Grafikerlikte usta çırak ilişkisi nasıl olmalı, alaylı mektepli ilişkisi nasıl olmalı

Kayıt
21 Ekim 2008
Mesaj
15
Tepki
0
Hocam aslında kendimize ait bir dayanışma vakfı tarzında herkesin bir bütün olduğu grafikerlerin toplandığı aynı burası gibi fakat gerçek dünyada da aynen bu şekilde herkesin birşeyler paylaşabildiği bir mekan... Hem bu şekilde bu işi yapan kişiler bilgilerine bilgi bilmeyenlerde kendilerini daha güzel geliştirme imkanı bulabildiği bir mekan... işte bence ozaman ustalık çıraklık iişikisi olur şimdi misal "kime sorsan ben ustayım der" sana fakat bence o insan bir ustanın çalışmasını izlemediği için kendini usta sanıyordur.

İşsizlik, çalışma düzenindeki haksızlık düşük ücretler.... gibi tarzda şikayetlerin önüne çok rahat geçilebilinir bence. Herkes bu işi bilinçli yaparsa bu piyasanın kalitesi artar kalite demek verimlilik demek bu sekildede eminimki bize geri dönüşü çok iyi olacaktır. Buradaki arkadaşlarım çoğu bilgili kültürlü insanlar en bilmeyeni bile saygı çercevesinde kendine birşeyler katmaya çalışıyor.... NEDEN OLMASIN

Hocam sizden bize bu konuda yol göstermenizi istiyorum.... Saygılar
 
Kayıt
17 Mart 2008
Mesaj
3.266
Tepki
100
@farukcagla
faruk bey;
konuyu başından beri ilgi ile takip ediyorum.
üzülerekte söylemek gerekirse, tespitinizdeki gelinen nokta en vahim olanıdır.
mücadeleyi elden bırakmamak gerekir. merhum atatürk gibi vatan evlatlarıda içinde bulundukları vahim tabloda "bananecilik" yapsalardı bugün bu paylaşım platformunda olamayabilirdik. işte gelinen bu sonuç itibari ile bizlerde azim ile sabır ile yapılması gerekenleri, atılması gereken adımları atmalıyız. unutmamalıyızki "taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir."
"Not;
Ben 51 yaşındayım ve kalp hastasıyım. Ne kadar yaşayacağım belli değil. Türkiye koşullarında akranlarım birer birer ya kalpten ya kanserden gidiyor... Grafikerlerin birlik olmasını, grafikerlik mesleğinin ilkelerinin ve sınırlarının çizilip, hak ettiği onurlu yere kavuşturulmasını kendim için değil, 15 yaşındaki grafiker oğlum Erdem ÇAĞLA için ve tüm genç grafikerler için istiyorum. Bunun böyle bilinmesini saygılarımla rica ederim."
yaşınızın sebebi ile ne kadar yaşayacağınız, bizim ne kadar yaşayacağımızı bilemememizden farlı değildir. allah uzun ömürler ihsan eylesin. kalp rahatsızlığınızdan dolayıda üzgün olduğumu ayrıca belirtmek isterim.
saygılarımla...
 
Kayıt
6 Aralık 2008
Mesaj
15
Tepki
0
dexigner

hocam sözlerime saygılarımı sunarak başlamak istiyorum.şimdi ben meslek lisesi elektrik bölümü mezunuyum.ilk ve orta okulda elimde cetvelle çarpım tablosu çizer pergelle şekiller uygulardım.lisede te cetveliyle çizim olduğu için yeteneğimi yıllar sonrada olsa anladım.
tabiki bu işin eğitimini yıllarca almışlara saygım var ama illede olmazsa olmazlardan olmadaığını belirtmek ve bu tür yorumları tehlikeli bulduğumu belirtmek isterim.nedenini sorarsanız çalışma ortamında çatışmalara yol açtığını, grafiker olan diğer arkadaşlarımızı (hakir gördüğü , aşşağıladığı ve dışlandığı) dır.şahsen bana uygulandığı gibi.ama ben bana bu şekilde davranan kişiye pozitif davrandım ve şimdi inanırmısınız ben bu kişiden daha üst düzeyde bir çalışma hayatındayım.

2 sene tecrübeli bir grafikerim ve bıraktığım işten 750 ytl alıyordum.ve işimde üst çalışanlarımdan hep övgü aldım.bozuk hiçbir işim çıkmadı.ve başlamadığım elektrik mesleğini bırakıp yetenekli olduğum dalda olduğumdan dolayı mutluyum.demek istediğim grafiker oldum diyen kişinin 2 vasfa sahip olması lazım :

1.tecrübe:tecrübede deyineceğim şey ben şahsım adına 2 sene tecrübeyle 750 ytl almam ve bursada grafikerliğin 1000 -1500 ytl olduğunu zannetmekteyim.

2.işini sevmek:bu seçenek için bir başkasından örnek vermek istiyorum.tecrübesiz olduğum zamanlarda benden daha tecrübeli birinin bana dediği bir şey vardı.bana dediği (ben bıktım inan ki sen de bıkacaksın grafik tasarımdan) 'dır.grafiker olan birinin ben bıktım demesini anlayamıyorum.

hocam şunu da belirtmek isterim bursa'daki ajans azlığından dolayı tekstil'de grafikerliğe atıldım.

faruk hocam sizce ben iş hayatında başarılımıyım (bir tecrübenin iş yaşamımdaki düşüncesi nedir? )



saygılarımla.... '' insan hayatında rekabetin insan ilişkilerini etkilememesi dileği ile ''
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Ayhan Balkan

Ayhan bey, daha net olması için kısa maddeler halinde yazıyorum;
1-Eskiden grafikerler arasında art direktör, grafiker, yardımcı grafiker, sayfa sekreteri (mizampajcı), pikajör(kes yapıştırcı), dizgici, montajcı, filmci gibi rütbeler vardı.
2-Bunlar için asla alaylı mektepli ayrımı yapılmaz tek ölçü ustalık ve uzmanlık idi.
3-Dizgi makinesini daktilograf gibi hızlı ve on parmak ile kullananlar sayfa düzeni yapacak sayfa sekreterine dizgileri teslim eder, sayfa sekreteri de art direktörün kurşun kalemle milimetrik 3cü hamur kağıtlar üzerine çizdiği taslağa uygun olarak, bristol karton üzerine bu dizgileri yapıştırır ve onay aldıktan sonra iş filmciye gider, orada çeşitli yerler kapatılıp açılarak tıpkı photoshoptaki maskeleme olayı kağıt masklar veya kırmızı seloteypler veya aptek adı verilen kapatıcı boyalar ile yapılarak film çekilir oradan da montajcıya giderdi.
4-Herhangi bir yanlışın kimden ve hangi aşamada ortaya çıktığı hemen belli olurdu, çok sağlıklı bir iş bölümü vardı, kim üst kim ast bilinirdi. Maaşlar rütbeye ve hizmete göre verilirdi.Bir firmada 1000 liraya çalışan bir grafiker yeteneğini kanıtlamışsa başka bir firmaya 2000 liraya art direktör diye geçebilirdi, 1200 lira veriyorlar diye başka firmaya art direktör olarak değil ancak grafiker olarak geçerdi.Büyük maaş artışları ve büyük sıçramalar mevki ve rütbe yükselmesiyle gündeme gelirdi.
5-Bu günkü bilgisayar kullanan grafikerin yanına oturan müşteri gibi adamlar yoktu. Kimse art direktörün nasıl taslak yaptığına karışmaz, kimse art direktöre şunu yap bunu yap demezdi. Herkes taslağı bittikten sonra görür ve yorum yapardı...
6-HERŞEYDEN ÖNEMLİSİ, eskiden TASLAK diye bir şey vardı...

Sevgili elektrik teknisyeni ve grafiker Ayhan kardeşim, bu gün bunlar yok. Bu gün artık art direktör (sanat yönetmeni) kalmadı. Bu gün sanat diye bir şey bırakmadılar. Sanat yerini ZENAATe bıraktı.

Zenaatle Sanat arasındaki farkı bilenler bilir. Bilmeyenler için kısaca söyleyeyim;
elektrikçilik zenaattir, grafikerlik sanattır. Duvarcılık zenattir, grafikerlik zenattir.

Ama bu gün grafikerlik zenaat haline getirilmiştir. SIKINTI BURADADIR.

Ayrıca bir diğer önemli nokta; eskiden ekip çalışması vardı, iş bölümü vardı. Şimdi bir kişiden 2-3 kişinin hatta 4 kişinin İŞİ İSTENİYOR ( hem art direktör, hem grafiker, hem dizgici, hem operatör, hem montajcı vs)ama 1 kişinin MAAŞI VERİLİYOR BU BİİİR !

İkincisi , bir kişinin 5 veya 6 hatta 7-8 program bilmesi isteniyor. Grafikerin hem grafiker hem webci olması bekleniyor...

İcabında müşterilerle muhatap olması yani müşteri temsilcisi olması, garson olup çay getirmesi, ofis boy olup sağa sola ayak işlerine gitmesi, sekreter olup telefonlara bakması bile isteniyor.

Alaylı ve mektepli olarak dikkati çekecek ve rahatsız edecek boyutlarda grafikerlerin birbirini aşağıladığı, hor gördüğü yoktur.

Esas hor görülen GRAFİKERLİK MESLEĞİDİR. Hor görenler grafikerlerin dışındakilerdir. Nifak tohumları ve ayrılık rüzgarları ekmişlerdir. BÖL ve YÖNET taktiği UYGULANMAKTADIR, grafikçiler BİRBİRİNE DÜŞÜRÜLMEKTEDİR.

BU nedenle EKİP ÇALIŞMASI ve DAYANIŞMA YOK EDİLMİŞ, tek makine - tek insan tarzı herkes kendinden sorumlu, yönetici yok, yönetici patrondur sistemine geçilmiştir. Adeta grafiker ofset ustası pozisyonuna itilmiştir. Ofset ustası grafikerden daha imtiyazlı konuma getirilmiştir.

HOR GÖRÜLEN, sanat iken zenaat konumuna itilen GRAFİKERLİKTİR.
HOR GÖRÜLEN GRAFİK SANATIDIR...
HOR GÖRÜLEN GRAFİK TASARIMDIR.
HOR GÖRÜLEN TASARIMDIR.

Bu gün bilgisayar kullanan bir kişi TASARIM ve SANAT bilmediği halde, SANAT değil ZENAAT yaptığı halde, ZENAATÇİ değil SANATÇI sayılmaktadır.

Böyle olunca, gerçekte HOR GÖRÜLEN bu kişi olmamakta, TASARIMI VE SANATI BİLEN KİŞİLER HOR GÖRÜLMÜŞ OLMAKTADIR.

Bu nedenle GRAFİK SANATI UCUZLAMIŞTIR, HERKESİN YAPABİLECEĞİ UCUZ ve KOLAY BİR MESLEK haline gelmiştir.

Bu nedenle müşteri, bilgisayar kullanısına şurasını böyle yap, filan rengi şöyle yap diyebilme cüretini ve terbiyesizliğini göstermektedir.

KISACASI, bilgisayar icad olununca mertlik bozulmuştur. Grafikerlikte USTA KİMDİR, ÇIRAK KİMDİR belli olmayacak hale gelmiştir.

Bilgisayarı iyi kullanan BİLGİSAYAR USTASI, TASARIM USTASI SAYILMIŞTIR.

Hiç tasarım bilmeyen kişiler bilgisayar bildikleri için USTA sayılmış, bu kişilerin yanına oturup onlara emir veren müşteriler ART DİREKTÖRÜN GÖREVİNİ yapmaya başladıkları için, ortaya SANAT adına acayip kötü işler çıkmıştır.

BU nedenle bilgisayar operatörleri kendilerine GRAFİKER denilmesine göz yumarak memnun olmuşlar ve böylelikle kim sanatçı, kim zenaatkar içiçe girmiştir.

O nedenle ART DİREKTÖR ve sanat yöneticisi sınıfı yok edilmiş ve GRAFİK SANATI ; bilgisayar kullanan ile bilgisayarı kullananı kullanan patron veya müşteri hiyerarşisine (rütbe sistemine) indirgenmiştir.

Yani grafikerin patronu veya müşteri grafikeri kullanmakta, grafiker de Mac veya PC yi kullanmaktadır.

BÖYLECE TASARIM da YOK EDİLMİŞTİR !

BU nedenle grafiker aranıyor ilanlarında Corell, Photoshop ve Freehandi iyi kullanan, hızlı, esnek çalışma zamanlarına ayak uyduran diye ilanlar verilmektedir ama İYİ TASARIM YAPABİLEN diye ilan verilmemektedir.

Çünkü hızlı çalışsın, gece gündüz çalışsın, müşterinin dediğini yapsın, patronuna çok para kazandırsın ama TASARIM BİLMESİN istenmektedir.

Bu ilanlar bile ZENAATKAR istendiğini gösterir.

SON SÖZ; bilgisayar batı toplumlarında yaratıcılık aracı olmuşken, bizim toplumda sömürü aracı olmuştur.

Ayhan kardeşim senin 1,5 milyar dediğin 30 gün emek verip almak istediğin paraya İstanbul'un en ucuz grafik hizmeti veren Topkapı matbaacılar sitesinde 36 sayfa katalog dizaynı ve işçiliği (tasarım ve uygulama) parası alıyor matbaalar. Günde 18 sayfadan 2 günde hazırlıyorlar, patronun cebine 2 günde 1,5 milyar net kar giriyor. Bunu hazırlayan bilgisayarcıya ayda 650 milyon maaş veriyor, çoğu da sigortasız.

Ben 36 sayfa katalogu 3,5 milyara tasarlarım dediğim zaman aç kalıyorum.

Burada kim kimi hor görüyor?
Kim kimin ekmeğini çalıyor?
Kim piyasayı bu hale sokuyor?
Kim ustayı çırakla, çırağı ustayla bir hale getiriyor?
Kim sanatı zenaat ediyor?

Alaylı-mektepliyi bırak, bu sorulara bak.

Ben bir grafikerin elektrikçilik yaptığını duymadım. Bir grafikerin duvarcılık yaptığını, bir grafikerin sıvacılık yaptığını duymadım.

Ama sıvacının, duvarcılık, elektrikçinin grafikerlik yaptığını binlerce kez duydum.

Grafikerlik mesleği bu hale gelirse grafikerlikten bıktım diyenlerin olması normaldir.

Bir insan bir meslekten niye bıkar?
Umduğunu bulamazsa, karşılığını alamazsa bıkar...

Ben 1991 de bu günün 8-9 milyarı maaş alırken asla bu meslekten bıktım demiyordum.

Ama şimdi 51 yaşımda iş arayıp iş bulamaz iken, benim yapacağım işi 900 milyona genç ve eğitimsiz bir grafikere yaptıracağını sanan patronları gördükçe, grafikerlikte geçen 35 yılıma mı yanayım, o genç grafikere aferin mi diyeyim, ona iş veren patrona hak mı vereyim?

Yoksa ne yapalım kriz şartları böyle mi diyeyim, yoksa keriz şartları böyle mi diyeyim?

Ayhan kardeşim, 3 aydır bir özel üniversitede grafik tasarım dersleri veriyorum. Ders verdiğim sınıf 2ci sınıf. Benden önce bir yıl freehand dersleri almışlar. İnan ki kartvizit yapmasını adamın adını soyadını Freehand'de yazmasını, adresi soldan blok yapmasını bilmiyorlardı. Bu üniversite.

Bir de liseye bak; Oğlum Meslek lisesinde Grafik bölümünde okuyor. Onun okulunda Temel sanat eğitimi adı altında yapılan derslerde kağıt üzerine 20x20 cm lik çizilen alan içinde rapido denen 1 mm nin 5te biri inceliğinde nokta atan dereceli kalemle milyonlarca noktayı kağıda vurdurarak çocuklara ders ve ödev yaptırıyorlar. Degrade ve tonlama gösteriyorlarmış, elleri alışsın diye...

Üstelik 20x20cm lik karelerden 5 tane yaptırıyorlar. Yani 1metrekarelik alanı iğne ile noktalayacaksın, noktalar seyrek olursa hoca kızıyormuş.

Buna gavur eziyeti derler. Ya da deliye pösteki saydırmak...Ben üniversitede güzel sanatlar okudum, temel sanat eğitimi diye bu işkence yapılmadı bize. Biz doku dersinde balık pullarını, veya ağaç kabuğunun dokusunu veya işkembenin pütürlerini resmederdik. En fazla 10x10 cm kare içinde 1 kez noktalama yaptık. Limon ve portakalın kabuğunun dokusunu noktalama yaptık. Yani amaca uygundu. Oğlumun okulunda cismin yüzeyine göre değil, kafadan sallama acayip şekilsiz nesneleri noktalıyorlar...Picassonun soyut tablolarını noktayla yapmak gibi, hani bakır kazan üstüne oymacılık ve kakmacılık gibi... Sanat öğretirken zenaatin batağına saplanıyorlar.

Siz eğitim diyorsunuz, eğitim bu mu?

Sen sabah akşam haftalarca, aylarca noktalama yaptır, buna da sanatın temeli de. Bilgisayarlar ise yeşil renkli imac'ler, eski model. Birinci sınıfta hiç bilgisayar eğitimi yok, hep elle noktalayıp duruyor çocuklar... Bilgisayar bilmeyen hocalar ekmek yesin , maaş alsın diye... Bilgisayar ikinci sınıfta gösterilecek. Ama yine ikinci sınıfta da noktalama var. Noktalama harcanacak zamanda desen çalışsınlar, portre çizsinler, anatomi öğrensinler. Biz fakültede okurken hayvanat bahçesine gider, bir kartalı, bir maymunu bir daldan ötekine uçarken iki saniye içinde çizmek zorunda kalır bundan not alırdık. Hem de kurşun kalem kullanmadan, sulu boya fırçası ile.. BUna DUKTUZ çalışması denirdi. Gözlerimiz fotoğraf makinası gibi görüntüyü kapacak ve bileklerimiz kağıda aktaracaktı...

İnsan resmi çizemeyen, portre çizemeyen grafiker photoshopta bir eli, bir yüzü nasıl rötuşlayabilir?

Resimli roman çizemeyen bir grafiker, bir reklam filminin senaryosunu nasıl story board olarak çizer? Oradan buradan Clip-art araklamaya benzemez bu işler!

Tipografi eğitimi almayan biri, nasıl logo yaratabilir?

İşte eğitim budur!

Ya 2 ayda grafiker yetiştirdiğini ileri süren dersaneler? 2 ayda grafiker değil elektrik teknisyeni bile yetişmez. Bırak onu, hamal bile yetişmez...

Demek ki şimdiki okulların bazılarında grafik tasarım diye ressamlık bile öğretilmiyor. Bu gün dijital baskı çağına gelmişiz üniversitelerin grafik bölümlerinin çoğunda 1500-1600 yıllarındaki en mükemmel baskı olan çinko gravür dersleri gösteriliyor... Bazı üniversitelerin grafik bölüm başkanları çinko gravür baskı ustası, oysa bu baskı tiffdruck baskının atası ama, bu hocalar tiffdruck baskıyı bilmiyor... Okullarda offset baskı ve tiffdruck baskı bölümleri veya dersleri yok.

Oysa ambalaj grafiğinin çok önemli bir bölümü CMYK sistemi dışında çalışan tiffdruck ve flexo baskı sistemleri.

Bu dersleri işleyen grafik okulları yok...

Bu mu grafik eğitimi?

2 aylık kurslarda ise sadece program gösteriliyor.

Peki tasarım nerede?

Piyasada!

Piyasadaki tasarım ise mac operatörlerinin elinde kalmış ve tasarım fukarası bir hal almıştır. Çünkü grafiker diye mac operatörlerine denilmektedir. Hal böyle olunca yapay ve saçma bir deyim türetilmiş, bu kez tasarım bilen grafikere tasarımcı grafiker denilmiştir. Oysa zaten grafiker normalde tasarım bilmesi gerekir, tasarım bilmeyen adama grafiker denmez. Hilebazlık buradadır. Zulüm burada başlamaktadır.

Ayhan bey, siz mektepliler alaylıları hor görüyor diyorsunuz ya, bak ne diyeceğim; benim öğrencilerim bana dediler ki; "hocam biz 1 yıl freehand okuduk ve geçen yaz matbaalara staja gittik, orada bir kartvizit yapamadığımızı gören mektepsiz grafikerler bizimle alay ettiler ve bizi hor gördüler"

Bu ne diyeceksiniz?

Demek ki gücü gücü yetene şeklinde oluyor hor görme hadisesi. Hor görmek iyi bir şey değildir, bir gün hor gören de hor görülebilir, kimse en büyük değildir...

Ama illa hor görme hakkı var olacaksa, burada ölçü ustalık olmalıdır, iyi usta kötü ustayı, veya usta kalfayı, kalfa çırağı hor görebilir ancak...

Demek ki yine döndük dolaştık RÜTBE meselesine. Yani USTA-ÇIRAK ilişkisine.

Alaylı bir usta mektepli bir çırağı hor görebilir, mektepli bir usta mektepli bir çırağı hor görebilir. Mesele bilenin bilmeyene olan üstünlüğüdür...

Şİmdi gelelim HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU deyişine....

Ben 35 yılımı verdim, 2 yılını vermiş bir genç benim ekmeğime engel oluyorsa, piyasa onu tercih ediyorsa burada bir ZULÜM VAR demektir.

Bilenle bilmeyen bir olmuş demektir.

Üstelik, AYAKLAR BAŞ, BAŞLAR AYAK OLMUŞ DEMEKTİR.

Burada HOR GÖRÜLEN ben oluyorum. Buna ne cevap vereceksiniz?

Öğrencilerim ne diyor biliyor musunuz? "Hocam onlar tasarım bilmiyor, ama bilgisayar biliyor, lütfen siz bize hem bilgisayar programlarını hem tasarımı öğretin"

"Okul idaresi ise bana haftada 3 saat vermiş, hem tasarım hem bilgisayar programı öğretemem bu kadar az zamanda" diyorum. Okul idaresi ise "hem Corell, hem photoshop, hem freehand öğret, tasarımı kendi yetenekleriyle öğrenirler" demeye getiriyor... Büyük yanlış!

Eee, zaten tüm mac operatörleri de tasarım için eğitim gerekmez , yetenek gerekir, tasarım öğrenilmez diyorlar...

Ben bu görüşe katılmıyorum, elbette başlangıç için yetenek gerekir ama yetenek de eğitim ile disiplin altına alınır ve geliştirilir.

Öyle olmasaydı yetenekli futbolcular hiç antrenör denetiminde eğitim yapmazdı.
Hemen kenar mahalle takımından birinci lige geçerdi. Öyle olmasaydı, ustanın yanında pişmek, ustanın eğitiminden geçerek kalfa olmak diye bir şey olmazdı... Yetenekli bir çırak pat diye dükkan açardı.

İster bir mektepte, ister bir ustanın yanında, ister akademik olsun, ister usta çırak ilişkisi ile olsun bir HOCADAN, BİR REHBERDEN, BİR USTADAN EĞİTİM almak şarttır.

Yetenekli bir genç bu eğitimden geçerse harika olur. Yeteneksiz biriyse odun girer odun çıkar. Onun için ustalar, bazı çırakların babasına oğlundan bir halt olmaz, bu mesleğe yeteneği ve isteği yok, al bunu başka zenaate ver derler.

KIsaca yeteği çok abartıp, eğitimi küçümseyenlere kızıyorum ve bunu kendi eğitimsizliklerini haklı çıkarmak için yaptıklarını ve eğitimlilere kin besledikleri için böyle yaptıklarını sanıyorum.

Eğitimsizleri küçük gören eğitimliler de dönüp kendilerine bakmalılar. Hor gördükleri eğitimsiz grafikerlere ihtiyaç duyuyorlarsa onları hor görmeye hakları yok demektir.

Bütün mesele SAĞLIKLI BİR İŞBÖLÜMÜNÜ KURABİLMEKTE, görev dağılımını AKILLICA yapıp ÇALIŞMA VERİMİNİ ve KALİTESİNİ ARTTIRABİLMEKTE, kimin USTA, KİMİN KALFA OLDUĞUNUN KURALLARINI TESPİT EDEBİLMEKTİR.

OKullardaki eğitim eksikliğini gidermek, dersane ve kurslardaki eksiklikleri tespit edip, her ikisindeki olumsuzlukları her ikisindeki olumlu özellikler ile yok etmesini bilmek gerekir. Yani birinin olumsuzluğunu diğerinin olumluluğu ile kapatmak lazımdır.

Yani okullarda daha fazla bilgisayarlı pratik eğitime, dersanelerde ve kurslarda da tasarım ve sanat eğitimine biraz daha ilgi göstermek gerekmektedir.

Böylelikle ALAYLI-MEKTEPLİ SÜRTÜŞMESİ DE EN AZA İNDİRİLEBİLİR.

Bunu yapacak makam ve mevki elbette DEVLETtir.
Bunda ön ayak olacak kuruluşlar Grafikerler Meslek Kuruluşudur...

Ama her ikisi de çözüm üretmemekte, var olan şartlardan şikayet etmemektedir.

O HALDE GRAFİKERLİKTE SAĞLIKLI bir USTA-ÇIRAK ilişkisi için, sağlıklı bir ALAYLI-MEKTEPLİ ilişkisi için grafikerlik mesleğinin ilkeleri ve sınırları bir daha belirlenmelidir.

Bunu alaylı-mektepli tüm grafikerler yapmalı, bir çatı altında toplanmalıdır.
Grafikerler kendi sorunları için boşver dememelidir. Bir birlerini yememelidir. Birbirlerini kırmamalı, birbirleriyle uğraşmamalıdır.

Asıl uğraşması gerekenlerle uğraşmalıdır.

Bu nedenle tüm grafikerler birlik olmalıdır' BİRLİK OLAN YERDE DİRLİK OLUR. BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR. TEK TEK ÇUBUKLAR KOLAY KIRILIR, ÇUBUKLAR BİR ARAYA GELİRSE KOLAY KIRILMAZ.

GRAFİKERLER MESLEK BİRLİĞİ KURULMALIDIR.
BU gibi bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaların kesin ve tek çözümü budur!

(EK not; Rekabet iyidir, eşitler arasındaki rekabet en iyinin ortaya çıkması için hayırlıdır. Ve rekabet insan ilişkilerini bu yönde OLUMLU OLARAK ETKİLER. Uygarlığı ve insanlığı geliştirir. Buna karşı çıkmak anlamsızdır. En kötüsü haksız rekabettir, zararlı olan budur, ZULÜM budur. Bu yazımın ana teması da ayaklar baş başlar ayak olması, bilenle bilmeyenin bir sayılması olduğuna göre, demek ki konu bir yönüyle de haksız rekabettir, ve bu da insan ilişkilerini olumsuz etkiler, toplumu çürütür! Aksini düşünmek cehalettir.Zaten grafik sanatı da bu yüzden çürümektedir, ayağa düşmüş ve ucuzlamıştır. Buna son vermek ve HAKLI REKABET için Grafikerlerin BİRLİK olması şarttır.)
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Merhaba Arkadaşlar,
Genellikle forum sitelerini düzeysiz bulduğumdan, bütün paylaşımlar sadece "emeğine sağlık" gibi beylik cümlelerle geçiştirildiğinden bir çok foruma üye dahi olmadım. Fakat görüyorum ki burada enine boyuna tartışılabiliyor. Gerçek anlamda bilgi görgü alışverişinde bulunulabiliyor. Bu tür bir duyarlılık karşısında sessiz kalmak haksızlık olur sanırım.

Bendeniz de endüstri meslek lisesi elektrik bölümü mezunuyum. Faruk Bey'in özellikle üzerine basa basa belirttiği ayrıma bakarak, mektepli değilim. Doğruyu söylemek gerekirse, tam anlamıyla alaylı da sayamıyorum kendimi. Çünkü mesleğimi öğrenirken; çıraklığını, kalfalığını yaptığım bir ustam olmadığı gibi, kimseden de artık sen ustasın icazetini almış değilim. Lakin hasbelkader başlamadım grafik tasarımcılık mesleğine. Gayet bilinçli bir seçim yapmıştım. Şuan yirmi yıla yakın süredir grafik tasarım mesleğinin içindeyim. Bu zaman zarfında yaşadığım kentin imkanları nedeniyle gerçek bir ustayla karşılaşmadım. Mektep mezunu grafiker görmüşlüğüm de iki, üç kişidir. Tabii meslek yüksek okullarının iki yıllık grafik tasarım, bilgisayar destekli tasarım gibi bölümlerinden mezun olanları dahil etmiyorum.

Faruk Bey'in, çalıştığımız sektörle ilgili bütün tespitlerine, şikayetlerine katılmamam mümkün değil. Lakin, deve gibi neresini tutarsanız tutun eğrilikten başka bir şeye rastgelemediğimiz bu sektörün sorunlarına dair sorumluluk hiç kimseye tek başına yüklenemez bana sorulacak olsa. Ne alaylı, ne mektepli, ne patronlar, ne de müşteriler. Herkesin kendi payına düşen bir sorumluluk var.

Bir de -belki bu açıdan da bakabilir miyiz diye bir soru işareti olması açısından- sanki kavramlarda karışıklık var gibime geliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, şayet grafik tasarımcılık bir sanatsa bunun ille de bir okuldan öğrenilmesi gibi bir zorunluluğa sahip olmaması gerektiğini düşünüyorum. Şayet böyle bir zorunluluk dayatılacak olursa örneğin bütün şairlerin edebiyat fakültesi bitirmesi gerekir gibi bir yargı gerekecektir. Bestecinin konservatuvar, ressamın akademi bitirmesi veya... Sanat böyle bir şey değil benim kanımca. Böyle bir bakış açısıyla mesela Can Yücel'in (ve edebiyat fakültesi okumamış daha nicelerin) şairliğini aynı şekilde tartışmaya açmak gerekir. Daha başta böyle bir tartışmanın yanlış olacağı ortada bana kalırsa.

Öte yandan, sektörel anlamda sanatın tekniklerini ve dilini kullanarak hizmet veren zenaatkarın, gerek mektep yoluyla gerekse sıkı bir usta çırak ilişkisiyle donanmış olması elzem değil adeta mecburidir. Ama sanat ve zenaat arasındaki muğlaklıktan yararlanmanın yolu bir çok bakımdan açık. Sanatçı olmayana sanatçıymış gibi davranma imkanı, patrona ucuz işçi vs. daha bir çok yararcı yaklaşıma zemin hazırlanmış oluyor. Sonuçta kimsenin memnun olmadığı, boğuşulan sorunlarla başedilemeyen bir sektörün içinde herkes kendi mücadelesini vermek zorunda kalıyor.

Uzun yıllardır maddi ve manevi çilesini çektiğim bu mesleğin geleceğine dair umut beslemekten çoktandır vazgeçtim. Bu benim kendimce bulduğum bir çözümdü. Bir tek umut ışığım var. Birgün alaylı ya da mektepli genç meslektaşlarımın gerçek bir sanatçı duyarlıkla bu mesleğe sarıldıkları günü göreceğimi umut ediyorum.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
1)Genellikle forum sitelerini düzeysiz bulduğumdan, bütün paylaşımlar sadece "emeğine sağlık" gibi beylik cümlelerle geçiştirildiğinden bir çok foruma üye dahi olmadım. Fakat görüyorum ki burada enine boyuna tartışılabiliyor. Gerçek anlamda bilgi görgü alışverişinde bulunulabiliyor. Bu tür bir duyarlılık karşısında sessiz kalmak haksızlık olur sanırım.

2)Bu zaman zarfında yaşadığım kentin imkanları nedeniyle gerçek bir ustayla karşılaşmadım.

3)Lakin, deve gibi neresini tutarsanız tutun eğrilikten başka bir şeye rastgelemediğimiz bu sektörün sorunlarına dair sorumluluk hiç kimseye tek başına yüklenemez bana sorulacak olsa. Ne alaylı, ne mektepli, ne patronlar, ne de müşteriler. Herkesin kendi payına düşen bir sorumluluk var.

4)Doğrusunu söylemek gerekirse, şayet grafik tasarımcılık bir sanatsa bunun ille de bir okuldan öğrenilmesi gibi bir zorunluluğa sahip olmaması gerektiğini düşünüyorum. Şayet böyle bir zorunluluk dayatılacak olursa örneğin bütün şairlerin edebiyat fakültesi bitirmesi gerekir gibi bir yargı gerekecektir. Bestecinin konservatuvar, ressamın akademi bitirmesi veya... Sanat böyle bir şey değil benim kanımca. Böyle bir bakış açısıyla mesela Can Yücel'in (ve edebiyat fakültesi okumamış daha nicelerin) şairliğini aynı şekilde tartışmaya açmak gerekir. Daha başta böyle bir tartışmanın yanlış olacağı ortada bana kalırsa.

5)sektörel anlamda sanatın tekniklerini ve dilini kullanarak hizmet veren zenaatkarın, gerek mektep yoluyla gerekse sıkı bir usta çırak ilişkisiyle donanmış olması elzem değil adeta mecburidir.

6) Ama sanat ve zenaat arasındaki muğlaklıktan yararlanmanın yolu bir çok bakımdan açık. Sanatçı olmayana sanatçıymış gibi davranma imkanı, patrona ucuz işçi vs. daha bir çok yararcı yaklaşıma zemin hazırlanmış oluyor.

7)Sonuçta kimsenin memnun olmadığı, boğuşulan sorunlarla başedilemeyen bir sektörün içinde herkes kendi mücadelesini vermek zorunda kalıyor.

8)Bir tek umut ışığım var. Birgün alaylı ya da mektepli genç meslektaşlarımın gerçek bir sanatçı duyarlıkla bu mesleğe sarıldıkları günü göreceğimi umut ediyorum.

Sayın Kamuran Sadak,

Öncelikle hakkımdaki ve bu forum hakkındaki olumlu düşüncelerinize teşekkür ederim.

1)BU sitenin yöneticisi Ömer Yıldız bey bu gibi sorunların gündeme getirilmesinden memnun oluyor ve grafikerlik sorunlarını çözecek girişimleri destekliyor.

Ben de forum sitelerinde "güzel olmuş, eline sağlık" gibi sıradan yorumlardan çok rahatsızım ve hatta öyle siteler var ki, övgü yerine yergi yazarsan "berbat olmuş, çok kötü olmuş" diye yazarsan yönetim seni siteden kovuyor.

Bu sitelerin bazıları CEHALETİ SAVUNANLARIN adeta kalesi durumunda. Grafik tasarımı katleden mi ararsın, Türkçeyi katleden mi arasın hepsi orada.

Hani M.Akif Ersoy'un Çanakkale için toprağı sıksan şüheda (şehitler) fışkırıyor dediği gibi dokunsan cehalet fışkırıyor o sitelerden.

Geçen günü o sitelerden birindeki bir üye bir logo yapmış, siteye koymuş, nasıl olmuş diye herkese sormuş, yaklaşık on kişi eline sağlık güzel olmuş demiş ama, amblemde çembere oturmuş olan daire üzerinde dönen yazı ters yazılmış, daha bunun ters olduğunu anlayamayan adamlar güzel olmuş demek için birbirleriyle yarışır haldeydiler. Amblemi yapan kişi gece benimle chat yaptı ve ters yazıyı düzelttik.Kalenin burçlarını becerememiş onu düzelttik. Gülen adam piktogramı yapmış, onda hatalar vardı onu düzelttik.

Şimdi ben ona "daha daire çemberine yazı nasıl yazılır bunu bilmiyorsun , eksiksiz logo yapamıyorsun, bir de kalkmışsın grafikerim diyorsun" diye bir eleştiri yapsaydım oğlumu siteden attıkları gibi beni atarlardı.

Ülkemizde grafiker sitelerinin genelinde maalesef durum bu. Ve bahsettiğiniz gibi grafik piyasasının hali bu. Kendine grafikerim diyenler 4 satır yazı yazıyorlar 4 satırda 4 tane imla yanlışı var...

Yani tepeden tırnağa bir CEHALET akıyor, YARANIN içinden CERAHAT gibi fışkırıyor.

Bu yara ne yarasıdır?
A) Batı Emperyalizminin yarattığı lüks ve pahalı kültüre ulaşılamamış olmanın doğurduğu yaradır.
B) Batı emperyalizminin özellikle yok etmediği, büyütüp beslediği feodal veya gecekondu kültürünün oluşturduğu yoz, geri ve ucuzcu kültür anlayışının doğurduğu yaradır.

Yani elitizm ile popülizm arasında gidip gelen, eski deyimle ifrat ile tefrit arasında sıkışmış kalmışlığımızın yarasıdır.

Tıpkı aşağı tükür sakal, yukarı tükür bıyık gibi...

Tıpkı iki ucu pis değnek gibi...

Tıpkı Musaya da, İsaya da yaranamamak gibi...

Tıpkı iki cami arasında beynamaz (namazsız) kalmak gibi...

Bu yaranın TEK BİR ADI VARDIR, O DA KÜLTÜRSÜZLÜK'tür.

Çünkü GRAFİKERLİK bir sanat veya zenaat olmanın ötesinde bir KÜLTÜR MESLEĞİDİR.


2)Ben Kayseri'de 2 yıla yakın yaşadım, 1998-2000 yılları arasında. M Grup matbaası ilk kurulduğunda orada Art Direktör olarak çalıştım. Anadolu esnafının kurnazlığını ve özellikle Kayseri esnafının cinliğini orada gördüm. "N'örüyon gadasını aldığım", sözlerini orada öğrendim. Orada çok değerli alaylı grafiker ustası Tevfik Eraslan'ı tanıdım.

Benim bildiğim; Kayseri'de grafik ustalarının başında Tevfik Eraslan gelir. M Grup'ta benim yanımda 1 yıldan fazla çalışmış olan Azerbeycanlı Emin Memedov ve Mustafa İbakorkmaz arkadaşlar bu gün Kayseri'de kendi firmalarını kurmuş başarılı grafikerlerdir. Emin Memedov Rusya'da veya Azerbaycan'da akademi bitirmiştir, ağabeyi ve babası Erciyes üniversitesinde resim ve grafik öğretim görevlisidir. Mustafa İbakorkmaz alaylıdır fakat logo ve amblemde olmasa bile, özellikle katalog ve broşürde (çok sayfalı süreli-süresiz yayınlarda) benim diyen art direktörlere taş çıkartacak tasarımlara imza atmıştır.

3) Grafik sektörünün "nerem doğru ki " tarzında özetlediğiniz her tarafı eğri büğrü yapısının nedeninin CEHALET olduğunu yukarıda 1 nolu maddede anlattım.

CEHALETE karşı en iyi savaş AYDINLATMADIR. Bunu da Grafikerlerin yapması gerekmektedir. Bunun için BİRLİK olmaları gerekmektedir.

Dediğiniz; herkesin payına düşen sorumluluk için, herkes bu BİRLİK çatısı altında sorumlulukları paylaşmalı ve herkes kendi gücü yettiği kadar aydınlatmalıdır.

Yüzlerce mum aydınlatırsa bir projektor kadar güçlü ışık çıkar.

Bu mektubum çok uzadı. Can sıkmamak için mektubunuzun öteki maddelerine gelecek mektubumda cevap vereceğim.

Mektubunuzda katılmadığım yerler var, onları belirteceğim. Özellikle şairliğin okulu olmaz görüşünüz. Oysa grafikerlik trade-art tır, yani ticari sanattır. Şairler de reklamcılık yaparak mesela reklam sloganı ve şarkı sözü yazarak para kazanmaktadır. Konu derindir ve kapsamlıdır.

Sektörde kimse memnun değildir diyorsunuz katılmıyorum. Bu bozuk sitemi kullanan ve düzeltmeyenler vardır, kasıtlı olarak bozanlar vardır. Bunlar gayet memnundur.

Sizi bu konularda aydınlatmam lazım.

Ama genel hatlarıyla katıldığım ve onayladığım bir mektup, sadece bazı yerlerinde doğrular ve yanlışlar birbirine karışmış, onları ayıklamamız gerekecek.
Saygılar.
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Faruk Bey,
İletinizi dikkatle okudum. Elbette yazdıklarımda katıldığınız noktalar kadar katılmadığınız noktalar da olacaktır. İnsanlar düşünceleriyle karşılaştıklarında bu kaçınılmaz ve aynı zamanda verimli sonuçlara ancak böyle ulaşılabilir diye düşünüyorum.

Daha ilk cevapta itiraz hakkınızı kullanmayışınızı nezaketiniz olarak değerlendirdim. Bu yaklaşıma saygı duymadan edemem. Bu yüzden mesleki tecrübelerinizden ve düşüncelerinizden yararlanmaktan sevineceğimi bilmenizi isterim. Belki benim de itirazlarım ve sorularım olacaktır. Bunların ancak öğrenmek ve şu ana kadarki düşüncelerim sabit fikirse onlardan kurtulabilmek için değerlendireceğimi bilmenizi isterim. Sevgi ve saygıyla...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@kamuran sadak

Kamuran bey,
Aslında Ayhan beye yazmış olduğum sizden önceki uzun mektubu dikkatlice okursanız, size yazacağım cevapların orada mevcut olduğunu göreceksiniz.

Ama yine de sizin şahsınıza özel olarak yazacağıma söz verdim ve yazıyorum:

3)-Bu maddede yer alan ifadenizde grafik sektöründeki devenin boynunun eğriliğinden alaylı, mektepli vs. herkes sorumlu diyorsunuz. Ben de diyorum ki; GAZZE'deki saldırılardan İsrail sorumlu gibi gözüküyor, ama arkasında İngiltere, ABD ve siyonizm var değil mi? Şimdi herkes sorumlu dersek; vaktiyle ve çok seneler önce "o bölgede İsrail'in kurulmasına göz yuman 1950'lerdeki Türk hükümeti de sorumlu" demek zorundayız. Çok daha eskilere gidersek "birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerle birlik olup Osmanlı devletini arkadan vuran ve kendi bağımsızlıklarını isteyen Arapların yanlış politilaları da sorumlu" diyebiliriz... Böyle bakarsak işin içinden çıkamayız. Bu yaklaşım bizi "oh olsun bu araplara, siz Osmanlıyı arkadan vurdunuz ve bağımsızlık istediniz, alın size bağımsuzlık, artık sizi koruyacak Osmanlı yok" yaklaşımına da götürür. Veya; "Israile Hamas füze atmasaydı, İsrail bu katliamı yapmazdı. Elbette bu Yahudiler de orada yaşayacaklar, onların vatanları olmasın mı?" yaklaşımını da haklı görebiliriz. Veya "zalimler akıttıkları kanda boğulurlar. Akan gözyaşında boğulacaksınız, elbet bir gün Arapların öcü alınacak. Mazlumun ahı elbet bir gün çıkar" şeklinde de konuşanlar olacaktır. Şimdi bunların hangisi doğru? BUNLAR KAFA BULANDIRIR!

Tıpkı Nasrettin hocanın şikayetçiye de zanlıya da sen de haklısın demesi üzerine, izleyenlerden birinin yahu hoca ikisi de haklı olmaz biri haklı olur, şeklindeki itirazı üzerine sen de haklısın demesi gibi....Sizin yaklaşımınızla, herkes sorumludur dersek; hem herkes haklıdır, hem de herkes suçludur gibi bir şey demiş oluruz ki, bu bizim teşhiste ve tespitte eksik bilgiyle davranıp tereddütte kalıp sağlıklı sonuca gidemeyişimizi gösterir.

Bakın Kamuran bey, bir-iki satır yazınız benim 1 sayfa cevap vermeme neden oluyor. Niçin? Çünkü herkes sorumludur deyip muğlak ve net olmayan bir ifade kullandığınız için.

Ben burada herkes sorumlu değildir fikrini savunmak için uğraşıyorum. Oysa şunu sorabilirim; niçin herkes sorumludur? Buna katılmıyorum ve açıklayın bakalım niçin herkes sorumludur? Mesela ben bir mektepli ve aslında alaylı bir grafiker olarak bu durumdan niçin sorumlu oluyor muşum? Yani Faruk Çağla bu olaydan niçin sorumlu? Ayda 700 milyon maaş alan kendini grafiker sanan gariban macintosh amelesi bu olaydan niçin sorumlu?

Bu mantık ortadoğuya uygulanırsa; ortadoğuda bir türlü bitmek bilmeyen savaşta herkes sorumludur dersek SADECE KAFA BULANDIRMIŞ OLURUZ ve GERÇEK SUÇLUYU bilerek (kasten ve hıyanet olsun diye) veya bilmeyerek (Cehalet veya gaflet--boş bulunmak, farkında olmamak, salaklık-- nedeniyle) SAKLAMIŞ oluruz.

Kamuran bey bakınız daha 3ünci maddedeyiz, geride bir sürü cevaplanmadık madde kaldı. Evet soruyorum grafikerlikteki her tarafı deve gibi eğri büğrü ve kambur olan sorunlar yumağından niçin herkes sorumludur?

Bunu açıklayın, verimli fikir tartışmalarımıza devam edelim.

Saygılarımla.
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
Merhaba Faruk Bey,
İletinizi okudum. Evet üçüncü maddeden devam edelim. Fakat yoğun bir tempoda çalıştığım için çok detaylı yazamayacağım. Bunun için baştan özür diliyorum.

Ayhan Beye ve diğer arkadaşlara yazdıklarınızı okuyorum. Azami dikkati göstererek ve söylenilenlerin üzerine elbette düşünerek.

Benim genel kanaatim odur ki, meslektaşlarımız da hayatın diyalektik yasaları gereğince sebep sonuç ilişkilerinden bağımsız olamıyorlar. Bir çok problemle boğuşarak herşeyden önce bir ekmek kavgası, geçim derdi mücadelesi içindeyiz. Bunun bir adım ötesinde kendine ve mesleğine karşı sorumluluk duyan bir hassasiyete sahip olmuşsak, mevcut problemlerimizin üzerine kendi ellerimizle tuz biber ekmiş oluyoruz.

Ben kendi adıma size sözünü ettiğim sorumluluğu hissediyorum. Bu nedenle muhtelif çabalara giriştiğimi de itiraf etmeliyim. Bir meslek birliğine katılmak, kendi bilinç seviyemi yükseltmek, meslektaşlarımla ortak problemlerimizi tartışıp çözüme kavuşturma girişimleri vs. Alaylı arkadaşlar 'olsa da yaptım olmasa da yaptım' anlayışıyla dünyadan habersiz meslek icra ettikleri için sorumlular. Mektepli arkadaşlarımız benim diplomam var deyip, etiket yeterliliğine sığındıkları için sorumlular. Sonuç itibariyle siz ve sizin kuşağınız da sorumlu. Neden dolayı sorumlusunuz. Onu da söyleyeyim.

Bendeniz hasbel kader ciddi sayılabilecek bir kitap okuruyum. Gelin görün ki, Ülkemizde grafik tasarım üzerine yazılan kitapları takip etmeye kalkıştığımda derin bir hayal kırıklığı yaşadım. Mesleğine yıllarını veren grafik üstadları, o çok önemli mekteplerde hocalık yapan profesörler vs. bu meslek üzerine neredeyse hiç kalem oynatmamışlar. Teknik, teorik meseleler neredeyse hiç tartışılmamış. Bakın ben internette GÖRSEL ŞİİR (Grafiker arkadaşlarımı yakından ilgilendirdiğini düşündüğüm için bunu örnek veriyorum) denilen bir şiir üzerine tartışmaları takip ettim. İsterseniz bir bakın. Adamlar neler neler tartışmışlar. Bizim meslektaşlarımız daha grafik tasarımın tanımı üzerinde fikir birliği sağlayamıyorlar. Grafik sanat mıdır, zenaat midir, trade-art dediğiniz şey nedir. Sanatta profesyonellik sözkonusu olduğunda sanattan ödün verilmiş olunur mu, estetik metalaşabilen birşey midir, estetik metalaştığı taktirde sanatçının etiği nerede kalır, vs. vs. daha sorayım mı? Aslında daha hiç sorulmamış ve dolayısıyla cevabı verilmemiş o kadar sorunun bulunduğu bir alanda sizden öncekilerin, sizin, bizim ve bizden sonrakilerin çok büyük sorumlulukları var. "Bu yaranın TEK BİR ADI VARDIR, O DA KÜLTÜRSÜZLÜK'tür." diyorsunuz. Evet sonuna kadar haklısınız. Ama eksikliği dile getirilen bu kültüre nerede rastlayacağız. Mektep demeyin sakın. Mektep bitiren bir çok arkadaşın da KÜLTÜRü mektepte hocasının ders notlarıyla sınırlı kalıyor. Çünkü kaynak yok. Kesinlikle kaynak yok.

Türkiye'de bir zamanlar herkesin bi tarafıyla güldüğü Yeşilçam filmlerinin bugün geldiği noktaya bakın. Bizdeki sıkıntılar orada yokmuydu. Sinema Trade-art değil mi? Orada da mektepli alaylı tartışmaları yaşanmıyor mu? Sponsorlar ve sinema işletmecileri, ajanslardan iş talep edenlerle aynı insanlar değil mi? Ama herşeye rağmen sinemada çok ciddi atılımlar yaşanıyor. Çünkü sinemacılar kendi sorunlarını bir çok DERGİde tartışıyorlar. Sinema kültürünü sinemacıların kazanmasına hizmet eden binlerce Türkçe kaynağa ulaşmak mümkün. Senaryonun nasıl yazılacağından tutun da yönetmenliğin ne menem bir şey olduğuna kadar. Dünya sinemasından bir çok ünlü ismin kitapları dilimize çevrilmiş durumda.

Grafik tasarım sanatçılarının tecrübelerini ve deneyimlerini paylaştıkları, akımlar arası görüş ayrılıklarının tartışıldığı zeminleri, tasarımın geçmişini, bugününü ve geleceğini kurcalayan metinler olmadan sözünü ettiğiniz kültür nasıl oluşacak?

Bu forumda nispeten böyle bir hassasiyeti gördüğüm için katıldığımı ve size yazdığımı söylersem eminim beni çok iyi anlayacaksınız. Görüşmek dileğiyle
Kamuran Sadak
 
Kayıt
23 Aralık 2008
Mesaj
8
Tepki
0
HAMİŞ:
Bugün forumda gezinirken bir kitap tavsiyesi listesine rastladım. Umarım o listeyi görmüşünüzdür. Neredeyse tamamı program kullanımıyla ilgili kitaplardan oluşuyordu. Birkaç istisnayı saymıyorum. Şayet isterseniz, Mektepli/Alaylı hepimizin okuması elzem kitapların bir listesini oluşturalım. Bütün müktesebatımız da ortaya serilmiş olur. Ne dersiniz? Bu tür bir liste için diğer arkadaşların tavsiyelerine de bir bakalım. Hem seviyemiz, hem eksikliklerimiz, okumamız gerekenler, gözümüzden kaçanlar da bir kenara not edilmiş olur...
 
Yukarı Alt