@İsmail Ev
İsmail Bey,
Benim kadar uzun yazmıyorsunuz. Kısa ve öz, yalın ve net yazıyorsunuz. Bir yazıyor, pir yazıyorsunuz.
Aklına sağlık, kalemine kuvvet kardeş.
"program biliyorum o halde tasarımcıyım" konusuna verdiğin cevabı da çok beğendim, şimdiki cevabını da.
Allah senin gibi kafası da, yüreği de aydınlık kardeşlerimizden bizi mahrum etmesin, sayılarınızı arttırsın. Çünkü grafik sanatçısının da, grafik esnafının da, grafik işçisinin de aydınlanmış kardeşlerimiz tarafından aydınlatılmaya ihtiyacı var. Çünkü taş çok derinde ve bulanık sularda, hatta balçık içinde... Bunu gösterecek, alıp çıkarmaya yardım edecek nefesi kuvvetli, mangal yürekli kişilere ihtiyaç var.
İsmail kardeş,
Yazdığın 4 maddeye sonuna kadar katılıyorum ve hele ak koyun, kara koyun belli olmalı sözün zaten işi özetliyor.
Sisten dumandan değil koyunların rengi, koyunların arasındaki kurtlar bile belli olmuyor. Bu belirsizlikte bir çok koyun telef oluyor. Telef edenler ellerini oğuşturup sırıtıyor.
BU kurtlar; senin "tasarım kurşun kalemin ucunda" lafını (ki büyük ölçüde katılıyorum) eminim hiç sevmezler. Çünkü Onlara göre tasarım farenin bıyıkları (mouse'un tıkırtıları) arasında. Onlar eli görmeden yazıyı kalem yazdı, tasarımcıyı görmeden tasarımı program yaptı sanıyorlar.
Sansalar iyi, saf olduklarını düşüneceğim. Sanmıyorlar, bal gibi de biliyorlar dediklerinin doğru olmadığını, amaçları "program bilirseniz iyi tasarımcı olursunuz" yalanını yaymak. Bunun yalan olduğu onların tasarımlarına bakınca belli oluyor. O kadar iyi program bildikleri halde tasarımları berbat.
Demek ki tasarımı program yapmıyor.
Sen diyorsun ki elektrik kesilse tasarımı nasıl yapacaksınız?
Ben diyorum ki bilekleri kesilse tasarımı nasıl yapacaklar?
Tasarım önce beyinle, sonra gözle, sonra söz ile de yapılabilir... Allah korusun, elin olmazsa program bilene böyle de yaptırabilirsin. Tasarım bilen ve eli olan da yine önce beyin, sonra göz ve sonra el (mouse veya kalem) ile yapmıyor mu?
Zaman içinde kılıçın yerini tüfeğin alması gibi kalemin yerini de mouse aldı, tasarım dijital tasarım oldu ama yine tasarım; tasarım olarak en can alıcı noktada varlığını sürdürüyor.
Program bilip de tasarım kabızlığı çeken saatlerce kitap karıştırıp araklanacak tasarım arayan veya monitörde açtığı beyaz sayfaya saatlerce trene bakar gibi bakan çok grafiker müsveddesi gördüm ben.
İşte bunlar mesleğimizi ucuzlatan kardeşlerimiz, bunların bize zararı kurunun yanında yaşın da yanmasına sebep olmalarıdır.
BUnların ayıklanması için, bunların eleğin üzerinde kalabilmeleri zorunluluğu ile kendilerini geliştirmeleri için, hatta reklam veren müşterilerin ve grafiker patronlarının eğitilmeleri için grafikerler periyodik sınavlara girmeli, başarıları belgelenmeli, kaç ayarda altın oldukları belli olmalıdır.
Ak koyun kara koyun belli olursa, kim koyun kim keçi, kim kurt da belli olur, koyunlar arasında da kim karaman, kim dağlıç, kim kıvırcık beli olur, fiyatları netleşir.
Şimdi bu dediklerimize yine kurdun ekmeğine yağ süren birileri çıkıp "sığır damgalamaktan vaz geçti, şimdi grafikerleri koyun yerine koyuyor ve şimdi koyunları damgalamaya çalışıyor" diyebilirler. Ya da birileri çıkıp basit bir atasözünden hakaret suçlaması üretebilir "ey grafikerler, gördünüz mü sizi koyun yerine koyuyor" diye yaygara kopartabilir... Veya birileri çıkıp ben sınava girmem, ben tasarımın değil, program bilgisinin üstün olduğunu savunuyorum diyebilir. Yine birileri çıkıp, ben de sınava girmem, ben piyasada zaten başarılıyım, beni piyasa sınıyor, bir de niye sınavda sınanayım ki, en büyük sınav piyasadır diyerek başımıza serbest piyasacı kesilerek, piyasanın grafikerler dışında belirlenmesinin tehlikelerini görmezden gelebilir.
Eğer bu sınavlar yapılırsa zaten ilk olarak bu kişileri sınava almak gerekir, böylece kimin koyun, kimin kurt, kimin köpek olduğu o zaman belli olacaktır.
Bu bakımdan İsmail beye katılıyorum, teşekkür ediyor ve saygılar sunuyorum.
@Emine Şahin
Sayın Emine hanım, siz de her zamanki keskin gözlemciliğinizle en can alıcı cümleyi yakalamışsınız ve yine müthiş özet yapma özelliğiniz ve başa gelecekleri önceden kestirme (geleceği görme-FERASET) gücünüz ile neticeye yönelik isabetli tahminde bulunmuşsunuz.
Evet İsmail beyin dediği gibi yiğit er meydanında belli olur.
Evet reklamdaki gibi ağzı olan konuşur.
Atıp tutan çok olur, esip savuran çok olur.
Ama Melih Yongacı'nın dediği gibi elini taşın altına koyan çok az olur.
Ortaya çık oyna dersin, yerim dar derler. Yer açarsın, bu kez yenim (gömleğim) dar derler, oynamazlar.
Üstüne çıksan kabahat, altına düşsen yine kabahat.
Er meydanına çıksalar, cazgırlık yaparlar da güreşten anlamazlar.
Sadece borazanlık yaparlar, bir de oyunu bozarlar.
Oyunu bozan, dibi borazan.
Dediğiniz gibi bu işin sonunda Timur karşısında yalnız kalan Nasreddin HOca gibi, terkedilmiş ve sap gibi yapayalnız bırakılmış olarak kalmak da var.
Diyorsunuz ki "bunu bilenler bilir".
Ben onu öyle bir bilirim ki Emine hanım, hem de bizzat aynı duruma düşmüş biri olarak çok iyi bilirim.
Onlarca metre derinlikteki bulanık sulardaki çamura gömülmüş taşı çıkarmak için birlikte dalacağınız yol arkadaşlarınız da sizin gibi nefesi kuvvetli, yüreği geniş ve aydınlık bakışlı olacak ki, derin karanlıkları aydınlatabilsin ve nefesi yetsin. Her hangi bir karaltı gördüğünde köpek balığı geliyor diye korkup kaçmayacak, kaçarken vurgun yemeyecek, sizi derinliklerde kaderinize terk etmeyecek ekip arkadaşlarınız olmalı.
Yani Timur karşısında arkanıza baktığınızda sizi terketmemiş köylüleri görmelisiniz, o zaman onlar adına mücadele daha anlamlı olur.
Çok şükür bu tip ekip arkadaşlarımız bu sitede mevcut. Ya da en azından şimdilik öyle görünüyor. Daha derinlere dalış başlamadı ama artık arefesindeyiz. Bunu da ayrıca konuşuruz.
Aslında şu anda dalış hazırlıkları başlamıştır. Dalış takımları hazırlanıyor, kaç kişilik olduğuna ve nerede ne zaman kimlerle olacağı tespit ediliyor. Bu yazışmalar bile o amaçla yapılıyor.
Aynı inancı paylaşanlar, aynı kaderi paylaşmaya hak kazanırlar, Emine hanım.
@Burak Güzey
Sevgili Burak,
Önce Alman Grafik Tasarımcılar Birliğinden yaptığım alıntıları ve Vehbi ile yazışmalarımızı oku. Sonra İsmail bey ve Emine hanımın yazdıklarını iyi oku, şimdi benim yazdığım ile birleştir.
Koyunlar kim, köpekler kim, kurtlar kim? Sürüyü iyi anla...
Hepsini harmanla, değerlendir.Hepsinin ışığında bu sınavı kimin yapacağını böylece anlamış olursun.
Sonra 1-2 ay önceki yazışmalarımızı hatırla. Derin sularda neler olmuş...Kim köpek, kim balık, kim köpek balığı, bunların farkına var.
Sınavın faydaları ise yukarıda anlatıldı zaten. Vehbi de katılırım dedi zaten. Vehbi gibi katılmak isteyenler kendilerine güveniyor demektir. Diplomasız grafikerlerin bu sınav sonucu elde edecekleri yeterlilik belgesi veya diplomalıların diplomalarının üzerine elde edecekleri grafiker onur belgesi ne kaybettirir onlara ne kazandırır?
Sen reklamcıların verdiği Kristal Elma ödülünün ne olduğunu sanıyorsun? Otomobillere verilen TÜV belgesi Kalorifer kazanlarına verilen LYOD belgesi, çağdaş işletmelere verilen ISO 9001 belgesi nedir sence? Peki TSE nedir. GSE (grafiker Standartları Enstitüsü) olsa kötü mü olur, ya da GSS (Grafiker Standartları Sertifikası). Bunu alan grafiker bunun faydasını mı görür? Zararını mı?
Grafikerler.org'un düzenlediği Tatil ve plaket ödüllü Kurumsal Kimlik yarışması da bu sınavların ilk ve küçük bir örneğidir. Fena mı oldu? Gerekçeli kararlar niçin yazıldı?
Beni niye yoruyorsunuz?
Sınav piyasayı regüle edecek (düzeltecek) ve taşları yerine oturtacaktır. Eğitimdeki ve piyasadaki her türlü haksız kazanca ve yanlış yönlendirmeye engel olacaktır.
Hala anlamayanlar için şunu da ekleyeyim; bir yararı da aşağıdaki nitelikte olan kardeşlerimizin ortaya çıkması içindir.
Ben;
Grafikerin,
Zeki, çevik,
Kültürlü, bilgili olanını,
Cahil olmayanını;
Çok program bilenini,
Aynı zamanda iyi tasarım yapanını ve
Elbette temiz ahlaklısını severim.
(Gazi. M.Kemal'den uyarlayan F.Çağla)
Herkese saygılar.