun, ama reklamların etkisinde de fazla kalmayın.
Unutmayın, işe yeni başlayacaksanız, ya da işyerinizi değiştiriyorsanız, yeni işyerinde önüne koyacakları bilgisayarı, çok az belirleme (hemen hemen hiç) şansına sahipsiniz. Asla önyargılı yaklaşmayın. Tasarım programlarınızın hepsi, bu iki sistemde de çalışır. Sadece bazı tuşların isimleri değişik, mouse'daki tuş sayısı farklıdır. Size; "tasarımcı olmak için şu marka bilgisayarı kullanacaksın!" diyenlere artık "emeklilik zamanınız gelmiş" (tabii bana da) diyebilmelisiniz.
Kendinize güvenin,
Kuşkucu olun,
Sağlıcakla kalın.
Başarılar.
Tuncer ÖZKAN
Not: Grafikerler.org sitesinin"Mac mi, PC mi?" adlı anketinde Mac kullanıcıların az bir farkla önde olduğu görülüyor. "Corel mi Freehand mi?" adlı anketinde ise, Corel Draw kullanıcıların, hem Freehand, hem de A. Illustrator daha fazla olduğunu görüyorum. Corel Draw, bugün (versiyon 8.0 ve 10 hariç) yalnızca PC'lerde çalıştığına göre, ankete katılanların ağırlığını PC kullananlar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Freehand'i ve Illustrator'u PC'ciler de kullanıyorlar.