Arayan polis, araçta tek sağlam kalan cihazdan, son aranan numarayı arayarak İsmail’e ulaşmıştı ve verdiği haber dünyada duymak isteyeceği en son haberdi İsmail’in, Mustafa bir kamyona arkadan vurmuş ve araçla birlikte yok olmuştu. İsmail inanamıyordu, öylece kalakaldı, Abdullah ne oldu diye sorduğunda, Mustafa, ölmüş diyebildi. Ne olmuş, nasıl olmuş sorularına yanıt vermeden koşarak çıktı yemek salonundan, ardından da Abdullah koşturdu. Arabaya bindiklerinde, ortak ne olmuş söylesene, Mustafa bir kamyonla kaza yapmış, sanırım ölmüş dedi İsmail. Olay yerine vardıklarında durum içler acısıydı, Mustafa’nın kullandığı araç kamyonun arkasına yapışmış ve bir bütün haline gelmişti. Biz ona sürpriz hazırlarken o bize sürpriz yaptı, görüyor musun kardeş dedi İsmail.
Aradan üç gün geçmişti, Zehra kahvaltı yaparken, aşağıya indi İsmail, sarıldı Zehra, çok üzüldüm, gerçekten çok üzüldüm, başın sağ olsun dedi. Bu yaşanan olaylardan sonraki ilk görüşmeleriydi İsmail ve Zehra’nın, İsmail hiçbir şey olmamışçasına, kızarmış ekmeklerden birisini aldı ve üzerine biraz yağ sürerek bir parça ısırdı, dostlar sağ olsun dedi.
Zehra böyle durumlarda çok konuşmaması gerektiğini biliyordu, bugün Amerika’ya gitmem gerekiyor, bir hafta yokum, istersen sende gel, hem kafamız dağılsın biraz, çok ağır şeyler yaşadık dedi. İsmail, sen git, benim yapılacak işlerim var diyerek ayağa kalktı, Zehra’nın anlına minik bir öpücük kondurdu ve dikkat et kendine diyerek, bahçeye çıktı. Sigarasından derin bir nefes aldı, beklide hayatta tüm sevdiklerimi kaybetmek kaderim diye düşündü.
Buse takıldı gözüne, ne kadar da keyifliydi salıncakta sallanırken, çocukluğu aklına geldi, odanın bir kenarında pusardı akşama kadar, salıncaklar, oyuncaklar, hiç olmamıştı hayatında. Buse evde çalışan hizmetlilerden birisinin altı yaşındaki çocuğuydu ve İsmail ilk gördüğü gün himayesine almış, kendi çocuğu gibi ilgileniyordu. Zaten Buse de İsmail’e sıkı sıkıya bağlıydı, sanki canından bir parça gibiydi. İsmail’i görünce, atladı salıncaktan aşağı, koşarak geldi, sarıldı İsmail, kucaklaştılar, bir sürü soru yağmuruna tuttu İsmail’i, her sorduğuna cevap vermeye çalıştı ama bir soru yüreğine hançer gibi saplandı.
Mustafa amcam nerede sorusu, İsmail’i derinden yaralamıştı. Yurtdışına gittiğini, uzunca bir süre gelemeyeceği yalanını söyledi İsmail, Mustafa ve Buse sürekli alışverişe ve gezmeye giderlerdi, ben şimdi gezmeye gidemeyecek miyim, diyen Buse’ye, ben varım, üstelik Abdullah amcan var dedi İsmail. Buse, Abdullah’ı sordu, İsmail anlattı arkadaşını, onu çok seveceğinden bahsetti.
Dışarı çıktığında vakit öğleyi gösteriyordu, aklına Abdullah geldi, sabah erkenden kaldığı otelden alacağını söylemişti, kızmıştır şimdi diye söylendi kendi kendine, sonra da yol üzerindeki telefon bayisine uğrayarak, bir telefon ve hat aldı, otelin önüne geldiğinde, güneşin altında beklemekte olan Abdullah’ı gördü, kornaya bastı, Abdullah hızlı adımlarla geldi aracın yanına.
Bana bak ortak, bir daha bu kadar beklemem haberin olsun dedi, biliyorum, ama bir sor bakalım neden geciktim diye gülümsedi İsmail. Cep telefonunu uzattı Abdullah’a, ortak kullanmak istemiyorum, biliyorsun, al haydi, geciktiğim ve unuttuğum zamanlarda ararsın dedi İsmail.
Holdinge geldiklerinde İsmail sekretere, kahve göndermesini söyledi. Abdullah ve İsmail saatlerce konuştular, konuştukları şeyler, gerçektende çok büyük işlerdi, öncelikle kendilerine yeni bir iş yeri ayarlamaları gerektiğiydi, çünkü burada, bahsi geçen işleri yürütmek hem riskli, hem de olmayacak bir şeydi. Ofis telefonu çaldı, İsmail telefona baktığında rengi değişti, Abdullah yine kötü bir şey olduğunu anladı, İsmail tamam gönderin, görüşelim dedi…
Devam edecek…