Grafiker veya Reklam Ajansı Niçin Emir Eri Olmaktadır?

Grafiker veya Reklam Ajansı Niçin Emir Eri Olmaktadır?


  • Toplam katılım
    118

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Tuncer Özkan

Ah Tuncer bey ah;
Gerçekten onu yazmak size düşmezdi ama yine sizden beklediğimi yaptınız ve görmek istemediğinizi görmediniz, görmek istediğinizi gözümüze soktunuz...

Şu ifademi okuyunuz;

"-Benim için "kanı bitlendi" dediniz. Bu ne demektir? Kanı bitlenmek deyimi genellikle hayvanlar için kullanılan bir kelimenin insanlara uyarlanmış halidir. Kanlandı, canlandı, keyfi yerine geldi demektir."

Bu ifademde KANI BİTLENDİ şeklinde YANLIŞ YAZDIĞIM İFADEYİ, BİTİ KANLANDI şeklinde "keyfi yerine geldi " diyerek doğru anlamıyla açıkladığımı nasıl görmezden gelirsiniz?

Siz bunu yazdığınıza göre konuya dahil oldunuz demektir, yaklaşımınıdan anlıyorum ki, taraf tutuyor gibisiniz, o halde soruyorum;
bana edepsizlik ve terbiyesizlik yaptı denilmiştir, siz de aynı kanaatte misiniz?

Şimdi gelelim biti kanlandı deyimine;

Sayın Özkan, sizin kendi kendinize bitimiz kanlandı (işlerimiz tıkırında) dersiniz, diyebilirsiniz, hatta "ulan ne salaklık yapmışız biz" diyebilirsiz.

Siz kendi kendinize ne dediğiniz beni ve kimseyi ilgilendirmez.

Ama kalkıp bana "ulan ne salaklık etmişsin" derseniz bunu 3 kişinin önünde söylerseniz hakaret olur...

Ah Tuncer bey ah, yine aradaki farkı göremediniz...

Yine devam edersek; biti kanlandı lafını; toplum önünde binlerce kişilik bir web sitesinde edep ve terbiye dersi verirken kullanırsanız farklı olur, davetine icabet ettiğiniz çay sohbetinde geyik muhabbeti sırasında söylerseniz farklı olur.

Ben demiyorum, TCK nun hakaret suçları maddesi diyor...

Ah Tuncer bey ah, yine bunu da göremediniz,
ama nedense Biti kanlandı yerine, kanı bitlendi dediğimi gördünüz...Ama Sayın Naci Yavuz görmedi veya gördü de sizin gibi üzerinde durmadı... Siz ise onun yerine üzerinde durdunuz ve HAKARET YOK dediniz.Üzerinize vazife midir?

Ulan salaklık etme dedim, ama sen salaksın demedim şeklindeki kıvırmaları da görmediniz, ah Tuncer bey ah...

Hatırlarsanız EDEPSİZ demedim, yaptığın eylem EDEPSİZLİKTİR denmişti.

Hani sana f***şe demedim, yaptığın eylem f***şeliktir, f***şelik yapma dedim gibi bir şey...

Normaldir Tuncay bey... Siz bunları göremezsiniz, normaldir.

Siz benimkileri görürsünüz. Niye benimkileri gördüğünüzü burada yazamam.Konu dışıdır.

Ah Tuncer bey ah;

Siz ilk çağ dönemindeki mağara resimlerini de reklam yazarları yazdı sanıyorsunuz, normaldir...

Dediğiniz gibi size bunu yazmak düşmezdi ama yazdınız. Bana da bunu yazmak düştü...

İyi günler bizden olsun.
 

Erkan Nehir

Grafik Tasarımcı & Ressam
Uzman Üye
Kayıt
10 Ocak 2010
Mesaj
2.523
Tepki
53
Arkadaşlar bu konu artık bıkkınlık verici ve çocukça bir kavga ortamına dönüşmeye başladı. artık foruma her girişimde en tepedeki 2 konuda aynı sektörden kişilerin birbirleri ile kavga etmelerini görmek istemiyorum. Buna tartışma denmez. Resmen bir kavga ortamı oluştu ve açılan konuyla tamamen alakasız yerlere gidiyor.
Konuyu uzatmayacağım. Lütfen konu ile bağlantılı mesajlar yazarak, kişisel sorunlarımızı özel mesajlar, telefon, e-posta, fax, vs yoluyla halledelim. Foruma giren binlerce kişi birkaç kişinin konuyla alakasız ve tamamen kişisel ithamlara dönüşmüş kavgalarını izlemek zorunda değil. Madem ki bir çözüme ulaşamıyorsunuz bunu kendi aranızda özel mesajlarla hallediniz. Bu tartışma yüzünden birçok yararlı paylaşım havada kaldı.
iyi forumlar dilerim.
 
Kayıt
3 Ağustos 2009
Mesaj
604
Tepki
74
Faruk Bey,

Ortalığı yangın yerine çevirdiniz velhasıl.

Öncelikle, kimseyle kişisel olarak taraf olma, (bu haliyle) ya da kimsenin tarafını tutma gibi bir niyetim yok. Kaldı ki, bu forumda düşüncelerimi aktarmak için bulunuyorum. Burada neredeyse kimseyi şahsen tanımam. Düşüncelerim ters gelebilir. Sizinkiler, Naci Bey'inkiler vs. ters gelebilir veya onaylayabilirim. Birileri size hakaret edecek ve ben de ona taraf olacak kadar kendimi küçük düşüremem. Karşı çıktığım şeyleri bizzat kendim savunamam.
"Biti kanlandı" bir deyimdir. Tıpkı "Boynuz kulağı geçer" veya "Deveye sormuşlar boynun ...." gibi yığınla örnekleyeceğim deyim vardır. Bunları sadece kendi aramızda değil, toplum önünde bile söyleyeceğimiz, hakaret içermeyen deyimlerdir. Yeni yetişme birisine, hızlı ilerleyen birine "Boynuz kulağı geçer" dediğimizde şimdi bu kimseyi boynuzlu yerine mi koyuyoruz? Türkçe'ye son derece dikkat eden biri olarak bu sonucu çıkarmak mümkün değildir diyorum. Kaldı ki, gerçekten de buradan bir hakaret çıkarıyorsanız, yine de sadece kendi adıma özür dilemesini de bilirim. Ama burada hakaret görmediğimi yine söyleyebilirim. Bu deyim kimseyi bit yerine koymaz, kanının bozuk olduğunu söylemez, ya da insan olmadığı fikrini doğurmaz.
Bence!

Şunu gerçekten kabul ediyorum ki, araya girmek yanlıştı. Amacım sadece yatıştırma amaçlıydı. Gelin görün ki, taraf olduk çıktık. İnsanları yaftalamak bu kadar kolay olmamalı.

Öte yandan, "Siz ilk çağ dönemindeki mağara resimlerini de reklam yazarları yazdı sanıyorsunuz, normaldir... demişsiniz.
Burada ne demek istediğinizi açıkçası pek anlayamadım. Acaba başka bir başlık altında yazdığım yazıya mı işaret ediyorsunuz?

Söylemek istediklerimizi, iddialarımızı, (belki de kızdıklarımızı) lütfen ilgili ortamlarda, ilgili başlıklar altında yazalım. Yok eğer bir topyekün savaş açıyorsanız, kusura bakmayın, o taraflarda hiç bezim yok. Bugüne kadar oldukça iddialı düşüncelerim olmuştur. Bunları korkmadan da yazmışımdır. Yazmaya da devam edeceğim. Ama işi kişisel bir sürtüşmeye dayandıracaksak, sizi bilmem ama beni epeyce küçük düşürecektir.

Herzaman iyigünler dileğiyle.
Tuncer özkan
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Erkan Nehir kardeşimize katılıyorum.

Özel mesaj yolunu kullanmalıyız.

Ben hastaydım, buradaki dostlar açıktan geçmiş olsun mesajı yolladı...

Tuncer bey de genelden yazmak yerine özelden yazıp geçmiş olsun dileklerini belirtti.

Tuncer bey ne zaman açıktan ne zaman özelden yazacağını çok iyi biliyordu. Bu sefer üzerine vazife olmayan bir tartışmaya açıktan dahil olmuştur, özelden yazsaydı... burası "yangın yerine" dönmezdi.

Biz Naci beyle kavgamızı bitirmiştik ki, közlenmeye yüz tutmuş bir yangının üzerine benzin döküp sonra yangın yerine döndü demek hiç hoş değil.

Erkan Nehirin dediklerine katılıyorum.

Şimdi niçin grafikerler emir eri oluyormuş daha iyi anlaşılmıştır umarım...
 
Kayıt
12 Aralık 2010
Mesaj
374
Tepki
5
Sorunu çok uzaklarda aramaya gerek yok herkes REALİST OLARAK bir kendine baksın önce. Kendi adınıza boyun eğdiğiniz o ufak tefek istekler şu yada bu şekilde bütünün parçası oluyor.

Eğilmeyen bükülmeyen dik duran grafikerler sebatsız, kendini beğenmiş, şımarık, sorumsuz vs vs vs oluyor. Eğilenlerin yaptıklarını da herkesin yapması bekleniyor. Başımıza gelen herşeyi esasen bizler 2 kuruş uğruna kendimiz yapıyoruz.

Herkes ağzını açınca kendini grafiker sananlar yüzünden diyor bakın oylama sonuçlarına göre en çok oy alan iki madde

Bilinçsiz olarak mesleğe giren insanlar sebep olmaktadır.
Kendini Grafiker ve Ajans sahibi sanan kişilerin eseridir.


bu ne yazık ki doğru olmak ile birlikte yanlışta. Bizler çalışanlar olarak toplu refleks geliştiremediğimiz sürece ki benim gelişeceğine hiç ümidim yok daha döner dolaşır çok konuşuruz bunları.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
Göç ( GÖÇMEK) kelimesinin iki anlamı vardır Türkçede. Biri uzun süreli yer değiştirmek, ülke veya şehir değiştirmek, hatta dünya değiştirmek. İşte basit bilek gücü de nitelikli beyin gücü de göçüyor Türkiye’den…

İkinci anlamı ise, bilirsiniz depremde yıkılan binalara depremde göçtü deriz. Bulunduğu yerde çökmek, olduğu yere yıkılmak, kullanılmayacak hale gelmek anlamındadır.

Adamın beynini göçürürler bazen, kafasına görünen veya görünmeyen darbeler vurarak oracığa göçürüverirler beynini. Artik o kişi kendisi değildir. Tarkan’ın şarkısındaki gibi, başkası olma kendin ol, deyisinin tam tersine kendin olma başkası ol haline gelivermiştir zavallı, keriz üretme fabrikalarında. Buna orta Asya kültürlerinde mankurt etme/edilme denmektedir. Markurtlastirmak, batılıların brain-washing dedikleri beyin yıkama sistemidir.

Yani beyin denilen organ ya yabancı ülkelere göçecektir, ya da olduğu yerde göçürülecektir.

Beyin göçü vasıtasıyla o pırıl pırıl, zekâ, bilim ve kültür dolu beyin, yabancı ülkelerin kullanımına ve yararına sunulmakta, o diyarlarda verimli hale gelmekte, hem kendisine hem de çevresine maddi ve manevi mutluluk vermektedir.

Öte yanda, beyin göçertme mekanizmalarının sistematik olarak işletildiği yerlerde, niteliksiz emek nitelikli emekten çok daha fazla rağbet görmekte ve mutluluk getirmektedir.

Mesela sokaktaki herhangi bir seyyar satıcı 2 milyar kazanıyorsa, bir mühendis de aynı maaşı almakta ise, seyyar satıcı mutlu, mühendis mutsuz olmaktadır. Mühendis işsiz kalınca seyyar satıcılık yapamamakta, aç kalmakta ama seyyar satıcı bu gün balık, yarın limon satabilmektedir. Bilim ve kültürden uzak da olsa yaşamını sürdürebilmektedir.

Mühendis ise bilimsel ve kültürel donanıma sahip ama açlık ve işsizlik korkusuyla yaşamaktadır. Mühendis yerine grafikeri koyun, durum yine aynıdır.


Ya da bir mimar, mimarlıktan para kazanılmadığını görüp, bir lokanta açıp zengin olabilmektedir ama bir lokantacının, işleri kötü gidince mimarlık yaptığına kimse tanık olmamıştır.

Ama bir lokantacı, işeri kötü gidince grafikerlik yapmaya kalkarsa, başına dikilen kişinin yap dediğini yapmak zorunda kalmasını eleştirmeye hakkımız olur mu?

İleri ülkelerde mesleği olmayıp zengin olanlara rastlayamazsınız. Mesleği olup da fakir olanlara da rastlayamazsınız. Ama sanata, bilime değer vermeyen ülkelerde mesleksiz zenginler ile meslek sahibi yoksul ve hatta işsizler ne yazık ki bol miktardadır.

Kısacası nitelikli beyinlerini kullanmasını bilmeyen ülkelerdeki karar verme noktalarındaki satılmış veya uyutulmuş beyinler (veya göçertilmiş beyinler); parlak ışık saçan beyinleri ya başka ülkelere göçürmekte ya da olduğu yere göçertmektedir.

Fikir ve sanat eserlerine para ödenmeyişinin de temeli budur. Yeni buluşların ve yaratıcılığın engellenmesi amaçlanmaktadır. Amaç ülkenin kalkınmaması ve başkalarına bağımlı olmasıdır.

Bu düşüncenin ürünü olarak grafik tasarıma para verilmez. Para veren kişi de istediği gibi grafikeri kullanmak ister.

Sanata para ödenmeyen ülkelerde; tasarımcı desteklenmeyecek ve ona para ödenmeyecektir, ona hayat hakki tanınmayacaktır. Onun çizdiği bir ayakkabı modeline bu ülkede para ödenmeyecektir.

Ama o yaratıcı birey İtalya’da yasamaya başlayıp, ayni modeli orada çizse, refah içinde yaşayacak, ayakkabı patronları bu tasarımcının yanına desturla girecektir.
Sanata para ödenmeyen ülkede ise bir kundura fabrikası o modeli kesinlikle araklayacaktır. Kendi atölyesindeki kendi ustalarına çok az bir ücret ödeyerek o malı üretecektir.

Tasarıma değer vermeyen bu kafa, yaptıracağı ayakkabı broşüründe bile İtalyan broşürünü araklamak isteyecek, emrindeki grafikere de şunu şöyle bunu böyle yap diyecektir.

Beyin göçünün ve göçertmenin sık görüldüğü ülkelerde halkı aydınlatan karikatürler çizen karikatürcülerin başının derde girdiğini, halkı eğlendiren karikatürcülerin ise DAHA REFAH içinde yaşadıklarını görürsünüz.

Kaliteli emeğe kaliteli toplumlar para ödüyor, nitelikli emeğe nitelikli toplumlar para ödüyor.

Niteliksiz toplumlar niteliksiz yöneticiler üretiyor, niteliksiz yöneticiler niteliksiz halk istiyor. Niteliksiz halk niteliksiz yöneticileri seçiyor.

Bir ülke bu kısır döngüye sokulduktan sonra, bundan kurtulması için yüzlerce yıl gerekiyor.

Bu yüzlerce yıl içinde ise; nitelikli beyinler ya dışarıya göçüyor, ya içeride göçertiliyor. Ya da öteki dünyaya göçe hazırlanıyor. Yani aç bırakılıyor, işsiz bırakılıyor, intihara veya mutsuzluğa sürükleniyor… Belki de kimvurduya gidiyor.

Eskiden daha kaba yöntemlerle göçertilirdi, şimdi açlık, işsizlik, ekonomik kriz veya düşük ücretle göçertiliyor.

Grafikerler ancak bunun farkına varırlarsa, toplu refleks gösterebilirler.

Refleks demek, önceden planlanmamış, istem dışı ve ani gelişen tepkilerdir.

"Mesleğinde uzmanlaşmış grafikerlerin" önce yanlarına oturan veya başında dikilen kişilerden ne zaman emir alıp ne zaman emir almayacaklarını iyice öğrenmeleri, hangi hallerde uyum gösterip hangi hallerde itiraz edeceklerini çok adaletli bir biçimde öğrenmeleri ve bunu ezberlemeleri gerekir.

Bu konuda iyice bilinçlenirlerse, bir haksızlıkla karşılaştıklarında hemen REFLEKS geliştirebilecek noktada olurlar.

Ayrıca dayanışma duyguları da geliştikçe birbirlerini satmamayı, bir birinin kuyusunu kazmamayı öğrenirlerse bu kez TOPLU REFLEKS geliştirebilme noktasına ulaşmış olurlar ve işte O ZAMAN DAYANIŞMA içine girerler.

Böyle olunca da, zoraki GÖÇ olayı ile karşılaşmazlar.

Zaten bu yazılarımızın, bu çabalarımızın amacı da Grafikerlerde Dayanışma duygusunun pekişmesi ve Dayanışma bilincinin pekişmesi içindir.

Faruk CAGLA 2011, Temmuz.
http://www.farukcagla.com/makaleler/zanaat.htm adlı makalemizden alınıp değiştirilerek yenilenmiştir.
 

svmrc

Üye
Kayıt
3 Eylül 2010
Mesaj
11
Tepki
0
Bunun sebebi kesinlikle müsteri egosu ben parayı veriyorum bebim dediğim olur

bir tasarım hazırlanır sen fikir uüretirzin o beğenmez ole olmus bole olsun o daeğil bu olsun o zaman bastan sole ne yapmak istediğini de uğrastırma bizi dimi yokkk once sen yap biz beığenmeyelim sonara benim istediğim seyleri sen yap ajansta calıstığım donemde nefret gelmisti bu tarz islerdennn
 

Erkan Nehir

Grafik Tasarımcı & Ressam
Uzman Üye
Kayıt
10 Ocak 2010
Mesaj
2.523
Tepki
53
@svmrc

Kusura bakmayın ama tasarımlarınız da Türkçeniz gibiyse müşteriler beğenmemekte haklı sanırım...
 
Kayıt
13 Aralık 2012
Mesaj
29
Tepki
2
@burcuery

Öncelikle sizi kızdırmak kışkırtmak yada rencide etmek gibi bir niyetim yok ancak çok yanlış düşünüyorsunuz.
Reklam ajansı açmak için grafiker olmak gerekmez ben en ala firmanın karşısına oturup kurumsal Reklam projesini alabilecek kadar iletişim yetisine,ikna kabiliyetine,müşteri potansiyeline sahibim.Ancak Corel de yada Freehand'de yapacaklarım çok ama çok sınırlıdır.
Yani grafiker değilim.Ben oturup bir web sitesi de yapamam.Ancak bu sektör de bir firmanın Kurumsal Reklam adı altında neye ihtiyacı olduğunu analiz eder ona en uygun çözümü grafik ve programlama ekibimle sunarım.Demem o ki bir reklam ajansı işletmek için öncelikle reklamın ne olduğunu öğrenmek gerekir.Daha sonra firmanın isteklerine profesyonel yaklaşım katarak cevap verebilmektir.Grafiker olmakla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Saygılarımla
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@pralinsworld
Alıntı yaptığınız kişi grafikerlikten anlamayan kişilerin grafikerlik yapmasına karşı çıkmış.Grafiker olmayanlar reklam ajansı açmasın dememiş.

Ayrıca anketteki herkesin kendini grafiker veya ajans patronu sanması maddesine itiraz ediyorsanız; bir sütçünün veya lokantacının 2 masa, 4 sandalye, 2 grafiker alarak, reklamcılığı hiç bilmediği halde reklamcılık yapmasını doğru buluyor musunuz?
 
Yukarı Alt