Matbaa da grafiker, insan mi makine mi?

Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

Konuya isterseniz Faruk Çağla arkadaşımız son sözünden yola çıkarak başlayalım.

" ... Kültürlü olan karanlığın sonundaki ışığı görür. "

Aslında ben bu sözü daha da ileri götürmek istiyorum.

- Kültürlü olan etrafına ışık saçar. Işık karanlığı yok eder...

Bu anlamda kültürlü insanın karanlıkta kalması mümkün değildir. Hatta kültürlü insan sahip olduğu bilgi birikimi, deneyim, tasarlama ve uygulama becerisini kendi etrafında ışık olarak tutar ve bu ışıktan kendisine yakın tüm insanlık yararlanır.

Günümüz Türk toplumunda kültür erezyonu yaşadığımız bir gerçek. Her şeyden önce insanların temel kavramlar üzerinde anlaşması gerekir. Bu noktada anlaşma sağlayamayan kişilerin konunun veya durumun detaylarında yani nüansında olmadı mikro bakış açıları derecesinde anlaşmazlıklarını beklemek bence anlamsız, yararsız hatta zamansızdır.

Bu durum bir süre sonra havanda su dövme noktasına gelir ki bu da kimseye herhangi bir yarar sağlamaz. Kısır tartışma platformu bir süre sonra anlamını yitirir ve önemli olan bu konu bir daha görüşülmemek, tartışılmamak ( tartışma kavga olarak algılanmamalı ) ve çözüm yolları bulunmamak üzere tarihin çöplüğüne atılır. Sonrasında herkes bulunduğu yerde kişisel sızlanmalarını içselleştirmeye devam eder.

Matbaalarda yaşanan sorunu gün yüzüne çıkarmak ve bu soruna çözüm yollarını en azından öncelikli olarak araştırmak, soruşturmak, ortada şu an at nalı gibi duran sıkıntının insanları mağdur etmesini engellemek herkesin ortak tavrı ve bakış açısı olmalıdır. Kimse bu durumdan kendisini ayrı tutamaz. Konuya bilimsel anlamda da yaklaşsak, dinsel anlamda da yaklaşsak bakış açımız yanımızdaki kişinin haklarının çiğnenmesi ise eğer bu duruma içeriden ya da dışarıdan bakan kişilerin;

- Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın...

sözünü kullanma hakları olamaz. Kullanan var mıdır..? Bu alanda olmasa bile " Bananecilik " moduna bürünmüş bir çok kişiyi tanıdığımı söyleyebilirim. Sonuçta gelinecek noktanın herkesi zor duruma düşüreceğini aklımızdan çıkartmayalım. Gün gelir kendisine dokunmayacağı hesaplanan yılan o kişiyi hiç ummadığı yerinden ısırır. Zehirini salgılamasa bile ısırığın verdiği acı bile kişinin aklının başına gelmesine yol açar.

- Açar mı..? İşte önemli olan bu. Açması gerekir. Açmalı...

Sosyo-ekonomik yozluğun gemi azıya almış bir şekilde toplumun üzerine karabasan gibi çöktüğünü göremeyen kişilerin kapılarının çalınıp " Şimdi sıra size geldi " sözünü duyduklarında akıllarının başlarına gelmesinin ne onlar için ne de bizim için herhangi bir yararı olmayacaktır. Önemli olan tek bir şey vardır.

- Kişinin gördüğünü gördüğü andan başlayarak tepkisel ve eleştirel olarak ortaya koyması.

Tek başına bu tür bir davranış biçimi bile en azından bireylerin bir yerlere gelmesine yol açacaktır. Kişisel kurtuluşun mümkün olmadığı düşünüldüğünde bile ortaya çıkan duruma kişisel tavrını koymasını bile beceremeyen bir toplum yapısının, sektörel, toplumsal ya da daha üst bazda tavır koymasını beklemek saflık olur. Eh en azından ben kişisel olarak saf olmadığıma göre ortada dönen dolapların ve sektörün şu an içerisine düştüğü bunalımın farkına da varıyorum.

Peki, kişisel olarak bana sorulduğunda benim ilgili bu duruma vermem gereken net cevap nedir..? Şu an size verebileceğim en net cevabı veriyorum.

90'lı yıllarda bu bakış açısının yeni filizlendiği dönemde Türkiye'nin önemli matbaalarından birinin sahibiyle karşılıklı olarak yaptığımız ve kendisinin benim düşüncelerimi almak için sorduğu şu soruya;

- Melih bak bana uzun süredir matbaa içerisinde " Grafik Atölyesi " kurmam konusunda teklif geliyor. Hatta bu gün önemli ajansların birinin Art Direktörü beni aradı ve bu atölyeyi eğer kabul edersem kendisinin kurabileceğini ve başına geçebileceğini söyledi. Senin düşüncelerini hatır gönül dinlemeden açıkça söyleyen bir kişi olduğunu biliyorum. Ne dersin bu atölyeyi kurayım mı..? Unutmadan şunu da belirteyim müşterilerden de ısrar edenler var kur diye. Şu an düşünüyorum eğer kuracak olursam da bu atölyenin başında seni görmek isterim. Sana böyle bir şey teklif etsem kabul eder misin..?

- Abicim beni bilirsin iyi güzel de benim şu düşüncemi de bu arada öğrenmiş ol. Matbaa denen iş yeri hiç bir şekilde tasarım yapmaya ve tasarımcı barındırmaya uygun değildir. Bir kere her şeyden önce havası suyu buna müsait değildir. Sonrasında yapısı, hatta gürültüsü. Grafik tasarımcı adam ekabirdir. Grafik tasarımcı adam esnek çalışma ortamını sever. Bak gecenin bir yarısı olmuş ben burada seninle şu an ne konuşuyorum ama aynı zamanda aşağıda basılan işimi de takip ediyorum. Tasarımcı adamın ruhu özgürdür. Tasarımcı adamın eli özgürdür. İşte ben sırf bu yüzden bile FreeHand denen programı seviyorum. Adı gibi bir program. Konuya sırf bu anlamda bile baksak bu iş olmaz abi. Gel sen bu sevdadan vazgeç. Bu işi profesyonellerine bırak. Bırak onlar yapsınlar. Sen yapılan işi bas. Basma diyen yok. Bas arkadaş. Herkes kendi işinin uzmanı olsun. Bu dünyada da böyle Türkiye'de de böyle olmalı.

Gecenin bir saati yaptığımız karşılıklı bu konuşma sonrasında uzun uzun gülüştük ve sonrasında bu bence değerli matbaacı abimiz kendi bünyesinde tüm ısrarlara rağmen " Grafik Atölyesi " açmaktan vazgeçti. Onun yerine " Film Atölyesi " kurdu ve bir güzel de iş yaptı. Parayı da kazandı, işini de. Bu arada kendisini çaktırmadan satır arasında bana yapmış olduğu teklif te suya düştü. Hoş düştüğü de iyi oldu çünkü ben o dönem öncesinde olduğu gibi reklam ajansında ocakbaşında kebap yapan İbrahim Tatlı ( Tatlı soyadını özellikle kullandım çünkü ilgili beyefendinin asıl soyadı Tatlı'dır ) modunda çalışıyordum. Kısaca beni de bu düşünceni de geç sen en iyisi 4 renkli bir Heidelberg al işini de cillop gibi bas işte o zaman ben seni başımın üzerinde taşırım demeye getirdim.

........................

Reklam ajanslarında herhangi bir müşteriye, ürüne, bakkala, kasaba, manava, kuaföre, ( konuya uygun olduğu için belirtelim ) matbaaya bakış açısında en temel belirleyici şey ajansın müşterisi olacak kurum, ürün ya da kişilere özgü bilinirliği artırıcı, tanınırlığı güçlendirici, kurumsallığı pekiştirici konseptlerin üretilmesidir. Bu bağlamda oluşturulacak olan konseptin yaratıcı sürecinde baş rolü oynayan kişi ve yaratıcı ekibin başı Creative Director'dür. Türkçe anlamıyla söyleyecek olursak Yaratıcı yönetmen sektörel eğilim gereği çoğunlukla Reklam yazarlarından oluşur. Konsept oluşturma süreci öncelikli olarak konunun yazılı anlamda anlatımına dayalı olduğu ve görsel olarak anlatımın yaratıcı sürece geçişle birlikte başladığı gerçeğinden hareketle Yaratıcı yönetmen konsepti oluşturulan müşteri ya da ürünün yerel veya ulusal kampanyasından tutun da tanıtım kartlarına kadar görsel ve basılı her tür materyalini ( Sinema-Tv reklamları, Gazete-dergi ilanları, basılı ya da digital materyal vb... ) kapsayacak olan ajansın bakış ve sunuş biçimini müşterisine yazılı olarak sunulması sürecinin ve bu süreci oluşturan ekibin baş kişisidir. Kabul edelim ya da etmeyelim durum budur.

Yaratıcı yönetmenin reklam yazarlarından oluşması durumuna gelince, bu eve çoğunlukla böyledir. Ama Art direktörlerin ( Sanat yönetmenlerinin ) Yaratıcı yönetmen olamaması durumu da kanun hükmünde kararname değildir. Gerek sanatsal gerekçe de edebi olarak kendisini yeterli gören hatta yeterliliğini ürettiği çalışmalarıyla kanıtlamış kişilerin Yaratıcı yönetmen olmaması durumu söz konusu değildir. En azından bunlardan bir kaç tanesiyle ben tanıştım. Gerek yurt içinden gerek se de yurt dışından tanıştığım bu kişiler bu konuma gelmiş ve bu konumu kendi bünyelerine özümsemiş kişilerdi. Sanırım bu anlamda da bu karmaşaya kendimce bir yanıt getirebildim. Yoksa getiremedim mi..?

......................................

Şimdi gelelim diğer konuya. Matbaa sektöründe Grafik Tasarımcı ( bazı arkadaşlar direkt olarak Grafiker tanımlamasını yapıyor ama ben kişisel olarak bu tanımlamayı yapmak yerine ilgili kişinin titrinin sonuna " Tasarımcı " ekinin mutlaka konulmasından yanayım ) istihdam edilmesi şey pardon konumlandırılması desek sanırım daha yerinde olur istihdam buraya uyan bir sözcük olmasa gerek. Tamam konumlandırılması bence yanlış mıdır..? Bu soruyu kendi kendime soruyorum. Cevabını da kendi kendime vereyim. İyi de bu cevabı hangi bakış açısına göre vermem gerekiyor..? Kişisel bakış açıma göre mi yoksa hamasi bakış açılarına göre mi..? En iyisi konunun içerisine hamasi bakış açılarını sokmadan bir de konuya bu dallanma iznini vermeden direkt olarak kişisel bakış açımı belirteyim.

- Matbaada grafik tasarımcı konumlandırılması yanlıştır.

Yanlışları sıralamak, konunun girift yönlerini ele almak, derinlere dalıp balıklarla yol almak gibi bir düşüncem yok. Konuyu bildiğim noktadan ele alıp düşündüğüm noktaya doğru bir rota çizerim. Bu bakış açısı, kavrayış düzeyi ve sunuş şeklini benimsemek ya da benimsememek kişilerin kendi kişisel sorunudur beni bağlamaz.

Saygılar...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Melih Yongacı

Melih bey,
Bu yazınıza matbaada grafik tasarımcı bulundurulabilir, matbaa işletmeleri, reklamcılık işletmeleri gibi çalışabilir, matbaalar grafik tasarım yapabilir diyen matbaacılarımız ne cevap verecekler, bunu merak ediyorum.

Bir de rica etsem maliyeci veya hesap uzmanı bir yakınınız varsa şu grafik tasarım faturasını ayrı kesmek halinde ne olur, genel basım faturasının içinde yedirilirse ne olur, konusunu danışır mısız.?

Dün büyük bir matbaacı ile cepetn konuştum ve sordum. Onun görüşleri de benim görüşlerimi destekliyor. Ama açıkça bunu belirtemiyorlar.

Ses kaydını aldım. Aslında burada çok yönlü bir usülsüzlük veya yasadışılık var ama, nedense kanıtlanmıyor. Ne dersiniz?

Ben bu konuyu açık oturum haline getirmeyi düşünüyorum,çünkü ucu Fikir ve sanat haklarına ve fikir ve sanatın ücretlendirilmesindeki vergilendirme esaslarına kadar gidiyor. Matbaa grafik tasarımcısının mücellit gibi olduğunu düşünenler de var. Basın sendikasında grafik tasarımcılar gazate basım işçisi ve sayfa sekreteri olarak görülüyor.

Aslında dizgicilikin grafiker olarak görüldüğü ve mürettip, tertip eden dizgici olarak adlandırıldığı dönemden kalma kanunlar. Zaten matbaalar da bu gazetecilik kılıfına sarılıyorlar ve cesaret buluyorlar, bu muğlaklığı kullanıyorlar sanırım. Bu konuda da fikirlerinizi paylaşsanız.

Saygılarımla.
Faruk Çağla
GMB Başkanı.

Saygılar.
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@Serkan Baysal
xxxxxxxxxxxxxx

Serkan bey, ne zamandır bu tümüyle katıldığım yazınıza cevap yazacaktım. Görüşüne katılmadığım kişilere eleştiri yazmaktan, dostlara övgü yazmayı ihmal ettim. Oysa ikisine de aynı değeri ve zamanı vermek lazım. Hep kusurları değil, güzellikleri de görmemiz lazım.

Serkan bey, kimsenin değinmediği çok önemli bir gerçeğin altını çizmişsiniz. Krizler bir çok kişi için felakettir ama bazıları için nimettiri şanstır. Bu nedenle kriz yönetimi diye bir kavram vardır.

Bu da sizin işaret ettiğiniz şeydir. Kriz pahalı fakat kaliteli ürünler yapanı olumsuz etkiler ama aynı kalitede daha ucuz mal ve hizmet verenin işlerinin açılmasına neden olabilir.

Zaten bu nedenle reklam ajansına gidecek kadar çok parası olmayan reklamverenlar, ucuz grafik tasarım diye matbaalara yönelmektedir ama bu kez işten anlayan reklamveren kalitesiz tasarımı görünce matbaalardan da uzaklaşmaktadır.

Bizi mahveden şey ya tefrit, ya ifrattır. Tefrit hiç yapmamak mesela banyo yapmayı hiç sevmemek kirli pasaklı dolaşmaktır. İfrat ise normalin çok üstünde yapmaktır, mesela günde 3 sefer banyo yapmak gibi.

Reklam ajansının fiyatı astronomik, tasarımı ise çok sofistike (filozofça-çok entel) gelen reklam veren aradığını matbaada bulmak istemekte bu kez fiyatlar ucuz ama tasarım kalitesi de onu tatmin etmemektedir.

Reklam veren kültürsüz olunca da ya kötü taarımı beğenmekte ya da grafiker sandığı adama tasarımı kendisi tarif etmekte bir de üstüne para vermektedir.

İşte bunun ortası Serkan beyin dediği kalitesi ve fiyatları makul orta seviyedeki ajanslar veya grafik tasarım bürolarıdır.

Unutmayalım her kriz orta sınıfı yok etmek üzere gelir. Ana hedef çadırın orta direğini kırmak ve çadırı yıkmaktır.

Orta sınıf ne kadar yoksullaşırsa ekonomi o kadar zayıflar, işsizler artar, dükkan kapatmalar çoğalır, millet sürü olur, çoban dilediğince yönetir.

Bu itibarla orta düzey ajansların ve tasarım bürolarının artmasını istemeli ve teşvik etmeliyiz.

Tasarım yapan matbaalar ve bunda bir sakınca görmeyen matbaacılar, bu orta boy ajasların düşmanıdır, katilidir. Bunu sakın bana savunmaya kalkmasınlar. Hem parayı bulan herkes 4 renkli aldı matbaacı oldu, kaliteyi de düşürdü, fiyatları da düşürdü diyorlar. Hem de önüne gelen matbaacı bir macintosh bir de operatör alıyor, grafik tasarımını da yaparız abi diyor. Bunu da normal görüyor. Peki beriki matbaacılığı ucuzlatıyor da sen grafik tasarımmı ve reklamcılığı ne yapıyoorsun, haberin var mı efendi.?

Yılan seni sokunca yılan, başkasını sokunca yalan, olur mu bu? Vicdana sığar mı?

Gücün yetiyorsa Man Ajans/Thopsonun, Young&Rubicam'ın, Saatchi&Saatchi'nin işlerini elinden al bakalım. Mecidiyeköydeki 5 kişilik ajansla rekabet etmesini ve sıfır sermaye diye dalga geçmesini biliyorsun değil mi?

Gücün yetiyorsa uluslararası ajansların sermayesiyle sıfır sermaye diye dalga geç bakayım, senin gibi kaç matbaayı satın alıyorlar, görürsün.

Serkan beycim, bunların maskesi düşürülmeli, ortadirek güçlendirilmeli.Orta boy ajanslar kendine gelmeli, o zaman mac operatörü, grafiker ve art direktör üçlemesi ekip halinde ve dişliler birbirlerini tamamlayacak şekilde çalışır ve randıman elde edilir.

Yoksa geribim grafiker ve direktörler aç kalmamak için web operatörü fiyatına sayfası 15 liradan tasarım yaparlar. 12 sayfalık katalog yapsalar 180 milyon aldık diye göbek atarlar. Bu kez şişirirler ve özensiz yaptıklarına mı yanarsın, kendi işlerinden utandıklarına mı yanarsın. Bu işi matbaa sayfasını 20 liraya yapıyordur ve usta grafikerler bu işi matbaadan ucuza yapmak zorunda kalmışlardır.

Ama aynı iş orta boy bir ajansta sayfası 50 liradan yapılsa çok kaliteli bir tasarım çıkacaktır.

İşte tasarım yapan matbaalar buna engel olmaktadır, çünküğ nasılsa ellerinde grafiker ve ilave olarak matbaa makinası gibi bir silah vardır ve bu silahı reklam sektörüne karşı kullanmaktadır, reklam sektöründen beslendiği halde.

A.B.D. den Süha adında grafik tasarımcı bir dostum var, diyor ki; Amerikada reklam ajansı gibitasarımm yapma iddiasınfda olan matbaalara ajanslar İŞ VERMEZ !
(Onun mektuplarını da burada yayınlayacağım)

Serkan bey çok uluslu international sermayeli, yabancı ortaklı büyük ajanslar, krizlerden etkilenmez. Çünkü onların müşterileri KOBİler değildir. KOBİ; küçük ve orta boy işletme demektir. Onlar büyük boy işletmelerin reklamını yaparlar.

Kobilerin reklamını küçük ve ortaboy ajanslar yapar. Ve krizde kobiler çökünce bu ajanslar çöker.

İşte matbaalar hem bu ajansları çökertmekte hem de çöken ajansların yerine tasarım boşluğunu doldurmak istemektedirler.

Grafikerler Meslek Birliği ise bu bağlamda çok lazım olan bir güç birliği kurumumuzdur.

Reklam ne çok lüks olmalı, ne de yerlerde süründürülmelidir.Ne ifrat, ne tefrit!

Grafik tasarım, hak ettiği yeri ORTA BOY AJANSLAR sayesinde tekrar kazanmalıdır.Ama önce bu ajanslara can ve kan gelmelidir.

O zaman mac operatörü-grafiker-art direktör ekibi tekrar tıkır tıkır işleyecek ve 2 aylık kurs mezunlarını grafiker diye yutturma dönemi sona erecektir.

Kasabın, manavın bile grafikeri ve reklamcısı olacaktır.Kartvizit yaptırmak isteyen matbaaya değil grafikere gitmesinin daha sağlıklı yol olduğunu anlayacaktır. Yani hastane yerine eczaneye gitme alışkanlığınıdan vaz geçilecektir.

Bu hayal değildir.

Türkiyede parası büyük ajanslara yetmeyecek kadar sınırlı, ama zevki ve beğenisi matbaaların grafik tasarımını beğenmeyecek kadar yüksek olan reklamverenler vardır.

Bütün problem onlara ulaşmaktır. Türkiyede iletişim yolları kapanmıştır veya engellenmiştir.Patronlar interneti az kullanmaktadır. İnnterneti çok kullanan çalışanlar ise bu haberleri patronlarına vermemektedir.İşler ahbap çavuş tavsiyesi, tarikat-cemaat-aşiret ve siyaset çevreleriyle görülmeye çalışılmaktadır.

O iletişim ve haberleşme yolları açılırsa, bu KOBİler ile ORTA SINIF ajanslar kolayca buluşabilirse bu tuzak bozulur. Herkes işini gücünü bilir, ekmek daha kolaylaşır, prestij ve itibar artar, taşlar yerine oturur.

Grafikerler Birliği kurulmalıdır !

Faruk Çağla
GMB başkanı
 

musss

Üye
Kayıt
5 Ağustos 2008
Mesaj
14
Tepki
0
Bir de rica etsem maliyeci veya hesap uzmanı bir yakınınız varsa şu grafik tasarım faturasını ayrı kesmek halinde ne olur, genel basım faturasının içinde yedirilirse ne olur, konusunu danışır mısız.?
Dün büyük bir matbaacı ile cepetn konuştum ve sordum. Onun görüşleri de benim görüşlerimi destekliyor. Ama açıkça bunu belirtemiyorlar.
Ses kaydını aldım. Aslında burada çok yönlü bir usülsüzlük veya yasadışılık var ama, nedense kanıtlanmıyor. Ne dersiniz?


Faruk Bey bu konuyu tam olarak anlamadan rahatlamayacaksınız, anlaşıldı :)
Ben size örnekle hesaplayarak da anlatmaya çalışmıştım ama sanırım siz daha güvendiğiniz birisinden duyana kadar aynı şeyi savunacaksınız.

Neyse ben de bir soru sorayım size :
Bir reklam ajansı bir firmaya katalog yapıyor diyelim, neden sadece tasarımını yapıp CDyi firmaya teslim etmyor ve firma da istediği yerde bastırmıyor? Reklam ajansı tasarım ücreti haricinde neden matbaadan aldığı fiyatın üzerine koyup da müşteriye daha fazla fatura ediyor?
Bir reklam ajansı neden tabela, araç giydirme işini de kendisi yapıyor da bu sektörde çalışanların ekmeğine mani oluyor?
İşin özü, madem tasarımcısınız, neden sadece tasarım yapıp da CDyi müşteriye teslim etmiyorsunuz da gidip işi komple alıyorsunuz?
Kestiğiniz faturada baskı ücreti ve tasarım bedelini ayrı ayrı belirtiyor musunuz?
Hatta en önemli soru, FATURA kesiyor musunuz?

Saygılar...
 
Kayıt
7 Temmuz 2008
Mesaj
208
Tepki
5
Selam,

İlgili konunun bir bölümünün bana da sorulması nedeniyle izin verirseniz eğer konuya kendimce bir kaç açıklama getireyim...

Önceki yazımın bir yerinde şu an sektöre hizmet veren genel anlamda iki tip ajans tanımlaması yapmıştım.

1- Çizgiüstü Ajanslar
2- Çizgialtı Ajanslar


Bu iki tanımlama ve bu ajanslarda kendilerince görev almış kariyer tanımlamaları bana ait değildir. Evrensel bir nitelik taşır. Bu tanımlamaları ben buldum şeklinde yazı yazan olursa ona da inanmayın. Elin adamı yıllar süren araştırma, inceleme ve yorumlama sonrasında bu ve buna benzer tanımlamaları sistematize etmiş ve aynı kulvarda yer aldığını kendince düşünen kişilerin de yararlanması için hizmete sunmuş.

Bununla birlikte bu iki tip ajans kategorisinin çalışma prensipleri de ikiye ayrılır.

1- Bütçe bazında çalışma tarzı
2- Proje bazında çalışma tarzı


Bir ajans çizgi altı ya da çizgi üstü olsun farketmez her iki tür çalışma prensibi dahilinde müşterisi ile çalışabilir. Bütçe bazında çalıştığı müşterisi ile yıllık ajans hizmet sözleşmesi ( kazandığı konkur sonrasında ) imzalayan bu ilgili ajans bu sözleşme dahilinde her ay müşterisine hizmet faturası keser. İş yapsa da yapmasa da.

Proje bazında çalıştığı müşterisi ile olan ilişkilerini ilgili proje dahilinde bütçelendirme yöntemi izleyerek hizmete özel ya da kampanya, tanıtım vb. hazırlayacağı hizmetin sınırlarını karşılıklı çizerler. Sonrasında ilgili proje hayata geçirilir.

Buraya kadar yazdıklarımın sanırım anlaşılmayan herhangi bir yönü yoktur. Bizim burada göstereceğimiz hedef bir kaç matbaa ve onun sahibi olduğunu düşünen ve en önemlisi de " Küçük dağları ben yarattım. Büyükleri de zaten vardı... " edasıyla ortalarda dolaşan ve kendisinin kobi mi yoksa kombi mi olduğunun henüz farkına varamamış kişiler değildir.

Biz burada bir sistemin ürettiği ürünlerin tanıtım yönünü üstlenmeye kendisini aday olarak görmüş bir sektörü tanımlıyoruz. Bu aşamada konuya malzeme olmuş bir kaç matbaanın bu anlamda kıymeti harbiyesi bile olmaz. Hatta digital görsel sunumlar ve digital görsel basımların matbaa ile ilgisinin olmadığı da artık inkar edilemez bir gerçek olmuşken.

- Çıtayı biraz yükseltelim beyler...

Her alığın kendince aklının yitirme noktasında olan konuları buraya getirip kelimelerimizi birbirimizle çarpıştırıp hangi rafadan pişmiş kelime bir ötekini kıracak iddiasını sürdürmeyelim.

Bu arada sık olarak kullanılan bir yanlışı da burada belirtmek istiyorum. Türkiye'ye geldiği günden bu yana fiyat olarak sürekli pahalı konumda olmayı sürdüren bir bilgisayarın yani Macintosh bilgisayarın bu gün bile aynı tandansta olan rakibi PC ile karşılaştırılamayacak fiyat farkı söz konusudur. Bir Macintosh fiyatına neredeyse iki tane PC alınabilir. Alınır ama aynı mı olur ayrı mı olur o başka bir tartışma konusu onun için ona girmek istemiyorum. Konuya bu anlamda baktığımızda artık kendisini gerek Matbaa-Ajans gerekse de Matbaa olarak tanımlayan bir çok işyerinde PC bilgisayar kullanılmaktadır. Bu anlamda da Macintosh bilgisayarlar önceden olduğu gibi yine elit bir kitle olan gerçek grafik tasarımcıların baş yardımcısı olma iddiasını sürdürmektedir.

Lütfen yazdığımız yazılarda Macintosh bilgisayarı ve onu kullanan kişiyi alt düzey sınıflandırmalara almayalım. Çünkü yine ve yeniden Macintosh bilgisayar kullanmak bir ayrıcalık olma noktasına gelmiştir. Eee kolay değil dünyanın parasını bir bilgisayar veren ona gözü gibi bakar.

Faruk arkadaşımızın sorduğu soruya cevap verme gereği duymuyorum çünkü benim kim ne faturası kesmiş, içerisinde tasarım bedelini ayrı mı yoksa genel fiyat içerisinde yedirme şeklinde mi belirtmişle ilgilenmem söz konusu olamaz. Ben aksine konunun bu bakış açısından sıyrılıp daha anlamlı bir düzeye gelmesinden yanayım.

Örnek vermek gerekirse Elmalarla, Armutların kıyaslanmamasından yanayım. Matbaada çalıştırılan Grafik Tasarımcı için de görüşlerimi belirtmiştim yeniden belirtmeme sanırım gerek yok.

- Peki bu aşamadan sonra geriye ne kaldı..?

Hah buldum. Bakın öncesinde olduğu gibi şu an da inanılmaz bir komplonun ve bunu ustaca düzenlediğini sanan fetbazların başlatmış oldukları bir yıpratma süreci var. Grafik Tasarımcılar Meslek Birliği oluşumunu kendi çıkarları için yeniden düzenleme düşüncesinde olan bazı kişiler ( Bunların isimlerini de vericem hatta bununla ilgili bir yazı dizisi de yayınlıyorum ) amaçlarını gerçekleştiremeyeceklerini anlayınca önce çamur atmaya, sonrasında da gerçek düşüncelerini gün gün, adım adım ortaya sermeye başladılar.

Okullu ya da kurslu olsun her Grafik Tasarımcının kendi geleceğinin teminatı olacağını düşündüğü, düşünmeyenlerin ise düşündürülmesi gerektiği bir süreçte ortaya çıkan bu durum bazı kişilerin bu birlik oluşumunu kendi düşünceleri, çıkar ve hırs duyguları çerçevesinde oluşturmaya, bu çarpık düşünce çerçevesinde düşünce belirtmeyen kişileri ise bir şekilde susturma veya etkisiz hale getirme noktasında güç birliği içerisinde olduklarını ve bunların gerçek düşüncelerinin neler olduğunu, bunları durdurmak ve bu camiadan kazımak için nelerin yapılması gerektiğini tartışabiliriz.

İşte size konu... Üstelik bu konu sizi direkt olarak ilgilendiriyor. 400'ü aşkın Grafik Tasarımcının titri ne olursa olsun bu oluşuma katkıda bulunmayı kendisine görev edindiğini ( Ben de destekliyorum ) katılımıyla ortaya serdiği bu oluşumun bazı tahtakale tüccarları tarafından yönlendirilmesine izin vermemek ve fikri haklarımızın gerçek anlamda savunulması için üzerimize düşen görevlerin neler olduğunu belirtmek adına bu alanda kişiler kendi düşüncelerini belirtebilirler.

Grafik Tasarımcılar Meslek Birliği oluşmadan kokuşmaya başladıysa bunun sorumlularının da bu camiada teşhir edilmesi gerekir. Birlik denen şey birlikte düşünülmeye başlandığı zaman anlamlıdır.

Saygılar...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@musss


Mustafa bey;

1-Reklam ajansları ajans hizmet payı diye bir şey ekliyorlar. Mesela 10 milyarlık bir işte galiba bu 3milyar gibi bir şey. Net bilemiyorum, hiç ajansım olmadı. Bu hizmet payını niçin alıyorsunuz dediğimde risk bedeli, iş ile koşuşturma bedeli, vs. demişlerdi. Mesela şunu dediler; ESKİDEN; matbaalar 1 milyarlık kağıt masrafını 2 milyar olarak masraf ediyorlardı, çünkü iş yanlış basılırsa, bu SİGORTA bedeliydi, ve bu sigorta bedelini ödediğini müşteri bilmezdi, çünkü iş doğru basılırsa bu bedel müşteriye ödenmezdi. Ama ekmek aslanın ağzından mideye inince bu kağıt sigorta bedeli alınmamaya başladı, rekabet kızıştı... Ajans kanalı ile gelen işlerde kusur ve riski ajans üstlendiği için, ve defalarce renkli çıktılar alınıp, sürekli müşterire gidilip en iyi hizmet verilmeye çalışıldığı için bu hizmet komisyon bedeli alınıyor demişlerdi. Kulağımda öyle kalmış. Ben ajans değilim, daha sağlıklısını ajansa sorunuz.
2-Bir diğer konu; medyadır, mesela hürriyet gazetesine 500 milyarlık ilan vermeye kaksanız gazete sizden 500 milyar alır, ama ajans sizin adınıza giitse sanıyorum %25 iskontosu veya ajans hizmet bedeli vardı. Eskiler bilir,
bunu ilk kez Sabah gazetesi kırdı ve ajans harici müşteriye iskonto yapmaya başladı.Müşterisi tarafından çekleri ödenmeyen bir sürü ajans gazeteler tarafından batırıldı, bunu bilirsiniz. Şimdi komisyon %10 veya 5 mertebesine inmiştir belki ama 6 aylık, bir yıllık çekler peşin alınıyor galiba.
3-Elbette çek nakit paradır ve sanıyorum sadece bizde senet gibi dolaşım hakkı tanınmıştır. Bir maliyeci olarak size soruyorum, bu durum yasal mıdır?
4-İşte tam şu anda baltayı taşa vurdunuz, çünkü benim komple iş aldığımı beni görmeden, dinlemeden söylediniz. İşte önyargı. Ben işi CD de veririm, hangi matbaaya gider bastırırsa bastırır. Ben bu nedenle herkes kendi işini yapsın diyorum. Aksini söylersem tutarsız olurum.
5-Benim fatura kesip kesmeme konuma gelince ben SSK lı işçiyim. Asgari ücretten sigortalıyım, ayağım sakat olduğu için otobüslere binip inemiyorum.İstanbulda sakatlar çok sıkıntı çekiyor. BU konuları web sitemdeki karikatürler bahsindeki sakatları konu olan albümümde çizerek anlattım. Bu konuda dünyada tek olduğumu söylerler. Sigortamı ödeyen firma işlerini yolluyor, yapıyorum. Haftada 2 kez gidiyorum.
Ayda yılda bir tane özel freelance iş gelirse onu da CD de teslim ediyorum. Çoğunlukla eş dostun işi oluyor. Para almıyorum. Çünkü sağolsun matbaa grafik operatörleri neredeyse bedavaya iş yapıyorlar, müşteri de kaliteden anlamıyır. Para isteyip kötü olmaktansa maaşıma razı oluyorum. 51 yaşındayım, bu yaşta iş arasam da kimse iş vermiyor, rağbet gençlere.Moskovada 40 yaşından genç art direktör almazlarmış, burada 40 yaşındakki taş yesin. Bu nedenle kültüüür diye avazım çıktığı kadar haykırıyorum Mustafa kardeş...Emekliliğime 1 yıl var, onu bekliyorum. Olursa b ir yer açarım belki. Bu arada bir üniversiteden teklif geldi ders vermem için. Eylulde başlayacağız. İşi bulan arkadaş eğer taş koymazsa, çünkü iş bulan hayatımızı satın alacak burada neredeyse. Ayağını öpmemizi bekleyebir.
6-Tabela ve araç giydirme bahsinde ise haklı değilsiniz. Benim CD gönderdiğim işleri açamayan tabelacılar var. telefonda soruyorlar anlatıyorum açıyorlar.Tasarımı berbat ediyorlar. Onların ekmeğini elinden almak değil, onlara iş ve aş veriyoruz.

Kısaca; herkes kendi penceresinden haklıdır. Menfaat çatışması menfaat birliğine dönüştürülebiliyor mu ona bakmak lazımdır.

Mesele ortadireği güçlü tutup çadırı yıktırmamaktır. Ama bizi getirdikleri nokta çadırı orasından burasından çekiştirip sallamaktır.

Grafikerler Meslek Birliği kurulmalıdır diyoruz, bakın nelerle karşılaşıyoruz.Menfaatleri bir olanlar da birleşemiyor.

Hadi siz de matbaacılar birliği kurun neler oluyor göreceksiniz.

Kolay gelsin.
 

musss

Üye
Kayıt
5 Ağustos 2008
Mesaj
14
Tepki
0
Faruk Bey, bu soruları size yöneltirken genel anlamda ajanslara sordum. Tabi ki sizi tanımadığım için; iş sahibi misiniz, bir yerde mi çalışıyorsunuz bilmediğim için direkt size yöneltmedim zaten sorularımı. Sanırım beni yanlış anladınız burada.

Bir de şu çek olayına değineyim. Evet çek nakit paradır yani vadesi yoktur ama iş ahlakı gereği üzerindeki yazılı vadeye uyulması gerekir. Fakat gidip de erkenden çekilirse de hiç kimsenin bir şey deme hakkı yoktur ve yasaldır.

Tabela ve araç giydirme bahsinde ise haklı değilsiniz. Benim CD gönderdiğim işleri açamayan tabelacılar var. telefonda soruyorlar anlatıyorum açıyorlar.Tasarımı berbat ediyorlar. Onların ekmeğini elinden almak değil, onlara iş ve aş veriyoruz.
İşte firmaların işten anlamayan kişileri çalıştırması sonucu bu dediğiniz sorunlar yaşanıyor. Benim de matbaada tasarımcı çalıştırılabilir konusunu savunmam da şuna dayanmaktadır: Eğer matbaa bu işi gerçekten anlayan kişileri yanında çalıştırıyorsa, onların sigortalarını ödüyorsa, tasarım bedelini de doğal olarak müşteriden talep ediyorsa hiçbir sorun yoktur.

Şu birlik beraberlik olayına gelince de şunu söyleyebilirim:
Valla matbaalar arasında sanırım birçok şehirde bazı toplantılar yapılıyordur. Biz burada birkaç defa yaptık ve 3 aşağı 5 yukarı işleri belirli fiyatlarda basmamız gerektiğini konuştuk ama ben varım diyen diğer gün gidip de ölü fiyatına işler yaptı. Biz hiçbir zaman uyguladığımız fiyat politikasından vazgeçmedik. Eğer tanıdıklarınız varsa İzmir'de sorabilirsiniz, biz burada en yüksek fiyata iş yapan matbaayız ama aldığımız parayı da hakettiğimizi düşünüyorum. En iyi kağıdı, en iyi boyayı kullanarak en iyi makinelerle işimizi yapıyoruz, madem ki müşteriden paramızı alıyoruz bizim de bunun hakkını vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Size de eğer hayırlısı olacaksa öğretmenlik hayatınızda başarılar diliyorum, umarım bilgilerinizi öğrencilere tam anlamıyla aktarabilirsiniz ve hiç değilse işten anlayan tasarımcılar oranında bir artış olur :)

İyi çalışmalar...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
@musss

Mustafa bey,
İzmirin en iyi ve en pahalı matbaası olursunuz ve iş yaparsınız. Aynı makinelerle aynı fiyat anlayışı ve yönetimle İstanbula gelirsiniz bakarsınız iş yapamazsınız.

Bunu size karşı olduğum için değil, hak verdiğim için söylüyorum çünkü piyasa denilen şey, şehirden şehire değiştiği gibi, malumunuz semtten semte değişiyor, hatta 2 yıl önce dükkan açan daha avantajlı olabiliyor. Boşluğu değerlendirip ilk yeniliği getiren avantajlı olabiliyor.

Bir örnek vereyim;

Ben 1997 ve1999 yıllarında Orta Anadoluda bulundum. O zaman bilgisayarı bu kadar iyi kullanamıyordum. Ve İstanbulda ise bilgisayar kullanan grafikerler revaçtaydı.

Doğruluğuna herkesin inandığı ve benim halen inanamadığım bir düşünceyi savunanlar neredeyse %100 idi. Diyorlardı ki; eğer grafik tasarımdan ekmek yemek istiyorsanız bilgisayar kullanmasını bilmek zorundasınız, bilgisayar kullanmayan tasarımcı aç kalır.

Yani bu düşünce bu gün bir çok kişinin inandığı tasarımı bilgisayar yapar noktasına kadar gidiyordu.

Ben ise Istanbulda karikatürist, illüstratör ve art direktör olarak iş yapıyordum, bazen bunların toplamı diyebileceğimiz kreatif direktör olarak iş yapıp metin de yazabiliyordum konsept de bulabiliyordum.

Mesela TV için reklam filminin metinlerini yazıyor, story-boardlarını çiziyor, hangi reklam kuşaklarında, kaç defa, kaç saniye olarak yayınlanmalarını tespit ediyordum. Gazete ilanlarını ve matbaa broşür baskılarını da grafikerlere yaptırıyordum, elimi macintosha değdirmiyordum.

Hal böyle olunca zaten bilgisayar öncesi bir kuşaktan geldiğim için, ister istemez yeni teknolojiye bir yabancılık çekiyordum, hem de ekmeğimi bilgisayardan çıkarmaya mecbur kalmadan sadece bilgim ve tecrübem ile kültürüm ve bilek gücümden gelen çizim yeteneğim ile iş bulabiliyordum...

Yani 1990-1999 yılları arasında art direktör (sanat yönetmeni) ve kreatif yönetmen (yaratıcı yönetmen) olarak sadece fikir bazında yöneticilik ve müdürlük yaparak iş bulabiliyordum.

Ama özellikle 1995'den sonra art direktörlerden bilgisayar kullanmaları ve tasarımı kendilerinin yapmaları beklenmeye başlandı. Veya ben bunu yeni farkediyordum.

ASLINDA BU FİKİR VE DÜŞÜNCENİN DEĞER KAYBETMEYE BAŞLAMASININ ve BİR KİŞİDEN 2-3 KİŞİLİK HİZMET BEKLENMESİNİN sinyalleriymiş, şimdi böyle düşünüyorum.

Bu yıllarda kültürsüz, eğitimsiz, hatta tecrübesiz kişilerin sadece bilgisayar kullanıyor diye tercih edildiğini hissetmeye başladım.

Eskiden bir gecede iş değiştirirken, şimdi bir ayda zor iş bulmaya başlamıştım.

Eskiden daha kaliteli grafikerler elimin altına verilirken, giderek daha kalitesiz ama bilgisayarı iyi kullanan sadece tek grafikerle çalışmak zorunda bırakıldım.

Bunlar matbaa işlerinde etek makas nedir, poza nedir, kesim payı, kesim taşırması nedir, yaldız baskı nedir, extra renk nedir, şu magentada tram yüzde kaçtır, 64 sayfalık katalogun cilti tel dikiş mi, iplik dikiş mi olur, amerikan cilt nedir, yüzde yüz zemin baskı nedir, kuru zemin nedir, kauçuk iz yapmış nedir, billboard ile afiş arasında ne fark vardır, vs vs. bunları hiç bilmiyorlardı.

Kısaca baktım ki bu kişiler giderek grafik tasarım dünyasında yer edinmekteler... Kaderin bir cilvesi de beni İç Anadoludaki bu kente attı.

Yıl 1997-98 filandı.

O sırada 300.000 dolar sermayeli büyük ve modern bir matbaa kuruluyormuş orada... Heidelberg 5 renkli 70x100 speed master ve daha ufak Quickmasterlar sipariş verilmiş...

Polar bıçak alınmış, arazi mükemmel, bina mükemmel, o zaman yeni çıkmış PC/Mac karışımı Motorola computerler gelmiş, Renk ayrımı AGFA gelmiş. oranın en mükemmel matbaası kuruluyor.

Istanbuldan iki adet 4 renkli baskı ustası getirilmiş.

Fakat grafiker yok...

Bu grafikerler bu şehirden 6-7 kişi olarak seçilmiş İstanbula Mac kurslarına yollanmış, konaklama masrafları matbaa tarafından ödenmiş...
 

farukcagla

Grafik Öğretim Görevlisi
Kayıt
24 Şubat 2008
Mesaj
642
Tepki
23
(Devam Ediyorum)

Bu istanbula yollanan grafikerlerin arasında da yabancı uyruklu bir arkadaş varmış. Memleketinde ressam imiş, kitap kenarlarına kenar süsü ve minyatür yapar imiş. Eh bu da grafikerlik konusuyla yakındır diye ona da bilgisayar kursu aldırmışlar ekiple birlikte.

Neyse,
Ben onların İstanbuldan kurstan dönüp henüz işbaşı yaptığı dönemlerde onların 4 katı maaşa oraya art direktör-creative direktör olarak alındım. O matbaadan önce o şehirde işi sadece ajans olan bir işletmede bu matbaadan aldığımın 3 de biri ücrete mac kullanmadan iş yapıyordum.

Çok ilginç bir sebeple işten atıldım... Mac kullanmasını bilmiyorsunuz diye değil.

Siz kampanya adamısınız, ingilizceniz var, kültürünüz var, tasarımdan anlıyorsunuz, metin yazıyorsunuz ama bizim iş yaptığımız müşteriler kampanya müşterileri değildir. Siz kampanya adamısınız... Bize lazım değilsiniz.

Adamlar kovdu 2 ay sonrasında... Niçin müşteri temsilcisi olan arkadaşla ingilizcemiz aertsın diye zaman zaman ingilizce konuşurduk, b una uyuz olmuşlar. İkimizi de attılar ama gerekçe kampanya adamı oluşum, oysa ajansta kampanya adamı gerekmez mi?

İşte 2 ay çalıştığım bu ajansta, şans eseri bu büyük matbaanın makinelerinin montajı esnasında matbaayı ziyaret amacı ve benim şehri öğrenmem amacıyla, ayrıca istanbullu art direktör olarak beni de matbaaya tanıştırıp hava atmak amacıyla, bu matbaaya ajans patronları tarafından götürülmüştüm.

Matbaanın patronu İngilterede tahsil yapmış bir kişiydi, babası da o şehrin en önemli 10 iş adamından birisiydi.

Mercedes otomobil satın almak için galeriye gidin, matbaa patronunun adını verin, onun bir telefonu ile senetsiz size mercedesi verirlerdi.

Ben işsiz kalınca doğru bu matbaanın sahibi olan benim yaşımdaki arkadaşa gittim.
Orada ne alıyordun dedi. Aynısını söyledim. Aynısını veririm gel dedi. Ama bilgisayar bilmiyorum dedim. GEREK YOK TASARIM BİLİYORSUN YA dedi. Ama BEN KAMPANYA ADAMIYIM, BURASI AJANS DEĞİL İŞİNİZE YARAR MIYIM dedim. KAMPANYAYI YAPAN MATBAA TASARIMLARINI DAHA KOLAY YAPAR dedi.

Allah allah dedim, İstanbul mu doğru, bura mı? Ajans mı doğru bura mı?
Allak bullak oldum.
İşe girdim...

Gördüm ki yabancı uyruklu kişi art direktör olmuş. 3 milim taşırma nedir bilmiyor. Ö ve İ harfleri de kesime öyle yakın ki, bazen noktalar kesime gidiyor. Taa istanbuldan gelen bir ütü masası imalatçı firmanın basılan 8 adet A4 işi kesilince resim de kesiliyor, yazılar da... 70x100 ü yaydım masaya, hangi A4 kurtarıyor 4 ü çöp, 4 ü kurtarılıyor.
yeni bir montaja 4 lü işi revoltalı bağlattım işin yarısını çöpten kurtardım. Müşteriden yeni siparişler aldım, zararı kazanca dönüştürdüm.

Grafikerlerden biri dedi ki abi ipten döndün. Neden dedim, yabancı uyruklu kişi kabahati size atmıştı, sizin yaptırdığınızı söyledi, siz onu çağırıp fırça atınca, foyası metdana çıktı, patronun gözünden düştü, bir de işi çöpten alıp grafikerlerin 70 100 e nasıl revolta bağlamasını yaptırınca patron revolta nedir diye ustalara sordu. Ustalar anlatınca, seni işten kovmaktan vaz geçti.

Vay dedim ya... İlla yabancı olmak gerekiyor, İstanbullu olmak da yetmiyor...

Patrona gittim. Dedim arkadaş ben gidiiyorum.
Ne oldu hayrola.? Dedim burada işler benim umduğumdan daha zor, bu paraya çalışırsam verimli olamam. Kimse bir şety bilmiyor, ben matbaa müdürlüğü de yapıyorum, müşteri temsilciliği de... Ya bu 2 kişiyi buraya al, ya da bana şimdiki maaşımın 3 katını ver... 2 buçuk katı olur dedi.

Öpüştük, anlaştık. Bir buçuk yıl ekmeklerini yedim. O zaman 30 bin dolarım vardı, yüzde on hissedarımız ol dediler, olmadım. Bir buçuk yılda mat baa yüzde 200 büyüdü.

2000 yılında istanbula döndüm. Şimdi 10 kat büyükler. Ben 5 kat küçüldüm..

Orada anladım ki KOBİLER belkemiğidir...
Orada anladım ki, TASARIM ANADOLU için ÖNEMLİ İSTANBUL için ÖNEMSİZDİR...

Anılarıma devam edeceğim. Bir kitap yayınlamayı düşünüyorum. Hangi matbaa basar????

SAygılar.
FARUK ÇAĞLA
 

nofear

Üye
Kayıt
13 Ağustos 2008
Mesaj
22
Tepki
1
sayın faruk bey ;


Tam anlamıyla sizlere katılmaktayım.Fakat günümüz modern insanı her şeyi para ve katma degerleriyle ölçen insan gölgelerine sistemin nasıl işlemesi gerktiğini anlatmak için önce onlara gercek zamanlı insan sevdalı yüksek lisans dersleri vermek gerekir.Siz ne kadar öylede böylede örnekte verseniz sonuçta bir bakarsınız ki onlar gibi hata yapan fakat hata yaptığını anlamayan insan sevdalı lisans derecenizden de olursunuz.Buna ben kasası çatlamış veya boyası akmış ambalaj hatalı düşük rem kapasiteli format gerektiren işlemci zayıflığı ile kendini kasan tarih hatası ile dolu kompüüteeer beyin diye adlandırıyorum.Fransadaki devrim sayesinde ırkcılığın yayılıp milliyetçiligin tüü denildiği
tartışmalar halen devam etmektedir.Amerikada bir dostum var?biz böyle konuları konusuyoruz arasıra tabiri caiz se sıkıysa matbaa tasarım yapabilsin.Eyer tasarım yapılacaksa o sistemin koymuş oldugu denetliyiciler le beraber freelance dernek yöneticileri denetliyor.Bunu tam terside bizim için geçerli .Kesinlikle bazen katıloyorum.
Ajans mantıgı öyle bir noktadaki- abi sen yorulma hamburgeride biz yaparız
-simdi yeni fırın aldık pastaneye gerek yok cok güzel
ıspanaklı börekte yaparız-
nidalarıyla müsteri mennun etmenin yolların arayanlarda var.Ben bunlara kısaca hepsi için corbacı diyorum.
Her yerde yeterki çorba olsun işkembe şişsin yeter onlar için.Yani bence konu çok geniş
bir mecra.Önce her kesim kendi mesleğine ve kendine cevresine saygı duymalıdır.Ondan
sonrası corap söküğü ğibi geleçektir.Egitimsizlik ve ünvan verme hastalığı bizim ülkemimizin kaderi gibi.Ama umarım bu zincirleri kırarız.Sonucta baska istanbul.Baska canım ülkem yok.

Hepinize saygılar sunarım.Lütfen alınmayın.
 
Yukarı Alt