Grafik tasarımcı için Diploma (Belge-Sertifika-Ehliyet) Gerekli mi? ( Tartışma )

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@İsmail Ev


Sayın İsmail Ev;

Haklı olmak yetmez, güçlü de olmak lazımdır sözü yıllardır benim msn imzam olarak ismimin altında yer alıyor, bilirsiniz.

Biz güç toplamak için çalıştıkça aynı grev kırıcılar gibi güç kırıcılar bilerek veya bilmeden hakka değil haksızlığa hizmet ediyorlar ve bunu da gurur, kibir ve enaniyet duygularıyla yapıyorlar.

Benimle aynı görüşü paylaşanlar bile sırf ben söylediğim için tersini savunma noktasına bile gelebiliyorlar ve düşmanlarını takdir edebilecek adalet duygusundan yoksun, sadece bennn ! çığlıkları atabilecek kadar tekben'ci (solipsist) ve benmerkezci(egosantrik) noktadalar.

Dolayısı ile gerek dostlarımız gerekse düşmanlarımızın Benlik, bencillik, kibir ve gururu gözlerine perde olarak inmiş durumda ve kişisel duyguları kitlesel menfaatlere zarar veren noktaya gelmiş durumda.

Hasımlarınızın bu yaklaşımları ile mücadele edebiliyorsunuz ama dostlarınız sizi kırsa da siz onları kıramıyorsunuz ve en büyük darbeyi dostlarınızdan yiyorsunuz. Bir de ilave olarak hasımlarınızın eline ve diline düşürülüyorsunuz.

İsmail bey; sanki bu yazınızı yazacağınızı bilmiş gibi aşağıdaki linkte size başka bir konu altında az önce cevap vermişim.

https://www.grafikerler.org/grafiker-ve-egitim/14025-egitim-almamis-kisiye-quot-grafik-tasarimci.html#post77771

Bu linkteki cevabımın da ehliyetlilerin birlik olması konusuyla ilgili olması bakımından buraya aldım.

Şimdiki cevabımla birlikte değerlendirilmesini rica ederim, katkılarınız ve adalet duygunuz için teşekkürlerimi sunarım.
 

user9

Grafiker
Kayıt
9 Eylül 2009
Mesaj
0
Tepki
80
@Melih Yongacı


Melih Bey;

diploma demişsiniz, bu konunun tartışılmaz temel kavramlar demişsiniz ve yine malesef soyut kalmışsınız. açınız efendim bu temel kavramların tam olarak ne olduğunu. bildiriniz lütfen.

bana mozartın parmakları kısa deyip gönderen öğretmenin bilincine inandırın lütfen. onun bütün bestelerini yırtıp, güdüsel becerisiyle hareketlenen parmaklarını kıralım hep birlikte. konservatuvar mezunu değildir diye. hocasının sözünü tutup müzikten uzak durmadı diye. bu konuda sayın Melih ileri derecede haklıdır diye tebrikler diyelim.

beni van goghun eserlerini inkar etme gerekliliğine sürükleyin lütfen. böylece onun bütün tablolarını toplayıp ateşe verme şansına erişeyim. güzel sanatlar fakültesinden mezun değilidir diye. bu olayın altına sizin imzanızı atayım.

yeniçerilik hayatındayken, bir köprü girişimiyle keşfedilmiş Mimar Sinan' ın yapıtlarını yıkalım birlikte. o mimarlık diplomasına sahip değildir diye...

var ola gelmiş koca yaşamdan bir kaç örnekti vermeye çalıştığım.

sayın Melih savınızı somutlaştırmanz talebini yenilemekle beraber, bu haliyle bile kırılmayacak kadar katı, aşılması zor olmayacak kadar da küçük bir ayrıntı olduğunun farkındayım.

saygılar...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Hümeyra Hanım,
Sayın Tuncer Özkanın da vesile olmasıyla "Türk Grafik Eğitiminin sorunları" konu başlığı altında yeni bir tartışma ortamı açmış bulunuyorum.

Diplomalı-diplomasız, Mektepli-Alaylı gibi tartişmalarla hasım yaratılarak grafikerler birbirine düşürülmektedir.

Oysa, sahnenin gerisinde bu kavgadan istifade edenler malı götürmektedirler.

Bütün bu oyunların ortaya serilebilmesi için SERBESTÇE TARTIŞMA çok önemlidir.

Elbette bu tartışmalardan rahatsız olanlar vardır.
Sistemden beslenenler sisteme karşı çıkmaz, sistemi düzeltmez diye yıllardır söyleyip duruyorum.

Bazı kurnazlıkların farkına varabilmek için aydınlık ve tarafsız bir kafa, entelektüel bir bilgi birikimi ve yılların verdiği deneyim gerekir.

Farkında olunan oyunların da ortaya serilebilmesi için özgürce tartışma platformu gerekir.

Kısaca, bu bağlamda diplomalı-diplomasız meselesi de aslında Devletin ve Türk Grafik Eğitim Sisteminin SAĞLIKLI DEĞERLENDİRİLMESİ ile ÇÖZÜLEBİLİR. SAĞLIKLI ANALİZ, SAĞLIKLI ÇÖZÜMLER üretir.

Bu bakımdan "Türk Grafik Eğitiminin Sorunları" konusuna da sizin ve diğer üyelerin değerli katkılarını bekliyorum.

Ayrıca; tüm internet ağında ve bu sitede; "Tüm Grafikerler Dayanışma Derneği" adı altında oluşturmaya çalıştığım oluşumun MANİFESTOSU'nu okuduğunuzda mektepli-alaylı ayrımının olmadığını, bu yüzden adına TÜM kelimesini eklediğimi göreceksiniz.

Facebook'ta kurmuş olduğum bu "Tüm Grafikerler Dayanışma Derneği" grubuna Grafikerler.org sitesinin başta Ömer bey olmak üzere değerli yöneticileri DESTEK vermişlerdir.
Bu bakımdan bu konu diploma konusuyla ilgili olduğu için burada not olarak belirmek durumunda kaldım.

İlgili konu başlıkları altında yorumlarını bekler, saygılar sunarım.
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Sayın Hümeyra Can,

Açarız efendim. Merak etmeyiniz. Hem de öyle bir açarız ki tarihin derinliklerine gider sizi oradan aydınlatarak açarız. Siz üzülmeyiniz. Bu sitedeki işimiz ne..? Yazmak. Eee yazar olmak kolay değil siz de takdir edersiniz. Öyle herkese bu titri ( ünvanı ) vermezler. Vermelerinin önemli bir nedeni olmalı. Biz de site yönetiminin bize vermiş olduğu bu ünvanı hak ettiği düzeye çıkarmak için elimizden gelen gayreti gösteririz. Tarihi bilmeden günümüzde yaşananları doğru kavrayamayız. Sonra ortaya çıkar biliyormuş gibi yazar, anlıyormuş gibi durur, algılamış gibi bakar, yalamış yutmuş gibi yazarız.

Tarih demişken isterseniz konuya şöyle biraz geriye gidip bakmakta yarar var. Tarihin ilk üniversitesi ne zaman ve nerede kuruldu isterseniz kısa bir araştırma yapalım.

Üniversite,kelime karşılığı olarak Fransızca “ université ” sözcüğünden gelmektedir. Bugünkü anlamıyla ilk üniversitelere ise Abbasiler döneminde Bağdat’ta rastlanır. İlk sistematik üniversite ise, Emevîler tarafından Fas’ın Fez şehrinde 859 yılında kurulan Keyruvan Üniversitesidir. Bu arada Urfa ilimizin 44 km güney doğusunda bulunan Harran antik yerleşkesindeki Üniversite’yi de unutmayalım. Emevi hükümdarı 2. Mervan, Harran' ı devletin başkenti yapmış,Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbesilere yenilerek Harran da son bulmuştur. Tarihi geçmişi islam öncesine dayanan dünyaca ünlü “ Harran Üniversitesi ” Abbasi halifesi Harun Reşid zamanında daha da gelişerek ününü yaymaya devam etmiştir.

Bununla birlikte eski Yunan ve Roma dönemlerinde bazı yüksek eğitim ve öğretim kuruluşları olmasına karşın bunların bugünkü anlamda üniversite niteliği yoktur. Batıda üniversiteler İslâm medeniyetinin Endülüs Emevî DevletininAvrupa’ya girmesiyle başlar. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversiteleri, ilim ve fennin kilise ve piskoposların etkisindeki ruhban sınıfına bağlı öğretim üyelirinin bu okulları girmesine yardımcı olarak, yalnız hukuk eğitimi verilen öğretim dalına tıp, astronomi, ilahiyat ve benzerlerinin de eklenmesini sağladı. O zamana kadar Avrupa kralları ve devlet adamları sağlık sorunlarını gidermek için Kurtuba Üniversitesinin Tıp Fakültesine gelirlermiş. Hatta o dönem dünyanın düz olduğuna inanan Avrupalılar, Galileo, Kopernik, Newton dünyanın döndüğünü İslâm kitaplarından öğrenip söyleyince onları suçlu görüp hapsedecek kadar bilimsel gelişmeye ters düşünmekteydiler.

Osmanlı döneminde kurulan modern üniversitelerin ilki olan İstanbul Üniversitesi, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed Han tarafından din ilimleriyle birlikte fen bilimlerinin de okutulması için kurduğu Fatih Külliyesine (Medreseler topluluğu) dayanmaktadır.

Fatsa kurulan Keyruvan Üniversitesinden Harran’da kurulan Harran Üniversitesine kadar tarih bize üniversitenin neden niçin ve hangi tarihlerde kurulduğunu göstermiştir. Böylece bizler de adına Üniversite denen eğitim kurumlarının yaşamımıza dün girmediğini görmüş olduk.

Şimdi gelelim yazınızda adı geçen isimleri incelemeye…

Mimar Sinan:

Mimar Sinan ( Sinaneddin Yusuf ) , Kayseri'nin Agrianos (bugünkü adıyla Ağırnas) köyünde hıristiyan ( Ermeni veya Rum ) olarak doğmuş. 1511'de Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul'a gelmiş yeniçeri ocağına alınmıştır.

"Bu değersiz kul, Sultan Selim Han'ın saltanat bahçesinin devşirmesi olup, Kayseri sancağından oğlan devşirilmesine ilk defa o zaman başlanmıştı. Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim. Ustamın eli altında , tıpkı bir pergel gibi ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek , görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum. Bir zaman padişah hizmetinde Arap ve Acem ülkelerinde gezip tozdum. Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe köşesinden bir şeyler kaparak bilgi, görgümü artırdım. İstanbula dönerek zamanın ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım "

Tezkiret-ül Bünyan ( Yapılar Kitabı ), Mimar Sinan'ın arkadaşı şair ve nakkaş Sai Mustafa Çelebi tarafından Mimar Sinan'ın ağzından yazılan, Mimar Sinan'ın hayatını ve eserlerini anlattığı kitap.

Asıl adı Sinaeddin Yusuf olan Mimar Sinan, doğduğu Kayseri’den kalkıp İstanbul’a gelerek kendi isteğiyle devşirme oldu. Konuyu bu şekilde anlatmamdaki amaç büyük usta Mimar Sinan’ı küçümsemek değildir. Gerçeğin kendisinin ne olduğunu ve Osmanlı döneminde bir kişinin devlet makamında yükselmesinin hangi şarta bağlı olduğunu belirtmek içindir. Bir sava göre ermeni, başka bir sava göre rum olduğu söylenen Mimar Sinan devşirme yöntemiyle islamiyeti seçmiş ve yine kendi isteğiyle ilgili olduğu dülgerlik mesleğinde yükselmek için seçilmiştir. O dönemin ustalarından yapı dersleri aldıktan sonra aldığı bilgilerle yetinmeyip teorik birikimine gözlemi de eklemek için yollara düşmüş. Araştırmış, incelemiş, yine kendisi gibi ustaların yapmış olduğu eserleri enine boyuna gözlemlemiş. Mimar Sinan’a ustalığı gökten zembille inmemiş. O dönemin gereği mektep, medrese görmüş bir kişidir Mimar Sinan. Öyle sizin anlattığınız gibi yeniçeriyken bir sabah vakti dere başında keşfedilmedi büyük usta.

Wolfgang Amadeus Mozart (Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus Mozart):

Leopold Mozart ve Anna Maria Pertl Mozart'ın oğlu olarak Salzburg'da doğmuştur. Burası Salzburg Başpiskoposunun başkentidir. Günümüzde Avusturya'da bu şehir, o dönemde Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'nun bir parçasıdır.

Mozart'ın babası Leopold Mozart ( 1719 – 1787 ) Avrupa'nın başlıca müzik hocalarından biriydi. İlgi çeken Versuch einer gründlichen Violinschule ders kitabı 1756'da; Mozart'ın doğduğu yıl yayınlandı. ( Keman Çalmanın Temel Prensiplerinin Bilimsel İncelenmesi ) Kendisi Salzburg Başpiskoposunun orkestrasının şefiydi, ve oldukça başarılı bir enstrüman müziği bestekarıydı. Leopold bestekarlığı oğlunun olağanüstü müzik becerilerini gördükten sonra bırakmış. Wolfgang 3 yaşındayken baba Leopold, Wolfgang'in başarılarından gurur duyararak, oğluna çok ağır bir şekilde müzik eğitimi vermiş. Bu eğitiminde, klavye, keman ve organ gibi enstrümanları öğretmiş. Leopold sadece ilk yıllarında bu eğitimi vermiş. Lopold'un Nannerl'in müzik kitabında, Wolfgang'in birçok besteyi 4 yaşında öğrendiğini ve ilk bestesini, küçük bir Adante (K. 1a) ve Allegro (K. 1b)'yi 1761'de henüz beş yaşındayken yazdığını söylemektedir.

Wolfgang Amadeus Mozart ne yazık ki 5 Aralık 1791 yılında öldüğünde 35 yaşındaydı. Bu kadar kısa yaşamına 626 eser sığdırmayı becermiş Avrupanın başlıca müzik hocalarından birisi olan babasından sıkı bir eğitim almış doğuştan varolan yeteneği de buna eklendiğinde ortaya bir müzik şaheseri ortaya çıkmıştır. Bakın sözüme dikkat edin Mozart Avrupanın önemli bir müzik hocası olan babasında eğitimini almış. Salzburg caddelerinde yürürken pub’dan gelen müzik sesinden etkilenerek;

- Ben de müzisyen olabilirim canım ne var bunda…

dememiştir. Bunun yanında bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçeğe de dikkati çekmek istiyorum. Anne karnında bulunan bir çocuğa sistemetik olarak günde birkaç saat müzik dinletildiğinde çocuğun doğumdan sonra müziğe olan ilgisinin diğerlerine oranla çok daha fazla olduğu yapılan araştırmalarla ispatlanmış bir gerçektir.

Konuyu bir basamak daha ileri götürüp ek bir açıklama daha yapayım. Sanırım İvan Petroviç Pavlov’u tanıyorsunuzdur. Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkiledi. Bu nedenle her iki bilim dalının kurucularından sayılır. Pavlov köpekler üzerinde yaptığı klasik koşullanma deneyleri ünlüdür. Köpeğe ilk olarak birkaç kez zil çalınır. Fakat köpek tepki vermez. Sonradan et verilir. köpeğin salyaları akar. Sonra et ile birlikte zil çalınır. Daha sonra et verilmediği halde zil çalındığında köpeğin ağzının suyunun aktığı görülür. Şartlı ya da şartlandırılmış refleks denen olay da budur. Pavlov, bu davranışın, psikolojik etkinlikle özdeş olan yüksek düzeyde sinir etkinliğinin belirtilerinden biri olduğunu öne sürer ve psikoloji alanında geçerli tek yaklaşımın deneysel yöntem olduğunu vurgular. Pavlov, bu alandaki çalışmalarından ötürü 1904 yılında Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü'nü kazanmış.

Wolfgang Amadeus Mozart doğmadan önce yaşadığı şartlı refleks ( anne karnında ) ve doğduktan sonra ünlü bir hoca olan babasından aldığı müzik dersleriyle dünyaca tanınmış bir bestakar olabilme becerisini kazandı. Günümüzde Tükiye’de dedesi, babası ve kendisi aynı meslekte olan kaç grafik tasarımcı var acaba bakın şimdi ben de bunu merak ettim. Varsa aramızda bu tür bir dahi şahsen kendisini tanımak isterim. ( bu tür bir kişinin olması bile o kişinin üniversiteye gitmeden grafik tasarımcı olabileceği anlamına gelmez. )

Aslında ben Mozart yerine Beethoven örneğini vermenizi beklerdim. Beethoven bence Mozart’tan daha büyük bir usta. Klasik müzikten hoşlanıyorsanız eğer size 9. senfoniyi öneririm.

Şimdi sıra kime geldi..? Hah tamam son kişiye. Resmin çılgın ustası Vincent Willem van Gogh:

Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika'da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880'den sonra başlamış. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris'te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa'da geçirdiği süre içerisinde bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiş ünlü bir ressamdır.

1869'da, henüz on beş yaşındayken, amcası Vincent ("Cent") aracılığıyla Lahey'deki bir sanat simsarlığı firmasında iş buldu, Ocak 1873'te firmanın Brüksel ofisine geçti. Mayıs 1873'te ise firma Van Gogh'u İngiltere'ye gitmiş. Bu firmada çalıştığı dönemde ressamlığa ilgi duymuş daha sonra yaşamında istikrarı yakalayamamış. En önemli göze çarpan şey 1881 yılında Van Gogh’un bir süre Lahey'li ressam Anton Mauve'nin yanında çalışmasıdır. Güney Fransa'da geçirdiği süre içerisinde bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.

Daha çok usta – çırak ilişkisi tarzı bir eğitim sürecinden geçmiş olması onun eserlerini hafife almamızı gerektirmez. Ama onun üniversite okumanın gereksizliğine dayanak yapılmasını da gerektirmez.

Şimdi gelelim ana fikrimize;
daha önceden yazdığım gibi şu an da aynı düşünceyi ısrarcı bir şekilde savunmakta kararlıyım. Günümüzde herhangi bir meslek dalında bir yerlere gelmek isteyen kişilerin en az bir üniversite okumasında büyük yarar vardır. Bu sözüm üniversite okumayan kişiler bu işi yapamaz anlamına gelmez. Ben konuyu içerisinde bulunduğumuz sektörün temel iş alanı bakış açısıyla incelemeye tabi tutuyorum. Bu temel mihenk yalnız ülkemizde değil, dünyanın hemen bir çok ülkesinde de aynıdır.

Reklam ajanslarının ( dikkat edin, reklam ajansı tanımlaması yapıyorum. Matbaa, digital çıkışçı, renk ayrımcı demiyorum ) mutfağında aşçı veya aşçıbaşı ( grafik tasarımcı veya Art Direktör – Sanat Yönetmeni ) olabilmeniz için mutlaka en az bir Güzel Sanatlar Fakültesi veya dengi okul bitirmiş olmanız gerekmektedir. Daha önce de yazdım sanırım okumamış veya dikkat etmemişsiniz reklam ajanslarında okul bitirmemiş kişiler hiçbir şekilde çalışamaz demiyorum. Bu tür bir tanım bol keseden sallamak bugün yaşananları görmezden gelmek olur. Çalışan kişilerin olduğunu da biliyorum. Reklam ajanslarında bir çalışma grubu ( work group ) içerisinde yer almanın brincil şartının okul bitirmek olduğunu ve ortak çalışma platformunda temel sanatsal tanımlama diline sahip olmanızın bağlı olduğunuz ekip içerisinde ortak paylaşım dili olduğunu biliyorum.

Siz bunu önemsemeyebilirsiniz. Aksine bu tür işyerlerinde çalışmak istemeyebilirsiniz. Bu benim sorunum değil, sizin sorununuz. Bu durum sizin kişisel görüşlerinizi genel yaklaşım biçimi olarak ortaya atıp bir de üzerine geçmiş dönemin ünlülerini de ortak edip örnekleyerek üniversite okumanın anlamsızlığı üzerine yazı yazmanızı gerektirmez. Bununla birlikte sizin bugünkü yaşamın göz ardı edilemez bir gerçeği olan üniversite bitirmenin sektörde çalışan grafik tasarımcılar için zorunlu bir durum olduğu gerçeğini es geçmenizi de gerektirmez.

Peki siz üniversite gerçeğini ıskalarsanız ne olur..? Bence hiçbir şey. Olan size olur bana değil. İster okuyun ister okumayın. Benim için önemli bir zorunluluk sizin için gereksiz bir ayrıntıysa eğer bu sizin kişisel subjektif görüşünüzdür bu ne beni ne de içerisinde bulunduğumuz sektörün gerçeğini bağlamaz.

Saygılar…
 

sadece

Üye
Kayıt
20 Ekim 2009
Mesaj
1
Tepki
0
Merhaba,

Ben gıda mühendisliği bölümünde lisans, yüksek lisansımı tamamladım ve şuan doktora yapıyorum, aynı zamanda da araştırma görevlisiyim.

Tam olarak ne ile neler ile uğraşmak istediğimi farkedebildiğimde, yada buna karar verebildiğimde vakit hayli geçti benim için, bir şekilde insan zamanın akışına kaptırıveriyor kendini ve içinde bulunduğu koşulları çok da değiştirmek için çaba sarfetmiyor, nasıl gelmişse öyle giden çarklarda yitip gidiyor zaman..Doktoraya sırf ne istediğime karar vereyim aynı zamanda işim de devam etsin düşüncesiyle başladım..O süre içerisinde olmak istediğim yeri bulacaktım..Bir sene boyunca yurt dışında olduğum bir ara hayatımı gözden geçirdim..

"Keşke bir makina olsa da sen şunda iyi olursun, bunda iyi olursun dese ve biz bu seçim sorumluluğuna hiç girmek durumunda kalmasak"..Bu elbet tam bir kararsızın, ne istediğini tam olarak bilemeyen, her şeye küçük küçük ilgisi olan, iştahı olan ama hiç birini de seçip peşinden gitme, birşeyleri feda etme cesaretinde bulamayan birinin ağzından çıkacak bir dilektir herhalde..O bir yıllık süre içerisinde ne olacağımı düşünürken zaman zaman çok üzüldüğüm, kendimi umutsuz bulduğum oldu..Bir gece oturdum neler olmak istediğimi yazdım bir küçük kağıda..Sonra düşündüm..Tüm lisans hayatım boyunca ödevlerin benim için en eğlenceli yanının onun kapağını yapmak, sunumunu hazırlamak, o sunum için, kapak için grafikler tasarlamak, şişe etiketi tasarlamak, amblem oluşturmak, poster yapmak olduğunu farkederek kendimi en mutlu hissedeceğim işin buna benzer şeyleri içermesi gerektiği sonucuna varabildim..Ancak işin maddi boyutunu ve gelinen yaşı da düşününce bir dört sene üniversite eğitimi benim için çözüm olamazdı..Master programlarından akşam olanlar da çok pahalıydı..Bilgisayar programları eğitimi veren kurslara baktım..O sırada bir de karşıma Özel sanat akademileri çıktı..Bu kadar hikayemi anlattıktan sonra sizlere sormak istediğim şeylere gelince:

Bu iki sanat akademisi de Grafikerlik eğitimi veriyorlar. İsimlerini vermem ne kadar doğru bilemediğim için vermeden ikisinin de ayrı ayrı program bilgisini öncelikle paylaşmayı uygun buluyorum.

Sanat Akademisi 1 (Reklam-Grafik Tasarım olarak geçiyor):

* Grafiğe Giriş
* Tipografi
* Temel Grafik Tasarımı
* Bilgisayara Giriş
* Prezantasyon
* Grafik Sanat Tarihi
* Grafik Tasarım Uygulama
* Reklam ve Grafik Tasarım/ Kurum Kimliği
* Reklam ve Grafik Tasarım/ Üç Boyutlu Grafik Tasarım
* Renk Ayrımı/ Baskı/ Matbaa Bilgisi
* Bilgisayarlı Grafik Tasarım/ Freehand - Photoshop
* Desen
* Perspektif
* Sketching
* Temel Tasarım Kavramları Eğitimi
* Temel Tasarım Kavramları Uygulaması
* İllüstrasyon
* Yaratıcılık
* Sanat Tarihi
* Alan Proje I/ II
* Proje I / II

İki senelik bir program ve yaklaşık olarak 4,500 TL isteniyor.

Sanat Akademisi 2 (Grafik-Görsel İletişim):

Program içeriği:

Uygulama Müfredatı


A- I. YARIYIL
1.a- Geometrik Formlar Freehand prog. giriş
1.b- Font Tasarımı Freehand : Manuel ve Dijital çizimleri
2- Piktogram Tasarımı Freehand : 1 konu - 10 piktogram çalışması
3- Firma Logo-Type Tasarımı Freehand
4- Firma Kurumsal Kimlik Freehand
5- Dergi Logosu Tasarımı Freehand
6- Photoshop CS3 ‘e giriş Photoshop CS3 : Renkler, tekstur, desen
7- Kitap Kapağı Tasarımı Photoshop CS3 : Kapak+İç (InDesign)

B- II. YARIYIL

8- Ambalaj ve Kutu Tasarımı İllustratör giriş
9- Dergi Tasarımı InDesign giriş : Kapak + 16 sayfa / 1 Forma
10- Konulu İllustrasyon İllustrator
11- Basın ilanı / Broşür
12- Afiş - Poster
13- Adobe After Effect CS3 : Hareketli grafik – jenerik
14- Bitirme Projesi : Reklam Kampanyası

Teorik müfredat

A- I. YARIYIL

Grafik Tasarımda gerekli olan dijital program anlatımlarına giriş.
Grafik Tasarımda Tipografi
Tasarımı besleyen bilimler
Grafik Tasarımda İletişimin Önemi
Sanat Tarihi / Tarih Öncesi ve Anadolu
Temel Sanat

B- II. YARIYIL

Grafik Tasarımda gerekli olan Fotoğrafa Giriş
Tasarıma Giriş
Tasarım Süreçleri
Grafik Tasarım Tarihi
Grafik Tasarımda Reklamın Önemi
Grafik Tasarımda Pazarlamanın Önemi
Grafik Tasarımın Mutfağı: Matbaa
Grafik Tasarımda Renk Bilgisi
Sanat Tarihi / Avrupa Sanatı ve Rönesans
Temel Sanat

" Ödevlerin sınıflarda yapımı sürerken eğitimciler öğrenciye tasarımlarını geliştirmeleri konusunda yardımcı olur.
" Dönem içerisinde okula gelecek tasarım işleri öğrencilere yönlendirilerek, ekibin piyasa tecrübeleri pekiştirilir.
" Dönem içerisinde (özellikle II. Dönem) yarışmalara katılım teşvik edilir, yukarıdaki konular dahilinde çalışmalar yapılır.
" Uygulamalar bire bir matbaada yapılır.

Bu program bir senelik ancak çok daha fazla rakamlar isteniyor, eğitimci olduğum için benden istenen indirimli rakam yaklaşık 7,000 TL civarında.

Size sorum ise önce grafik programları öğreten kurslarla resim dersleri alıp yatkınlığımı ve bu mesleği ne kadar sevebileceğimi görmem ve ona göre yolumu çizmem mi (örneğin bir görsel iletişim tasarımı master'ı yaparak yada yine böyle bir akademiye giderek) mantıklı olur ki aynı zamanda bu daha uygun da ekonomik olarak, yoksa bu akademiler bu emek ve parayı karşılayacak yerler midir ve istediğime ulaşmamı daha kolay mı sağlarlar? Zira ben programlarını oldukça beğendim bilemiyorum elbette ne kadar güzel veriyorlardır bu dersleri ancak. Siz olsanız hangi akademiyi tavsiye ederdiniz?

Teşekkürler.
 

cold

Üye
Kayıt
5 Ağustos 2009
Mesaj
47
Tepki
3
Sadece bence firma isimlerini vermen daha doğru olur. Sonuçta burada reklam amacından ziyade "yönlendirme" amacı daha ağır basmakta.

Sizinle aynı durumda mıyım bilmiyorum ama bende resmi olarak biyolog, bankacı ve sigortacı ünvanlarından sonra grafik tasarımın asıl istediğim meslek olduğunu düşünerek. Bu meslek için kendimi kalifiye hale nasıl getiririm sorusunun cevabını arıyorum baya bir süredir ve deneyimli gördüğüm hemen hemen herkese aynı soruları soruyorum.

Benden önceki yazıların hemen hemen hepsini okudum özellikle Faruk Çağla üstadın her söylediği bende kıymetlidir.

Konun içinde çok fazla değişken olduğu için çok taraflı bir konuda herkes farklı bir tarafını dile getirmek için birşeyler yazdığın da ortak noktayı bulmak veya ortak bir "net"liğe kavuşmak çok zor oluyor. ("Doğru" kelimesini bilerek kullanmadım).

Öncelikle türkiyede genel istatistiklerinde geçen bir değer vardır. Üniversite mezunlarının sadece %15 (yaklaşık) oranı kendi eğitim aldığı mesleği icra etmekte. Eğitimin meslek olarak yansımasının bu kadar düşük olduğu ülkemizde bir mühendisin manav açmasına şaşıramıyorsak aynı şekilde bir biyologun da grafik tasarım yapmasını (grafiker demiyorum) şaşıramayız. ANCAk örnekte kaçırdığımı düşündüğünüz noktayı göz ardı etmiyorum.Ki buda diğer paragrafın konusu;

Güzel sanatlar fakültesi ve eşdeğer fakülteler, sanat algısını, sanat algısı da kişinin yaratıcılığını merkez edindiğine göre herkesde de bu algı bir derecede bulunduğuna göre, diğer fakültelere nazaran daha fazla alaylının bu meslek sahasında faaliyet göstermesi şaşırılacak bir durum değil.

ve şöyle bir nokta da var;

Bu tavrı genel olarak her mektepli grafiker de az ya da çok görüyorum. Alaylı olarak bu iş sahasında çalışma gösteren herkes bilgisizliği ile grafikerliğin adını zedeleyerek var olmuyor. İşte yorumlarda ve düşüncelerde benim rahatsız bulduğum nokta da bu .

Mesleğin kanıtlanabilir nitelikte olmasına kesinlikle karşı çıkmıyorum. Sınav,sertifika, ehliyet hernasıl olacaksa.

Çünkü bence bir gerçek budur. Mektepli olan birine nazaran alaylı olan birinin bu meslek sahasına başarılı, kabul edilebilir ve tercih edilebilir olması için çok daha fazla çaba sarfetmesi gerekir. O yüzdendir sayfalarca kötü yorumlar alan eğitim kurumları, her eğitim dönemine tam öğrenci kapasitesiyle girer. Herkes bilgisini kanıtlanabilir hale getirmenin telaşıyla, bu sertifikalara sahip olma arzusuyla 1.000 lerce lirayı vermeye çalışır.

İşte bu yüzdendir alaylı olarak bu meslek sahasında var olmanın güçlüğü. Hem bilginizi kanıtlamaya çalışırsınız, kabul görmek için, hem mektepli olanlar tarafından "ötekileştirilirsiniz" , Hem bazılarının çok kolay ulaştığı bilgiye tecrübeye ulaşmak için deliler gibi uğraşırsınız, hem de çoğu firmada ayak işlerine bakansınızdır.

Sonuç olarak;

Benim durumumda da çok fazla insanın olduğuna eminim. Geç kalınmışlığını, önceden yaptığı yanlış tercihleri bir şekilde toplamak isteyen, bir şekilde eksikliğini kapatmanın alternatif yollarını araştıran ve iyi nitelikli bir şekilde bu piyasada yer almak isteyen ve gereksiz eğitim kurumlarında işine yaramayacak sertifikalar için zamanını ve maddiyatını harcayacak olan, sırf işi öğrensem yeter mantığında kendini kullandırtacağı ajanslarda matbaalarda heba olan, iş başvurusunda BELKİ belgeli olandan daha fazla teorik ve pratiği olmasına rağmen, kanıtlayamadığı için işe alınamayacak olan veya alınsa bile daha düşük bir seviyede olacak olan birçok kişi olacak.

Sistem ve düzen herzaman zümre ya da topluluğun haklarını korumakla oluşmaz, o zümrenin içine nasıl girileceğinin de yolları belirlenerek oluşur. Her ihtimalle her değişkenle.

Saygılarımla
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Sevgili Cold,
Hakkımdaki beğeni ve takdir duygularına teşekkür ederim.
Yazdıklarını bir alaylının feryadı olarak değerlendirdim. Şimdi bir de madalyonun her iki tarafına bakalım; Fakülteler her yıl çok sınırlı sayıda grafiker adayı mezun etmektedirler. Bu; madalyonun bir yüzüdür. Buna A diyelim. Bir de dersaneler her 2 veya 3 ayda da binlerce, yüzbinlerce grafiker adayı mezun etmektedirler. Buna da B diyelim.

Şimdi bu durumda B grubunun A grubundan şikayet etmesi ne kadar doğrudur. Biliyorsun oran ve orantı denilen şey, resim sanatının da, matematiğin de, hayatın da en önemli ölçülerinden biridir. B büyüktür A ise, yani B > A ise, yani yüzbinlerce Tırtılın yüzlerce Akrepten şikayetçi olması için sayıca üstün olanların kuvvet ve silah olarak sayıca az olanlardan zayıf olması gerekir. Yani mektep bitiren sayıca az olan A grubu, dersane bitiren ve sayıca çok olan B grubundan çok daha fazla tasarım ve sanat bilgisine sahip midir? Piyasa A grubunu mu tercih etmektedir? Yoksa B grubunu mu?

Piyasanın A grubunu tercih etmesi için işverenleri veya grafik tasarım hizmeti alanların; kaliteli ve ne istediğini bilen kişilerden oluşmaları ve iyi tasarıma iyi ücret ödemeleri gerekmez mi?

Bir de bir başka mesele şudur; gerçekten A grubundaki mektepliler A klasındaki mekteplerden, A kalitedeki hocalardan A kalitede bir grafik eğitimi alarak mı mezun edilmektedirler ki; A kalitede hizmet versinler ve B grubuna fark atsınlar... Hiç sanmıyorum.

Son söz; Türkiyenin mekteplerinde ve özel kurslarında Grafik Eğitimi İDEAL GRAFİK EĞİTİMİ değildir ve DÜNYA STANDARTLARININ ÇOK AMA ÇOK ALTINDADIR.

Ayrıca; Türkiye toplumunun genel kültür düzeyi nedeniyle İYİ GRAFİK TASARIM ve İYİ GRAFİKERLER DE CEZALANDIRILMAKTADIR.

Ben 1980de fakülteden mezun oldum, o günden bu güne benden kimse diploma sormadı.
 

cold

Üye
Kayıt
5 Ağustos 2009
Mesaj
47
Tepki
3
Hocam öncelikle saygılarımla;

Sizin dert yandığınız bir basamağı aslında dile getirmişsiniz, önceki yazılarınızdan hatırlıyorum. Ajans sahipleri (eskiden usta-çırak ilişkisi içinde olgunlaşan şuan ise sadece adı patron olan kişiler) ucuz emek gücü diye B' leri tercih ederler daha ucuz ücretlerle ,sonrasında B'leri kıyas olarak gösterip A'lardanda benzer ücretlere çalışmalarını isterler. Yani A ile B ler arasındaki çekişmeden kazançlı çıkan bir çekirge ordusu vardır ki Sizin en çok dert yandığınız zümrede aslında budur

Analizim doğru mudur hocam?


Olayın farklı bir boyutunu sizinle paralel değinmek isterim. Kurumsal yapı bakımından gelişmiş şekilde olan firma sayısı bu sektörde çok az olduğu için "patron" larının karakterlerine göre şekillenen ve varolan firmalar var o yüzden "patron" nun düşüncesine göre sahip olunan bilginin kanıtlanabilirliği göreceli oluyor. Kimi firma net birşekilde mektepliden yana tercihini koyarken kimi firma mektepli-alaylı ayrıma bakmadan yeteneğe prim verir kimileride tamamen işgücü üzerine olayı analiz eder.


Sizlerin mektepli olarak mesleğin isminin belirlenmesinde yaşadığınız ve temeli işveren merkezli sorunlar aslında alaylı tarafında da benzer şekilde cereyan etmekte bu da bir gerçek.

Üst satırda bahsetmek istediğim şudur. Mektepli olarak kariyer planınız nettir. Eğitimini alırsınız diplomanız ile stajyer olarak deneyim kazanırsınız sonrasında daha iyi bir işveren altında daha fazla kazançlı ve deneyimli olarak devam edersiniz. Tabiki süreç içinde kendinizi geliştirirsiniz. VE Bu diploma çoğu durumda bilgiyi kanıtlanabilir hale getirir.

Alaylı olarak ise boyut çok farklı bir kıvamda; Araştırmalarımın sonuçlarını söylüyorum ve yaşanılan deneyimler ile sizden de mektepli sorunlarını değindiğiniz kadar bunun da sözcüsü olmanızı isterim.

Alaylı bir grafikerin bu meslek sahasında var olma yöntemleri

Ailesi matbaacı olan ya da çocukken şansa matbaada bu işin uygulamasını bilenleri bir kenara bırakıyorum.

Eğitim kurumundan sertifika : Bazı eğitim kurslarının sertifikası piyasada firmalar tarafından işe alım sürecinde olumlu olur ancak bu firmanın bilinirliği ve iş başvuru yaptığınız firmanın eğitim aldığınız firmayı bilmesiyle ilgilidir. Yani tamamen şansadır.
Kaldı ki eğitim kurumları dosyasını hiç açmıyorum çok çok derin bir mevzu. Bu sertifikanın alınması kolaydır ancak bu sertifikayı alacağınız kurumun ücreti ödemek zordur.

Milli Eğitim bakanlığı sertifikası: Büyük ölçekli firmalarda herhangi bir tesiri olmayacaktır. Küçük ve bazı orta ökçekli ajanslar bu sertifikanın geçerliliğini kabul eder. Alınması nispeten kolaydır.


Adobe Sertifikası: Aslında mektepli olanların bile değerini arttıracak bir sertifikadır. Alaylı olanların ise program bilgisini kanıtlar. Alınması çok zordur, zorlu bir sınavdır. Ancak bir alaylı olarak alınması durumunda Büyük ölçekli ve orta ölçekli firmalarda karşılığı alınır. Seviyelere göre uzmanlığınız belirlenir. Uluslararası geçerliliği olmasına karşın bu sertifikanın kıymetini bilmeyen tonla ajans ve patronla karşılaşmanız olasıdır.

ECDL Sertifikaları Uluslararası değeri olan önemli bir sertifikadır. Alınması zordur ancak kanıtlanabilirliği fazladır.

ve bir alaylının ulaştığı son nokta bu olur. Kanıtlayabildiğiniz tek şey program biliyorumdan öteye gitmez. Nerede sanat tarihi nerede tipografi, nerede renk bilgisi, nerede temel tasarım kuralları. Yok. Birebir diyalogla anca bu konularla alakalı kitaplar okuduğunuzu ve donanımlı olduğunuzu kanıtlayabilirsiniz. Tabi birde bu konularla deneyimli olmanız tasarım gücünüzü arttırdığı için portfolionuzda gelişir, tasarım yönünüz kuvvetlenir ama bunu farkedebilecek bir ajans sahibine denk gelmeniz milyonda birdir.


Hocam sizin de değindiğiniz konular olduğunun farkındayım.

Özetle mektepli işlenmiş elmas olarak bu piyasada yer alır, alaylıların çoğu da hamur kıvamında kendi kendine pişmeye olgunlaşmaya çalışır. Usta-çırak ilişkisine denk gelirse ne ala


tabiki bu yorumlarımda art director pozisyonuna gelmiş alaylı büyüklerimi göz ardı etmiyorum ama istisna olarak malesef onları görüyorum.




@farukcagla
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@cold
Sevgili cold, " A ile B ler arasındaki çekişmeden kazançlı çıkan bir çekirge ordusu vardır" ifadeniz çok doğru. Bu; aslında "böl ve yönet" politikasıdır. Alevi-sünni, dindar-laik, solcu-sağcı vs gibi "önce ayrımcılığa inandır, sonra birbirine kırdır" politikasıdır. Aynı politikanın bir benzeri olarak grafikerler üzerinde alaylı-mektepli ayrımcılığı yapılarak grafiker ücretlerinin ucuzlatılması politikasıdır. Ama ucuzlayan sadece grafiker ücretleri değil, grafik tasarım kalitesi de ucuzlamakta ve ucuz ve kalitesiz grafik tasarımlar reklam veren sanayicinin marka değerini yükseltmemekte, prestijini veya satışlarını yükseltmemekte; aksine düşürmektedir. Böyle olunca reklamdan ve grafik tasarımdan umulan ve beklenen fayda sağlanmamaktadır.

Ben, alaylı-mektepli ayrımına karşı olduğum için kurduğum derneğin adını TÜM Grafikerler Dayanışma Derneği olarak koydum. Buraki TÜM kelimesi; tasarım bilen bilmeyen, diplomalı-diplomasız tüm grafikerleri kapsamaktadır.BU nedenle bölücü değil, ayrımcı değil; birleştiricidir, çünkü birlikten kuvvet doğar.

Böylece çekirge ordusunun planlarına, hain tuzaklarına meydan vermemiş olduk.

Peki; kötü tasarımı sadece alaylılar mı yapar? Hayır! ÇÜnkü Türkiye'de iyi grafik tasarım öğreten üniversiteler hemen hemen kalmamıştır. Ben geçen aylarda İstanbul Belediyesinin kendi bünyesindeki bir reklam kurumunda grafikerlik yapan 8 kişiye "tasarım" dersleri verdim. İçlerinden bir bayan Dumlupınar Üniversitesi Grafik mezunuymuş ve 4 renkli ofset makine ile 2 renkli arasındaki farkı bilmiyordu. Tipografi dersi hiç almamıştı, içinde kalem resmi olan kalem yaz dediğimde, küçük L harfinin ucunu sivrilterek kurşun kaleme benzetmeyi bile bilmiyordu.Oysa hiç fakülte okumamış öteki genç, "keser yaz içinde keser resmi olsun" dediğimde küçük r harfini kesere benzeterek benden tam not aldı.

Bu arada küçük bir yanılgıyı da düzeltmiş olayım; ben sadece mektepli grafikerleri kolluyor ve onların sorunlarıyla ilgileniyor değilim. Ben alaylı grafikerlerin de sanat ve tasarım dersleri almaları için bir akademi kurmayı da çok istiyorum. Bu okul dersane mantığı ile program menülerini göstermek suretiyle eğitim vermeyecek. Bu okul açılırsa alaylı-mektepli ayrışması yaratıp bunu kendi çıkarlarına kullanan çekirgelerin de tekerine çomak sokacağız. Bu arada adı mektepli ve diplomalı olup da diplomasının hakkını veremeyenler de bu okula gelecekler ve tasarım öğrenecekler.

Küçük bir detay daha vereyim; tekstil, resim, heykel, seramik veya iç mimarlık bölümü mezunu olanlar da alaylıdır çünkü grafik bölümünde okutulan tipografi, ambalaj, web tasarım, ambalaj tasarım, matbaacılık teknikleri, fotoğraf vs gibi dersleri almamışlardır ve İLETİŞİMCİ EĞİTİMİNDEN geçmemişlerdir. Dolayısı ile üniversitede grafik bölümü başkanının resim bölümü mezunu bir profesör olması grafik sanatı adına bir cinayet olduğu kadar, grafik bölümünde seramik ve tekstil bölümünden mezun hocaların grafik dersleri vermesi kadar da grafik öğrencilerine yapılmış kötülük olamaz.

Son söz; liselerde düzgün eğitim verilse ÖSS dersanelerine gerek kalmaz değil mi? O halde üniversitelerde adam gibi grafik eğitimi verilirse dediğiniz sertifikaların kurslarını veren ve program dersleri veren dersanelere de gerek kalmaz.

Neymiş; balık baştan kokarmış. Bu kokuşmuş bataklıkta sivrisinek de ürer, çekirge de!'
Sevgiler Cold, keşke herkes senin gibi olsa.O zaman o bataklık çok daha çabuk kurur.
 

futurist

Üye
Kayıt
7 Kasım 2012
Mesaj
161
Tepki
9
yazılarınız çok uzundu kusura bakmayın
hepsini okuyamadım ama fikrimi yazayım. eğitim her meslek için şarttır. Mesleğin kalitesini yükseltir Fakat sadece eğitime bağlayıp yeteneksiz adamı bir şey yapmaya çalışmakta haksızlıktır bence.
Şuan eğitimini almadığı halde okulunu bitirmiş kişlilerden çok daha iyi kişliler var.

Mesela ben iktisat okudum. para işlerini ticareti iyi biliyor olmalıyım. koskoca 4 yıl okudum. ama bir kapalı çarşıdaki ilk okul mezunu yılların esnafının eline su dökemem. Bu okulumu değersiz kılmıyor ama herşey olmadığıda bir gerçek

Grafik için de aynı şey geçerli. Lisedeyken arkamda bir çocuk otururdu çocuk lise bitene kadar tek yaptığı defter karalamaktı. ama ne karalama... hayatımda öyle güzel fontlar yapıp yazanını görmedim. şimdi adliyede çalışıyor ama keşfedilmemiş bir grafikerdir kanımca
 
Yukarı Alt