@Ayhan Balkan
Ayhan bey, daha net olması için kısa maddeler halinde yazıyorum;
1-Eskiden grafikerler arasında art direktör, grafiker, yardımcı grafiker, sayfa sekreteri (mizampajcı), pikajör(kes yapıştırcı), dizgici, montajcı, filmci gibi rütbeler vardı.
2-Bunlar için asla alaylı mektepli ayrımı yapılmaz tek ölçü ustalık ve uzmanlık idi.
3-Dizgi makinesini daktilograf gibi hızlı ve on parmak ile kullananlar sayfa düzeni yapacak sayfa sekreterine dizgileri teslim eder, sayfa sekreteri de art direktörün kurşun kalemle milimetrik 3cü hamur kağıtlar üzerine çizdiği taslağa uygun olarak, bristol karton üzerine bu dizgileri yapıştırır ve onay aldıktan sonra iş filmciye gider, orada çeşitli yerler kapatılıp açılarak tıpkı photoshoptaki maskeleme olayı kağıt masklar veya kırmızı seloteypler veya aptek adı verilen kapatıcı boyalar ile yapılarak film çekilir oradan da montajcıya giderdi.
4-Herhangi bir yanlışın kimden ve hangi aşamada ortaya çıktığı hemen belli olurdu, çok sağlıklı bir iş bölümü vardı, kim üst kim ast bilinirdi. Maaşlar rütbeye ve hizmete göre verilirdi.Bir firmada 1000 liraya çalışan bir grafiker yeteneğini kanıtlamışsa başka bir firmaya 2000 liraya art direktör diye geçebilirdi, 1200 lira veriyorlar diye başka firmaya art direktör olarak değil ancak grafiker olarak geçerdi.Büyük maaş artışları ve büyük sıçramalar mevki ve rütbe yükselmesiyle gündeme gelirdi.
5-Bu günkü bilgisayar kullanan grafikerin yanına oturan müşteri gibi adamlar yoktu. Kimse art direktörün nasıl taslak yaptığına karışmaz, kimse art direktöre şunu yap bunu yap demezdi. Herkes taslağı bittikten sonra görür ve yorum yapardı...
6-HERŞEYDEN ÖNEMLİSİ, eskiden TASLAK diye bir şey vardı...
Sevgili elektrik teknisyeni ve grafiker Ayhan kardeşim, bu gün bunlar yok. Bu gün artık art direktör (sanat yönetmeni) kalmadı. Bu gün sanat diye bir şey bırakmadılar. Sanat yerini ZENAATe bıraktı.
Zenaatle Sanat arasındaki farkı bilenler bilir. Bilmeyenler için kısaca söyleyeyim;
elektrikçilik zenaattir, grafikerlik sanattır. Duvarcılık zenattir, grafikerlik zenattir.
Ama bu gün grafikerlik zenaat haline getirilmiştir. SIKINTI BURADADIR.
Ayrıca bir diğer önemli nokta; eskiden ekip çalışması vardı, iş bölümü vardı. Şimdi bir kişiden 2-3 kişinin hatta 4 kişinin İŞİ İSTENİYOR ( hem art direktör, hem grafiker, hem dizgici, hem operatör, hem montajcı vs)ama 1 kişinin MAAŞI VERİLİYOR BU BİİİR !
İkincisi , bir kişinin 5 veya 6 hatta 7-8 program bilmesi isteniyor. Grafikerin hem grafiker hem webci olması bekleniyor...
İcabında müşterilerle muhatap olması yani müşteri temsilcisi olması, garson olup çay getirmesi, ofis boy olup sağa sola ayak işlerine gitmesi, sekreter olup telefonlara bakması bile isteniyor.
Alaylı ve mektepli olarak dikkati çekecek ve rahatsız edecek boyutlarda grafikerlerin birbirini aşağıladığı, hor gördüğü yoktur.
Esas hor görülen GRAFİKERLİK MESLEĞİDİR. Hor görenler grafikerlerin dışındakilerdir. Nifak tohumları ve ayrılık rüzgarları ekmişlerdir. BÖL ve YÖNET taktiği UYGULANMAKTADIR, grafikçiler BİRBİRİNE DÜŞÜRÜLMEKTEDİR.
BU nedenle EKİP ÇALIŞMASI ve DAYANIŞMA YOK EDİLMİŞ, tek makine - tek insan tarzı herkes kendinden sorumlu, yönetici yok, yönetici patrondur sistemine geçilmiştir. Adeta grafiker ofset ustası pozisyonuna itilmiştir. Ofset ustası grafikerden daha imtiyazlı konuma getirilmiştir.
HOR GÖRÜLEN, sanat iken zenaat konumuna itilen GRAFİKERLİKTİR.
HOR GÖRÜLEN GRAFİK SANATIDIR...
HOR GÖRÜLEN GRAFİK TASARIMDIR.
HOR GÖRÜLEN TASARIMDIR.
Bu gün bilgisayar kullanan bir kişi TASARIM ve SANAT bilmediği halde, SANAT değil ZENAAT yaptığı halde, ZENAATÇİ değil SANATÇI sayılmaktadır.
Böyle olunca, gerçekte HOR GÖRÜLEN bu kişi olmamakta, TASARIMI VE SANATI BİLEN KİŞİLER HOR GÖRÜLMÜŞ OLMAKTADIR.
Bu nedenle GRAFİK SANATI UCUZLAMIŞTIR, HERKESİN YAPABİLECEĞİ UCUZ ve KOLAY BİR MESLEK haline gelmiştir.
Bu nedenle müşteri, bilgisayar kullanısına şurasını böyle yap, filan rengi şöyle yap diyebilme cüretini ve terbiyesizliğini göstermektedir.
KISACASI, bilgisayar icad olununca mertlik bozulmuştur. Grafikerlikte USTA KİMDİR, ÇIRAK KİMDİR belli olmayacak hale gelmiştir.
Bilgisayarı iyi kullanan BİLGİSAYAR USTASI, TASARIM USTASI SAYILMIŞTIR.
Hiç tasarım bilmeyen kişiler bilgisayar bildikleri için USTA sayılmış, bu kişilerin yanına oturup onlara emir veren müşteriler ART DİREKTÖRÜN GÖREVİNİ yapmaya başladıkları için, ortaya SANAT adına acayip kötü işler çıkmıştır.
BU nedenle bilgisayar operatörleri kendilerine GRAFİKER denilmesine göz yumarak memnun olmuşlar ve böylelikle kim sanatçı, kim zenaatkar içiçe girmiştir.
O nedenle ART DİREKTÖR ve sanat yöneticisi sınıfı yok edilmiş ve GRAFİK SANATI ; bilgisayar kullanan ile bilgisayarı kullananı kullanan patron veya müşteri hiyerarşisine (rütbe sistemine) indirgenmiştir.
Yani grafikerin patronu veya müşteri grafikeri kullanmakta, grafiker de Mac veya PC yi kullanmaktadır.
BÖYLECE TASARIM da YOK EDİLMİŞTİR !
BU nedenle grafiker aranıyor ilanlarında Corell, Photoshop ve Freehandi iyi kullanan, hızlı, esnek çalışma zamanlarına ayak uyduran diye ilanlar verilmektedir ama İYİ TASARIM YAPABİLEN diye ilan verilmemektedir.
Çünkü hızlı çalışsın, gece gündüz çalışsın, müşterinin dediğini yapsın, patronuna çok para kazandırsın ama TASARIM BİLMESİN istenmektedir.
Bu ilanlar bile ZENAATKAR istendiğini gösterir.
SON SÖZ; bilgisayar batı toplumlarında yaratıcılık aracı olmuşken, bizim toplumda sömürü aracı olmuştur.
Ayhan kardeşim senin 1,5 milyar dediğin 30 gün emek verip almak istediğin paraya İstanbul'un en ucuz grafik hizmeti veren Topkapı matbaacılar sitesinde 36 sayfa katalog dizaynı ve işçiliği (tasarım ve uygulama) parası alıyor matbaalar. Günde 18 sayfadan 2 günde hazırlıyorlar, patronun cebine 2 günde 1,5 milyar net kar giriyor. Bunu hazırlayan bilgisayarcıya ayda 650 milyon maaş veriyor, çoğu da sigortasız.
Ben 36 sayfa katalogu 3,5 milyara tasarlarım dediğim zaman aç kalıyorum.
Burada kim kimi hor görüyor?
Kim kimin ekmeğini çalıyor?
Kim piyasayı bu hale sokuyor?
Kim ustayı çırakla, çırağı ustayla bir hale getiriyor?
Kim sanatı zenaat ediyor?
Alaylı-mektepliyi bırak, bu sorulara bak.
Ben bir grafikerin elektrikçilik yaptığını duymadım. Bir grafikerin duvarcılık yaptığını, bir grafikerin sıvacılık yaptığını duymadım.
Ama sıvacının, duvarcılık, elektrikçinin grafikerlik yaptığını binlerce kez duydum.
Grafikerlik mesleği bu hale gelirse grafikerlikten bıktım diyenlerin olması normaldir.
Bir insan bir meslekten niye bıkar?
Umduğunu bulamazsa, karşılığını alamazsa bıkar...
Ben 1991 de bu günün 8-9 milyarı maaş alırken asla bu meslekten bıktım demiyordum.
Ama şimdi 51 yaşımda iş arayıp iş bulamaz iken, benim yapacağım işi 900 milyona genç ve eğitimsiz bir grafikere yaptıracağını sanan patronları gördükçe, grafikerlikte geçen 35 yılıma mı yanayım, o genç grafikere aferin mi diyeyim, ona iş veren patrona hak mı vereyim?
Yoksa ne yapalım kriz şartları böyle mi diyeyim, yoksa keriz şartları böyle mi diyeyim?
Ayhan kardeşim, 3 aydır bir özel üniversitede grafik tasarım dersleri veriyorum. Ders verdiğim sınıf 2ci sınıf. Benden önce bir yıl freehand dersleri almışlar. İnan ki kartvizit yapmasını adamın adını soyadını Freehand'de yazmasını, adresi soldan blok yapmasını bilmiyorlardı. Bu üniversite.
Bir de liseye bak; Oğlum Meslek lisesinde Grafik bölümünde okuyor. Onun okulunda Temel sanat eğitimi adı altında yapılan derslerde kağıt üzerine 20x20 cm lik çizilen alan içinde rapido denen 1 mm nin 5te biri inceliğinde nokta atan dereceli kalemle milyonlarca noktayı kağıda vurdurarak çocuklara ders ve ödev yaptırıyorlar. Degrade ve tonlama gösteriyorlarmış, elleri alışsın diye...
Üstelik 20x20cm lik karelerden 5 tane yaptırıyorlar. Yani 1metrekarelik alanı iğne ile noktalayacaksın, noktalar seyrek olursa hoca kızıyormuş.
Buna gavur eziyeti derler. Ya da deliye pösteki saydırmak...Ben üniversitede güzel sanatlar okudum, temel sanat eğitimi diye bu işkence yapılmadı bize. Biz doku dersinde balık pullarını, veya ağaç kabuğunun dokusunu veya işkembenin pütürlerini resmederdik. En fazla 10x10 cm kare içinde 1 kez noktalama yaptık. Limon ve portakalın kabuğunun dokusunu noktalama yaptık. Yani amaca uygundu. Oğlumun okulunda cismin yüzeyine göre değil, kafadan sallama acayip şekilsiz nesneleri noktalıyorlar...Picassonun soyut tablolarını noktayla yapmak gibi, hani bakır kazan üstüne oymacılık ve kakmacılık gibi... Sanat öğretirken zenaatin batağına saplanıyorlar.
Siz eğitim diyorsunuz, eğitim bu mu?
Sen sabah akşam haftalarca, aylarca noktalama yaptır, buna da sanatın temeli de. Bilgisayarlar ise yeşil renkli imac'ler, eski model. Birinci sınıfta hiç bilgisayar eğitimi yok, hep elle noktalayıp duruyor çocuklar... Bilgisayar bilmeyen hocalar ekmek yesin , maaş alsın diye... Bilgisayar ikinci sınıfta gösterilecek. Ama yine ikinci sınıfta da noktalama var. Noktalama harcanacak zamanda desen çalışsınlar, portre çizsinler, anatomi öğrensinler. Biz fakültede okurken hayvanat bahçesine gider, bir kartalı, bir maymunu bir daldan ötekine uçarken iki saniye içinde çizmek zorunda kalır bundan not alırdık. Hem de kurşun kalem kullanmadan, sulu boya fırçası ile.. BUna DUKTUZ çalışması denirdi. Gözlerimiz fotoğraf makinası gibi görüntüyü kapacak ve bileklerimiz kağıda aktaracaktı...
İnsan resmi çizemeyen, portre çizemeyen grafiker photoshopta bir eli, bir yüzü nasıl rötuşlayabilir?
Resimli roman çizemeyen bir grafiker, bir reklam filminin senaryosunu nasıl story board olarak çizer? Oradan buradan Clip-art araklamaya benzemez bu işler!
Tipografi eğitimi almayan biri, nasıl logo yaratabilir?
İşte eğitim budur!
Ya 2 ayda grafiker yetiştirdiğini ileri süren dersaneler? 2 ayda grafiker değil elektrik teknisyeni bile yetişmez. Bırak onu, hamal bile yetişmez...
Demek ki şimdiki okulların bazılarında grafik tasarım diye ressamlık bile öğretilmiyor. Bu gün dijital baskı çağına gelmişiz üniversitelerin grafik bölümlerinin çoğunda 1500-1600 yıllarındaki en mükemmel baskı olan çinko gravür dersleri gösteriliyor... Bazı üniversitelerin grafik bölüm başkanları çinko gravür baskı ustası, oysa bu baskı tiffdruck baskının atası ama, bu hocalar tiffdruck baskıyı bilmiyor... Okullarda offset baskı ve tiffdruck baskı bölümleri veya dersleri yok.
Oysa ambalaj grafiğinin çok önemli bir bölümü CMYK sistemi dışında çalışan tiffdruck ve flexo baskı sistemleri.
Bu dersleri işleyen grafik okulları yok...
Bu mu grafik eğitimi?
2 aylık kurslarda ise sadece program gösteriliyor.
Peki tasarım nerede?
Piyasada!
Piyasadaki tasarım ise mac operatörlerinin elinde kalmış ve tasarım fukarası bir hal almıştır. Çünkü grafiker diye mac operatörlerine denilmektedir. Hal böyle olunca yapay ve saçma bir deyim türetilmiş, bu kez tasarım bilen grafikere tasarımcı grafiker denilmiştir. Oysa zaten grafiker normalde tasarım bilmesi gerekir, tasarım bilmeyen adama grafiker denmez. Hilebazlık buradadır. Zulüm burada başlamaktadır.
Ayhan bey, siz mektepliler alaylıları hor görüyor diyorsunuz ya, bak ne diyeceğim; benim öğrencilerim bana dediler ki; "hocam biz 1 yıl freehand okuduk ve geçen yaz matbaalara staja gittik, orada bir kartvizit yapamadığımızı gören mektepsiz grafikerler bizimle alay ettiler ve bizi hor gördüler"
Bu ne diyeceksiniz?
Demek ki gücü gücü yetene şeklinde oluyor hor görme hadisesi. Hor görmek iyi bir şey değildir, bir gün hor gören de hor görülebilir, kimse en büyük değildir...
Ama illa hor görme hakkı var olacaksa, burada ölçü ustalık olmalıdır, iyi usta kötü ustayı, veya usta kalfayı, kalfa çırağı hor görebilir ancak...
Demek ki yine döndük dolaştık RÜTBE meselesine. Yani USTA-ÇIRAK ilişkisine.
Alaylı bir usta mektepli bir çırağı hor görebilir, mektepli bir usta mektepli bir çırağı hor görebilir. Mesele bilenin bilmeyene olan üstünlüğüdür...
Şİmdi gelelim HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU deyişine....
Ben 35 yılımı verdim, 2 yılını vermiş bir genç benim ekmeğime engel oluyorsa, piyasa onu tercih ediyorsa burada bir ZULÜM VAR demektir.
Bilenle bilmeyen bir olmuş demektir.
Üstelik, AYAKLAR BAŞ, BAŞLAR AYAK OLMUŞ DEMEKTİR.
Burada HOR GÖRÜLEN ben oluyorum. Buna ne cevap vereceksiniz?
Öğrencilerim ne diyor biliyor musunuz? "Hocam onlar tasarım bilmiyor, ama bilgisayar biliyor, lütfen siz bize hem bilgisayar programlarını hem tasarımı öğretin"
"Okul idaresi ise bana haftada 3 saat vermiş, hem tasarım hem bilgisayar programı öğretemem bu kadar az zamanda" diyorum. Okul idaresi ise "hem Corell, hem photoshop, hem freehand öğret, tasarımı kendi yetenekleriyle öğrenirler" demeye getiriyor... Büyük yanlış!
Eee, zaten tüm mac operatörleri de tasarım için eğitim gerekmez , yetenek gerekir, tasarım öğrenilmez diyorlar...
Ben bu görüşe katılmıyorum, elbette başlangıç için yetenek gerekir ama yetenek de eğitim ile disiplin altına alınır ve geliştirilir.
Öyle olmasaydı yetenekli futbolcular hiç antrenör denetiminde eğitim yapmazdı.
Hemen kenar mahalle takımından birinci lige geçerdi. Öyle olmasaydı, ustanın yanında pişmek, ustanın eğitiminden geçerek kalfa olmak diye bir şey olmazdı... Yetenekli bir çırak pat diye dükkan açardı.
İster bir mektepte, ister bir ustanın yanında, ister akademik olsun, ister usta çırak ilişkisi ile olsun bir HOCADAN, BİR REHBERDEN, BİR USTADAN EĞİTİM almak şarttır.
Yetenekli bir genç bu eğitimden geçerse harika olur. Yeteneksiz biriyse odun girer odun çıkar. Onun için ustalar, bazı çırakların babasına oğlundan bir halt olmaz, bu mesleğe yeteneği ve isteği yok, al bunu başka zenaate ver derler.
KIsaca yeteği çok abartıp, eğitimi küçümseyenlere kızıyorum ve bunu kendi eğitimsizliklerini haklı çıkarmak için yaptıklarını ve eğitimlilere kin besledikleri için böyle yaptıklarını sanıyorum.
Eğitimsizleri küçük gören eğitimliler de dönüp kendilerine bakmalılar. Hor gördükleri eğitimsiz grafikerlere ihtiyaç duyuyorlarsa onları hor görmeye hakları yok demektir.
Bütün mesele SAĞLIKLI BİR İŞBÖLÜMÜNÜ KURABİLMEKTE, görev dağılımını AKILLICA yapıp ÇALIŞMA VERİMİNİ ve KALİTESİNİ ARTTIRABİLMEKTE, kimin USTA, KİMİN KALFA OLDUĞUNUN KURALLARINI TESPİT EDEBİLMEKTİR.
OKullardaki eğitim eksikliğini gidermek, dersane ve kurslardaki eksiklikleri tespit edip, her ikisindeki olumsuzlukları her ikisindeki olumlu özellikler ile yok etmesini bilmek gerekir. Yani birinin olumsuzluğunu diğerinin olumluluğu ile kapatmak lazımdır.
Yani okullarda daha fazla bilgisayarlı pratik eğitime, dersanelerde ve kurslarda da tasarım ve sanat eğitimine biraz daha ilgi göstermek gerekmektedir.
Böylelikle ALAYLI-MEKTEPLİ SÜRTÜŞMESİ DE EN AZA İNDİRİLEBİLİR.
Bunu yapacak makam ve mevki elbette DEVLETtir.
Bunda ön ayak olacak kuruluşlar Grafikerler Meslek Kuruluşudur...
Ama her ikisi de çözüm üretmemekte, var olan şartlardan şikayet etmemektedir.
O HALDE GRAFİKERLİKTE SAĞLIKLI bir USTA-ÇIRAK ilişkisi için, sağlıklı bir ALAYLI-MEKTEPLİ ilişkisi için grafikerlik mesleğinin ilkeleri ve sınırları bir daha belirlenmelidir.
Bunu alaylı-mektepli tüm grafikerler yapmalı, bir çatı altında toplanmalıdır.
Grafikerler kendi sorunları için boşver dememelidir. Bir birlerini yememelidir. Birbirlerini kırmamalı, birbirleriyle uğraşmamalıdır.
Asıl uğraşması gerekenlerle uğraşmalıdır.
Bu nedenle tüm grafikerler birlik olmalıdır' BİRLİK OLAN YERDE DİRLİK OLUR. BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR. TEK TEK ÇUBUKLAR KOLAY KIRILIR, ÇUBUKLAR BİR ARAYA GELİRSE KOLAY KIRILMAZ.
GRAFİKERLER MESLEK BİRLİĞİ KURULMALIDIR.
BU gibi bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaların kesin ve tek çözümü budur!
(EK not; Rekabet iyidir, eşitler arasındaki rekabet en iyinin ortaya çıkması için hayırlıdır. Ve rekabet insan ilişkilerini bu yönde OLUMLU OLARAK ETKİLER. Uygarlığı ve insanlığı geliştirir. Buna karşı çıkmak anlamsızdır. En kötüsü haksız rekabettir, zararlı olan budur, ZULÜM budur. Bu yazımın ana teması da ayaklar baş başlar ayak olması, bilenle bilmeyenin bir sayılması olduğuna göre, demek ki konu bir yönüyle de haksız rekabettir, ve bu da insan ilişkilerini olumsuz etkiler, toplumu çürütür! Aksini düşünmek cehalettir.Zaten grafik sanatı da bu yüzden çürümektedir, ayağa düşmüş ve ucuzlamıştır. Buna son vermek ve HAKLI REKABET için Grafikerlerin BİRLİK olması şarttır.)