farukcagla
Grafik Öğretim Görevlisi
- Kayıt
- 24 Şubat 2008
- Mesaj
- 642
- Tepki
- 23
Arkadaşlar;
Grafik tasarımcı için Diploma Gerekli mi?
Yani grafiker olduğunu gösteren bir belgeye, bir ehliyete ihtiyaç var mı?
Varsa neden var? Yoksa neden yok?
Gelin bunun tartışalım. Fikri olan yazsın.
Kolay gelsin
-----------------------
Tartışmanın önceki yazılarını okumak için tıklayınız.
@M.Vehbi
Vehbi kardeşim,
Sabahın üç buçuğunda yazdığın için teşekkür ederim.
Son okuduklarını daha iyi anladığına da çok ama çok sevindim.
Bazı okurların asla hoşlanmadığı hiciv ve yergi içeren üslubumu sevdiğin için de ayrıca teşekkür ederim.
Sanıyorum bir çok konuda anlaşıyoruz fakat diplomalı-diplomasız grafiker konusunda biraz daha netleşmeye ihtiyacımız var.
Şimdi diploma niçin alınır diye sorsam, bir çok kişi işe girmek için, askerlik için diyecek.
Ben Güzel Sanatlar Fakültesini 1980 yılında bitirdim. O günden bu güne 29 yıl geçti işe girerken kimse bana diploma sormadı. Sadece Kadir Has Üniversitesinde grafik hocalığı yapacağım zaman diplomamı görmek istediler. Yani resmi kurumlarda lazım oldu.
Bu açıklamayı hem senin için hem de bazı tuhaf sorular soran kişiler için yapıyorum.
Neden dersen, şöyle açıklayayım;
Ben diploma, sertifika, ehliyet belgesi veya icazet almak diye yazdıkça buna sinirlenip bir çok mesleği diplomasız yapmak isteyen birileri bana şöyle saldırılarda bulunmuş;
--------------------------------------------
Sor bakalım, kendine, ya sen "grafiker" misin?
Nerde senin "icazetin"?
Ustan kim senin?
Hani nerede ustalık belgen, TSE damgan?
Seni kim, hangi meslek odası tescilledi ve onayladı?
------------------------------------------
Bu soruları Faruk Çağla'ya soran insana, senin akıl sağlığın yerinde mi? diye sormak gerekir.
Sevgili Vehbi; işte görüyorsun, böyle sorulara muhatap olduğun zaman bu gibi soruları soran kişilerin gözüne ( “z” harfiyle yazıyorum, yanlış anlaşılmasın) sokacağın bir diploman olmalı.
Demek ki diploma, sertifika veya ehliyet denilen belge; önce resmi daireler için ve sonra toplumdaki itibar için, bir anlamda bana yapıldığı gibi iftira ve aşağılamalardan kurtulmak için gerekli...
Diploma veya ehliyet denilen belge; bütün bunların dışında temel olarak; senin o meslek için yetkin olduğunu, yetkili olduğunu ve ehil olduğunu gösteren bir belgedir. Ehliyet kelimesi “ehil ellerde olmak” tan gelir, İslam dinindeki “emaneti ehline vermek” gibi.
(Vehbi kardeş, İslam ve Osmanlı kelimelerini kullanmaktan korkar oldum, çünkü hemen “gerici“ damgasını yapıştırıyorlar. Hem de kimler yapıştırıyor, “insanlara diploma vermek onları sığır gibi damgalamaktır” diyenler… Ama kendileri de insanları “gerici” diye damgalıyor.)
Diploman varsa, ehliyetin varsa senin usta olduğun veya en azından çırak olmadığın tescillenmiş demektir.
Diploma, ehliyet, sertifika vs. bunlar ONAY BELGESİ’dir.
Yine gerici diyecekler ama anlatmaya mecburum;
Eskiden usta çırak ilişkilerinin geçerli olduğu LONCA teşkilatı varmış. Lonca; Osmanlı'daki meslek teşkilatları demektir. Kökleri Ahi'lik teşkilatına ve tarikatına dayanır, eşine, aşına ve işine sahip ol prensibini savunur, “ne yaparsan yap en iyisini yap” felsefesine bağlıdır. Mesela pabucunu dama atmak deyimi buradan gelmiştir. Kusurlu pabuç üreten ayakkabıcının hatalı üretim yaptığı pabuç onun dükkanının damına atılırmış. Damında pabuç görülen kunduracıdan kimse ayakkabı almazmış.
Hele hele bir bakırcı esnafın komşu esnafın bulduğu bir bakır motifini çalması veya onun rızasını almadan kullanması, yani kopya tasarım yapması affedilmez suç sayılırmış ve kul hakkını yemek diye nitelenirmiş. Günümüzde HAKSIZ REKABET denilen şey.
Bakınız;
http://www.buzlu.org/ahilik-ve-lonca-teskilati/
linkinde ne diyor;
--------------------------------------------------------------------------
Lonca üyeleri arasındaki eşitliği bozmamak temel gâyeydi. Tüketiciyi de korumak göz önünde tutulurdu.
Ustaların kullandığı bütün âlet ve edevât devamlı denetlenirdi. Üretilen malların fiyatlarının nisbetini loncalar denetlerdi. Denetimden geçen mal damgalanır ve pazara sunulurdu. Bozuk mal çıkaran esnaf cezalandırılırdı. “Pabucu dama atıldı.” deyimi buradan kalmadır. Düşük kaliteli mallar da fakirlere dağıtılırdı.
Çırakların mesleğe girmeleri, meslekte ilerlemeleri ve yükselmeleri, loncaların koyduğu kâidelere ve âdete bağlıydı. Lonca mensupları arasında rekabet yasaktı.
Kalfaya, usta olduktan sonra, pîri, bir törenle ustalık belgesi verirdi.
Dükkân açacak olup da parası olmayana lonca para ve sermâye verip, dükkan bulurdu. Evlenmek isteyenleri evlendirir, masraflarını görürdü. Yoksul cenâze sâhiplerinin cenâzesini kaldırır, hastalara yardım ederdi.
(..)
Osmanlı Devletinde loncaların ekonomik vasıfları yanında, onlara husûsiyet (özellik) kazandıran, iç kuruluşları ve sosyal faaliyetleridir.
Osmanlı Devletinin kuruluşunda önemli olan ahîlikle yakın bağları bulunan loncaların da, ahîliğin; yiğit, ahî ve şeyh olmak üzere üç derecesine karşılık çırak, kalfa, usta, nakib vekili, nakib, baş nakib, şeyh halifesi, şeyh ve şeyh-üş-şuyûh olarak dokuz kademesi vardı.
(...)
Lonca teşkilâtı, Osmanlı Devletinin en ücrâ köşelerine kadar yayılmıştı. Avârız sandıkları sistemiyle üyelerini, her türlü kazaya ve ölüme karşı aileleriyle berâber sigortalamıştı.
Lonca teşkilâtı, Osmanlı Devletinin sosyal yapısında büyük güç, düzen, âsâyiş ve ahlâk unsuru olmuştur. Kendi bünyesi içerisinde denetlendiği gibi, devletin de kontrolü altında bulunuyordu. On yedinci yüzyılda İstanbul’da 1109 Loncaya bağlı, 126.000 üye tespit edilebilmişti.
Osmanlı Devletinin son zamanlarında, sanâyileşme hareketlerinin ve fabrikalaşmanın başlaması neticesinde el sanatları giderek önemini kaybetti. İttihat ve Terakki Fırkasınca 1913 târihinde loncalar kaldırıldı.
--------------------------------------------------------------------------
Sevgili Vehbi kardeşim;
Yukarıdaki alıntıda bold ile işaretlediğim yerlere dikkat edilirse; LONCALARDAKİ üyelerin eşitliğinin bozulmaması, üretimin denetlenmesi, bozuk mal çıkaranın cazalandırılması, düşük kaliteli malın fakirlere dağıtılması gibi eylemler GÜNÜMÜZÜN SOSYAL DEVLET anlayışındaki ekonomik dayanışma ve sosyal adalet, tüketici haklarının korunması kavramlarına girer. Yine her türlü kazaya ve ölüme karşı aileleriyle berâber sigortalanmak da evlilik ve cenaze yardımı da BU GÜNÜN SOSYAL GÜVENLİK kurumlarının işleri arasındadır.
Dolayısı ile LONCA'lardan ve AHİ'likten bahsetmek, GERİCİLİK DEĞİL, Grafikerlerin Meslek Örgütü olarak birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmalarına TARİHSEL bir örnek vermektir.
Bunu GERİCİLİK diye nitelemek insafla ve vicdanla bağdaşır mı?
Buna gericilik demek için, insafsızlık ve vicdansızlık bir kenara; yaşadığı toprakların geleneği ve kültüründen habersiz olup, loncaların günümüz meslek örgütlerinin temeli olduğunu bilmemek gerekir.
Bir aydın kişinin bunları bilmemesi imkansızdır, o halde çamur at, izi kalsın gayesi ile iftira etmek istenmektedir.
Sevgili Vehbi;
Yine senin dediğin noktaya geldik; hani "Kirletmek kolay, temizlemek zordur" demiştik ya, senin dediğin gibi "yazmak zor, okumak kolaydır."
Adamın biri; çamur atıp; “loncalardan bahsetmek gericiliktir” diyebilir. Sen loncalardan ders almak gerektiğini, eskiden çok iyi bir şey olduğunu, koskoca Osmanlı imparatorluğunun ahilik ve loncalık teşkilatları sayesinde o gün şimdiki Amerika Birleşik Devletleri kadar güçlü bir devlet olduğunu anlatmaya çalışırsın.
Meslek dayanışmasının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya uğraşırsın.
Sen temizlemeye uğraştıkça çamur atan zevklenir.
Çünkü amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmektir. Bu kadar olsa neyse, bir diğer amaç bağın orta yerine etmektir. Maksat, onun yiyemediği üzümü kimse yemesin.
Niyet; grafikerlerin birliğini sağlamak değil, bozmak olunca doğru söylenen her söz, bu kişilerin yalan kalesine atılmış bir “bomba” tesiri yaptığından, yalan kalesinden de gerçekleri dile getirenlere ancak yalan ve iftira atılmaktadır.
Adamın biri; “grafikerlikte diploma şart değildir, grafikerler arasında yardımcı grafiker, grafiker, art direktör, web tasarım grafikeri, masaüstü yayıncılık grafikeri vs gibi ayrımlar yapmak şart değildir. Bunları savunmak insanları sığır gibi damgalamaktır” diyebilir.
İşte bu adama da yukarıda bold ile işaretlenen aşağıya tekrar aldığım satırları göstermek lazımdır.
----------------------------------------------------------------------
Meslek içinde “çırak, kalfa, usta, nakib vekili, nakib, baş nakib, şeyh halifesi, şeyh ve şeyh-üş-şuyûh olarak dokuz” kademe vardı.
Kalfaya, usta olduktan sonra, pîri, bir törenle ustalık belgesi verirdi.
--------------------------------------------------------------------
Neymiş? Kalfalara törenle ustalık belgesi verilirmiş. Kim verirmiş? Ustası ! Nasıl verirmiş? Törenle!
Kaç kademe varmış? Dokuz !
Demek ki yardımcı grafiker de olacak, dizgici de olacak, 3D modellemecisi de olacak, multimedya grafikeri de olacak, masaüstü grafikeri de olacak, ambalaj grafikeri de olacak… Grafikerlik çeşit çeşit uzmanlık dallarına da ayrılacak, her uzmanın ustası, kalfası, çırağı olacak.
BUNA İTİRAZ EDERSEN; bir grafikerden 10 program kullanmasını isteyip yine 2 program kullananlara verilen parayı vermek isteyen zalimlerin ekmeğine yağ sürersin.
SON KEZ SÖYLÜYORUM;
Grafikerlikte belge sunmaya karşı olanlar grafik mesleğini ucuzlatır, köle grafiker yaratır.
Grafikerliğin uzmanlığa göre dallara ayrılmasına karşı olanlar bir kişiden 3 kişilik iş istenmesine ve grafikerin ezilmesine sebep olurlar.
Bunları savunanlar grafikerin dostu değil düşmanıdır!
Grafikerlerin daha fazla kazanıp, ezilmemeleri ve daha mutlu olmaları için dayanışma içine girmeleri, kimin ne olduğunun bilindiği belgeli, onaylı usta-kalfa-çırak sistemine geçmeleri şarttır!
Bazıları diyor ki;
“Bunu söylemek gericilik, insanlara damga vurmaktır. Grafikerin ehliyeti olmasa da olur, grafiker şoför değildir, musluk tamircisi değildir, grafiker SANATÇIDIR. Sanatçının diploması veya belgesi veya ehliyeti olmaz!”
Bunu diyenler bunları nerelerinden uyduruyorlar?
Sen kalk bir yıl önce “grafik tasarımcı grafik sanatçısıdır, sanat eseri ve fikir eseri sahibidir, o halde sanat eseri meslek birliği kurmalıdır” de.
“Fikir eseri birliğini en iyi ben bilirim, ben bunun babasıyım elimden gelen yardımı yapacağım” de.
Grafikerlerin katkısıyla eski tüzüklerden uyarlayarak bir tüzük hazırla. Sonra gruptakiler senin davranışlarını beğenmeyince, “bu tüzük benim fikir eserimdir geri alıyorum” de.
“Niçin alıyorsun?” diye sorulunca, “bu soru insan haklarına aykırıdır, ister alırım ister almam, sana ne?” deyip, “insan hakları evrensel beyannamesi çiğneniyor, zorla fikir ve kanaat beyan etmeye zorlanıyorum, imdat” diyerek sanki işkence altında ifade vermeye zorlanmış gibi mahkemeye başvur.
Grafikerlerin Fikir eserini savunmak için yola çıkanlara “fikir eserimi çaldılar, tüzüğüme tecavüz ettiler” diye dava aç. Onları daha dava sonuçlanmadan Fikir Eseri Savunucularını Fikir Hırsızı ilan et. Sonra bu davadaki iddialarını ispat edemeyince “barış ve dostluk elimi uzatmak için davayı bilerek kaybettim” de…
Karşılıklı fikir tartışmasında yenemediğin kişilere o temiz barış ve dostluk duygularınla hakaret davası aç, onlara hapis veya para cezası verdirmeye çalış.
Sahibi olduğun tek kişilik sitede rakiplerine temiz dostluk duygularınla küfür ve hakaretler et.
Önceden kurulması için gerçekten çaba sarf ettiğin Grafikerler Meslek Birliği’nin dağılmasına neden olduktan sonra “valla ben dağıtmadım, ben mahkemelere başvurmasaydım da zaten bu birlik kurulamayacaktı” diye günah çıkarmaya çalış.
Günahtan kurtulamadığını anlayınca da “bu birlik yasal sebeplerle ve sanatçı olmayan cahil grafikerler nedeniyle kurulamaz” diye fetvalar ver. Bu site ve benzeri sitelerdeki 200 bin grafikeri aşağılayıp cahil diyerek, dün “ak” dediğine bu gün “kara” de.
Şimdi “grafikerlerin kurtuluşunun sendikalı olmaktan geçtiğini” iddia et.
Rakiplerine hakaret etmek için “Papaz Lermit” gibi yakıştırma isimler tak. Loncalardan bahsedenleri “gericilikle” suçla.
Bu güne kadar sanatsal ve kültürel çalışmalarınla, mesleki başarılarınla meşhur olacağın yerde, açtığın davalar ve yaptığın suçlamalarla tanınmaktan memnun ve mutlu ol.
Ve bu yaptıklarından zerre kadar üzüntü duyma. Aksine övünç ve kıvanç duy. Bu övüncü de tek kişilik sitende 2 kişiyle paylaşmaktan mutlu ol. Bu mutluluk sağlıklı mutluluk mudur?
İnsanlara gerici diyen bu zihniyetin bu yaptıkları İLERİCİLİK midir?
Son olarak yılların grafik tasarımcısı Faruk Çağla’ya “hani diploman nerde, sen grafiker misin, senin ustan kim” diye sor!
Vehbi bey;
LONCA’dan bahseden kişileri gericilikle suçlayanlara sormak gerekir;
Osmanlı bu kadar mı geriydi?
Osmanlı Devleti loncalara sahip olduğu için mi yıkılmıştır, yoksa loncalar olduğu için mi 600 yıl ayakta kalabilmiştir?
Vehbi bey kardeşim, bu tip kişilere verilecek cevap şudur;
Günümüz Avrupa’sında TIPKI OSMANLI LONCASINDAKİ GİBİ MESLEK ÖRGÜTLERİ VARDIR. BUNLAR DA MI GERİCİDİR?
Bakalım şimdiki Alman Grafikerler Birliği ne diyor;
--------------------------------------------------------------
BDG : Alman Grafik Tasarimcilar Birligi
BDG : Bund Deutscher Grafik-Designer e.V.
Meslek Kurulusu olarak BDG
BDG, grafik tasarim alanindaki ilk Alman meslek kurulusudur. 1919 yilinda “Bund der Deutschen Gebrauchsgraphiker” (Alman Uygulamali Grafikerler
Birlik 1968’den bu yana “BDG : Bund Deutscher Grafik-Designer e.V.” (Alman Grafik Tasarimcilar Birligi) adi altinda devam etmektedir.
Niyet, görevler, amaç;
BDG, farkli formlarda bulunan tüm iletisim tasarimcilari temsil eder. Üyelik icin secim kriteri mesleki ehliyettir.
Üyelerini mesleki anlamda korumak ve desteklemek birligin amacidir.
---------------------------------------------------------------------------
Birligi) olarak kurulmustur. Vehbi kardeş;
Dikkatinizi çekerim; Bu birlik önce;
Alman UYGULAMALI GRAFİKERLER birliği olarak kurulmuş. Demek ki GRAFİK SANATÇILARI olarak değil UYGULAMACI GRAFİKERLER olarak kurulmuş.
Zaten bu amaçla da İstanbuldaki Güzel Sanatlar Akademisi kendi bünyesinde 1978’de ayrıca bir UESYO adlı Uygulamalı Endüstriyel Sanatlar Yüksek Okulu açmıştı. Yani; endüstri ve teknolojinin istediği sanatçıyı yetiştirecek. Şair ve ressam yetiştirmeyecek. Piyasaya dönük iş yapan adam yetiştirecek. Sanatçı ama aynı zamanda endüstri ve sanayi için sanat yapan adam, yani teknoloji ve bilimi de işin içine katan sanatçı… Yani ŞİMDİKİ DEYİMLE TASARIMCI !!!
Sonra;
1968’de Grafikerlik mesleğinin tasarımcılık olduğuna kanaat getiren Almanlar dernek adlarını Alman Grafik Tasarımcılar Birliği olarak değiştirmişler. Ama Designer demişler, yani tasarımcı demişler. Asla Künstler (sanatçı) dememişler. Grafik Sanatçıları Birliği dememişler, Grafik Tasarımcıları Birliği demişler.
Devam edelim;
“BDG, farkli formlarda bulunan tüm iletisim tasarimcilari temsil eder. Üyelik icin secim kriteri mesleki ehliyettir.“
Ne diyor; Farklı formlardaki iletişim tasarımcıları diyor. Demek ki; benim dediğim gibi içinde çeşitli formasyonda grafiker olacak. Mesela yine yardımcı grafik tasarımcı, grafik tasarımcı, ambalaj grafik tasarımcı, multi medya grafik tasarımcı vs. olacak. Farklı formlar bu demek.
Bu ne demek; sığır damgalamayı seven Amerikan Kovboyu dostumuzun anladığı dilden konuşursak; Almanlar da kendi grafikerlerini farklı farklı damgalıyorlarmış, demek.
Demek ki çizgi roman kovboyu zihniyetiyle bakmazsak, bu sığır damgalamak değil, çağdaş ekonomik ihtiyaçların dayatmasıyla mesleki işbölümünden doğan bir zorunluluk.
İşte bunu savunmak gericilik oluyor, sığır damgalar gibi grafiker damgalamak oluyor.
Demek dünyanın en ileri teknolojisine ve grafik sanatına sahip Almanlar bu kovboy zihniyetine göre gerici.
Dünyayı Amerikan çiftliği olarak görmeye alışmış, atlarla çok yaşadığı için dünyaya at gözlüğü ile bakan kovboylar çağdaş ekonominin gereği olan bilim ve sanatta uzmanlaşmayı da elbet sığır damgalamakla eşdeğer göreceklerdir.
Vehbi kardeşim; sen benim yazılarımı beğeniyorsun ama, herkes beğenmiyor. Bana “uzun yazıyorsun, vaaz veriyorsun”, diyenler oluyor. Kimi hocalıkla, kimi papazlıkla suçluyor, “boş teneke tangırdıyor” diyorlar, çamur atıyorlar. Uzanamadıkları ciğere “mundar” diyorlar.
Ben de onlara diyorum ki; Bir deli kuyuya bir taş atar 40 akıllı çıkarmak için uğraşırmış. Çamur atmak kolaydır, temizlemesi zordur. Bir çuval pirince bir avuç taşı karıştırmak kolaydır, pirincin taşını ayıklamak zordur. Bir su kuyusunun içine edip ve sonradan “hadi temizleyin” demek kolaydır.
Bu nedenle; iftira etmek ve yalan söylemek kolaydır ama iftiraya karşı çıkmak ve o çamuru temizlemek daha zordur.
Netice itibariyle o çamur herkesi kirletmesin diye, çamuru temizlemek istememizden dolayı, yazılarımız biraz uzun oluyor.
Yine Alman Grafikerler Birliğine dönersek;
“tüm iletisim tasarimcilari” diye bir yepyeni deyim kullanıyor. Dikkatinizi çekerim; grafiker demiyor, grafik tasarımcı da demiyor… İletişim Tasarımcısı diye yepyeni bir kavramı kullanıyor. Bunun içinde bildiğimiz grafikerlik uzmanlık alanlarının dışında belki de videographer (video ve film grafikleri) veya multimedya grafikerleri yer alıyor.
Yine devam edersek;
Üyelik icin secim kriteri mesleki ehliyettir. diyor.
Vehbi kardeş, bak gördün mü EHLİYET diyor. Yani BELGE, ONAY BELGESİ diyor. Yani şoföre “ehliyetsiz trafiğe çıkma, trafiği birbirine katma” diyor.
Grafikerden belge istemek SIĞIR DAMGALAMAKTIR diyen terbiye sahibi kişilere bu mesleki ehliyet belgesi deyimini iftiharla sunarım.
“Grafiker belgesiz olur “diyenler grafikerden diploma sormazken bana gelince “diploman nerede ustan kim?” diye soruyorlar.
Bir de beyaz eşya ile insan denilen varlığı karıştıracak kadar bilgi noksanı oldukları için hani “TSE damgan nerede?” diye soruyorlar. Buzdolabına da gidip “hani diploman nerede, hangi okulu bİTirdin” diye sorar, bunlar. Sorar mı sorar, Allah ıslah etsin.
Diyor ki BDG’nin tüzüğünde;
“BDG : Alman Grafik Tasarimcilar Birligi’nin yeri Düsseldorf’da, federal yetki yeri ise Berlin’dedir. BDG bagimsiz gruplar olarak bulunduklari bölgelerde temsil edilmekte.
Iletisim tasarim alanindaki her ehliyetli grafiker “düzenli üye” olabilir. Devlete bagli ya da özel egitim enstitütüne kayitli ve iletisim tasarimi alaninda mesleki ehliyet sahibi olarak mezun olmayi amaclamis herkes “ögrenci üyesi” olabilir.”
Demek ki ister devlet, ister özel okulda okuyan ve mesleki ehliyet almayı amaçlamış her öğrenci; profesyonel olmadığı için ve henüz ehliyet almadığı için düzenli üye olarak değil, öğrenci üye olarak girebiliyor bu birliğe.
Peki illa da ehliyet şart mı?
Bak ne diyor;
----------------------------------------------
Üyelik icin ön sartlar
Ehliyetlilik, üyelik icin aranan temel özellik. Belge olarak ya mesleki ehliyetini gösteren yüksek örgenimden alinmis bir belge (diploma ya da o ayarda bir sertifika) ya da meslek hayatinda yillar icinde ortaya konmus calisma örnekleri istenmektedir.
-----------------------------------------------
Lütfen dikkat;
Diploma veya ona denk bir belgen olacak diyor. Ama illa yüksek öğrenimden olacak. Öyle lise falan olmuyor. 2 aylık kurs, 1 yıllık kurs da olmuyor.
O da yoksa; yıllar içinde ortaya konmuş çalışma örnekleri istiyor.
Ne demek bu? “2 yıldır grafikerim işte yaptıklarım budur beni üye olarak al” dersen olmuyor.
Ya ne olacak? Yıllar içinde demek en az 3-5 yıl demek. Yani; meslek hayatı denilen bir süreci yaşamış olman gerek. Sonra bu meslek hayatında yaptığın tasarımların tasarım niteliğinde olması gerek.
Kısaca “Adobe kurslarını bitirdim, ben program biliyorum, öyleyse grafikerim” demek yok.
Sen istersen en büyük grafikerim de, piyasada şakır şukur iş yap, kimse sana "sen bu mesleği yapamazsın" diye engel olmuyor Almanya’da.
Ama kartvizitine diplomalı grafiker yazamıyorsun.
Sana “Grafik Tasarımcı Meslek Birliği üyesi misin” diye sorduklarında “hayır” diyorsun ve 3 liraya yapacağın işi 1 liraya yapıyorsun. Alman yasalarını incelemedim, belki de dükkan bile açamıyorsun.
Kısaca BDG üyesi grafik tasarımcıların yararlandıkları bazı ayrıcalık ve haklardan yararlanamıyorsun.
Peki Meslek Birliği ne avantaj sağlıyor?
Diyor ki;
---------------------------------------------------
Üyelerini mesleki anlamda korumak ve desteklemek birligin amacidir.
Görevleri arasinda özellikle:
• Kamuoyundaki iletisim tasarimi ile ilgili yapilan calisma ve faaliyetleri, kültürel ve ekonomi politik anlami hakkinda bilgilendirmek;
• Yargilama hakkina sahip ve tecrübeli bilirkisiler tahsis etmek;
• Dogrudan ya da cati organizasyonlar ve politik iliskiler üzerinden yasalari etkilemek;
• Iletisim tasarimcilari, calismalarina yapilan suiistimallere ve yarismalarda olabilecek haksizliklara karsi korumak;
• Yeni nesli mesleki anlamda tesvik etmek ve bu alanda ögrenim almalari dogrultusunda etkilemek.
• Mesleki dalda ve ticari alandaki sorulara danismanlik yapmak ve mesleki durum hakkinda bilgilendirmek;
• Diger dernek ve enstitütlerle bilgi ve fikir alisverisinde bulunmak, özellikle görsel iletisim alanindaki gelismeleri takip etmek;
• Ulusal ve uluslararasi meslek kuruluslari ile isbirligi yapmak.
---------------------------------------------
Demek ki önce grafikeri KORUYACAK ve DESTEKLEYECEK. Birinci amaç bu, yani DAYANIŞMA.
Bu DAYANIŞMAYI sendika yaparsa yapsın, yapma dediğimiz yok. Meslek Odası yaparsa yapmasın diyecek halimiz yok. Meslek Birliği yaparsa o da yapsın, niye yapamaz diyorlar?
Sen grafikerlerin selametini, birliğini ve dirliğini istiyorsan adı BİRLİK olmuş, ODA olmuş, YUVA olmuş mühim değil, bu DAYANIŞMAYI desteklemelisin.
Desteklemeyeceksen de KÖSTEK olmayacaksın. Yarım hukuk bilginle şu olmaz, bu olmaz demeyeceksin.
Ya da daha iyisini biliyorsan grafik tasarımcı Melih Yongacı’ nın 1 yıldır dediği gibi “elini taşın altına koyup” bu birliği sen kuracaksın, Fikir Eserim dediğin Tüzüğü alıp bakanlığa kabul ettireceksin.
Grafikerler Birliğinden çok önce canlandırmacılar birliği’ni kurmak için yola çıkanlara sormak lazım, “Grafikerler Birliği ile uğraşmayı bırakın, kendi birliğinizi kurdunuz mu?” Buna cevap verin. Yoksa onun da mı tüzüğünü çaldılar? Belki de canlandırmacılar kendilerini canlandırmanızı bekliyordur. Belki de canlandırmacıları canlandırayım derken canlarından bezdirdiniz, olamaz mı?
Tek başına turşu bile kuramayanlar, şimdi grafikerlere “cahil” deyip, “bu grafikerler ile sanat eseri birliği kurulmaz, bunlar işçidir, bunlarla en iyisi sendika kurulur. Sendikayı da yeniden kuracak halimiz yok, hazır kurulmuş sendikalardan birine giriversinler” deyip kolayca işin içinden sıyrılıyorlar.
Dedik amaç ya üzüm yemek değil, bağın içine etmek diye.
Sevgili Vehbi;
Umarım diploma denen şeyin öyle zararlı bir madde olmadığını, her eve lazım bir ihtiyaç maddesi olmasa bile her grafikerin “olursa iyi olur zararı olmaz diyerek keşke olsaydı” diyeceği bir onay belgesi olduğunu, bunu da usta grafikerlerin onaylaması gerektiğini sanıyorum anlatabildim.
Bunu anlatmak için taa loncalardan kalkıp Alman Grafik Tasarımcılar Birliğine kadar geldim. Yani kuyunun derinliklerinden aldığım taşı, kuyunun ağzına kadar getirdiğimi zannediyorum.
Sen uyanık, akıllı ve zeki bir kardeşimizsin. Ne dediğimi, leb derken leblebiyi kastettiğimi umarım anlamışsındır.
Anlamayanlar ve hala itiraz edenler varsa onu da onların cahilliğine vermek lazım.
Yazının başında diyorsun ki;
“sizin fikirlerinizle çatıştığım nokta (anlamadığım yada anlayamadığım nokta ) usta grafiker ile usta olmayan ama grafiker(!) olan kişiler...”
Ben de sana çırak grafiker, kalfa grafiker, usta grafikeri anlatmak için loncalardaki törenlerden, Alman Derneğindeki ehliyet veren usta grafiker kurulundan bahsettim.
Grafikerler arasındaki mesleki iş bölümünden bahsettim.
Sen berber çırağı ile berber kalfası arasındaki farkı bilirsen, usta grafikerle usta olmayan grafiker arasındaki farkı da bilirsin.
Zaten bildiğin için cin olmadan adam çarpanlar demişsin.
Şu Alman Grafik Tasarımcılar Birliğinin üyelerine ne faydalar sağladığını tekrar okursan orada kültür-ekonomik ve politik iletişim tasarımı diyor… Üye grafikerlerin Yargılama hakkı ve bilirkişi olması diyor. Politik ilişkiler kurup yasaları etkilemek diyor. Tasarımcıların çalışmalarına yapılacak suistimalleri (kötüye kullanıp istismar etme, haklarına saldırıları) engellemek diyor. Üyelerinin fikir ve sanat hakkını, ticari ve sınai hakları savunur demek istiyor.. Ticari danışmanlık yapmak diyor. Diğer derneklerle işbirliği yapmak diyor.
Sence cin olmadan adam çarpmaya kalkanlar bunları becerebilir mi ?
Bir de lonca konusundaki ustasından ustalık belgesini alan kalfa cümlesini tekrar oku.
Sence usta olmadan grafik tasarımcı olmak mümkün mü?
Senin yaptığın bir grafik tasarımı Alman Grafik Tasarım Meslek Birliği beğenmezse “ben grafik tasarımcıyım” diyebilir misin?
Yoksa “patronum beğendi ya, Alman kim oluyor ki”, veya “müşteri beğeniyorsa ben usta grafik tasarımcıyım” mı diyeceksin?
Peki niye yabancı grafik tasarımları çok beğeniyoruz?
Hadi yabancıyı boş ver, senin yaptığın bir grafik tasarımı Türkiye’deki bir üniversitenin grafik bölümü hocaları beğenmezse, “hadi ya bunlar da bi halttan anlamıyorlar” diyebilir misin?
Hadi üniversite hocasını da boş ver; senin yaptığın bir tasarımı İstanbul’daki büyük bir reklam ajansına götürsen, oradaki bir art direktör, bir kreatif yönetmen beğenmezse, “bunlar benim değerimi bilmiyor, aslında ben usta bir grafik tasarımcıyım” der misin?
Yani kısaca Vehbi;
Her grafiker kendi değerini kendisi biçip, kendi ustalığına kendisi karar verip, kendi diplomasını kendisi mi vermeli?
Böyle bir meslek dünyanın hangi ülkesinde var, bana söyler misin?
Güzel Sanatlar Fakültesini 1980 yılında bitirmiş, Almanya’da 1 yıl grafik eğitimi almış, 30 yıldır yüzlerce karikatürü, illüstrasyonu, grafik tasarımı, logosu Türkiye’nin her yerine dağılmış, amblem-logo ve karikatürde bir sürü ödüller kazanmış, İstanbul Metro’sunun logosunu yapmış, Üniversitede dersler ve konferanslar vermiş bir kişi olan Faruk Çağla’ya dünyanınhangi ülkesinde; hangi kendini bilmez “sen grafiker misin, diploman nerede, ehliyeti nerden aldın” diye sorma cesaretini gösterebilir?
Bunu Almanya’da yapsalar, adama mesleki itibarı zedelemekten ceza verirler.
Diplomayı ve belgeyi savunan bir kişiye; böyle bir hakaret dünyanın hangi ülkesinde yapılabilir? Türkiye’de ancak diploma düşmanı diplomasızlar tarafından yapılıyor işte.
Vehbi kardeş;
Sen hala “usta grafiker ile usta olmayan ama grafiker(!) olan kişiler...” arasındaki farkı anlayamadın mı?
Vehbi kardeş usta olmadan araba tamircisi, usta olmadan berber olunabiliyorsa, usta olmadan da grafiker (grafik tasarımcı-İletişim Tasarımcısı) olunabiliyor demektir.
Bu sitede usta bir grafikerin yaptığı bir logoyu yayınladım, ona bak da usta grafiker neymiş gör.
Sevgiyle kal.
Grafik tasarımcı için Diploma Gerekli mi?
Yani grafiker olduğunu gösteren bir belgeye, bir ehliyete ihtiyaç var mı?
Varsa neden var? Yoksa neden yok?
Gelin bunun tartışalım. Fikri olan yazsın.
Kolay gelsin
-----------------------
Tartışmanın önceki yazılarını okumak için tıklayınız.
@M.Vehbi
Vehbi kardeşim,
Sabahın üç buçuğunda yazdığın için teşekkür ederim.
Son okuduklarını daha iyi anladığına da çok ama çok sevindim.
Bazı okurların asla hoşlanmadığı hiciv ve yergi içeren üslubumu sevdiğin için de ayrıca teşekkür ederim.
Sanıyorum bir çok konuda anlaşıyoruz fakat diplomalı-diplomasız grafiker konusunda biraz daha netleşmeye ihtiyacımız var.
Şimdi diploma niçin alınır diye sorsam, bir çok kişi işe girmek için, askerlik için diyecek.
Ben Güzel Sanatlar Fakültesini 1980 yılında bitirdim. O günden bu güne 29 yıl geçti işe girerken kimse bana diploma sormadı. Sadece Kadir Has Üniversitesinde grafik hocalığı yapacağım zaman diplomamı görmek istediler. Yani resmi kurumlarda lazım oldu.
Bu açıklamayı hem senin için hem de bazı tuhaf sorular soran kişiler için yapıyorum.
Neden dersen, şöyle açıklayayım;
Ben diploma, sertifika, ehliyet belgesi veya icazet almak diye yazdıkça buna sinirlenip bir çok mesleği diplomasız yapmak isteyen birileri bana şöyle saldırılarda bulunmuş;
--------------------------------------------
Sor bakalım, kendine, ya sen "grafiker" misin?
Nerde senin "icazetin"?
Ustan kim senin?
Hani nerede ustalık belgen, TSE damgan?
Seni kim, hangi meslek odası tescilledi ve onayladı?
------------------------------------------
Bu soruları Faruk Çağla'ya soran insana, senin akıl sağlığın yerinde mi? diye sormak gerekir.
Sevgili Vehbi; işte görüyorsun, böyle sorulara muhatap olduğun zaman bu gibi soruları soran kişilerin gözüne ( “z” harfiyle yazıyorum, yanlış anlaşılmasın) sokacağın bir diploman olmalı.
Demek ki diploma, sertifika veya ehliyet denilen belge; önce resmi daireler için ve sonra toplumdaki itibar için, bir anlamda bana yapıldığı gibi iftira ve aşağılamalardan kurtulmak için gerekli...
Diploma veya ehliyet denilen belge; bütün bunların dışında temel olarak; senin o meslek için yetkin olduğunu, yetkili olduğunu ve ehil olduğunu gösteren bir belgedir. Ehliyet kelimesi “ehil ellerde olmak” tan gelir, İslam dinindeki “emaneti ehline vermek” gibi.
(Vehbi kardeş, İslam ve Osmanlı kelimelerini kullanmaktan korkar oldum, çünkü hemen “gerici“ damgasını yapıştırıyorlar. Hem de kimler yapıştırıyor, “insanlara diploma vermek onları sığır gibi damgalamaktır” diyenler… Ama kendileri de insanları “gerici” diye damgalıyor.)
Diploman varsa, ehliyetin varsa senin usta olduğun veya en azından çırak olmadığın tescillenmiş demektir.
Diploma, ehliyet, sertifika vs. bunlar ONAY BELGESİ’dir.
Yine gerici diyecekler ama anlatmaya mecburum;
Eskiden usta çırak ilişkilerinin geçerli olduğu LONCA teşkilatı varmış. Lonca; Osmanlı'daki meslek teşkilatları demektir. Kökleri Ahi'lik teşkilatına ve tarikatına dayanır, eşine, aşına ve işine sahip ol prensibini savunur, “ne yaparsan yap en iyisini yap” felsefesine bağlıdır. Mesela pabucunu dama atmak deyimi buradan gelmiştir. Kusurlu pabuç üreten ayakkabıcının hatalı üretim yaptığı pabuç onun dükkanının damına atılırmış. Damında pabuç görülen kunduracıdan kimse ayakkabı almazmış.
Hele hele bir bakırcı esnafın komşu esnafın bulduğu bir bakır motifini çalması veya onun rızasını almadan kullanması, yani kopya tasarım yapması affedilmez suç sayılırmış ve kul hakkını yemek diye nitelenirmiş. Günümüzde HAKSIZ REKABET denilen şey.
Bakınız;
http://www.buzlu.org/ahilik-ve-lonca-teskilati/
linkinde ne diyor;
--------------------------------------------------------------------------
Lonca üyeleri arasındaki eşitliği bozmamak temel gâyeydi. Tüketiciyi de korumak göz önünde tutulurdu.
Ustaların kullandığı bütün âlet ve edevât devamlı denetlenirdi. Üretilen malların fiyatlarının nisbetini loncalar denetlerdi. Denetimden geçen mal damgalanır ve pazara sunulurdu. Bozuk mal çıkaran esnaf cezalandırılırdı. “Pabucu dama atıldı.” deyimi buradan kalmadır. Düşük kaliteli mallar da fakirlere dağıtılırdı.
Çırakların mesleğe girmeleri, meslekte ilerlemeleri ve yükselmeleri, loncaların koyduğu kâidelere ve âdete bağlıydı. Lonca mensupları arasında rekabet yasaktı.
Kalfaya, usta olduktan sonra, pîri, bir törenle ustalık belgesi verirdi.
Dükkân açacak olup da parası olmayana lonca para ve sermâye verip, dükkan bulurdu. Evlenmek isteyenleri evlendirir, masraflarını görürdü. Yoksul cenâze sâhiplerinin cenâzesini kaldırır, hastalara yardım ederdi.
(..)
Osmanlı Devletinde loncaların ekonomik vasıfları yanında, onlara husûsiyet (özellik) kazandıran, iç kuruluşları ve sosyal faaliyetleridir.
Osmanlı Devletinin kuruluşunda önemli olan ahîlikle yakın bağları bulunan loncaların da, ahîliğin; yiğit, ahî ve şeyh olmak üzere üç derecesine karşılık çırak, kalfa, usta, nakib vekili, nakib, baş nakib, şeyh halifesi, şeyh ve şeyh-üş-şuyûh olarak dokuz kademesi vardı.
(...)
Lonca teşkilâtı, Osmanlı Devletinin en ücrâ köşelerine kadar yayılmıştı. Avârız sandıkları sistemiyle üyelerini, her türlü kazaya ve ölüme karşı aileleriyle berâber sigortalamıştı.
Lonca teşkilâtı, Osmanlı Devletinin sosyal yapısında büyük güç, düzen, âsâyiş ve ahlâk unsuru olmuştur. Kendi bünyesi içerisinde denetlendiği gibi, devletin de kontrolü altında bulunuyordu. On yedinci yüzyılda İstanbul’da 1109 Loncaya bağlı, 126.000 üye tespit edilebilmişti.
Osmanlı Devletinin son zamanlarında, sanâyileşme hareketlerinin ve fabrikalaşmanın başlaması neticesinde el sanatları giderek önemini kaybetti. İttihat ve Terakki Fırkasınca 1913 târihinde loncalar kaldırıldı.
--------------------------------------------------------------------------
Sevgili Vehbi kardeşim;
Yukarıdaki alıntıda bold ile işaretlediğim yerlere dikkat edilirse; LONCALARDAKİ üyelerin eşitliğinin bozulmaması, üretimin denetlenmesi, bozuk mal çıkaranın cazalandırılması, düşük kaliteli malın fakirlere dağıtılması gibi eylemler GÜNÜMÜZÜN SOSYAL DEVLET anlayışındaki ekonomik dayanışma ve sosyal adalet, tüketici haklarının korunması kavramlarına girer. Yine her türlü kazaya ve ölüme karşı aileleriyle berâber sigortalanmak da evlilik ve cenaze yardımı da BU GÜNÜN SOSYAL GÜVENLİK kurumlarının işleri arasındadır.
Dolayısı ile LONCA'lardan ve AHİ'likten bahsetmek, GERİCİLİK DEĞİL, Grafikerlerin Meslek Örgütü olarak birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmalarına TARİHSEL bir örnek vermektir.
Bunu GERİCİLİK diye nitelemek insafla ve vicdanla bağdaşır mı?
Buna gericilik demek için, insafsızlık ve vicdansızlık bir kenara; yaşadığı toprakların geleneği ve kültüründen habersiz olup, loncaların günümüz meslek örgütlerinin temeli olduğunu bilmemek gerekir.
Bir aydın kişinin bunları bilmemesi imkansızdır, o halde çamur at, izi kalsın gayesi ile iftira etmek istenmektedir.
Sevgili Vehbi;
Yine senin dediğin noktaya geldik; hani "Kirletmek kolay, temizlemek zordur" demiştik ya, senin dediğin gibi "yazmak zor, okumak kolaydır."
Adamın biri; çamur atıp; “loncalardan bahsetmek gericiliktir” diyebilir. Sen loncalardan ders almak gerektiğini, eskiden çok iyi bir şey olduğunu, koskoca Osmanlı imparatorluğunun ahilik ve loncalık teşkilatları sayesinde o gün şimdiki Amerika Birleşik Devletleri kadar güçlü bir devlet olduğunu anlatmaya çalışırsın.
Meslek dayanışmasının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya uğraşırsın.
Sen temizlemeye uğraştıkça çamur atan zevklenir.
Çünkü amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmektir. Bu kadar olsa neyse, bir diğer amaç bağın orta yerine etmektir. Maksat, onun yiyemediği üzümü kimse yemesin.
Niyet; grafikerlerin birliğini sağlamak değil, bozmak olunca doğru söylenen her söz, bu kişilerin yalan kalesine atılmış bir “bomba” tesiri yaptığından, yalan kalesinden de gerçekleri dile getirenlere ancak yalan ve iftira atılmaktadır.
Adamın biri; “grafikerlikte diploma şart değildir, grafikerler arasında yardımcı grafiker, grafiker, art direktör, web tasarım grafikeri, masaüstü yayıncılık grafikeri vs gibi ayrımlar yapmak şart değildir. Bunları savunmak insanları sığır gibi damgalamaktır” diyebilir.
İşte bu adama da yukarıda bold ile işaretlenen aşağıya tekrar aldığım satırları göstermek lazımdır.
----------------------------------------------------------------------
Meslek içinde “çırak, kalfa, usta, nakib vekili, nakib, baş nakib, şeyh halifesi, şeyh ve şeyh-üş-şuyûh olarak dokuz” kademe vardı.
Kalfaya, usta olduktan sonra, pîri, bir törenle ustalık belgesi verirdi.
--------------------------------------------------------------------
Neymiş? Kalfalara törenle ustalık belgesi verilirmiş. Kim verirmiş? Ustası ! Nasıl verirmiş? Törenle!
Kaç kademe varmış? Dokuz !
Demek ki yardımcı grafiker de olacak, dizgici de olacak, 3D modellemecisi de olacak, multimedya grafikeri de olacak, masaüstü grafikeri de olacak, ambalaj grafikeri de olacak… Grafikerlik çeşit çeşit uzmanlık dallarına da ayrılacak, her uzmanın ustası, kalfası, çırağı olacak.
BUNA İTİRAZ EDERSEN; bir grafikerden 10 program kullanmasını isteyip yine 2 program kullananlara verilen parayı vermek isteyen zalimlerin ekmeğine yağ sürersin.
SON KEZ SÖYLÜYORUM;
Grafikerlikte belge sunmaya karşı olanlar grafik mesleğini ucuzlatır, köle grafiker yaratır.
Grafikerliğin uzmanlığa göre dallara ayrılmasına karşı olanlar bir kişiden 3 kişilik iş istenmesine ve grafikerin ezilmesine sebep olurlar.
Bunları savunanlar grafikerin dostu değil düşmanıdır!
Grafikerlerin daha fazla kazanıp, ezilmemeleri ve daha mutlu olmaları için dayanışma içine girmeleri, kimin ne olduğunun bilindiği belgeli, onaylı usta-kalfa-çırak sistemine geçmeleri şarttır!
Bazıları diyor ki;
“Bunu söylemek gericilik, insanlara damga vurmaktır. Grafikerin ehliyeti olmasa da olur, grafiker şoför değildir, musluk tamircisi değildir, grafiker SANATÇIDIR. Sanatçının diploması veya belgesi veya ehliyeti olmaz!”
Bunu diyenler bunları nerelerinden uyduruyorlar?
Sen kalk bir yıl önce “grafik tasarımcı grafik sanatçısıdır, sanat eseri ve fikir eseri sahibidir, o halde sanat eseri meslek birliği kurmalıdır” de.
“Fikir eseri birliğini en iyi ben bilirim, ben bunun babasıyım elimden gelen yardımı yapacağım” de.
Grafikerlerin katkısıyla eski tüzüklerden uyarlayarak bir tüzük hazırla. Sonra gruptakiler senin davranışlarını beğenmeyince, “bu tüzük benim fikir eserimdir geri alıyorum” de.
“Niçin alıyorsun?” diye sorulunca, “bu soru insan haklarına aykırıdır, ister alırım ister almam, sana ne?” deyip, “insan hakları evrensel beyannamesi çiğneniyor, zorla fikir ve kanaat beyan etmeye zorlanıyorum, imdat” diyerek sanki işkence altında ifade vermeye zorlanmış gibi mahkemeye başvur.
Grafikerlerin Fikir eserini savunmak için yola çıkanlara “fikir eserimi çaldılar, tüzüğüme tecavüz ettiler” diye dava aç. Onları daha dava sonuçlanmadan Fikir Eseri Savunucularını Fikir Hırsızı ilan et. Sonra bu davadaki iddialarını ispat edemeyince “barış ve dostluk elimi uzatmak için davayı bilerek kaybettim” de…
Karşılıklı fikir tartışmasında yenemediğin kişilere o temiz barış ve dostluk duygularınla hakaret davası aç, onlara hapis veya para cezası verdirmeye çalış.
Sahibi olduğun tek kişilik sitede rakiplerine temiz dostluk duygularınla küfür ve hakaretler et.
Önceden kurulması için gerçekten çaba sarf ettiğin Grafikerler Meslek Birliği’nin dağılmasına neden olduktan sonra “valla ben dağıtmadım, ben mahkemelere başvurmasaydım da zaten bu birlik kurulamayacaktı” diye günah çıkarmaya çalış.
Günahtan kurtulamadığını anlayınca da “bu birlik yasal sebeplerle ve sanatçı olmayan cahil grafikerler nedeniyle kurulamaz” diye fetvalar ver. Bu site ve benzeri sitelerdeki 200 bin grafikeri aşağılayıp cahil diyerek, dün “ak” dediğine bu gün “kara” de.
Şimdi “grafikerlerin kurtuluşunun sendikalı olmaktan geçtiğini” iddia et.
Rakiplerine hakaret etmek için “Papaz Lermit” gibi yakıştırma isimler tak. Loncalardan bahsedenleri “gericilikle” suçla.
Bu güne kadar sanatsal ve kültürel çalışmalarınla, mesleki başarılarınla meşhur olacağın yerde, açtığın davalar ve yaptığın suçlamalarla tanınmaktan memnun ve mutlu ol.
Ve bu yaptıklarından zerre kadar üzüntü duyma. Aksine övünç ve kıvanç duy. Bu övüncü de tek kişilik sitende 2 kişiyle paylaşmaktan mutlu ol. Bu mutluluk sağlıklı mutluluk mudur?
İnsanlara gerici diyen bu zihniyetin bu yaptıkları İLERİCİLİK midir?
Son olarak yılların grafik tasarımcısı Faruk Çağla’ya “hani diploman nerde, sen grafiker misin, senin ustan kim” diye sor!
Vehbi bey;
LONCA’dan bahseden kişileri gericilikle suçlayanlara sormak gerekir;
Osmanlı bu kadar mı geriydi?
Osmanlı Devleti loncalara sahip olduğu için mi yıkılmıştır, yoksa loncalar olduğu için mi 600 yıl ayakta kalabilmiştir?
Vehbi bey kardeşim, bu tip kişilere verilecek cevap şudur;
Günümüz Avrupa’sında TIPKI OSMANLI LONCASINDAKİ GİBİ MESLEK ÖRGÜTLERİ VARDIR. BUNLAR DA MI GERİCİDİR?
Bakalım şimdiki Alman Grafikerler Birliği ne diyor;
--------------------------------------------------------------
BDG : Alman Grafik Tasarimcilar Birligi
BDG : Bund Deutscher Grafik-Designer e.V.
Meslek Kurulusu olarak BDG
BDG, grafik tasarim alanindaki ilk Alman meslek kurulusudur. 1919 yilinda “Bund der Deutschen Gebrauchsgraphiker” (Alman Uygulamali Grafikerler
Birlik 1968’den bu yana “BDG : Bund Deutscher Grafik-Designer e.V.” (Alman Grafik Tasarimcilar Birligi) adi altinda devam etmektedir.
Niyet, görevler, amaç;
BDG, farkli formlarda bulunan tüm iletisim tasarimcilari temsil eder. Üyelik icin secim kriteri mesleki ehliyettir.
Üyelerini mesleki anlamda korumak ve desteklemek birligin amacidir.
---------------------------------------------------------------------------
Birligi) olarak kurulmustur. Vehbi kardeş;
Dikkatinizi çekerim; Bu birlik önce;
Alman UYGULAMALI GRAFİKERLER birliği olarak kurulmuş. Demek ki GRAFİK SANATÇILARI olarak değil UYGULAMACI GRAFİKERLER olarak kurulmuş.
Zaten bu amaçla da İstanbuldaki Güzel Sanatlar Akademisi kendi bünyesinde 1978’de ayrıca bir UESYO adlı Uygulamalı Endüstriyel Sanatlar Yüksek Okulu açmıştı. Yani; endüstri ve teknolojinin istediği sanatçıyı yetiştirecek. Şair ve ressam yetiştirmeyecek. Piyasaya dönük iş yapan adam yetiştirecek. Sanatçı ama aynı zamanda endüstri ve sanayi için sanat yapan adam, yani teknoloji ve bilimi de işin içine katan sanatçı… Yani ŞİMDİKİ DEYİMLE TASARIMCI !!!
Sonra;
1968’de Grafikerlik mesleğinin tasarımcılık olduğuna kanaat getiren Almanlar dernek adlarını Alman Grafik Tasarımcılar Birliği olarak değiştirmişler. Ama Designer demişler, yani tasarımcı demişler. Asla Künstler (sanatçı) dememişler. Grafik Sanatçıları Birliği dememişler, Grafik Tasarımcıları Birliği demişler.
Devam edelim;
“BDG, farkli formlarda bulunan tüm iletisim tasarimcilari temsil eder. Üyelik icin secim kriteri mesleki ehliyettir.“
Ne diyor; Farklı formlardaki iletişim tasarımcıları diyor. Demek ki; benim dediğim gibi içinde çeşitli formasyonda grafiker olacak. Mesela yine yardımcı grafik tasarımcı, grafik tasarımcı, ambalaj grafik tasarımcı, multi medya grafik tasarımcı vs. olacak. Farklı formlar bu demek.
Bu ne demek; sığır damgalamayı seven Amerikan Kovboyu dostumuzun anladığı dilden konuşursak; Almanlar da kendi grafikerlerini farklı farklı damgalıyorlarmış, demek.
Demek ki çizgi roman kovboyu zihniyetiyle bakmazsak, bu sığır damgalamak değil, çağdaş ekonomik ihtiyaçların dayatmasıyla mesleki işbölümünden doğan bir zorunluluk.
İşte bunu savunmak gericilik oluyor, sığır damgalar gibi grafiker damgalamak oluyor.
Demek dünyanın en ileri teknolojisine ve grafik sanatına sahip Almanlar bu kovboy zihniyetine göre gerici.
Dünyayı Amerikan çiftliği olarak görmeye alışmış, atlarla çok yaşadığı için dünyaya at gözlüğü ile bakan kovboylar çağdaş ekonominin gereği olan bilim ve sanatta uzmanlaşmayı da elbet sığır damgalamakla eşdeğer göreceklerdir.
Vehbi kardeşim; sen benim yazılarımı beğeniyorsun ama, herkes beğenmiyor. Bana “uzun yazıyorsun, vaaz veriyorsun”, diyenler oluyor. Kimi hocalıkla, kimi papazlıkla suçluyor, “boş teneke tangırdıyor” diyorlar, çamur atıyorlar. Uzanamadıkları ciğere “mundar” diyorlar.
Ben de onlara diyorum ki; Bir deli kuyuya bir taş atar 40 akıllı çıkarmak için uğraşırmış. Çamur atmak kolaydır, temizlemesi zordur. Bir çuval pirince bir avuç taşı karıştırmak kolaydır, pirincin taşını ayıklamak zordur. Bir su kuyusunun içine edip ve sonradan “hadi temizleyin” demek kolaydır.
Bu nedenle; iftira etmek ve yalan söylemek kolaydır ama iftiraya karşı çıkmak ve o çamuru temizlemek daha zordur.
Netice itibariyle o çamur herkesi kirletmesin diye, çamuru temizlemek istememizden dolayı, yazılarımız biraz uzun oluyor.
Yine Alman Grafikerler Birliğine dönersek;
“tüm iletisim tasarimcilari” diye bir yepyeni deyim kullanıyor. Dikkatinizi çekerim; grafiker demiyor, grafik tasarımcı da demiyor… İletişim Tasarımcısı diye yepyeni bir kavramı kullanıyor. Bunun içinde bildiğimiz grafikerlik uzmanlık alanlarının dışında belki de videographer (video ve film grafikleri) veya multimedya grafikerleri yer alıyor.
Yine devam edersek;
Üyelik icin secim kriteri mesleki ehliyettir. diyor.
Vehbi kardeş, bak gördün mü EHLİYET diyor. Yani BELGE, ONAY BELGESİ diyor. Yani şoföre “ehliyetsiz trafiğe çıkma, trafiği birbirine katma” diyor.
Grafikerden belge istemek SIĞIR DAMGALAMAKTIR diyen terbiye sahibi kişilere bu mesleki ehliyet belgesi deyimini iftiharla sunarım.
“Grafiker belgesiz olur “diyenler grafikerden diploma sormazken bana gelince “diploman nerede ustan kim?” diye soruyorlar.
Bir de beyaz eşya ile insan denilen varlığı karıştıracak kadar bilgi noksanı oldukları için hani “TSE damgan nerede?” diye soruyorlar. Buzdolabına da gidip “hani diploman nerede, hangi okulu bİTirdin” diye sorar, bunlar. Sorar mı sorar, Allah ıslah etsin.
Diyor ki BDG’nin tüzüğünde;
“BDG : Alman Grafik Tasarimcilar Birligi’nin yeri Düsseldorf’da, federal yetki yeri ise Berlin’dedir. BDG bagimsiz gruplar olarak bulunduklari bölgelerde temsil edilmekte.
Iletisim tasarim alanindaki her ehliyetli grafiker “düzenli üye” olabilir. Devlete bagli ya da özel egitim enstitütüne kayitli ve iletisim tasarimi alaninda mesleki ehliyet sahibi olarak mezun olmayi amaclamis herkes “ögrenci üyesi” olabilir.”
Demek ki ister devlet, ister özel okulda okuyan ve mesleki ehliyet almayı amaçlamış her öğrenci; profesyonel olmadığı için ve henüz ehliyet almadığı için düzenli üye olarak değil, öğrenci üye olarak girebiliyor bu birliğe.
Peki illa da ehliyet şart mı?
Bak ne diyor;
----------------------------------------------
Üyelik icin ön sartlar
Ehliyetlilik, üyelik icin aranan temel özellik. Belge olarak ya mesleki ehliyetini gösteren yüksek örgenimden alinmis bir belge (diploma ya da o ayarda bir sertifika) ya da meslek hayatinda yillar icinde ortaya konmus calisma örnekleri istenmektedir.
-----------------------------------------------
Lütfen dikkat;
Diploma veya ona denk bir belgen olacak diyor. Ama illa yüksek öğrenimden olacak. Öyle lise falan olmuyor. 2 aylık kurs, 1 yıllık kurs da olmuyor.
O da yoksa; yıllar içinde ortaya konmuş çalışma örnekleri istiyor.
Ne demek bu? “2 yıldır grafikerim işte yaptıklarım budur beni üye olarak al” dersen olmuyor.
Ya ne olacak? Yıllar içinde demek en az 3-5 yıl demek. Yani; meslek hayatı denilen bir süreci yaşamış olman gerek. Sonra bu meslek hayatında yaptığın tasarımların tasarım niteliğinde olması gerek.
Kısaca “Adobe kurslarını bitirdim, ben program biliyorum, öyleyse grafikerim” demek yok.
Sen istersen en büyük grafikerim de, piyasada şakır şukur iş yap, kimse sana "sen bu mesleği yapamazsın" diye engel olmuyor Almanya’da.
Ama kartvizitine diplomalı grafiker yazamıyorsun.
Sana “Grafik Tasarımcı Meslek Birliği üyesi misin” diye sorduklarında “hayır” diyorsun ve 3 liraya yapacağın işi 1 liraya yapıyorsun. Alman yasalarını incelemedim, belki de dükkan bile açamıyorsun.
Kısaca BDG üyesi grafik tasarımcıların yararlandıkları bazı ayrıcalık ve haklardan yararlanamıyorsun.
Peki Meslek Birliği ne avantaj sağlıyor?
Diyor ki;
---------------------------------------------------
Üyelerini mesleki anlamda korumak ve desteklemek birligin amacidir.
Görevleri arasinda özellikle:
• Kamuoyundaki iletisim tasarimi ile ilgili yapilan calisma ve faaliyetleri, kültürel ve ekonomi politik anlami hakkinda bilgilendirmek;
• Yargilama hakkina sahip ve tecrübeli bilirkisiler tahsis etmek;
• Dogrudan ya da cati organizasyonlar ve politik iliskiler üzerinden yasalari etkilemek;
• Iletisim tasarimcilari, calismalarina yapilan suiistimallere ve yarismalarda olabilecek haksizliklara karsi korumak;
• Yeni nesli mesleki anlamda tesvik etmek ve bu alanda ögrenim almalari dogrultusunda etkilemek.
• Mesleki dalda ve ticari alandaki sorulara danismanlik yapmak ve mesleki durum hakkinda bilgilendirmek;
• Diger dernek ve enstitütlerle bilgi ve fikir alisverisinde bulunmak, özellikle görsel iletisim alanindaki gelismeleri takip etmek;
• Ulusal ve uluslararasi meslek kuruluslari ile isbirligi yapmak.
---------------------------------------------
Demek ki önce grafikeri KORUYACAK ve DESTEKLEYECEK. Birinci amaç bu, yani DAYANIŞMA.
Bu DAYANIŞMAYI sendika yaparsa yapsın, yapma dediğimiz yok. Meslek Odası yaparsa yapmasın diyecek halimiz yok. Meslek Birliği yaparsa o da yapsın, niye yapamaz diyorlar?
Sen grafikerlerin selametini, birliğini ve dirliğini istiyorsan adı BİRLİK olmuş, ODA olmuş, YUVA olmuş mühim değil, bu DAYANIŞMAYI desteklemelisin.
Desteklemeyeceksen de KÖSTEK olmayacaksın. Yarım hukuk bilginle şu olmaz, bu olmaz demeyeceksin.
Ya da daha iyisini biliyorsan grafik tasarımcı Melih Yongacı’ nın 1 yıldır dediği gibi “elini taşın altına koyup” bu birliği sen kuracaksın, Fikir Eserim dediğin Tüzüğü alıp bakanlığa kabul ettireceksin.
Grafikerler Birliğinden çok önce canlandırmacılar birliği’ni kurmak için yola çıkanlara sormak lazım, “Grafikerler Birliği ile uğraşmayı bırakın, kendi birliğinizi kurdunuz mu?” Buna cevap verin. Yoksa onun da mı tüzüğünü çaldılar? Belki de canlandırmacılar kendilerini canlandırmanızı bekliyordur. Belki de canlandırmacıları canlandırayım derken canlarından bezdirdiniz, olamaz mı?
Tek başına turşu bile kuramayanlar, şimdi grafikerlere “cahil” deyip, “bu grafikerler ile sanat eseri birliği kurulmaz, bunlar işçidir, bunlarla en iyisi sendika kurulur. Sendikayı da yeniden kuracak halimiz yok, hazır kurulmuş sendikalardan birine giriversinler” deyip kolayca işin içinden sıyrılıyorlar.
Dedik amaç ya üzüm yemek değil, bağın içine etmek diye.
Sevgili Vehbi;
Umarım diploma denen şeyin öyle zararlı bir madde olmadığını, her eve lazım bir ihtiyaç maddesi olmasa bile her grafikerin “olursa iyi olur zararı olmaz diyerek keşke olsaydı” diyeceği bir onay belgesi olduğunu, bunu da usta grafikerlerin onaylaması gerektiğini sanıyorum anlatabildim.
Bunu anlatmak için taa loncalardan kalkıp Alman Grafik Tasarımcılar Birliğine kadar geldim. Yani kuyunun derinliklerinden aldığım taşı, kuyunun ağzına kadar getirdiğimi zannediyorum.
Sen uyanık, akıllı ve zeki bir kardeşimizsin. Ne dediğimi, leb derken leblebiyi kastettiğimi umarım anlamışsındır.
Anlamayanlar ve hala itiraz edenler varsa onu da onların cahilliğine vermek lazım.
Yazının başında diyorsun ki;
“sizin fikirlerinizle çatıştığım nokta (anlamadığım yada anlayamadığım nokta ) usta grafiker ile usta olmayan ama grafiker(!) olan kişiler...”
Ben de sana çırak grafiker, kalfa grafiker, usta grafikeri anlatmak için loncalardaki törenlerden, Alman Derneğindeki ehliyet veren usta grafiker kurulundan bahsettim.
Grafikerler arasındaki mesleki iş bölümünden bahsettim.
Sen berber çırağı ile berber kalfası arasındaki farkı bilirsen, usta grafikerle usta olmayan grafiker arasındaki farkı da bilirsin.
Zaten bildiğin için cin olmadan adam çarpanlar demişsin.
Şu Alman Grafik Tasarımcılar Birliğinin üyelerine ne faydalar sağladığını tekrar okursan orada kültür-ekonomik ve politik iletişim tasarımı diyor… Üye grafikerlerin Yargılama hakkı ve bilirkişi olması diyor. Politik ilişkiler kurup yasaları etkilemek diyor. Tasarımcıların çalışmalarına yapılacak suistimalleri (kötüye kullanıp istismar etme, haklarına saldırıları) engellemek diyor. Üyelerinin fikir ve sanat hakkını, ticari ve sınai hakları savunur demek istiyor.. Ticari danışmanlık yapmak diyor. Diğer derneklerle işbirliği yapmak diyor.
Sence cin olmadan adam çarpmaya kalkanlar bunları becerebilir mi ?
Bir de lonca konusundaki ustasından ustalık belgesini alan kalfa cümlesini tekrar oku.
Sence usta olmadan grafik tasarımcı olmak mümkün mü?
Senin yaptığın bir grafik tasarımı Alman Grafik Tasarım Meslek Birliği beğenmezse “ben grafik tasarımcıyım” diyebilir misin?
Yoksa “patronum beğendi ya, Alman kim oluyor ki”, veya “müşteri beğeniyorsa ben usta grafik tasarımcıyım” mı diyeceksin?
Peki niye yabancı grafik tasarımları çok beğeniyoruz?
Hadi yabancıyı boş ver, senin yaptığın bir grafik tasarımı Türkiye’deki bir üniversitenin grafik bölümü hocaları beğenmezse, “hadi ya bunlar da bi halttan anlamıyorlar” diyebilir misin?
Hadi üniversite hocasını da boş ver; senin yaptığın bir tasarımı İstanbul’daki büyük bir reklam ajansına götürsen, oradaki bir art direktör, bir kreatif yönetmen beğenmezse, “bunlar benim değerimi bilmiyor, aslında ben usta bir grafik tasarımcıyım” der misin?
Yani kısaca Vehbi;
Her grafiker kendi değerini kendisi biçip, kendi ustalığına kendisi karar verip, kendi diplomasını kendisi mi vermeli?
Böyle bir meslek dünyanın hangi ülkesinde var, bana söyler misin?
Güzel Sanatlar Fakültesini 1980 yılında bitirmiş, Almanya’da 1 yıl grafik eğitimi almış, 30 yıldır yüzlerce karikatürü, illüstrasyonu, grafik tasarımı, logosu Türkiye’nin her yerine dağılmış, amblem-logo ve karikatürde bir sürü ödüller kazanmış, İstanbul Metro’sunun logosunu yapmış, Üniversitede dersler ve konferanslar vermiş bir kişi olan Faruk Çağla’ya dünyanınhangi ülkesinde; hangi kendini bilmez “sen grafiker misin, diploman nerede, ehliyeti nerden aldın” diye sorma cesaretini gösterebilir?
Bunu Almanya’da yapsalar, adama mesleki itibarı zedelemekten ceza verirler.
Diplomayı ve belgeyi savunan bir kişiye; böyle bir hakaret dünyanın hangi ülkesinde yapılabilir? Türkiye’de ancak diploma düşmanı diplomasızlar tarafından yapılıyor işte.
Vehbi kardeş;
Sen hala “usta grafiker ile usta olmayan ama grafiker(!) olan kişiler...” arasındaki farkı anlayamadın mı?
Vehbi kardeş usta olmadan araba tamircisi, usta olmadan berber olunabiliyorsa, usta olmadan da grafiker (grafik tasarımcı-İletişim Tasarımcısı) olunabiliyor demektir.
Bu sitede usta bir grafikerin yaptığı bir logoyu yayınladım, ona bak da usta grafiker neymiş gör.
Sevgiyle kal.